Damlaya Damlaya Göl Olur Atasözü Nasıl Ortaya Çıktı

konusundaki yazımızı sizler için hazırladık.

damlaya

Küçük şeylerin zamanla büyüdüğünü anlatmak isteyen bu söz azim ve kararlılığın simgesidir. Yaşlı insanlara sorduğumuzda bu hikayenin çok eski bir hikaye olduğunu söylediler.

Rivayet odur ki geçmiş zamanda çocuğuna harçlıklarını yavaş yavaş veren bir adamla çocuğu arasında bir hikayedir. Babasından bu şekilde para alan çocuk çok rahatsızdır, almak istediklerini parası yetmeyen çocuk babasına bu harçlık yetmiyor bana demeye başlamıştır.

Babası da ona demiş ki sana verdiğim harçlıkları harcamadan biriktirdiğin zaman istediğin her şeye sahip olabilirsin der. Çocuk ise bu durumu anlamaz, ve babası evlerinin karşısındaki gölü gösterip ” bak oğlum bu göl yağmur damlalarının zamanla birikmesi ile böyle göl oldu, yani sen de harçlıklarını bu şekilde büyütebilirsin der. ”

O günden bu zamana yağmur damlalarının birleşip büyümesinden insanlar ilham alır olmuş ve küçük şeylerin birleşmesine de ” Damlaya damlaya göl olur” demişler.

Damlaya damlaya göl olur atasözü hakkında yazı konusundaki yorumlarınızı sitemizde paylaşabilirsiniz.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı İle İlgili Yazı

29 Ekim Cumhuriyet bayramı ile ilgili kısa yazılar, Cumhuriyet Bayramı ile ilgili yazı

Mustafa Kemal , Osmanlı yönetimi tarafından, bölgede düzenin sağlanması adına Osmanlı Devletine ait bir gemi ile, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak bastı. Yurdun çoğu ilinde kongreler düzenletti. “Tek bir egemenlik var, o da ulusal egemenliktir. Yurdu, yine milletin kendi gücü kurtaracaktır.” ilkesiyle, ülkenin her tarafından gelen mebusları (milletvekilleri), 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde topladı. Meclis, Mustafa Kemalin “Meclis Başkanı” olmasına karar verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Millet Meclisi, Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Önce halk ve arkasından kurulan düzenli ordu düşmana karşı savaş verdiler, sırt sırta mücadele ettiler.

Kurtuluş Savaşı’nın galibiyetle bitmesinin ardından 1 Kasım 1922’de TBMM saltanatı kaldırdı. Padişah Vahdettin “vatan haini” ilan edildi ve yurdu terk etmesi söylendi.

24 Temmuz 1923’de, İsviçre’nin Lozan kendinte, Lozan Üniversitesi’nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi delegeleri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya delegeleriyle beraber Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma vasıtasıyla yeni bir devletin temelleri atıldı. Fakat, devletin yönetim şekli hala belirlenmemiştir.

Lozan’ın kabulü sayesinde barışın sağlanması ile geride Türk Devleti’nin siyasi şeklini belirleyecek devlet biçiminin ve adının ne olacağı sorusu kaldı. T.B.M.M.’nin varlığı ile bağımsızlığın koşulsuz – şartsız halka ait olan, insan haklarına dayalı bir yönetim biçimi kurulmuştu. Ancak gerek halkın, gerekse Meclis üyelerinin çoğu Padişah’a dini ve geleneksel anlamda bağlıydılar. Padişah’ın elinde tuttuğu Saltanat – Hilafet mevkisi yüzyıllardır kökleşmiş bir dini yönetim sistemiydi. 1300 yılından beri de Osmanoğulları hanesinden başka hiçbir hane iktidara gelmemişti. Egemenlik biri dini, diğeri geleneksel olan iki kaynaktan çıkıyor ve Padişah’ta birleşiyordu. İttihat Terakkinin bu gücü kırmış olmasına rağmen, sistemin kendini, yani egemenliğin kaynağını ve kullanılış şeklini değiştirememişti. Egemenliğin, tanrı hakları sistemi yerine, insan hakları sistemine geçmesinin bir sonucu olarak Padişah’tan ulusa geçimeyi, bir ilke ve amaç olarak Amasya Genelgesi’nde belirtilmiş ve bu gelişmeler 23 Nisan 1920 tarihinde T.B.M.M.’de somutlaşmıştı. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da bu temellere dayalı oluşturuldu.

Kurtuluş Savaşı ulusal bağımsızlık yanında ulus egemenliğini de açık bir biçimde ortaya koyduğu için Padişah daha başından beri milliyetçilerin amansız düşmanı kesilmişti. M. Kemal Paşa Padişah’ın ihanetini bildiği halde, henüz zamanı olmadığı için Padişah’ı hedef almadı. Genç subaylık yıllarından beri inandığı ve Erzurum’da Mazhar Müfit’e not ettirdiği “Cumhuriyet” inancını “Ulusal bir sır” olarak sakladı. Kurtuluş Savaşı içinde “Cumhuriyetçi” bir düşünceyi ortaya atmak, iç parçalanmaya yol açacağı için bu yola gitmedi. Hatta Sivas Kongresi sırasında “Cumhuriyet” ilan edelim önerilerini red etmişti. Fakat Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı, Türk Ulusu’nun kurtarıcısı M. Kemal, Türkiye’nin siyasal yapısını değiştirmenin ilk adımını Saltanat’ın kaldırılmasını sağlamakla attı. Saltanat’ın kaldırılışına en yakın arkadaşları bile karşı çıkmışlardı. Meclis’te tutucu kanat direndiyse de, M. Kemal Paşa’nın kararlı ve sert tutumu sonucu Saltanat’ın kaldırılışı sağlandı. Fakat onun bu sert tutumu endişe doğurdu. Bunun bir başlangıç olduğunu görenler çeşitli yöntemlerle M. Kemal Paşa’yı engellemeye çalıştılar.

2 Aralık 1922’de Meclis’e karşıt bir grup tarafından önerge verildi. “İntihab-ı Mebusan Kanunu”nda farklılık yapılmasını isteyen öneride “Büyük Millet Meclisi’ne üye olabilmek için Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü sınırları içinde yer alan yerlerin halkından olmak ve seçim çevresine yeni katılanların ise en az beş yıl oturmuş olmaları” gerekliliği bulunan kanun hükmü haline getirilmek istendi. M. Kemal Paşa’yı milletvekili olabilmesinden yoksun bırakmak isteyen bu öneri üzerine söz alan M. Kemal Atatürk, doğum yerinin Türkiye’nin bu günkü sınırları dışında kaldığını ve bir yerde beş yıl oturmadığını belirtmesinin ardından, düşmanlara karşı nasıl savaştığını, ülkeyi kurtarmak için hiç bir yerde beş yıl kalamadığını hatırlatıp, ulusun sevgisini kazanmış bir birey olmasına karşı kendisini vatandaşlık haklarından yoksun bırakmak isteyen insanların bu gücü nerden aldıklarını sordu. Önerge böylece veto edildi.

Cumhuriyet’e doğru giden bu süreç M.Kemal’in kararlı sözleriyle açıkça görülüyordu. M. Kemal Paşa, 8 Nisan 1923′ tarihinde dokuz hedefte görüşlerini toplatıp planını belirlerken, siyasi yapılanmayı de hazırladı.

Savaş dönemi T.B.M.M.’sinin görevi sona ermişti. Bu yüzden Meclis kendini lağvedip, seçime gitme kararı verdi. M. Kemal, lağvedilmeden önce Meclisten 15 Nisan tarihinde, Saltanatı geri getirmeye çalışanları vatan haini sayan bir yasa değişikliği ile “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”na, gelecekte gerekirse yine İstiklal Mahkemeleri kurma ihtimali veren bir ek getirdi.

Yeni kurulacak Meclis’te kuvvetli bir mebus kadrosu oluşturmayı ve bu sayede Cumhuriyet’i ilan etmeyi düşünen M. Kemal’in bu çalışmaları yakın arkadaşlarının kendisinden ayrılmasını hızlandırdı. Rauf Bey ve arkadaşları, M. Kemal’in partilerden üstün kalmasını, politikaya karışmamasını, önererek, M.Kemali pasif duruma getirmek istiyorlardı. Rauf Bey’in İsmet Paşa ile aralarının bozulması da bu ayrılığın başka bir tarafı idi. Lozan’dan yeni gelen İsmet Paşa’yı karşılamak istemeyen Rauf Bey Başbakanlık’tan dahi istifa etti.

İkinci Meclis, toplandıktan sonra Lozan antlaşmasını onayladı. Artık problem yeni Türkiye’nin rejiminin belirlenmesiydi. M. Kemal 22 Eylül 1923 tarihinde “Neue Treie Presse” isminde bir Viyana gazetesi muhabiriyle görüşmesi sırasında, 23 Nisan 1920’de kurulan sistemin Cumhuriyet olduğunu fakat adının açıkça belirtilmediğini söyleyip, yapılacak işin yalnızca ismini vermek olduğunu söyledi.

İkinci dönem Büyük Millet Meclisi, 11 Ağustos 1923 tarihinde ilk kez toplandı. 13 Ekim 1923’te Ankara ili başkent ilan edildi. M.Kemal; egemenliğin ulusa dayandığı bir rejim olan cumhuriyet rejiminin ilanı için hazırlıklara başladı. 28 Ekim 1923 tarihnde akşam yakın dostlarını Çankaya’da yemeğe çağırdı. Onlara, Yarın cumhuriyeti kuracaklarını söyledi.

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan “Cumhuriyet” önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti.

Böylece, Türkiye devletinin yönetimi biçimi “Cumhuriyet” olarak, adı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilk “Cumhurbaşkanı” oldu. Cumhuriyetin ilanı, yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.

Cumhuriyet rejiminde M.Kemalin de dediği üzere, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”Her ulus, kendini yönetme gücünü, kendilerini temsil eden milletvekilleri vasıtasıyla kullanır. Cumhuriyet rejiminde, her vatandaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen milletvekilleri, yasa tasarılarını yapar ve yöneticileri ulus adına denetler. Millet, seçimle kendini yönetecek kişileri seçebilir.

Hakkında

Kuranı Kerimde Kadının Yeri

Hakkında Bilgi

İslam Dininde Kadın ve Erkek Eşittir

Kadının toplumdaki yeri yüzyıllardır tartışılan bir meseledir. Kadının toplumdaki yeri, aile yaşantısındaki önemi, çalışma hayatı hep konuşulmuştur. Aslında Müslüman bir kadının toplumdaki yeri ve önemi oldukça açık kıstaslarla belirtilmiştir. İslam dininde böyle bir tartışma yapılması oldukça yersizdir.  Nitekim, İslam’da kadın ile erkek eşittir.

Kadın ve erkek hiç kuşkusuz fiziksel olarak aynı güce ve kuvvete sahip değillerdir. Ancak kadın ve erkeğin güçleri orantısında toplumda değer görmesi oldukça yanlıştır.

İslamda kişiler cinsiyetine göre değil inançları ve amellerine göre değer kazanırlar. Bu konuda kıstas; Allah’ın emir ve yasaklarına itaati, Kuran ahlakını idrak etmesi ve uygulamasıdır.

Kuran’da Kadın ve Erkeğe Aynı Şekilde Hitap Edilir

Kuran ayetlerinde hiçbir cinsel ayrım yapılmamış hem kadına hem erkeğe aynı seslenilmiştir. Yukarıda da değindiğimiz gibi Kuranda ve İslam dininde insanlara cinsiyete göre değil Allah’a itaate ve yakınlığa göre değer biçilir. Bu nedenle Kuran ayetlerinde hitap ve uyulması gereken sorumluluklar aynıdır. Kuran’da çoğu ayet bu şekildedir. Allah Kuran-ı Kerim’de, “Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır.” (Nisa Suresi, 124) demiştir.

Allah, inanmayanlar içinde bir ayrım gözetmemiş ve onlara da aynı şekilde seslenmiştir. Allah, inkar edenlerinde, cinsiyetlerinden dolayı farklı bir durum ile karşılık görmeyeceklerini Kuran’da şöyle buyurmuştur: “Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Ahzab Suresi, 73)

İslam Dininde Anneye Biçilen Değer

Allah Kuran-ı Kerimde hem kadına hem bir anneye nasıl davranılması gerektiği ve ne denli önemli olduklarını belirtilmiştir.

İnsanın anne ve babası, bir çocuğu çekirdekten yetiştirip onun iyi bir eğitim alıp güzel bir ahlak sahibi olmasını, hem topluma hem kendisine yararlı olması amacıyla hep didinir dururlar. Yıllarca bu amaçlar uğruna kendilerinden fedakarlık gösterirler. Bu nedenle kişi bu emekleri göz ardı etmemeli ve hürmetini sonsuza dek asla anne ve babalarından eksik etmemelidir. Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur;

“Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik…” (Ankebut Suresi, 8)

“De ki: “Gelin size Rabbiniz’in neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, …” (Enam Suresi, 151)

Kuran’ın bir başka ayetinde ise Allah insana, anne babaya karşı saygılı davranılması ve onların küçük görülmemesi konusunda şöyle bildirmektedir:

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Nisa Suresi, 36)

Yukarıda verilen ayetlerinde anlattığı gibi, Allah insanlara, anne babaya karşı hep bir hoşgörü, anlayış, şefkat ve saygı beslememiz gerektiğini şart koşar. Allah, bir annenin evladını doğurmak ve büyütebilmek amacıyla yaptığı fedakarlıkları şöyle anlatır: “Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. “Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır.” (Lokman Suresi, 14)

Atatürk Barajı Nerede

Türkiye’nin önemli barajlarından biri olan , Atatürk Barajı hangi ilde yer alır kısaca bilgi verelim.

Atatürk Barajı, Fırat Nehri üzerinde inşa edilmiş, Şanlıurfa ve Adıyaman il sınırları arasında bulunan enerji üretmek ve sulama ihtiyacını karşılamak amaçlı kurulmuş bir barajdır.

Kaya dolgu biçiminde oluşan barajın gövde hacmi 84 500 000 000 m³ tür. Barajın dış tarafları kaya içi kil ve topraktan meydana gelmiştir. Baraj gölünün zaman içinde yaptığı baskılar nedeniyle ilk kurulduğu yükseklikten 10 metre gerilemiştir.

GAP Projesi kapsamı dahilinde, Karakaya Barajının 180 km’sinde birleşen, Şanlıurfa ilinin Bozova ilçesine 24 km uzaklıkta bulunan Fırat Nehri üzerinde inşa edilmiş baraj, her şeyi ile Türk işçi ve mühendislerin elinden çıkmıştır.

Atatürk Barajı

Atatürk Barajı Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz

İnsanı Diğer Varlıklardan Ayıran Özellikler

Nelerdir

İnsan  beden ve ruh itibariyle yaratılmışların en mükemmelidir. Kuran’da insanın bu iki özelliğiyle en güzel şekilde yaratıldığı ifade edilmiştir. İnsan topraktan yaratılmış ve beden itibariyle diğer canlılara benzemektedir. Akıl ve ruh yönüyle onlardan ayrılır.

Allah; Bitkiler, hayvanlar ve insanlar olarak üç grupta yaratılmışları toplamıştır. Bu varlıkları birbirinden ayıracak nitelikler vardır. Örneğin; bitkiler canlıdırlar ancak bir yerden başka bir yere hareket etme kabiliyetleri yoktur. Hayvanlar ise hareket eder ve kendine has işler yapar. Canlıların hepsi doğar büyür ve zamanı gelince de ölürler. Her canlı gibi insan da bir gün mutlaka ölümü tadacaktır.

İnsan pek tabii diğer canlılardan farklıdır.İnsan; akıl sahibi, düşünme yetisi olan, bilen, irade sahibi, özgür, sorumlu ve inanan bir canlıdır. Bu özellikleri itibariyle insan diğer canlılardan farklı ve Allah’ın yarattıklarının içinde en seçkinidir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Biz, gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık”(İsra suresi, ayet 70) ayeti insanın üstün ve değerli bir canlı olduğunun ispatıdır.

Akıl: Akıl, insanı diğer tüm canlı varlıklardan farklı kılan özelliktir.

İnsanı, farklı kılan özellik  aklını kullanarak düşünme yetisi olamasıdır. Bazı hayvanlar insanlardan hızlı koşabilir, fakat insan aklı ile tüm hayvanlardan daha hızlı olmayı sağlayacak arabalar icat edebilir. Bazı hayvanların görme organı insanınkinden daha fazla gelişmiştir, fakat insan bulduğu teleskop veya mikroskop yardımıyla tüm hayvanlardan çok daha iyi görür. Kuşlar, uçabilir, fakat insanlar bir kuştan daha hızlı ve daha uzağa uçabilecek uçaklar üretmiştir. Tüm bu ayrıcalıklar  insan aklı ve bilgisi sayesindedir. Bilgi ve akıl, insanın güçlü olmasını sağlar. İnsanı tüm canlıların en üstün kılan aklı ve bilgisidir.

İnsanı diğer varlıklardan farklı kılan bir diğer özellik duygulardır. Merhamet, şefkat, cömertlik, vicdan, adalet, sabır, sevgi gibi bir çok duygu besler insanlar. İnsan bu duyguları kendi hayatına yansıttığı oranda diğer varlıklardan daha farklı olur.

Hakkında