Burun Ve Sinüsler

grip_clip_image002

İki burun deliği, kıla benzeyen çıkıntıları olan hücrelerle ve sümük üreten hücrelerle kaplıdır. Havadan gelen parçacıklar burun deliklerinden geçerken, sümüğe yapışırlar. Daha sonra kıllar, sümüğü, burun deliğinin arkasına, boğazın olduğu yere, hareket ettirirler ve buradan ya yutulur ya da tükürülürler.
Burun geçişleri boğaza ve sinüslerin içine çıkar; sinüsler, kafatasında bulunan ve içi hava dolu çukurlardır. Bize verdiği her türlü sıkıntıya karşın ; sinüslerimizin bir sebepten dolayı bize verildi­ğini varsayıyoruz. Bilim insanları, sinüslerin, sesimize kuvvet kazan­dırmak ve kafatasını aydınlatmak için yaratıldığını tahmin ediyor.

Çocuklarda D vitamini

D vitamini, kalsiyum ve fosfor metabolizma­sını  düzenleyen faktörlerden yalnızca birisidir.

Kalsiyum ve fosfor metabolizmasının düzenlen­mesinde d vitamini ile birlikte paratiroid bezle­rinden salgılanan paratiroid hormonu (pth) ve tiroid bezinden salgılanan tirokalsitonin de gö­rev alır. Normal koşullarda kanda total kalsi­yum düzeyi her yaşta 9 11 mg, fosfat düzeyi erişkinlerde % 3 4.5 mg, çocukluk yaşlarında ise daha yüksektir. Kanda kalsiyum ve fosfor iyon­larının birbirine oranı (ca/p oranı) da önemli­dir. Mekanizma iyi bilinmemekle birlikte d vita­mini kemiklerin mineralizasyonu üzerine etkili­dir.

D vitamini metabolizması

Birçok sterol türevleri antiraşitik etkiye sa­hiptir. Yalnız bunlardan iki tanesi (7 dehidroko lesterol ve ergosterol) pratik önem taşır. Birin­cisi hayvansal kaynaklıdır ve insan organizma­sında deride, diğeri ise bitkisel kökenli olup, de­niz yosunlarında ve mantarlarda bulunur. Güneş ışınları ile (296 310 mikron arasında), 7 dehid rokolesterol’den kolekalsiferol (d3 vitamini); er gosterol’den ergokalsiferol (d2 vitamini) oluşur. D vitamini deriden ve besinlerden alınır.

Deride 7 dehidrokolesterolün ışınlanmasın­dan oluşan kolekalsiferol deride depolanabilir. Ancak büyük kısmı karaciğere gider. Ayrıca barsaklarda, kemiklerde, kaslarda ve böbrekler­de de depolanır.

Besinlerle alınan d vitamini duodenum ve jejunumdan lumendeki lipidlerle birlikte, lenfa­tik kanallar yoluyla dolaşıma geçer. Alfa 2 glo büline bağlanarak karaciğere gelir. Karaciğerde depolandıktan sonra birçok aktif şekillere çevri­lir. Önce hepatik mikrosomlarda bulunan 25 hid roksilaz, kolekalsiferolü 25 hidroksikolekalsifero le çevirir (25 hcc veya 25 oh d3). Bu madde «kalsidiol» olarak da bilinir. Kalsidiol yine alfa 2 globüline bağlanarak kan yoluyla böbreğe gelir. Böbreklerde tübüler epiteldeki mitokondrial en­zimlerin etkisiyle 1,25 dhcc (veya 1,25 (oh)2d3) e, bir bölümü de 24, 25 dhcc (24, 25 (oh)2d3) e çevrilir. Gerek 25 hcc, gerekse 24, 25 dhcc, d vitamini aktivitesi gösteren maddelerdir. Ancak vitaminin en aktif şekli, 1,25 dhcc’dir. Bu mad­de «kalsitriol» olarak da bilinir. D vitamininin bu aktif şekli bugün bir hormon olarak kabul edilmektedir.

Kalsitriol sentezi serum ca ve p düzeyleri­ne bağlı olarak «feedback» mekanizması ile dü­zenlenir. Ca ve p homeostazmda böbreklerin, karaciğerin ve  barsaklarm  normal     fonksiyon


Görmeleri yanında; parathormon, kaisitonin sal­gılarının normal ve diyetle alman ca, p iyon­larının ve d vitamininin yeterli olması rol oy­nar,

D vitamini normal büyüme gelişme, kemik­lerin ve dişlerin gelişimi için gereklidir. Barsak lar, iskelet sistemi, böbrek ve kas dokusu üze­rine etkisi vardır. İnce barsakiarda kalsiyum emilimini arttırır.

D vitamininin    vücuttaki etkileri    aşağıda özetlenmiştir: 1.   Primer etkileri

  • Barsaklardan kalsiyum emilimini arttırır
    • Kemik, serum, renal tübüler hücreler, barsak duvarı ve diğer organlarda sitrat konsantrasyonunu arttırır

2    sekonder etkileri

  • Barsaklardan fosfat emilimini arttırır
    • Kemik matriksinde mineralizasyonu ko­laylaştırır
  • Serum alkali fosfataz düzeyini düşürür.

Günlük gereksinim, her yaş için 400 iü, pre termler için ise ilk aylarda bunun iki katıdır. Ultraviyole ışınları etkisiyle deride d vitamini sentezi oluşabildiğinden güneş gören kişilerde gereksinim azalır.

D vitamini besinlerden en çok balık yağında bulunur. Endüstriyel süt, margarin, tereyağı, hu­bubat ve bebek sütleri genellikle d vitamini ila­vesi ile zenginleştirilmiştir. İnek sütü ve anne sütünün lipid fraksiyonundaki d vitamini 15 40 iü/l olup günlük gereksinimi karşılamaz. Son yıllarda d vitamininin suda eriyebilen sülfat tü­revlerinin anne sütünde yeterli miktarlarda bu­lunduğu görüşü doğal beslenmede d vitamini ilavesine gerek olmadığı şeklinde tartışmalara yol açmıştır. Ancak bu fraksiyonun düşük bi­yolojik aktivitede olması nedeniyle, anne sütüy­le beslenme süresinde d vitamini ayrıca veril­melidir. Günde 2000 4000 iü d vitamininin bir­kaç ay süreyle alınması toksik belirtilere yol açar. D vitamini fazlalığı belirtileri bulantı, is­hal, tartı kaybı ve poliüridir. Hiperkalsemi so

Nucu böbrek  taşları  oluşur.   Önlem  alınmazsa böbrek yetersizliği gelişir.

Kulak Zarının Delinmesi

isitmekaybi

Delinme, kısmi işitme kaybına, az miktarda kanama ya da kulaktan sızıntıya ve kulak ağrısına sebep olur. Ağrıyı hafifletmek için, ağn kesici alınız ve doktorunuzu görünüz. Doktorunuz, otoskop (kulak muayene cihazı) yardımıyla kulak zarında yırtık kısmı araya­caktır. Bir yırtık oluşmuşsa, enfek­siyon olmaması için antibiyotik yazacaktır. Bazı küçük delikler, kendiliğinde geçecektir.

Sarısabır

Etkileri:
Harici kullanım:Bakteri öldürücü, mikrop öldürücü, virüs öldürücü, yara iyileşmesini hızlandırıcı, iltihap giderici, ülser önleyici.
Dahili kullanım:Müshil, düz kas kasılmasını uyarıcı.

Etkiledikleri: Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa, herpes simplex I ve 2.

Sarısabır Hakkında

Penisilinin Birleşik Devletlerdeki ilk klinik kullanımı 1942’deki Coconut Grove yangınında hayatta kalanlar ile başlamıştır. Yangın kurbanları ağır Staphylococcus aureus enfeksiyonlarına kötü şekilde açıktılar ve erken sulfa ilaçları ve penisilin öncesi, aflopatik doktorlar onları önleme konusunda çok az bir bilgiye sahiptiler.

Sarısabır ve bal belki de yanık kurbanlarında yara iyileşmesini hızlandırmak ve enfeksiyonları önlemek için haricen uygulanabilecek en güçlü iki maddedir. Her iki madde tarafından ortaya konan özellikle önemli bir nitelik sıvı oluşlarıdır. Onlar yanmış dokuyu nemli tutarlar, hasar görmüş dokuları yatıştırırlar ve kaybedilen vücut sıvılarını (yanık kurbanları için bir sorun) doğrudan deri aracılığı ile geri kazandırır. Onlar aynı zamanda güçlü iltihap giderici ve antibakteriyellerdir. Bu maddelerden biri yanmış cilt üzerinde kullanıldığında staf enfeksiyonunun başlaması nerede ise imkansızdır. Sarısabırı düzenli olarak kullanan pratisyenler her ağırlık derecesindeki deri yaralarında ve herhangi bir kaynaktan kullandıklarında mükemmel sonuçlar bildirmektedirler.

Hazırlama ve Dozaj

Sarısabırın hazırlanması çok kolaydır. Sadece taze bitkinin yapraklarını dilimleyin veya kırıp açın ve iyice kaplanana kadar herhangi bir yara veya yanık üzerine bolca sürün. Her ciddiyet derecesindeki yanıklar (yanığı nemli tutarak), her ciddiyet derecesindeki deri staf enfeksiyonları ve uçuk yaraları için gereken sıklıkta kullanın.

Yan Etkiler ve Kullanılmayacağı Durumlar

Harici Kullanım:Yoktur.
Dahili Kullanım: Hemoroid (dahilen alındığında makat çevresinde tahriş ve ısı artışına neden olur), hamilelik (düz kas kasılmasını uyarır), aktif mide-bağırsak kanalı iltihapları.

Sarısabırın Alternatifleri
Bal bir alternatiftir; yara iyileşmesini hızlandırma ve yara dokusu oluşumunu önlemek için daha az istenen seçimler ekinaka ve kantaronu içerir.