Gülme Komşuna Gelir Başına Atasözünü Açıklayan Yazı

Gülme komşuna gelir başına hikayesi, gülme komşuna gelir başına atasözünü açıklayan yazı hakkında yazdığımız yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.

Hepimiz insanız ve hepimizin hataları olabilir. Bu hata karşısında gülen insanlar ise, bir gün mutlaka aynı durum ile karşı karşıya gelir. Yolda giden iki arkadaştan birisinin ayağı taşa takılmış ve yere düşmüş. Diğer arkadaş ise yere düşen arkadaşını yerden kaldırmak yerine yırtılan pantolonuna bakıp kahkaha atmaya başlamış. Aslında bu duruma üzülse de gülmesini tutamayan arkadaş devam etmiş. Bunu karşısında yere düşen arkadaş ona neden güldüğünü bunun komik bir şey olmadığını ve bir gün onunda başına gelebileceğini söyler. Ardından gülme komşuna gelir başına diyerek yoluna devam eder. Aynı iki arkadaş bu sözün bir kaç hafta sonrasında aynı yolda giderken bu sefer ötekinin ayağı taşa takılır ve yere düşer. Hemen o anda ikisinin de aklına bir kaç hafta önceki olay gelir. Birbirlerine bakarak gülme komşuna gelir başına demişler. Bu olay sonrasında ikisi de büyük bir ders almışlardır.

Gülme Komşuna Gelir Başına Atasözünün Anlamı Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz

Derdini Söylemeyen Derman Bulamaz Atasözünün Anlamı Kısaca

Derdini Söylemeyen Derman Bulamaz Atasözünün Anlamı Nedir

Daha önceki yazılarımızda atasözlerinin öneminden ve bir kaç tanesinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ele alacağımız ata sözü ise ‘Derdini söylemeyen derman bulamaz’ atasözü.

İnsan hayatı hiç bir zaman güllük gülistanlık olmayabilir. Bazen çok büyük sorunlar girebilir hayatımıza. İnsan bu sorunlar karşısında bazen çaresiz kalabilir. Bu çaresiz kaldığı sorunlar karşısında ise yardıma ihtiyaç duyabilir.

İnsanın karşı karşıya kaldığı bu büyük sorunla mücadele de yardım alabilmesi için öncelikle bu sorunu çevresindekilere anlatmalıdır. Eğer sorununu anlatmazsa insanların bu konuda bir bilgisi olmadığı için yardım da edemezler.

İnsanın çaresiz kaldığı bu gibi durumlardan sıyrılabilmesi için derdini anlatması gerekir. Anlattıktan sonra ise insanlardan yardım alarak bu derdinin çözümünü bulabilir. Aksi takdirde sorunların arasında kaybolur.

Bütün bu söylenenlerden anlaşılması gereken ise, insanın dertlerine çareyi derdini anlatarak çözüm bulacağıdır. İşte atalarımız bu durumu özetleyen o sözü söylemişlerdir. ” Derdini söylemeyen derman bulamaz”.

Her Kuşun Eti Yenmez Atasözü Anlamı

Her Kuşun Eti Yenmez Atasözünün Anlamı Kısaca Açıklaması Açıklayalım

Atalarımızın mirası olan atasözlerinin anlamları üzerinde durmaya devam ediyoruz. Bu yazımızda ise her kuşun eti yenmez atasözü üzerinde duracağız.

Bu konuyu bir örnekle açıklayalım:

İki genç birlikte yürüyorlardı. Karşıdan oldukça güzel bir bayan onlara doğru geliyordu. Gençlerden biri dayanamadı. Geçip giden bayanın peşinden gitti. Onu durdurup: Merhaba çok güzelsiniz dedi. Bayan gence dönerek Siz kendinizi ne sandınız beyefendi her kuşun eti yenmez dedi ve oradan uzaklaştı.

Genç bu lafın üzerine şöyle düşündü: Demek ki her bayan güzel sözlerle iltifatlara karşılık verir diye bir şey yokmuş. Bayan bu sözleri ile bunu anlatmak istedi diyerek durumun farkına varmış

Buradan da anlaşılacağı üzere herkes bir şeyleri elde etmek için çeşitli oyunlara başvursa da bu oyunlar bazen tutmayabilir.

Her işin kolay olduğunu savunanlar bir an çok zor bir durumla karşılaştıklarında durumu anlatacak en uygun söz: Her kuşun eti yenmez sözüdür.

İstiklal Marşı Anlamı Açıklaması Bütün Kıtalar

İstiklal marşı açıklaması kısaca, İstiklal marşının anlamı bütün kıtalar

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; 
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. 
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; 
O benimdir, o benim milletimindir ancak. 

Mehmet Akif bu dizede  Türk milletine cesaret aşılamak ve milli duyguları açığa çıkarmak için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin geleceğinin , ülkesinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın kaybedilmesi Türk milletinin istiklalinin yok olmasıdır.. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatan için savaşcağımızı belirtiyor.Kalan tek kişide  son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağımsızlığı için bayrağı için mücadale edecektir. Bayrağın varlığı ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir sembolümüzdür Türkiye varoldukça şanlı bayrak dalgalanacaktır.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal! 

   Türk vatanının bazı toprakları işgal edilmiştir Bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş yerine düşman bayrakları asılmıştır.Bu yüzden bayrağımız kızgın ve öfkelidir. Kaş çatmak öfke halini ifade eder. Bu hususta bir şey daha var ki edebiyatta sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır ı ifade ediyor. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Çünkü Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp göklerde dalgalanması gerekir. 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş Sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. 

   Şair ‘ben’ den kasıtı Türk milletidir.Türk milleti ezelden beri hür yaşamış ve hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı,çünkü böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne ne çıkarsa çıksın her engeli aşacak güçe sahiptir.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar? 

    Bu kıtada şair vatanımızı işgale çalışan Avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair bu durumu tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkanlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise onlar kadar güce sahip olmasa da Mehmetçikin iman dolu göğsüyle yeteceğini söyler.

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

 

    Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk askerine yurdunu alçaklara bırakmaması için gerekirse canını feda etmesini söylüyor. Şehitlerin gereceği siperlerin düşmana engel olmasını istiyor. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu namussuzca işgalin biteceğine Allah’ın Türk milletine söz verdiği zafer gününün olduğunu söylüyor.

Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. 

   Şair Türk ordusuna vatanın değerini anımsatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. Toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşanların varlığıdır diyor. Toprak dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan Topraklar vatanımız üzerindedir ve bunun değerini bilmeliyiz.

Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. 

   Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. ”Şehit olanların dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider ve şehitler bu topraklarda yattığı için toprağında cennetten bi farkı yoktur diyor” Şair.Bir avuç toprağı sıksak şehitlerin kanının akacağını sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları  Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. 

    Şair  Allah’a dua ediyor ve  ibadet yerlerinine düşman elinin değmesin istiyor.Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.

O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım. 

   Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin de ruhları şaad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanları değil, ölüleri hatta onların mezar taşlarını bile etkileyen yüce bir anlam taşır. Böylelikle şehit atalarımız huzur bulacaktır.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal! 

   Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız dalgalandıkça Türk milleti yeniden bağımsızlığına kavuşur. Artık onun için yok olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitlerimizin kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah’a tapan ve doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdır.

İstiklal Marşının Açıklaması ve Anlamı Hakkında

Cumhuriyet’in ilk yıllarında edebi zevk ve anlayışı

n nasıl olduğunu tartışınız

Milli Edebiyat anlayışını benimseyen eserlerin özellikleri şunlardır; Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Milli Edebiyat anlayışına baz alınarak o doğrultuda hikâye ve romanlar yazılmıştır. Cumhuriyetin ilanıyla siyasi, ekonomik ve toplumsal hayattaki değişimler gibi  edebiyatta da değişmeler yaşanmıştır. Memleket edebiyatına merak salınmıştır. Anadolu’ya açılınmış ve Anadolu’yu görüp eserlerde işlemeye ve Anadolu insanını eserlerinde anlatmaya başlamışlardır. Cumhuriyet dönemi Milli Edebiyat anlayışını içeren hikâye ve romanlarla Milli Edebiyat dönemi roman ve hikâyeleri; Anadoluyu ve anadolu halkını anlatma açısından benzer olsa da,  Atatürk ilke ve inkılâplarını anlatma, savaş sonrası hayatı işleme açısından farklılıklar içermektedir.

Roman ve hikâyelerde; toplumun kesimleri arasındaki farklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni kavgası, köy ve kasaba insanının kendi içinde çelişmeleri, tarihi konular, Batıya olan özen konuları çoğunlukla anlatılmıştır. Realizm akımının etkisi altında kalmışlardır. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşından oldukça bahsedilmiştir. Atatürk ilke ve inkılâpları esas tutularak eserler verilmiştir. Batıl inançlar, hurafeler, yanlış batılılaşma gibi konularda eleştirilmiştir. Eserlerde toplumsal fayda esas kılınmıştır. Doğu – Batı kıyaslamalarına yer verilmiştir. Halkın toplumsak sorunları, aydın – halk arasında geçen çatışmalar işlenmiştir. Milli Edebiyat anlayışını içeren hikâyelerde Maupassant tarzının özellikleri de görülmektedir. Bu demek oluyor ki Milli Edebiyat anlayışıyla Maupassant tarzı benzerdir.

hakkında bilgi verdik.