Ülkemizin Denizlere ve Boğazlara Sahip Olmasının Sağladığı Avantajlar

Ülkemizin 3 Tarafının denizlerle kaplı olmasının avantajları, nelerdir;

Bu özelliğimizden en çok yararlanan sektörler kuşkusuz turizm ve balıkçılıktır. Ülkemizde batı ve güney sahilleri turizme en çok katkı sağlayan bölgelerdir. Turizm sayesinde ülkemize bol miktarda döviz girer. Sahillerimizin güzelliği sayesinde yılda 9 milyonu aşkın yabancı turist ülkemize akın eder. Bu sektör yıldan yıla da gelişme göstermektedir. Ayrıca denizlerle bağlantılı olmamız iklimde de olumlu etkiler bırakır. Bu sayede ürün çeşitliliğini artar. Sahil kasabaları tarımsal faaliyetler için oldukça uygun yerlerdir. Örneğin; Ege ve Akdeniz kıyıları zeytincilik için oldukça verimlidir. Ayrıca denizlerimizin bolluğu sayesinde balıkçılık sektöründe belli bir gelişmişliğimiz vardır. Türkiye 3 yanı denizlerle kaplı bir ülke olması yönüyle Asya ve Avrupa kıtaları arasında ulaşım ve ticaret gibi sektörler de gelişmiştir. Diğer ülkelere de bu sektörler açısından köprü görevi teşkil eder.

İstanbul ve Çanakkale boğazlarının yine ülkemiz topraklarına dahil olması jeopolitik ve stratejik bir çok faydası vardır. Boğazlar ulaşıma en çok katkı sağlayan bölgelerdir. Bu boğazların kontrolünün elimizde bulunması bize oldukça ekonomik ve siyasi yarar sağlar. Karadeniz kıyısında konumlanan  ülkelerin sıcak denizlere inmek istekleri boğazları kullanmak zorundalığını da beraberinde getirir. Bu da bize katkı sağlar. Geçmişte 1. Dünya savaşı esnaısnda Çanakkale boğazını geçemeyen ülkeler Çarlık Rusya’ya yardım taşıyamamış, Rusya’da devrim yapılmış ve ülke yerle bir olmuştur. Boğazlar bu denli önemli niteliktedir. Büyük savaş gemileri de bu Boğazlardan geçerek Karadeniz’e ulaşabilir ve ya Karadeniz’den ayrılabilirler.

Atatürk Yurtta Barış Dünyada Barış Sözünü Niçin Söylemiştir

Atatürk Yurtta Barış Dünyada barış Sözünü Niçin Söylemiştir

İleri görüşlü bir lider olan Atatürk barışa oldukça önem verirdi. İlerlemenin ve gelişmenin barıştan geçtiğine inanırdı. Türk milleti Balkan savaşları, 1. Dünya Savaşı, Kurtuluş savaşı gibi bir çok kez mücadeleler vermiştir. Ülkenin gelişmişliğini engellemiş ekonomisini zaman zaman çökertmiş her savaşın ardından Türk milleti kendini toparlamaya çalışmıştır. Atatürk 1931 yılında ”Yurtta Barış, Cihanda Barış” sözünü söylemiş ve bu sözle ülke içinde barışın sağlanmasını, komşu ülkelerle birlik içinde olmalarını böylece çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmalarını hedeflemiştir.

Atatürk, milletimiz canı ve topraklarımız hedef olmadığı sürece hiç bir zaman savaş yapmaktan yana değildi. Her zaman milletine ve devletine barışı öğütlemiştir.

Yurtta barış demek, ülke içinde beraberliğin ve birliğin sağlanması demektir. Halk güven ve kardeşlik duyguları içinde, birbirlerinin hak ve özgürlüklerine saygı duyarak hayat sürdürmeliler. Barış huzuru, kalkınmayı, gelişmeyi ve demokrasiyi beraberinde getirir. Cihanda barış demek ise, özellikle yakın coğrafyalarda hüküm süren devletlerin birlik içinde yaşamalarını aralarındaki çıkmazlara antlaşmalarla son vermeleridir. Atatürk Lozan Antlaşmasının ardından da barışı hep kendine çözüm bilmiş ve başka devletlerle yaşadığı birçok sorunun barış ile üstesinden gelmiştir. Yurtta Barış Dünyada Barış Sözü neden Söylenmiştir açıkladık.

Model Küreden Yararlanarak Paralellerin Özellikleri Nelerdir

Model küreden de yararlanarak paralellerin özellikleri nelerdir açıklayınız.

Paralellerin Özellikleri

Ekvator’a paralel olarak konumlanmış hayali çizgilere denir. Başlangıç paraleli olan Ekvatora uzaklığının açı değerine enlem denmektedir. Paralel ve enlem aynı şeylerdir.

1. 90 tanesi Ekvator’un güneyinde, 90 tanesi de  kuzeyinde bulunmak üzere 180 adet paralel mevcuttur.

2. Ekvator başlangıç paraleli sayılır.

3. En büyük çağa sahip paralel dairesi Ekvator’dur.

4. Paralellerin boyları ekvator’dan kutuplara doğru yol aldıkça kısalır. Ancak paralel numaraları büyür.

5. İki paralel arasındaki uzaklığa  enlem derecesi denir. Matematik konumu daha iyi konumlandırmak amacıyla paraleller 60 dakikaya, 1 dakikada 60 saniyeye bölünmüştür.

6. 90 derecede yer alan paralel nokta boyutundadır.

7. Paraleller birbirleriyle birleşemez ve kesişemezler.

8. Paraleller doğu – batı şeklinde seyreder.

9. Dönenceler ile ekvator arasında yer alan paralellere alçak enlemler, dönenceler ile kutup daireleri arasında yer alan paralellere orta enlemler, kutup daireleri ile kutup noktaları arasında yer alan paralellere ise yüksek enlemler denir.

10. İki paralel arası uzaklık 111 kmdir. Bu ölçü tüm paraleller arasında geçerlidir. Bu ölçü aynı meridyende yer alan iki konum arasındaki mesafeyi bulmayı kolaylaştırır.

Zeka, Başarı, Zeka Çeşitleri

Zeka çeşitleri nelerdir, zeka ve başarı nedir

Toplumda üstün zekalı kişiler hep daha çok başarılı olacağı düşünülür, ancak bu düşünceler bazen yersiz olabiliyor. Çünkü zekanın toplumsal başarıya etkisi daha kanıtlanmamıştır. Çocukluk çağlarında kontrol amaçlı yapılan başarı testlerinin yine o çağlarda yapılan IQ testleri ile örtüşür. Ancak hayatın ileri ki safhalarında bu sonuçlar tamamen örtüşmesi imkansızdır.

 Zeka Alanları Nelerdir?

Şimdilerde en çok kullanılan Stanford-Binet ve WAIS-R testlerinde zeka ölçmek amacıyla Binet’in geliştirdiği testin uygulanmasına rağmen, zekanın tanımında bazı eksiklikler mevcut. Binet sisteminde  zeka, kişinin teste tabii tutulmasıyla elde ettiği sonuç üzerinden değerlendiriliyor. Bu kişilerin performanslarını ölçen pratik ve çok kapsamlı olmayan bir testtir.  Bir çok araştırmacı zekanın kapsamını öğrenmek amacıyla çalışmalar yapmaktadır. Zeka ile ilgili en çok merak edilen sorulardan biri şudur; zeka tek bir faktörden mi yoksa bir kaç etkenin birleşmesiyle mi oluşmuştur. Bu konuda ilk çalışmalarını veren psikologlar, zekanın ve genel bir g-faktörü diye tanımlanan genel bir mental faktörden meydana geldiğini savundular. Bu faktörün, zekanın tüm performansını etkilediğini düşünerek, zeka testinin bu g-faktörünü ölçmeye yaradığını söylemişlerdir. Bir sonraki dönem araştırmacıları akıcı zeka ve kristalize zeka diye iki zeka tipi olduğunu savundular. Akıcı zeka, yeni problemlerin ve durumların başarıyla üstesinden gelebilme kabiliyetini, kristalize zeka ise bilginin muhafaza edilmesi, yetenekler, akışkan zekanın kullanılması ve deneyimler sonucu oluşan yöntemleri bünyesinde barındırır.

Bazı bilim adamları da zekanın çok kapsamlı olduğunu savunmuşlardır. Örneğin, Howard Gardner belirli konularda üstün başarı yakalayan insanların kabiliyetlerini araştırarak yedi değişik zeka tipinin varlığını savunmuştur. Bu zeka tirlerinin diğerinden bağımsız olmasına rağmen, bazı aktivitelerde bu zeka tiplerinin bir kaçının aynı anda kullanılması da mümkündür. 7 Zeka alanı;

1. Müziksel Zeka: Müzik alanlarındaki yeteneklerdir.

2. Bedensel Kinestetik Zeka: Vücudun tamamının yada bazı kısımlarının bir problemin çözümünde, bir üretim veya gösteri esnasında faaliyet göstermesidir; dans etme, atletizm, aktörlük, yüzme gibi yeteneklerdir.

3. Mantık-Matematik Zekası: Problem çözme ve teknik düşünmedeki yeteneklerdir.

4. Dilsel Zeka: Bir dilin kullanımı ve o dilde yapıtlar verme konusundaki yeteneklerdir.

5. Uzaysal-Konum Zeka: Mimarların, ressamların, heykeltıraşların görevlileriyle ilişkili uzay-konum durumlarını çözmedeki yetenekleridir.

6. Kişiler Arası İletişim: Sosyal çevrede ilişki halindeki olduğumuz kişilerin ruh halini, isteklerini, niyetlerini kavrama yeteneğidir.

7. İçeyönelik Zeka: Bir kişinin iç dünyasındaki gelgitleri çözmesi, duygularının farkına varma yeteneğidir.

Gardner’in her bir zeka alanın örnek olarak Yehudi Menuhin, T.S. Elliot, Anne Sullivan, Virginia Wolf gibi ünlüleri vermiştir.

Yehudi Menuhin San Fransisco Orkestrasının konser salonuna gizlice sokulduğunda henüz daha 3 yaşındaymış. Orada violin çalan Louis Persinger’den çok etkilenmiş ve doğum gününde bir violin istemiş. Ardından Louis Persinger’in hocası olması konusunda üstün çabalar sergilemiş. Sonuç olarak her kiki isteği de kabul olan Menuhin, 10 yaşına bastığında dünyaca tanınan üne sahip bir yorumcu olmuştur.

T.S. Eliot henüz 10 yaşındayken, Fireside adında bir magazini kimseden yardım almadan yayınlamış, üç gün süren kış tatili esnasında derginin 8 sayısını bile tamamlamıştır.

Anne Sullivan sağır ve kör olan Helen Keller’in eğitimini üstlenmiş. Bazı kişilerin yıllarını alacak gelişmeleri Sullivan daha iki haftada kat etmiştir. Geçen zaman zarfında vahşi Keller kibar bir çocuğa dönüşmüştü.

Virginia Wolf “A sketch of the Past” adlı eserinde, kendi iç dünyasına seyrinin en iyi örneğini vermiş, eserinde çocukluğunda yaşadığı ve şu yaşına rağmen etkisinden çıkamadığı bir çok özel anısını anlatmıştır.

Üstün Zeka Nedir?

Zeka dağılım eğrisinin en tepesinde bulunan kişilerin zekasıdır. Toplumda yalnızca %2’lik bir kısmı 130 ve üstündeki IQ derecesine sahiptir. IQ derecesi 140’ın üzerinde olan kişiler ise sadece % 0.2 oranındadır.

Üstün zekalılar genelde sakar, utangaç, sosyal açıdan akranlarıyla uyumsuz gibi görünse de aksine araştırmalara göre bir çok şeyi normal insandan çok daha iyi yapabilen, iyi uyumlu, sevilen kişiler olduğu sonucu çıkmıştır.

Lewis Terman’ın  1920 yılında başlattığı ve henüz süren çalışma da IQ derecesi 140’ın üstündeki 1500 üstün zekalı çocuğun oluşturduğu bir grupla 60 yıl devamlı takip halinde olacaklar. Bu gruptaki kişiler her açıdan yaşıtlarına nazaran öndedirler. Çoğunlukla daha sağlıklı, daha uzun, daha ağır, daha kuvvetli, daha başarılı ve daha sosyal oldukları saptanmıştır. Bu yetenekler kişilere artı olarak dönmüş  bu kişiler normal insanlara göre daha çok ödül almış, daha fazla maddi gelire sahip olmuş, sanat ve edebiyata daha çok katkı saplamış daha kariyerli kimselerdir. Bu grupta bulunan kişiler 40 yaşına bastıklarında, toplam 90 kitap, 375 oyun ve kısa hikaye, 2000 makale yazmışlar, 200 üzerinde patente sahip olmuşlar. Böylece hayattan daha çok tat almışlardır.

Bu çalışma, üstün zekalı kişilerin daima istisnasız başarılı olamayacağını da kanıtlamıştır. Terman’ın üzerinde çalıştığı grupta bazı büyük başarısızlıklar da görülmüştür. Yüksek IQ’su olan bir kişinin akademik konularda kesin ve net başarı göstermese de, başka dalların bir veya bir kaçında üstün bir yetenek sahibidir.

Kapitalizm Nedir

Günümüz ekonomi dünyasında sıkça karşılaştığımız kapitalizm nedir kısaca bilgi verelim istedik. Kapitalizm; feodalizmin ardından  sanayi devrimi ile birlikte meydana gelen bir toplumsal-ekonomik yapı ve üretim şeklidir.

Ekonomi, sanayi devrimine kadar tarımdan ibaretti. Feodalizmin yaygın olduğu dönemde tarım için vazgeçilmez üretim aracı konumundaki toprağın özel mülkiyete bağlı olması iki ayrı sınıfın oluşmasına neden olmuştur. Bu sınıflar; aristokratlar ve serfler. Serfler çalışan halktır. Ancak üretimden elde ettikleri mahsulün  bir kısmını toprak sahiplerine verme zorunlulukları vardı. Bunun nedeni toprağın sahibi olmamaları ve üretimi ellerinde tutmak için bunu yapmak zorunda olmalıdır. Bu bir nevi artı emek sömürüsüydü.

Şehirlerde ise kendi küçük üretim aracı olan manifaktür işçileri ve zanaatçılar bulunuyordu. Sanayi devriminin gelmesiyle eski aletlerle üretim yapmak zorlaştı. Üretim araçları gelişti ve pahalılaştı. Bu yüzden sadece  büyük sermaye sahipleri bunları alabildi. Hızlı ve ucuz üretimin sağlanmasıyla bir çok sanayi dalı ortaya çıktı.  Eski işçiler bu aletleri sahip olamadığından mülklerini kaybettiler.

Kapitalizm ve Burjuvazi

Kapitalizm emek sömürüsüyle yürür. Üretim araçlarını elinde bulunduran böylece  işçilerin emeğini sahip olan burjuvazi, emek gücünün karşılığını ücret olarak geri verir, ancak emek verilen değerin fazlasını üretmiştir. Bu ek kalan değere burjuva sahip olur.

Sermaye emeğin üstesinden gelir. Buda kapitalizm akımının esasıdır. Üstünlük burjuva sınıfının üretim araçlarına sahip olmasından gelir. İşçilerin sömürülmesine son vermek üretim araçları özel mülkiyet olmaktan çıkarılmayla sağlanır. Aksi takdirde işçi sömürülmeye devam edilecektir.

Sınıflı toplumlar sömürü “gönüllü” duruma sokulur. Eskiden kırbaçla çalıştırılan köleler ,  şimdilerde hayatlarını sürdürmek zorunda oldukları için işçiler baskıyla çalışmak zorunda kalıyor. Burjuva düzeninin demokrasiyle sağlansa da sömürü devam eder.  İşgücünün meta olabilmesinin şartı, işçi ile işverenin yasalarla eşit halk  olarak anlaşıp emeğin belli zaman dilimi ile satılması ve kullanma hakkının kapitalistin elinde bulunmasıdır.

Kapitalizm genelleştirilmiş meta üretimidir. 

Meta, insanların ihtiyacını karşılayan ancak kar amacı güden üretimdir. Kapitalist üretim planlı işlemez. Piyasanın arz talep ilişkileri yönünde “daha fazla kar” ilkesinden çıkmadan üretir.

İşler iyi gider ise yatırımlar ve üretim artar ancak zamanla üretim fazlalığı meydana gelir ve bu nedenle  işler geriler ve kriz oluşur. Bu üretim şekli devamlı bir döngü içindedir. Kriz yaşamayan kapitalizm olmaz.

Kapitalizm Hakkında