Çocuklarda D Vitamini Eksikliği

ETİOLOJİ

Kemiğin mineralizasyonu için serumda belir­li konsantrasyonda kalsiyuma ve fosfora gereksi­nim vardır. D vitamini bu minerallerin organiz­madaki regülasyonunda rol oynar. Rahitis genel olarak bir karans hastalığıdır. Beslenmeyle ilgi­li rahitis tipi D vitaminine yanıt verir ve buna «ekzojen» veya D vitamini eksikliğine bağlı ra­hitis denir. Emilim bozukluklarında da ekzojen rahitise benzer bir eksiklik durumu sözkonu-sudur. Daha seyrek olarak görülen rahitis şekil­leri vücutta aktif D vitamin yapımında veya kul­lanımında bozukluk (D vitaminine bağımlı ra­hitis) , Ca ve P metabolizmasında bozukluk­larla ilgili olarak (D vitaminine dirençli veya rekrakter rahitis) oluşur. Tablo 7.11.3 de rahiti­sin etiolojik sınıflaması verilmiştir.

Nütrisyonel rahitis, yetersiz D vitamini alı­mı ya da absorpsiyonundan, güneş ışınlarını ek­sik almaktan, yetersiz Ca ve P alımından ya da bunların kombinasyonundan oluşur. Anne sütü günde yalnızca 20 İÜ D vitamini sağlar ki, bu çocuğun gereksiniminin ancak % 5 idir. İnek sütünün D vitamini içeriği de azdır ve gereksi­nimi karşılamaz. Bu nedenle ABD ve Avrupa’­nın birçok ülkesinde sütler ve sütçocuklarma ve­rilen tahıllı besinler, margarinler D vitamini ile zenginleştirilmiştir.

Rahitisin beslenme şekli ile yakın ilgisi var­dır. Anne sütünde Ca 35 mg/dl, Ca/P oranı 2/1 dir. İnek sütünde ise Ca 125 mg/dl, P 100 mg/dl, Ca/P oranı 1: 1 dir. İnek sütünde mineraller da­ha fazla olmakla beraber Ca/P oranının düşük oluşu barsaktan Ca emilimini güçleştirir. Ayrıca anne sütünün barsakta yarattığı asit ortam ile bu minerallerin emilimi kolaylaşır ve anne sütü alan çocuk rahitisten kısmen korunur.

Çocuklarda malabsorpsiyona yol açan çölyaki, kistik pankreas fibrozu gibi hastalıklar da D vitamininin, kalsiyumun, veya bunların her ikisinin birden emilimini engelleyerek rahitise yol açar. Asit ortam, sitrik asit, tartarik asit ve laktoz kalsiyumun barsaktan emilmesini kolay­laştırmasına karşın yağ asitleri, oksalik asit, fi­tin, demir, kortikosteroidler ve fazla fosfatlar Ca emilimini güçleştirirler.

D vitamini metabolizması ile ilgili bozuk­luklar nadirdir. Böbrekte hidroksilaz enzimi ek­sikliği sonucu, 1,25 dihidroksivitamin D sente­zinin yapılamaması için «D vitaminine bağımlı rahitis Tip I», kanda aktif D vitamininin (1,25 dihidroksi vitamin D) normal düzeylerde olma­sına karşın dokudaki yanıtsızlık sonucu gelişen rahitis için ise «D vitaminine bağımlı rahitis Tip II» terimleri de kullanılmaktadır.

D vitaminine refrakter rahitis x kromozomu ile taşman bir gen defektine bağlı bir sendromdur (cinse bağlı hipofosfatemi veya renal hipo-fosfatemi). Erkeklerde daha sık olmakla birlikte, kızlarda da nadiren görülür. Bu hastalarda pri-mer bozukluk, böbrek tübülüslerinde fosfat reabsorpsiyonunun defektif olmasıdır. Kanda parathormon düzeyi normaldir. Fosfatürinin, böbrektübülüslerinin parathormonun fizyolojik miktar­larına aşırı yanıtı sonucu oluştuğu kabul edi­lir. Otosomal resesif olarak geçen bir tipi de bi­linmektedir.

Son yıllarda antikonvülzif ilaçların (özellik­ler fenobarbital) D vitaminin metabolizmasını et­kilediği ve rahitis insidansmı arttırdığı saptan­mıştır. Metabolizma bozukluğunun patogenezi iyi bilinmez. Fenobarbitalin, safra akışım arttırıcı etkisiyle 25 – hidroksivitamin D’nin safrayla atıl­masına yol açtığı ileri sürülmüştür.

Kronik karaciğer hastalığında da aktif D vi­taminin oluşumu ve depolanması azalmıştır. Saf­ra salgısının azalması ile kalsiferol emilimi de bozulmuştur. Gerek karaciğer, gerek böbrekle­rin ağır hastalıklarında rahitis de tabloya ekle­nebilir.

Gps Ne Demek? Gps Nedir?

Gps ne demek? Gps nedir?

GPS, İngilizce kökenli Global Positioning System söz kalıbının kısaltmasıdır. Türkçeye çevirmek gerekirse Global Positioning System, küresel konumlama sistemi anlamına karşılık gelir. GPS en kısa manasıyla konum belirleme sistemidir. Radyo sinyali gönderen bir cihazın sürekli bilgi girişiyle alıcı görevi gören uydu arasında ki mesafe hesaplanır ve sinyal göndericinin konumu kesin bir şekilde saptanmaya çalışılır. Bu sistem ilk olarak Amerikan Savunma Bakanlığının tekelindeyken 1980’li yıllarda sivil kullanıma açılmıştır. ABD bu sistemi füzeleri için geliştirmiş, sıfır hatayla istenilen konuma füze gönderilebilmesi amacıyla ortaya çıkartmıştır. Bugün neredeyse bütün ülkelerin savunma sistemleri bu uygulamadan faydalanmaktadır. Sivil kullanımda ise navigasyon, elektronik harita kullanımı ve benzeri araçlarda bu sistem kullanılır. İnsanların hayatlarını özellikle aranan adresi bulmak konusunda kolaylaştıran bir uygulamadır. Ama bu sistem geliştirilirken nelere hizmet etmiş, kaç füzenin atılmasına yardımcı olmuştur, kaç can alınmıştır bunun hesabını tutmak oldukça zor.

tiroid bezi Cerrahi

(a) çok büyük bir guatr veya düşük iyod uptake’i olan multinodüler guatrda

(b) malign olma olasılığı bulunan bir nüdül bulunması halinde

(c) gebelerin ve çocukların tedavisinde

(d) bir yıl içerisinde gebe kalmak isteyen ileri yaştaki hastaların tedavsinde

(e) psikolojik veya mental yetersizlik veya herhangi bir nedenle uzun süre takip edilemeyecek hastaların tedavisinde.

2.Cerrahiye hazırlık: Preoperatif dönemde antitiroid ilaçlar ve iyodun kombine uygulanmasıyla toksik guatr için tiroidektominin riski çok düşüktür. Propylthiouracil veya bir derivasyonu hasta ötiroid olana kadar verilir ve operasyona kadar devam edilir. Potasyum iodid veya Lugol solüsyonu propylthiouracil ile birlikte operasyon gününe kadar 1CF-15 gün tiroid dokusunun damarlanmasını azaltmak ve böylece teknik olarak kolay çıkartılmasını sağlamak amacıyla 2-5 damla verilir.

Bazen tedavi edilmemiş veya yetersiz tedavi edilmiş hipertiroidi hastasına acil bir operasyon (akut apandisit gibi) gerekebilir. Bu durumda hipertiroidinin hemen kontrol altına alınması zorunlu olur. Bu durumda hasta tiroid krizindeki gibi tedavi edilir çünkü tiroid kirizi cerrahi stress veya travma ile ortaya çıkabilir. Acil cerrahi girişim yapılacak hipertiroidi hastasında veya tiroid krizinde tedavi şöyle olmalıdır. Sentez edilmiş hormonun salgılanmasını engellemek için Lugol solüsyonu verilmesi, tirotoksikozun periferik belirtilerini antagonize etmek için beta-blokür propranolol verilmesi, tiroid hormon sentezini ve pariferik T4-T3 dönüşümünü engellemek için propylthiouracil verilmesi. Propranolol ve Lugol ün kombine kullanılmasının serum hormon seviyesini azalttığı gösterilmiştir. Diğer önemli noktalar da presipite edici faktörlerin tedavi edilmesi (enfeksiyon, ilaç reaksiyonları), oksijen, sedatif, IV sıvı ve kortikosteroid vererek vital fonksiyonların desteklenmesi ve ateşin azaltılmasıdır. Sinirliliğin önde gelen belirti olduğu hastalarda reserpin yararlı olabilir ve cerrahi girişim yapılacak hastalara soğutucu örtüler kullanılmalıdır.

3.Subtotal Tiroidektomi: Hipertiroidinin STT ile tedavi edilmesi hem hipertiroidiyi hem de guatrı ortadan kaldırmaktadır. Kural olarak paratiroidler ve nervus recurrensler korunarak 3 ila 10 g doku bırakılacak şekilde tiroid çıkarılır.

Ölüm oranı bu ameliyatta çok düşüktür. Son yapılan bir çalışmada oran %0.1 in altındadır. STT böylece tirotoksikozu kısa sürede ve güvenli olarak tedavi eder. Rekürren hipertiroidi ve hipotiroidi oranı çıkartılan doku miktarına ve hipertiroidinin doğal hikayesine bağlıdır. Deneyimli bir cerrahın ellerinde ve iyi bir preoperatif hazırlıktan sonra laringeal sinirlerin ve Paratiroidlerin hasar görme oranı %2 den azdır. Yeterli ekartasyon ve damarların, sinirlerin ve paratiroidlerin iyi ortaya çıkarılması çok önemlidir.

Hz.Adem Hayatı Kısaca

Hz. Adem’in hayatı kısaca konusunda sizlere bilgi vermek amacıyla sizlere bu yazımızı hazırladık.

Hz. Adem, ilk peygamber ve ilk insandır. O, topraktan yaratılmıştır ve Allah ona kendi ruhundan üfleyerek can vermiştir. Kuran’da Hz. Adem’in yaradılışı ile ilgili bir çok ayet bulunmaktadır. Hz. Adem, yaratıldığında Allah, meleklere Hz. Adem’e secde etmelerini emretmiştir. Ancak içlerinden şeytan “Beni ateşten onu topraktan yarattın, secde etmem” diyerek itiraz etmiştir. Bunun üzerine şeytan, cennetten ve Allah’ın rahmetinden kovulmuştur. Şeytan cennette yaşarken yasak meyveleri yemeleri için Adem ile Havva’yı kandırmıştır ve onların da cennetten kovulmalarına sebebiyet vermiştir.

Yeryüzüne indiklerinde ise Adem ile Havva pişman olarak tövbe etmişlerdir. Tövbesi kabul edilen Hz. Adem bu olaydan sonra ilk peygamber olarak insanlara gönderilmiştir. Bu olaydan sonra insanlık çoğalmaya başlamıştır.

Başlıklı Yazımız Hakkındaki Yorumlarınızı ve Sorularınızı Aşağıdaki Yorum Kısmından Hemen Yazabilirsiniz. 

Genetik Bilimi

Gen nedir?

Genleriniz hayatınızın bir kopya­sıdır. Teninizin ve saçınızın renginden, hastalıklara karşı hassasiyetinize veya direncinize kadar her şeyi belirlemeye yardımcı olurlar.

Genlerinizin çoğu, vücut hücrelerinin çekirdeklerinde, ancak bir kısmı da, hücrelerin içinde bulunan enerji üreten mitokondrilerde bulunur. Hücre çekirdeklerinde bulunan genle­rinizin yarısını (ve mitokondrial genlerin hepsini) gebe kalma esnasında -yumurtanın spermle buluştuğu esnada-annenizden ve yarısını da babanızdan alırsınız.

Döllenme gerçekleştikten sonra, tek hücreli organizma ve taşıdığı tüm genler, tekrar tekrar bölünür. Hücreler, çeşitli organlara ve vücut bölgelerine ayrıştık­ları için, her hücre, genetik kopya­nızı taşır.
Vücut hücrelerinizde, genle­riniz, 22 çift artı bir çift cinsiyet kromozomu (kadınlar için XX, erkekler için XY) olmak üzere, 23 çift kromozomda taşınır. Yumur­talar ve spermde kromozom sayısı yarı yarıya bulunur; döllenmiş bir yumurta meydana getirmek üzere birleştiklerinde kromozom takımı tamamlanmış olur. Sperm, bebeğin cinsiyetini belirleyen, ya Y ya da X kromozomu taşır.

Her bir kromozom çiftinin bir kromozomu babanızdan, diğeri annenizden size geçmiştir. Her bir kromozom, uzun, sarmal şeklinde dönen iki zincirli (çift sarmal) DNA yapısıdır ve nükleotit bazlar olarak bilinen, 50 milyon ila 250 milyon küçük molekülden oluşur.

Bu nükleotit bazlar (adenin, sitozin, guanin ve timin) iki paralel şerit üzerinde bulunan boncuklar gibi dizilmişlerdir. Tıpkı (belli bir düzende bir araya geldiklerinde) harflerin kelime oluşturmaları gibi, bazlar da (belli bir düzende bir araya geldiklerinde), bilgi iletebi­lirler. Binlerce DNA “kelimesi”nin bir araya getirilmesiyle oluşmuş bir “cümle”ye, gen adı verilir.

Genlerin İşleyişi

Genler, esasen, hücrelerin, belli işlevleri yürütebilmeleri için ihtiyaçları olan proteinleri üretme­lerini mümkün kılan bir kod ya da program sağlamak suretiyle, vücudunuzun gelişimini ve işlevini kontrol ederler.
Örneğin, bir gen “cümlesi”, şekerin hücreler tarafından enerji olarak kullanılabilmesi için gereken insülin proteinini üretmeye ilişkin bilgileri içerebilir. Başka bir gen, bir hücreye, kan dolaşımında oksijen taşıyan bir kan proteini olan hemoglobini, ne zaman ve nasıl üreteceğini söyleyebilir.

Tüm genler daima aktif halde değillerdir. Çoğu, yalnızca belli bir işlemi yürütmek için lazım olduk­larında çalışır.

Bazen, belli bir gendeki DNA kodlama dizisinde değişimler meydana gelir; buna değişinim (mutasyon) denir. Değişinim, büyük bir değişim arz edebilir ya da yalnızca tek bir nükleotitin değişmesi şeklinde de olabilir.
Genlerin değişinimi, yüzbinlerce yıllık süreçler içerisinde bazı hayvan ve bitki türlerinde meydana gelen doğal değişim­lerin temel sebebidir – Charles Darwin’in evrim teorisinin de temel taşıdır.

Genetik değişinimin, çevresel değişimlere ayak uydurabilmemizi ve bir tür olarak varlığımızı sürdü­rebilmenizi mümkün kılan faydalı sonuçları olabilir.