Lösemilerin sınıflanması

• Akut: çok sayıda immatür, blast hücreleriyle (lökosit prekürsörleri) karakterizedir; hızlı bir seyir izler
• Kronik: blastlardan daha iyi diferansiye çok sayıda prekürsör hücre ile karakterizedir; daha yavaş bir seyir izler

Bu gruplar neoplastik hücre tipine göre tekrar ikiye ayrılırlar:

• myeloid lösemi (granülosit serisinden hücreler)
• lenfositik lösemi (lenfoid seriden hücreler)

Lösemilerin etiyolojisi birçok vakada bilinmez ancak lösemik transformasyona neden olan bazı faktörler bilinmektedir:
• genetik: hafif ailesel yatkınlık (monozigotik ikizlerde yüksek konkordans); hastaların %50’sinde kromozom anomalileri (hem sayısal hem nitelik olarak) vardır; Down sendromunda insidans art­mıştır.
• iyonize radyasyon: terapi sırasında aşırı maruziyet (örn. ankilozan spondilitte, malign hastalıklarda); Hiroşima ve Çernobil’de olduğu gibi nükleer patla­malar/kazalar • ilaçlar: uzun kemoterapiler örn. alkilleyici ajanlarla
• bağışıklık durumu: immünsüprese kişilerde artmış insidans
• virüsler: örn. HTLV-1 erişkin T hücreli lösemi/lenfomaya neden olurken HTLV-II hairy celi lösemi ile ilişkilidir.

Akciğer kanserinin klinik özellikleri

• Metastatik semptomlar: Hastaların %70’inde başvuruda metastatik yayılım vardır ve hastaların %30’u metastatik hastalık tarafından oluşturulan semptomlarla başvururlar.

• Lokal semptomlar: Toraks içine lokal yayılım çeşitli klinik sendromlara neden olur.

• Non-metastatik ekstrapulmoner sendromlar: Akciğer kanseri sıklıkla sistemik sendromlara neden olur ancak bunlar metastazla ilişkili değildir ve has­tanın nadiren geliş nedenidir.

Tanı klinik özellikler, görüntüleme (göğüs röntgeni ve BT) ve aşağıdakilerin histolojik olarak doğrulanmasıyladır,
• balgam sitolojisi
• plevral efüzyonun sitolojisi
• görüntüleme kılavuzluğunda perkütan iğne aspirasyonu ve örneğin sitolojik değerlendirilmesi
• bronkoskopi ve biyopsi: küçük tümör biyopsisi elde edilir.
Prognoz ve evreleme-akciğer kanserinin histolojik tipi ve evresi sonucu ve tedaviye olası cevabı belirler. Küçük hücreli tömür hariç erken evre hastalık için sağkalım daha iyidir.

Tedavi

Cerrahi girişim
Hastalığın evresine göre tümörler operabl veya inoperabl olarak sınıflandırılırlar, tüm akciğer kanserinin sadece %10’u tanı anında operabl kabul edilir. Cerrahinin kabul edilebilir bir başarı sağlaya­cağı durumlar şöyledir:
• tümör lobar bronkus içinde veya karinaya en az 2 cm uzaklıkta olmalı.
• göğüs duvarı, diafram veya perikarda direkt yayılım olmamalı.
• kalbin büyük damarlarında, trakea, özofagus veya vertebralarda tutulum olmamalı.
• malign plevral efüzyon olmamalı
• kontralateral nodlarda tutulum olmamalı
• uzak metastaz olmamalı
Cerrahiye giden hastaların sadece %20’sinde tömür başarılı olarak rezeke edilebilir.

PERKÜTAN DRENAJ

palyasyon ya da kür amacıyla kullanılmaktadır.

BT ile abselerin perkütan aspirasyonunu ilk kez tanımlayan Haaga ve ark. ve diğer bazı yazarlar, intraabdominal ikiden fazla kolleksiyon ya da lokülasyon olmaması, barsak, plevra, diafrag-madan geçilmesinin gerekmemesi, infeksiyon için devam eden kaynağın olmaması, fungal abse olmaması koşullannda BT yol göstericiliğinde perkütan drenaj indikasyonu olabileceğini bildirmişlerdir. Kaynağı kendini sınırlamamış divertikülit, apandisit ve anastomotik kaçaklann neden olduğu abselerde perkütan drenaj dansa cerrahi tedaviyi uygun görenler olduğu gibi, teknik ilerlemeler ve deneyim sayesinde loküle, iyi sınırlanamayan, zayıf organize olmuş, geniş diseke edici abselere, multipl enterik fistüllerle birlikte olan, drenaj yollan normal organlardan geçen, apandisyel divertiküle, splenik, barsak looplan arasındaki abse-ler, pelvik ab-seler gibi potansiyel komplike abselere de perkütan drenaj uygulayan merkezler bulunmaktadır. Bu ölçütlerle %73 nonoperatif kür, %11 komplikasyon, basit abselerde % 82, komp-leks abselerde %45 kür oranlan elde edilebilmektedir.

İA absesi olan kritik hastalarda septisemi, multipl abseler, organ yetmezlikleri, küçük omentumda ya da subhepatik bölgelerdeki abseler, pozitif kan kültürlerinin varlığı, hastanın yaşının 50’nin üzerinde olması gibi komplike edici risk faktörleri mortaliteyi yaklaşık 15 kat artırmaktadır. Bu şekildeki kritik hastalarda İA abselerin perkütan drenajı doğru antibiyotik seçimine olanak vermesi, absenin kısmi boşaltılmasının sağlanması, cerraha yol gösterici olması, genel anesteziyi ve acil koşullarda majör ameliyatı önlemesi, vital bulgulan stabil olmayan hastalann sta-billeştikten sonra ameliyat edilebilmesinin sağlanması, drenaj sonrası hastanede kalış süresinin kısaltılması açıîanndan çok yararlıdır. Literatürdeki perkütan drenajla basan oranlan Tablo II ve Tablo IH’te gösterilmiştir.

Perkütan yoldan erişllemeyen derin ya da iyi göslerilemeyen abselerde ve perkütan drenaj yapılanlarda ilk 24 saatte septik tablosunda düzelme olmayan hastalarda cerrahi drenaj uygulanmalıdır. Perkütan drenaj yapılan hastalarda ilk 24 saatte ateş daha az yükselmeli, lökositoz azalmalı, hemodinamik durum daha stabil olmalı, pulmoner, böbrek ve hematolojik fonksiyonlarda düzleme görülmelidir. Bu koşullar yerine gelmiyorsa absenin yeterli drene olmadığı ya da ek bir absenin gözden kaçtığı düşünülmeli ve cerrahi ekşplorasyon yapılmalıdır.

Ağrısız Doğum

O kadar ki, bir çok kadın yalnızca bu ağrıları yaşamamak için daha riskli olduğu halde sezeryan ile doğumu tercih etmektedir. Doğum ağrılarının giderilmesi için ağrı kesiciler ve anestezi maddelerinin kullanılması, anestezi gazlarının (klorofom, eter ) İngiltere’de ana kraliçenin doğumunda kullanılması ile çok populer olmuştur. Daha sonra narkoz ve narkotik ilaçlar geliştikçe bir çok yöntem uygulamaya konulmuş olsa da, bunların içinden bir çoğu kolay uygulanabilir olmadıkları ve riskleri sebebiyle terk edilmişlerdir.

Değişik yöntem ve ilaçlarla doğum esnasında anne adayının duyduğu ağrıyı yok etme ya da azaltma işlemine kısaca “ağrısız doğum” , “doğum analjezisi” ya da “doğum anestezisi” denebilir.

dogumepiduralBaşlıca ağrısız doğum yöntemleri şöyle sıralanmıştır;

* Psiko-fiziksel yöntemler (Psycophysical Methods ,Psycoprophylaxis, Naturel Doğum, Lamaze Egzersizleri)
* Lokal Analjezi(enjeksiyon yerinde ağrıyı kesme)
* Regional(bölgesel) Analjezi(belli bir sinir bölgesinde ağrıyı kesme)
* Genel Anestezi(uyutma)
* Narkotik(uyuşturucu) ağrı kesiciler
* Sedatifler(sakinleştiriciler)

DUTMEYVASI

Morus nigra L. (Moraceae) (Kara dut ağ.) türünün taze meyvalarıdır. Kara dut ağacı Güney Avrupa ve Türkiyede yetiştirilir.

Dış görünüş: 2-3 cm uzunlukta, kırmızımtırak siyah renkli ve ekşi lezzetli bir meyvadır.

Bileşim: Şekerler, organik asitler (Tartarik ve sitrik asitler) ve boyar maddeler taşımaktadır

Etki ve kullanılış: Meyvalardan hazırlanan şu-

1 – Salah Ramadan : The Ami majus plant – Hamdard 25 (1-4): 32(1982).

rup gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarına (çocuklarda sık rastlanan pamukçuk’ta çok kullanılır) karşı kullanılmaktadır. Kara Dut kökü veya kök kabuğu (Cortex Mori radicis) müshil ve tenya düşürücü etkilere sahiptir. Yapraklar şeker hastalığına karşı kullanılır.

Kullanılış şekli: Tenya düşürücü olarak 15 gr kök kabuğu 250 gr suda kaynatılır, süzülür ve sabahlan aç karnına içilir. Bu kullanmaya birkaç gün devam edilmelidir. Müshil tesir için 5-10 gr kök kabuğu yarım litre suda kaynatılır, süzülür sıvı kısmı bal ile tadlandınhr ve içilir. Kara dut şurubu şöyle hazırlanır: 500 gr taze kara dut meyvası 500 gr. toz şeker ile birlikte bir taşım kaynatılır ve sıcak iken bezden süzülür.

DUT YAPRAĞI (Folium Mori albi): M. alba L. (Beyaz dut) türünün taze veya kurutulmuş yaprağıdır. Bu tür büyük bir ağaç olup meyvası için bütün Anadoluda yetiştirilmektedir.

Yapraklardan hazırlanan infusyon (% 5) ateş düşürücü ve idrar arttırıcı etkilere sahiptir. Bu ağacın yaprakları ipekböceği yetiştirilmesinde büyük bir öneme sahiptir.