İnfeksiyonlar ve Travma

Kemiğin bu infeksiyonu tipik olarak korteks, medulla ve periosteumu etkiler ve en sık olarak 12 yaşın altın­daki çocuklarda görülür. En sık neden olan organiz­malar Escherichia coli (özellikle süt çocukları ve yaşlılarda) ve

Salmonella (özellikle orak hücreli anemi hastalarında)’dır.

infektif organizmalar kemiğin medüller kavitesine iki yolla girerler:
• Açık yaradan direkt olarak, özellikle açık kırık varken. Kemik cerrahisi (özellikle prostetik eklem replasmam) geçiren postoperatif hastalarda da bu yol önemlidir.
Kanla yayılım: Başka bir alandaki sepsis foküsünden gelişen bakteriemiyi takiben.

Klinik özellikleri-Ateş ve halsizliğin de eşlik ettiği kemik infeksiyonu alanında ani başlangıçlı şiddetli ağrı.

Komplikasyonları ve sonuçları:

• Rezolüsyon: uygun antibiyotik tedavisiyle.
• Patolojik kırık: ilik kavitesinin kapalı kompart­ımanında oluşan pürülan akut inflamatuar eksüda damarlara bası yapar, bu da medüller kemik trabekülalarında nekrozla sonuçlanır ve bunun sonu­cunda kırığa eğilim artar.
• Komşulukta sepsis: kortikal kemikteki destrüksiyon püyün ekstraosseöz bağ dokusuna akmasıyla sonuçlanabilir ve infeksiyon deri yüzeyine ilerleyerek kronik akan sinüse neden olabilir.
• Kronikleşme: infeksiyon ilik kavitesindeki sınırlı alana lokalize olduğunda kronikleşmeye yatkınlaşır. Organizmalar ilik kavitesi içinde yıllarca canlı kala­bilir. Kronikleşme yaygın kemik destrüksiyonu, ilikte fibrosis ve rekürren fokal süpürasyonla (Brodie ap­sesi) sonuçlanır.

Reaktif yeni kemik oluşumu da vardır, özellikle de inflame periost etrafında, bu da kalın ve anormal şekilli kemiklere neden olur.

• Amiloidozis: Uzun süreli kronik kemik infeksiyonu sekonder AA amiliodozisinin önemli nedenlerindendir

Tanı kan kültürü ve izotop taramasıyladır.

Tedavi antibiyotikledir, antibiyotiğe hemen cevap olmadığı durumlarda da cerrahi eksplorasyon ve dekompresyon yapılır.

Fizyopatoloji

Septik süreci başlatan uyarının da ne olduğu açık değildir. Ancak literatürde endotoksinin önemi üzerinde durulmuştur. Lipopolisakkarid yapısında olan fosfolipid ve proteinlerle birlikte gramnegatif bakterilerin dış membranını oluşturan endotoksin oldukça potent bir toksindir. Endotoksinin infüzyonu ile granegatif bakteriyeminin belirtilerinin benzer olması, ateş, tüketim koagulopatisi ve şok gibi infeksiyon ve sepsis belirtilerinden lipopolisakkaridlerin sorumlu tutulabileceğini düşündürmüştür. İnvitro çalışmalar lipopolisakkaridlerin konakçı-parazit ilişkisinde önemli olduğunu göstermiştir. Bu etkiler arasında lipopolisakkaridlerin poliklonal olarak B lenfositleri stimüle ederek farklılaşma, proliferasyon ve immünoglobulin salgılanmasına yol açtığı, makrofajları uyardığı ve fibroblastlar için mitojenik olduğu gösterilmiştir.

Endotoksinin sepsisin fîzyopatolojik mekanizmalarının tümünü açıklaması mümkün değildir. Uyarı bilinmemekle birlikte saptanan bozukluklar salgılanan değişik mediatörlere ve faktörlere bağlıdır. Fagositik hücrelerde sentez edilen lökosit endojen mediatör (LEM), endojen pirojen (EP) ya da lenfosit aktive edici faktör (LAF)’ün benzer yapıda oldukları ve sepsiste görülen bozukluklara yol açtıkları ileri sürülmektedir. Sepsiste makrofajların aşırı stimülasyonu tümör nekroz edici faktör (TNF) ve interlökinlin salgılandığı, ayrıca endotoksin infüzyonundan sonra TNF’nin dakikalar içinde açığa çıktığı da deneysel olarak gösterilmiştir. TNF düzeylerine paralel olarak İnterlökin 6’nın da arttığı ve prognostik faktör olduğu saptanmıştır. Bunların dışında infekte eden mikroorganizma bazı protein sistemleri aktive ederek ya inaktif prekürsörlerden aktif mediatörlerin (örneğin kompleman, kinin ve pıhtılaşma sistemleri) ya da doğrudan hücresel aktif mediatörlerin (örneğin histamin ve prostaglandin) salınımına yol açar ya da damar endotelini zedeleyerek doku beslenmesini bozabilir. Bu uyarı hemodinamik, hormonal, hematolojik, immünolojik ve metabolik bozukluğa yol açar. Fagositik hücrelerin aktivasyonu ile ortaya çıkan LEM/EP/LAF protein katabolizmasmı uyarır ve aynca pankreastan glukagon ve insülin salkımını arttırabilir.

Türkiye’de 104 bin konut satıldı

Türkiye’de konut satışları rakamları nedir? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2015 yılının Ekim ayına dair açıklanan Konut Satış İstatistikleri, gayrimenkul sektöründeki gelişmeleri gözler önüne serdi. 

 

Sadece İstanbul’da konut satışı 11 bin 468

İşte TÜİK verilerine göre rakamlarla konut satış değerlendirmesi…

• Türkiye genelinde konut satışları 2015 Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,8 oranında artarak 104 bin 98 oldu.

• 18 bin 468 konutla İstanbul, en çok satışın gerçekleştiği şehir oldu.

• Yüksek konut satışında İstanbul’u 11 bin 28 konut satışıyla Ankara ve 5 bin 987 konut satışıyla İzmir takip etti.

• Konut satış sayısının düşük olduğu şehirlerse dokuz konutla Hakkari, 18 konutla Ardahan ve 51 konutla Bayburt oldu.

• İpotekli konut satışları 2015 Ekim ayında 27 bin 996 olarak gerçekleşti. Bu rakam, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 18,7 oranında azalış anlamına geliyor.

• Toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı yüzde 26,9 oldu.

• İpotekli satışlarda İstanbul 6 bin 117 konut satışı ve yüzde 21,8 payla ilk sırayı aldı.

• Toplam konut satışları içerisinde ipotekli satış payının en yüksek olduğu il yüzde 38,9’la Ardahan oldu.

• Türkiye genelinde ilk defa satılan konut sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 13,6 artarak 50 bin 564’ü buldu. Toplam konut satışları içinde ilk satışın payı yüzde 48,6 oldu.

• İlk satışlarda İstanbul 9 bin 386 konut satışıyla en yüksek paya (yüzde 18,6) sahip olurken, İstanbul’u 4 bin 818 konut satışıyla Ankara ve 2 bin 438 konut satışıyla İzmir takip etti.

• Türkiye genelinde ikinci el konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,7 artış göstererek 53 bin 534 oldu.

• İkinci el konut satışlarında da İstanbul 9 bin 82 konut satışı ve yüzde 17’lik payla ilk sıraya yerleşti. İstanbul’daki toplam konut satışları içinde ikinci el satışların payı yüzde 49,2 oldu. Bu rakam Ankara 6 bin 210, İzmir’de 3 bin 549 olarak gerçekleşti.

Kaynak: http://blog.zingat.com/turkiyede-104-bin-konut-satildi/

Rant vergisi ile ilgili 2017’de yanıt bekleyen sorular

Cushman&Wakefield Türkiye Yönetici Ortağı Tuğra Gönden, gayrimenkul söz konusu olduğunda her zaman gündeme gelen “rant vergisi” konusunu ele alan bir makaleye imza attı.

İşte Cushman&Wakefield Türkiye Yönetici Ortağı Tuğra Gönden tarafından kaleme alınan “Rant vergisiyle ilgili 2017’de yanıt bekleyen sorular” başlıklı yazı…

Rant vergisiyle ilgili 2017’de yanıt bekleyen sorular

“Geçtiğimiz aylarda yayınladığımız ‘Konut Balonu’ raporumuzda konut satış fiyatlarındaki artışlara ışık tutmuş; bilhassa 2. el satışlarındaki artış nedenlerinin daha yakından incelenmesi ve takip edilmesi gerektiğinin altını çizmiştik.

Özellikle 2. el konut fiyatlarındaki artış, kentsel dönüşüm ile yenilenecek konutların değer artışına ortak olmak isteyen bireysel yatırımcıların artan talebine bağlanabilir. Kentsel dönüşüm örneğinde görüldüğü gibi konut fiyatlarındaki artışın bir nedeninin de arsa fiyatlarıyla doğru orantılı olduğunu tahmin etmek çok zor değil.

Kentsel dönüşüm ve imar değişiklikleri ile birlikte zaman zaman rant vergisi tartışması da gündeme geliyor. Buna göre kamuoyunda rant vergisi olarak anılan ve imar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışının belli bir oranda kamu payı olarak ‘rant vergisi’ şeklinde alınması öneriliyor.

Konuyla ilgili akla gelen sorular ise şu şekilde:

Kamunun rantta payı olmalı mı?
Kamunun ranttan elde ettiği bu pay alt yapı ve benzeri yatırımlar – bir başka deyişle ‘kamu yararı’, için kullanılacaktır. Dolayısıyla neden olmasın?

Hakkaniyet?
Rant vergisi önerisi sadece imar değişikliği sonucu oluşan rantı dikkate alırken metro, yol vb kamu altyapı yatırımları veya genel dönüşüm sonucu ortaya çıkan değer artışlarını dikkate alınmıyor. Peki rantın ne şekilde ortaya çıktığının önemi var mı? Bu ister istemez kamuoyunda tartışmalara yol açmaz mı?

Süreklilik?
Rant vergisi önerisi imar değişikliği sonucu ve bir kereye mahsus olan bir vergi olacak anlaşılan. İmar değişikliği özellikle bundan sonraki dönemde örneğin master plan seviyesinde yapılırsa ne sıklıkta yapılır? Bu şekilde alınan rant vergisi mali süreklilik açısından ne kadar anlamlı olur?

Şeffaflık?
Sadece bir tip rantı vergilendirmek ve diğerlerini vergilendirmemek ne kadar şeffaf bir uygulama olur? İmar değişikliği çoğu zaman uzun bir rant sürecinin sonucunda oluyor, dolayısıyla imar değişikliğinin toplam değer artışı veya ranttaki payı ne kadar tartışılabilir? İmar ve alt yapının çoğu zaman bir bölgedeki projeleri ve o bölgenin gelişmesini takip ettiğini görüyoruz dolayısıyla vergi yöntemleri ile o süreci kontrol etmek ve yönetmek şeffaflık da getirebilir.

Alternatif?
Rant vergisi ile ilgili yasalar yürürlüğe girsin veya girmesin, alternatifi yok mudur veya olana kadar ne yapılabilir? Daha hakkaniyetli, sürekli ve şeffaf yöntemler olabilir mi? Ranta yol açan asıl sorun spekülasyon değil midir aslında?

 

Yurtdışı örneklere baktığımızda Almanya’da Stuttgart, Düsseldorf, Hamburg, Münih ve Berlin gibi şehirlerde yapı ruhsatı olan arsa fiyatlarının 2010-2014 arası %25-59 arasında artış gösterdiğini görüyoruz. Ruhsatı alınan arsaların neredeyse yarısı hiç geliştirilmiyor. Faizlerin düşük ve yatırım alternatiflerinin kısıtlı olması da arsa talebini arttırmış durumda. Arsa sahipleri ise çoğu zaman sadece geleceğe yönelik öngörülere dayalı satış konusunda beklemeyi tercih ediyor ve fiyatlar bu sürede daha da artıyor. Bu durum arsa spekülasyonu ve arsa balonu etkenlerinin tanımı bir nevi.

Almanya’daki emlak vergisi uygulamasının revizyonu bazı sivil toplum örgütleri ve tartışma platformları tarafından kamuoyunda tartışılıyor.

Tartışmalarda ortaya çıkan en önemli konulardan biriyse emlak vergisinin hesaplanmasında atıl bir gayrimenkulün kullanılan bir gayrimenkulden imar durumu doğrultusunda farklı vergilendirilmemesi. Bu yöntem atıl bir gayrimenkulü elde tutmanın maliyetini arttırırken proje geliştirmeyi veya elden çıkarmayı teşvik edebilir. Bununla birlikte arsa fiyatlarının daha şeffaf olmasını ve arsalara daha fazla hammadde yaklaşımını kazandırabilir.

Bu doğrultuda şeffaf, sürekli ve gerçek emlak değerleri üzerine kurulu emlak vergisi; spekülasyon ve rantın dağıtımına çözüm getirebilir.

Türkiye’ye geldiğimizde ise yine benzer bir sorunun hâkim olduğunu görüyoruz. Spekülasyon ile birlikte ‘beklenen’ imar durumu arsa fiyatlarına çok öncesinden yansımış oluyor ve fiyatların artmasına neden oluyor. Müteahhitler ise bu nedenle imar değişikliklerinde zorlanıyorlar. Merkezi bölgelerdeki arsa fiyatlarının artışı bu sefer müteahhitlerin daha çeper bölgelerde proje gerçekleştirmesine neden olurken, bu durum arsa spekülasyonuna yol açıyor ve kısır döngü baştan başlıyor.

Türkiye’deki emlak vergisi konusunda ise farklı yaklaşımlar mevcut. Master plan, yasal ve ‘fiili’ imar durumun yanı sıra emlak vergisinin hesaplama şekli ve arsaların gerçek değer kaydı ve tespiti akla geliyor.

Bu bilgiler ışığında tapu kayıtlarında gayrimenkullerin gerçek değerlerinin yansıtılması önemli bir adım olur zira Maliye Bakanlığı’nın bu yönde başlattığı çalışmalar mevcut. Bunun yanı sıra şeffaf hesap yöntemleri veya vergi oranı, eşik ve kriterlerin belli olmasıyla daha şeffaf, hakkaniyetli ve sürekli bir zemin oluşturulmuş olur.

Türkiye’de de güçlü bir emlak vergi sistemi ve doğru uygulaması ile birlikte spekülasyonu sınırlayıp rantın daha hakkaniyetli dağıtımına yol açabilir. Rant vergisi gibi ilave uygulamalara gerek kalmayabilir.”

Kaynak: http://blog.zingat.com/rant-vergisiyle-ilgili-2017de-yanit-bekleyen-sorular/