Sekonder (İkincil) Yüksek Kan Basıncının (Tansiyonun) (Hipertansiyonun) Nedenleri Nasıl Olcak

Diabet (şeker hastalığı), nefrit ve böbreklere giden arterlerin (toplardamarların) daralması da dahil olmak üzere böbrekleri etkileyen birçok hastalık kan basıncını (tansiyonu) yüksel­tebilir. Yüksek kan basıncının (tansiyonun) kendisi de böbreklere hasar vererek yüksek kan basıncının (tansi­yonun) kötüleşmesine neden olabilir.

İlaçlar Kan basıncının (tansiyonun) artmasına genellikle neden olan ilaçlar doğum kontrol hapları, estrojen, tiroid hormonu hapları, kortikosteroid ilaçlar, amfetaminler, kokain, ve burun tıkanıklığını giderici haplar ya da sprey­lerdir. Kafein ve aşırı miktarda (günde iki içecekten fazla) alkol tüketmek de kan basıncını (tansiyonu) yükseltebilir.

Feokromositom: Bu, böbreküstü bezlerinin kan basıncını (tansiyonu) yükselten norepinefrini ve benzer hormon­ları aşırı derecede üretmesine neden olan ve nadir olarak görülen bir tümör türüdür.
Cushing sendromu Bu hastalık, kortikosteroid hormon­ların (özellikle böbreküstü bezleri tarafından) aşırı derecede üretilmesiyle sonuçlanır ve bu da kan basıncını (tansiyonu) yükseltir.

Conn sendromu: Bu hastalık, aşırı aldesteron hormonuna neden olur ve bu da kan basıncını (tansiyonu) yükseltir. Genellikle nadiren görülen başka bir selim (iyi huylu) (kanseröz olmayan) (kanserleşmemiş) böbreküstü bezi tümörü, bu hastalığa neden olur. Aort koarktasyonu Bu hastalıkta, aort kalpten çıktıktan kısa bir mesafe sonra aortta bir daralma mevcuttur. Kalp, bu darlıktan kanı geçirebilmek için yüksek kan basıncı yaratmalıdır.

MEME KANSERİ

Meme kanserinin primer tedavisinde radyasyonun rolü halâ tartışmalıdır. Klinik olarak görünmeyen kanser, yalnız 5000 rad. lık tedavi ile kontrol altına alınabilir. Klinik olarak palpabl lezyonların kontrolü çok daha güçtür ve bu durumda cerrahi yapılmaksızın yalnız başına radyasyon tedavisi uygulanılması tavsiye edilmez. Sınırlı lokal rezeksiyonla (lampektomi) birlikte radyasyon tedavisi, mastektomi sonrası görülebilecek kozmetik deformiteye yol açmadan, meme kanserini lokal olarak kontrol altına alabilir. Her ne kadar bu alandaki deneyimler çok sınırlıysa da, primer tedavide radyasyon uygulanması açısından çok ümit vericidir.

Radikal veya modifiye mastektomiyi takiben göğüs duvarı ve rejiyonel lenfatiklere uygulanacak yardımcı radyasyon tedavisi,lokal ve rejiyonel rekürrens oranını azaltmaktadır. Bununla beraber bu tedavi memenin iç kısmındaki lezyonlar veya dörtten fazla aksiller lenf bezi metastazı olan hastalar dışında yaşama süresini önemli şekilde etkilememektedir. Bu alanda geniş deneyim sahibi olanlar radyasyon tedavisini postoperatif döneme yardımcı olarak bırakmayı, ileride ortaya çıkabilecek olan lokal rekürrensin kontrol altına alınabileceğini ileri sürmektedirler. Pekçok hastada lokal rükerrens olmayacak ve tedavinin sıkıntısına maruz kalınmayacaktır.

Lokal olarak ilerlemiş lezyonlar, inoperabl karsinoma veya inflamatuar meme karsinomu yalnız başına radyasyon tedavisi veya radyasyon tedavisi ile birlikte kemoterapiyle tedavi edilmelidir. Bu durumda ender olarak tedavi sağlanır, fakat önemli oranda palyasyon elde edilir.

Keza lokal rekürrens ve uzak metastazları tedavi için de radyoterapi kullanılabilir. Bunun sistemik ilaç tedayisiyle (hormonal) veya kemoterapötik ilaçlar) birlikte yapılması gerekir. Yumuşak doku ve kemik metastazları da uzun yıllar kontrol altında tutulabilir. Kemik metastazları için en iyi ve etkili palyasyon radyoterapi ile sağlanmaktadır. Vücudun ağırlığını taşıyan veya üst ekstremitelerin uzun kemiklerindeki oluşabilecek kırık durumunda, radyasyon tedavisi ortopedik stabilizasyonla birlikte yapılmalıdır.

Kastrasyon (kısırlaştırma) gerektiği zaman, radyasyon cerrahi kadar etkilidir, fakat uzun bir süre gereklidir ve komplikasyon oranı daha yüksektir. Bu nedenle cerrahiyi tolere edebilecek kadar iyi olan hastalarda, cerrahi oferektomi tercih edilir.

Osteopetrosis (mermer kemik hastalığı; Albers-Schönberg hastalığı)

Patogenez-Artmış kemik dansitesinin osteoklastlar tarafından kemik resorpsiyonundaki bir bozukluğa sekonder olduğu düşünülmektedir.

Görünüm-Kıkırdak kemikte, korteks ve medullaya belirgin bir ayırım yoktur, kortikal kompakt kemik böylece, kansellous kemikten yoksun medulla içine doğru uzanır.

Etki-Kemikler çok denstir ancak aşırı derecede hassas ve kırılmaya eğilimlidir. Kırıklara meyilin art­masına ek olarak bu durum, ilik fonksiyonlarında azalmaya ve kafa tabanında kraniyal sinirlerin kompresyonuna neden olur.

Eklampsi

Nadirdir; sadece hastaların küçük bir kısmında şid­detli preeklampsi eklampsi geliştirmektedir.

Klinik özellikler, şiddetli sistemik karışıklıktan ibarettir, örneğin frontal başağrısı, hızlı ve sürekli olarak kan basıncında artma, şok, anüri ve nöbetler.

Yaygın kan damarı oklüzyonu ile birlikte yaygın damar içi pıhtılaşma mevcuttur, ayrıca damar duvar­larının fibrinoid nekrozu gelişmektedir. Fatal olgular­da, beyin, karaciğer, böbrekler ve diğer organlarda yaygın mikroinfarktlar mevcuttur.

Preeklamptik sendromun tedavi edilmesine bağlı olarak, günümüzde tatal eklampsi nadir olarak gözlenmektedir.

Genital ülser sendromu tedavi

1. Gonokokal infeksiyonlar % 45’e varan oranlarda Chlamydial infeksiyonlarla beraberdir. Beraber olmasalar bile klinik tablolar birbirine çok benzer. Bazen laboratuvar çalışmaları ile bile ayırd etmek mümkün olmayabilir. Bu nedenle tedavi her iki ajanı da kapsamalıdır.

2.  Gonokoklarda sık olarak meydana gelen krornozomal mutasyonlar sonucu bakteri penisilin ve tetrasikline dirençli hale gelmektedir. Bu direnç genellikle düşük düzeylerdedir ve ilgili ilaçların dozu arttırılmakla yenilebilir. Ancak son yıllarda özellikle Uzak Doğu ülkelerinde olmak üzere penisilinaz salgılayan (PPNG) dirençli gonokok suşlan bildirilmeye başlanmıştır. Bu tür infeksiyonların oranı Filipinler’de % 30’ları bulmaktadır. Ülkemizde yapılan bir çalışmada PPNG oranı % 70 olarak tespit edilmiştir. Avrupa ülkelerinde % 1 civarındadır, ancak giderek artma eğilimindedir. PPNG genellikle spektinomisin ve bazı sefalosporinlere duyarlıdır. Bu nedenle izole edilen N. gonorrhoeae örneklerine periyodik olarak duyarlılık çalışmaları yapılmalı, tedavi başarısızlığı durumlarında bu direnç akılda tutulmalıdır.

3.  Gonore ile sık olarak bir arada bulunabilecek bir başka hastalık da sifilizdir. Gonore tanısı konan tüm hastalara sifiliz serolojik testleri yapılmalıdır. İnkübasyon dönemindeki seronegatif hastalar için aşağıda verilecek tedavi şemalarının hepsi uygun tedavilerdir (Tek başına spectinomisin hariç). Gonore ile beraber sifiliz de olduğu ispatlanan ya da cinsel partnerinde sifiliz tespit edilmiş olan gonore hastaları mutlaka gonore tedavisinden sonra sifiliz için bulunduğu döneme uygun şemalarla tedavi edilmelidir.

Komplike olmayan üretral, servikal ve rektal infeksiyonlann tedavisi: Tek doz amoxicillin 3 gm PO (probenesid 1 gr PO ile beraber), veya ceftriakson 150 mg İM’dan biri ile beraber tetrasiklin HCL günde 4 kez 500 mg PO veya doxycycline günde 2 kez 100 mg PO, 7 gün, tetrasiklinin kontrendike olduğu ya da hasta tarafından tolere edilemediği durumlarda eritromisin günde 4 kez 500 mg 7 gün süre ile verilmelidir. Penisillin allerjisi olduğu durumlarda, tedavi tetrasiklin veya doxisiklin yukarıdaki doz ve süre ile tek basına, tetrasiklin kullanılamadığı durumlarda spectinmycin 2 gr İM takiben eritromisin yukarıdaki doz ve sürelerde düzenlenmelidir. Tek doz ciprofloxacin 500 mg PO, olloxacin 400 mg PO da son yıllarda alternatif tedaviler arasında girmiştir.

Rektal gonokoksik infeksiyonu olan homoseksüel erkeklerde tedavi, tek doz ceftriaxone 250 mg İM veya procain penisilin G 4.8 milyon ünite İM ile beraber probenesid 1 gm PO veya ciprofloxacin 500 mg PO şeklinde planlanmalıdır. Penisilin allerjisi olan kişilerde spectinomisin 2 gm İM verilir. Homoseksüel erkek hastalarda chlamydial infeksiyonlar daha nadir olacağından rutin olarak ilave tetrasiklin tedavisine gerek yoktur.

Yukarıdaki spektinomisin içermeyen tedavi rejimlerinden biri ile tedavi başarısız olmuş ise hasta spectinomycin 2 gm İM ya da ceftriaxone 250 mg İM ile tedavi edilmelidir. Bu hastalarda tedavi başarısızlığı her ne kadar sıklıkla cinsel partnerlerin tedavi edilmemesi nedeni ile reinfeksiyon sonucu oluşuyorsa da, antibiyotik dirençliliği de olabileceği düşünülerek, kontrol kültürlerinde üretilen bakterinin hassasiyet çalışmaları mutlaka yapılmalıdır.

Penicillin dirençliiği gösterilmiş bakteri ile meydana gelmiş gonore hastalığının tedavisi, spectinomycin 2 gm İM veya ceftriaxone 250 mg İM veya ciprofloxacin 500 mg PO, takiben yukarıda belirtilen doz ve sürelerde tetracycline veya doxycycline veya erythromycin şeklinde düzenlenmelidir.