DemirHindi

Tamarindus indica L. (Leguminosae) meyvalannın kısmen .kurutulmuş etli kısmıdır. Bu tür 20-25 m yükseklikte, pennat yapraklı ve beyaz çiçekli bir ağaçtır. Meyvalan keçiboynuzu ağacının meyvala-rına benzer. Vatanı Afrika olmakla beraber, eskiden beri bütün tropikal bölgelerde (bilhassa Hindistan ve Mısır) yetiştirilmektedir:

1  – Ünver, A.S.: Selçuk tababeti 5, Ankara (1940).

2 – Tosun, F. ve ark.: Tribulus tenestris L. bitkisinin alkaloitleri – X. Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı, bildiri özetleri

105, İzmir (1993).

Dış görünüş: Siyahımsı esmer renkli, yumuşak ve biraz yapışkan bir kütledir. İçinde bir miktar çekirdek ve meyvanın zarunsı kısımlarından parçalar bulunur. Kokusu özel, lezzeti ekşidir.

Bileşim: Serbest veya potasyum tuzu halinde organik asitler (bilhassa tartarik ve malik asit), şekerler ve pektin taşımaktadır.

Etki ve kullanılış: Müshil ve müleyyin bir etkiye sahiptir. Hiçbir tahriş etkisi olmadığı için tehlikesizce ve kolaylıkla kullanılabilir. 20-60 gr müs-hİl olarak tesir eder. Çocuklarda yaş basma 1-2 gr verilebilir. Ekseriya müshil macun halinde kullanılır.

Kullanılış şekli: Demirhindi, sabahlan aç karnına, 20-60 gr alınır. Demirhindi macunu: Papatya tozu 3 gr, Sinameki meyvası tozu 30 gr, Demirhindi 50 gr, kâfi miktarda şeker şurubu ile karıştırılır. Müshil etki için yatarken bu macundan bir kahve kaşığı alınır.

Diğer isimler: Temirhindi.

GÜLSUYU

Gül suyu çok eski dönemlerden beri İran ve Anadolu’da elde edilip kullanılıyordu (8). Anadolu’da elde edilen gül suyu hakkında elimizdeki en eski bilgi ünlü gezgin Îbn-Batûta (1304-1369)’mn “Seyahatname” “sinde bulunmaktadır. 1330 yıllarında Mardin bölgesini gezen bu araştırıcı, Nusaybin (Mardin) çevresinde elde edilen, gül suyu hakkında aşağıdaki satırları yazmıştır (1): “Bu beldede imal edilen gül suyu’nun, rayiha ve nefaset bakımından, bir benzeri yoktur”.

Gül yağı’mn Anadolu’da ilk defa hangi tarih ve bölgede elde edilmeye başladığına dair elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Evliya Çelebi (1611-1682?) “Seyâhatnâme’”sinde Edirne’de elde edilen gül suyu için şöyle yazmaktadır: “Gül suyu yer yüzünde yoktur. Gül ve güllükleri cihanı bezet-mistir”. Aynı yazar Edirne’de elde edilen gül suyunun bakır kazanlar içinde İstanbul’a getirildiğini ve satışı ile Edime ‘li hatunların ilgilendiğini kaydetmektedir (2). Kâtip Çelebi (1608-l657)’de XVII. yüzyılın başlarında Edirne civarında geniş gül bahçelerinin bulunduğunu ve burada gül suyu elde edildiğini bildirmektedir (3).

Agop Zakaryan (4) gül yağı elde edilen iller arasında Edirne’yi de saymaktadır P.İ.Orosoff da gül yetiştirme ve yağ elde etme yöntemlerinin Bulgaristan’a Türkler tarafından getirildiğini kaydetmektedir (5).

Bu bilgilere göre; Osmanlı döneminde ilk gül yağı üretiminin XVII. yüzyılın ortalarında Edirne’de başlamış ve Edime’li göçmenler ile birlikte Bulgaristan’a (Karlova, Kızanlık ve Zağra bölgeleri) geçmiş olduğunu kabul etmek gerekir (6).

1877-78 Balkan savaşı (93 harbi) sonunda Ana-doluya dönen Bulgaristan göçmenlerinin beraberlerinde getirdikleri gül fidanları ve teknik ile Anado-

lu’da (İstanbul, Bursa, İzmir, Burdur, İsparta bölgelerinde) ikinci gül bahçeleri kurma ve gül yağı elde etme dönemi başlamıştır. Bu dönemde hükümet yetiştiricilere fidan, imbik ve kredi sağlayarak gül yağı üretimini teşvik etmiştir. Halen Burdur ve İsparta bölgelerinde yapılan üretim bu ikinci dönemin bir devamıdır.

İkinci dönem gül yağcılığı için gül bahçeleri tesisine Bursa ve İstanbul bölgelerinde 1880 yıllarında başlanmış ve * 1885-86 yıllarında bu bölgelerde ticari miktarlarda gül suyu ve gül yağı üretimi yapılmıştır (6,7). Bu nedenle Türkiye’de gül yağı sanayiinin 1894 yılında başlamış olduğuna dair yabancı kaynaklar (8, 9, 10) tarafından verilen bilgiler doğru değildir.

1885-86 yıllarında yapılan üretim hakkında, en doğru bilgiler, Charles Bonkowski Paşa (1841-1905) tarafından yayınlanmıştır (7).

Melhame Selim Paşa Türkiye’de yağ gülü yetiştiriciliği ve gül yağı eldesinin geliştirilmesi için büyük bir gayret göstermiştir. Köylüye bedava gül fidanı ve ariyet imbik dağıtılmıştır (11). Bu imbiklerden bir kısmı halen de Bursa köylerinde görülmektedir.

Asuman Baytop, Osmanlı döneminde, yerli uçucu yağlar üzerinde yapılmış olan yayınların sonuçlarını açıklayan, bir inceleme yayınlanmıştır (12).

Burdur bölgesinde son yıllarda, (1985) gül yağı elde etmek için uygulanan yerel yöntem hakkında, İlhame Öztürk etraflı bir inceleme yapmıştır (13).

BALMUMU

Esmer, esmer san veya yeşilimtırak renkli, 62-65 derecede sıvı hale gelen, bal kokulu ve Özel lezzetli bir kütledir. Rengine göre ticarette “san balmumu” ve “esmer balmumu” olmak üzere iki kaliteye ayrılır. San balmumu daha değerlidir.

1  – Krause, K.: Über den giftigen Honig des Pontischen Kleinasien – Naturwiss. 24: 976 (1926).

2 – Ksenophon : Anabasis (Onbinlerin dönüşü), çeviren: T. Gökçöl, 146 Hürriyet yay. No. 88,

İstanbul (1974).

3 – Bucak, M.: Zehirli bal – Farmakolog 8: 31 (1938).

4 – Ungan, A.: Şimali Anadolunun zehirli balı – Türk Hij. Den. Biyol. Derg. 2: 161 (1941).

5  – Pulewka, P.: Andromedotoxine ihtiva eden bal ve bunun zehirliliğini tayin için biyolojik bir metot hakkında – Türk. Hij.

Den. Biyol. Derg. 9: 7 (1949).

6 – Apery, R: A propos des miels veneneux- Gazete Medicale d’Orient 61: 169 (1916-17).

7 – AUınkurt, O.: Andromedo£oxin’in (Delibal’ın) kolinerjik etkileri – Ankara Üniv. Ecz. Fak. Mecm. 2: 277 (1972).

8 – Karakaya, A. E.: Zehirli balın grayanotoksin içeriği ve Rhododendron türleri üe ilişkisinin araştırılması – Ankara Üniv. Ecz.

9  – Omurtag, A.C. ve ark.: Yurdumuz zehirli ballannın laboratuvar diyagnostiği üzerinde araştırma – Ankara Üniv. Ecz. Fak.

10 – Sütlüpınar, N. ve ark.: Poisoning by toxic honey in Turkey-Arch. of Tbxicology 67: 148 (İ993).

Bilhassa melissil alkolün stearik ve palmitik asitler ile yaptığı esterleri taşımaktadır.

Eskiden dahileri, emülsyon halinde, yatıştırıcı olarak kullanılırdı. Bugün bilhassa merhem ve kozmetik preparatların hazırlanmasında kullanılmaktadır, Yakıların ve cilaların terkibine girer.

Türkiyenin çok eski bir dışsatım ürünüdür. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bilhassa Trabzon, İstanbul ve İzmir limanlarından dış ülkelere ihraç edilirdi. 1859 yılında yalnız Fransaya 98.623 Kg. balmumu satılmış olması (1) bu maddenin önemini gösterir.

Balmumu çamuru: Balmumu elde etmek için, balı alınmış, peteklerin eritilmesi sırasında dibe çöken ve yabancı maddeler ile karışık kısma verilen İsimdir.

İstanbul aktarlarında satılmaktadır.

ÇİVİT

Çivit elde etmek için dal ye yapraklar suda fermentasyona bırakılır. Ayrılan sıvı kısım sopalar veya pervaneler ile karıştırılır. Zamanla çivit dibe çöker. Süzülerek alınır.

Çivit bitkide bulunan indikan isimli glikozitin hidrolizi ve meydana gelen aglikonun oksidasyonu sonu oluşan indigo ve diğer boyar maddelerin bir karışımıdır.

Çivit eskiden dahilen sinir hastalıklarına karşı, haricen ise yara iyi edici olarak kullanılırdı. Bugün hemen hemen yalnız boyar madde olarak bir öneme sahiptir

Zencefil (Zingiber officinale)

Etkileri: Bakteri öldürücü, virüs öldürücü, dolaşım uyarıcısı, iltihap giderici, terletici, spazm çözücü, kusma önleyici, mantar öldürücü, tansiyon düşürücü, kanın pıhtılaşmasını önleyici, gaz giderici, ağrı kesici, öksürük durdurucu.

Etkiledikleri: Sıtma, Shigella dysenteriae, Staphylococoıs aureus, Pseudomonas aeruginosa, Candida albicans, Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae, Streptococcus türleri, Salmonella türleri.

Zencefil Hakkında

Zencefil sıcak iklimlerde bir gıda katkısı olarak uzun bir tarihi geleneğe sahiptir. Besinlerde kullanılan pek çok diğer baharatlar gibi, o da günümüzde özellikle ticari besinler ile başımıza bela olan pek çok besin kaynaklı patojene karşı güçlü antibakteriyel etkinlik gösterirler.Shigella, E. coli ve Salmonella. Zencefil pek çok insan patojen bakterilerine karşı da etkilidir.

O geleneksel olarak soğuk algınlığı ve gribin tedavisi için ilk tercih edilen bir bitki olmuştur. Yüksek miktarlarda emniyetli oluşu ve tadının yine de oldukça iyi olması nedeni ile özellikle çocuklar için faydalıdır. Oldukça az bilinen bir konu zencefilin öksürük önleyici (antitüssif) etkisinin andırmasıdır ve onun güçlü balgam söktürücü ve antihistamin etkileri hava yolları salgılarını inceltir ve atılmalarını kolaylaştırır. Bu onu üst solunum yolları hastalıkları için mükemmel bir bitki yapar. Zencefil ağrıyı giderir, bağışıklık etkinliğini uyarır, iltihabı azaltır ve terlemeyi uyarır, böylece ateşlerin azalmasına yardım eder.

Pek çok geleneksel ateş bitkileri gibi, sıtma için özeldir. Onun kramp gidericiliği ve ishali azaltma veya gidermesi, onu dizanteri için çok faydalı kılar. Bulantı önleyici bir bitki olarak kusmaların önlenmesine yardım eder. Yüzeyel dolaşımı uyardığından, kol ve bacakları ısıtır ve sıtma, soğuk algınlığı ve grip ile ilgili üşümelerin önlenmesinde yardımcıdır.

Onun klinik kullanımlarından biri de yanıklar içindir. Bir pamuk parçasına emdirilen ve yanıklara uygulanan taze zencefil özsuyu, anında bir ağrı giderici (hatta açık su keselerinde bile) olarak iş görür, iltihaplanma ve su toplanmasını azaltır ve enfeksiyonlara karşı antibakteriyel korunma sağlar.

İnsan vücudunda geniş bir etki yelpazesine sahiptir, katarakt, kalp hastalığı, migren, inme, adet görememe, angina, atlet ayağı, bursit, kronik yorgunluk, soğuk algınlığı ve grip, öksürük, depresyon, baş dönmesi, ateş, kısırlık, sertleşme sorunları, böbrek taşları, Raynaud hastalığı, siyatik, tendinit ve viral hastalıkların tedavisinde etkili bulunmuştur.

Hazırlama ve Dozaj

Çay olarak, kapsül içinde, tentür olarak veya besinlerle birlikte alınabilir.
Çay: Taze kök 30 gr’ı 250 ml suda 5 dakika demlenir. Kuru kök 1 çay kaşığı 250 ml suda 10 dakika hafif ateşte kaynatılır. Akut dönem boyunca, gün içinde için.

Tentür: Taze kök % 95’lik alkol ile 1:2, günde 4 defa, alkol ile 1:5, günde 4 defaya kadar 20 ila 40 damla.
Besin: Sık sık her şeyin ve herhangi bir şeyin içine.