Geçtiğimiz Mart ayında Meclis’ten geçen bir kanunla Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre, 4 yılını doldurmuş olan müdürlerin görevden alınması kararı çıkmıştı.Okul yöneticilerinin değerlendirilmesine etki eden puanlama 100 üzerinden yapıldı. Bunun 60 puanı il milli eğitim müdürü ve iki şube müdürünün kullanacağı kanaate geri kalan 40 puan ise okulun en genç ve en yaşlı öğretmenleri, öğretmenler kurulunca seçilen iki öğretmen, okul-aile birliği başkanı ve yardımcısı ile öğrenci meclis başkanı tarafından verildi.Buna göre 4 yılını dolduran 16 bin okul yöneticisinden 7 bini, 75 puan altında aldığı için görev yeri değiştirildi.
Taraf Gazetesi haberi “7 bin okula yandaş atama”Bugün Gazetesi, “MEB’de büyük kıyım” Zamanise “MEB’de müdür kıyımına tepki” ve “Yandaş sendikaya üye olmayan müdürler sınıfta kaldı” şeklinde duyurdular. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter’de tepkisini;”Bu yönetmelikle tüm demokrat, aydın, Atatürkçü okul müdürleri 21 Ağustos 2014 tarihi itibarı ile görevden alınmaya başlanmıştır” diyerek gösterdi. Bir kere MEB’de büyük bir kıyımın yapıldığı eleştirilerine katılmıyorum. Ortada kıyım falan yok. Bunlar asıl meseleyi çarpıtan ifadeler.Durun hemen yandaş mandaş deyip kestirip atmayın söz konusu eğitim olunca meseleyi biraz açmamız gerekiyor. Çok önce yazdığım bir yazımda başlı başına okul idareciliğini masaya yatırmış ve bu alanda faaliyet yürüten idarecilerin asıl meslekleri olan öğretmenliğe geri döndürülmesi gerektiğini ifade etmiştim. Bilindiği gibi okul idarecileri halihazırda görev yapan kadrolu öğretmenlerden atanıyor.
Okul yöneticiliği alanında herhangi bir eğitim almamış branşları sözgelimi Bilgisayar, Türkçe, Matematik, Sınıf öğretmeni olan bu idarecilerin yaptıkları işe ne yazık ki bir meslek olarak göremiyoruz. Çünkü asıl uzmanlaştıkları alan yani meslekleri öğretmenliktir. Bugün nöbet çizelgesi hazırlama, öğrenci ve personel işleri ya da bir takım resmi yazışmalar gibi alanlarda eğitilen sıradan bir insanın bile yapabileceği türden işleri yapmaktadırlar. Halbuki yönetim ve idarecilik profesyonellik isteyen bir alandır. Bu kadar eğitim alanında uzmanlaşmış kadrolu öğretmenin idarecilik yaptığı dolayısıyla “öğretmenin” eğitim-öğretimin dışına çıkarıldığı bir ülkede okul idareciliği başlı başına tartışılmayı hak ediyor. Bazı okul yöneticileri bana kızacak ama söylemek durumundayım.
Sayıları çok az olan ehli vicdan sahibi okul yöneticisini tenzih ederek şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki bugün ülkede eğitim alanında yaşadığımız başarısızlığın bu tür bir okul yöneticiliği zihniyetiyle yakından alakası bulunmaktadır. Çünkü herhangi bir okula idareci olan öğretmenlerin eğitim meselesini; disiplinden, öğretmen ve öğrenci nöbetinden, kılık kıyafet bekçiliğinden, günü kurtaran göstermelik etkinliklerden, törenlerden, marşlardan ve sıkı sıkıya Kemalist ilkelere bağlılıktan ibaret saymaları gibi bir garabetle karşı karşıyayız. Yetmezmiş gibi bazı müdürlerin okulunda paralel yapının propagandasını yaptıkları ve alenen bu ülkenin seçilmiş başbakanına karşı öğrencileri kışkırttıkları da biliniyor.Diğer taraftan okul müdürlerinin, okulun gelirleri arasında olan kantin, servis ve bağışlardan elde ettikleri kazançların ortalama 200-300 bincivarında olduğunu ve -ekonomi bilmedikleri halde- bu tür büyük paralarla haşır neşir oldukları da ayrıca üzerinde durulması gereken başka bir husustur. Oysa okul idarecileri enerjilerini öncelikle kendilerini eğitim alanında geliştirmeye, bu alanda kitap, dergi ve makale okumaya en önemlisi de yenilikçi, özgür ve demokratik eğitim-öğretim ortamları tesis etmek yönünde harcamalıdırlar.Elbette bu alanlarda bol bol projeler üreterek..
Ben okul yöneticilerinin alanında uzman, profesyonel insanlardan oluşması gerektiğini düşünenlerdenim. Ya da bu sorunu okullara sandık koyarak aşabiliriz. Bu ülkede muhtarını, belediye başbakanını, başbakanını ve cumhurbaşkanı seçen insanlar fevkalade okula müdür de seçebilirler.Bu şimdilik mümkün gözükmüyorsa alternatif yer değiştirme ve atama usulleri belirlenmelidir. Bu bakımdan 100 üzerinden yapılan puanlama sistemi bunun için olumlu bir adım olarak göze çarpıyor. Ancak teknik olarak halihazırdaki uygulamaya şöyle bir eleştiri getirebiliriz.100 üzerinden yapılan puanlamada 60 puan eğitim müdürlüklerine değil okullara verilmelidir. Ayrıca okul aile birliği üyelerinin, okul temsilcisinin yanı sıra biri en kıdemli diğeri en genç ve kurul tarafından belirlenen iki öğretmen üzerinden değil tüm öğretmenlerin katılımı gerçekleşmelidir.
Ben başka bir şey daha söyleyeceğim. Okul idarecilerini muhakkak paradan uzak tutmak durumundayız. Bunun yolu çok basit. Vakıf sistemine benzer bir modelle her ilçede bir para havuzu oluşturulmalıdır.Tüm ilçe okullarının geliri bu havuzda birikmeli. Bunun denetimi ilçe müdürlükleri, seçilmiş okul-aile komisyonu başkanı, sendika temsilcileri, belediyeden görevlendirilmiş bir yetkili ve ilçe öğrenci temsilcisi vs olabilir. Bu komisyon ilçedeki herhangi bir okulun ihtiyaçlarını makbuz ve fatura karşılığında gidermekten sorumlu olmalıdır. Elbette okul müdürlerinin eline en ufak bir kağıt para bile bulaştırmadan. Mühim olan okul müdürlerini para işlerinden uzak tutmak ve onların dikkatini eğitim öğretimin kalitesini arttırmaya dönük projelere çekmek. Emin olun bu model okullara gerçek manada okul idarecisi olmak isteyenlerin önünü açacak ve eğitim öğretimin kalitesini arttıracaktır. En önemlisi de bu alanda yaşanan rant kavgalarını sona erdirecektir. Milat