MERSİN YAPRAĞI

Myrtus communis L. (Myrtaceae) türünün kurutulmuş yapraklarıdır. Bu tür 1-3 m yükseklikte, kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaççıktır. Çiçekler beyaz renkli, 5 parçalı, erkek organlar çok adette. Meyva nohut büyüklüğünde, siyahımsı mor renkli, çok tohumlu bir bitkidir (Resim: 58), Akdeniz ve Ege bölgesi dağlarında bol olarak yetişir.

Meyvaları beyaz renkli olan varyete (var. îeuco-carpa DC.) Fethiye bölgesinde “Aşılı mersin” ismiyle tanınır ve süs bitkisi olarak kullanılır.

Dış görünüşü: Yapraklar 1-3 cm uzunluk ve 0.5-1 cm genişlikte, tam kenarlı, sivri uçlu, tüysüz, de-rimsi, özel ve kuvvetli kokuludur.

Bileşim: Tanen (% 14-19) (1), uçucu yağ (%0.3-0.5) ve acı maddeler taşımaktadır.

Etki ve kullanılış: Yaprak ve meyvalar kabız, mikrop öldürücü, iştah açıcı ve kan dindirici etkileri nedeniyle dahilen ve haricen kullanılmaktadırlar. Dahilen kabız, idrar yolları hastalıklarında mikrop öldürücü ve göğüs hastalıklarında antiseptik, haricen yara iyi edici olarak kullanılmaktadır.

Yapraklar baharat olarak da bir Öneme sahiptirler.

Yapraklı dallar, taşıdığı tanen nedeniyle, eskiden beri Anadoluda mazı ile birlikte derilerin tabaklanmasında kullanılmaktadır.-

Kullanılış şekli: Toz, günde 3-5 gr yemeklerden önce, infusyon (% 2-3) haricen veya dahilen kullanılır. Mersin suyu, taze yaprakların su buharı disti-lasyonu sonucu elde edilir. Bilhassa haricen antiseptik ve koku verici, dahilen ise kabız olarak kullanılır.

Diğer isimlerfBahar, Murt (Arapçadan). MERSİN ESANSI (Oleum Myrti):

M. communis L. türünün yaş yapraklarından su buharı distilasyonu ile elde edilir. Hemen hemen renksiz, akıcı, özel kokulu ve yakıcı lezzetli bir sıvıdır. Memleketimizde Güney Anadoluda elde edilmektedir. Yaklaşık olarak 100 kgr yapraktan 300 gr esans elde edilir.

Mirtenol, terpenler ve sineol taşımaktadır.

Antiseptik, kan kesici ve yatıştırıcı etkileri nedeniyle dahilen bronşit, verem ve belsoğukluğu gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Memleketimizde şeker hastalığına karşı da kullanılmaktadır. Alınacak miktar günde 10 damla civarındadır

Esans elde edilmesi sırasında ele geçen “Mersin suyu” meyva sularına koku, vermek i§ln kullanıt-‘ maktadır.

” Diğer isimler: Mersin yağı.

Çocuklarda Askariasis

Dünyada 1 milyar kadar kişinin ascaris lumbricoides ile infekte olduğu tahmin edilmek­tedir. İnfeksiyon okul öncesi yaşlarda ve ılıman iklimlerde daha yaygındır.

A.lumbricoides’in larva içeren döllenmiş ol­gun yumurtaları infektiftir (şekil 10.10.1). Yumur­talar infekte kişilerin dışkıları ile dışarı atılır. Uygun bir ortamda yumurta 5-10 gün içinde olgunlaşarak infektif duruma gelir. Bu yumurta­ların ağız yoluyla alınmasından sonra larva mi­dede yumurtadan çıkar, ince barsağa gelir. Bar­sak duvarına penetre olur ve venöz dolaşıma ge­çerek akciğerlere ulaşır. Akciğer dokusunda ol­gunlaşan larva bronşlara ve trakeaya geçer ve tekrar yutulur. İnce barsağa gelen larvalardan olgun erişkin solucanlar gelişir. Erkekleri 15-25 cmx3 mm, dişileri 25-35 cmx4 mm dir. Dişi solu­canların yaşam süresi 1-2 yıldır ve bir dişi so­lucan 200.000 yumurta/gün üreme kapasitesine sahiptir. Yumurtalar uygun olmayan çevre ko­şullarına  dayanıklıdırlar.

Askariasis dışkı ile bulaşan bir infeksiyondur. İnsan dışkısının gübre olarak kullanılması, tuvalet sonrası temizliğe özen gösterilmemesi, tuvaletlerin açıkta olması gibi hijyen kuralları­na uyulmaması veya yetersizliği durumlarında askariasis olasılığı yüksektir. Bulaşma yolu ge­nellikle elden ağızadır. İnfekte dışkı ile kontamine parmaklar, sebze veya meyveler, sinekler infeksiyonu bulaştırır. Bulaşma mevsimsel ola­bilir veya bütün bir yıl devam edebilir.

Klinik bulgular: İnfekte kişilerin çok azın­da hastalık gelişir. Hastalık belirtileri larvala­rın akciğere göçü sırasında veya erişkin form­larının barsakta bulunduğu bir zamanda orta­ya çıkabilir. Akciğer askariasisinin patogenezi tam bilinmemekle birlikte hipersensitivite ile il­gili olabilir. Fazla miktarda yumurta alındığı zaman ortaya çıkar. Mevsimsel bulaşma göste­ren bölgelerde mevsimsel pnömoni şeklinde gö­rülebilir. Öksürük, kanlı balgam, eozinofili en belirgin bulgulardır. Loeffler pnömonisine ben­zer  geçici  pulmoner     inf iltrasyonlarla  birlikte olabilir. Abdominal bulgu ve  belirtiler yoktur. Balgamda larva bulunabilir.

Erişkin askarisler barsakta veya safra yol­larında obstrüksiyon yaparak ve konağın beslen­mesini bozarak hastalığa neden olabilir. İntesti-nal askariasiste karın ağrısı, gerginliği gibi şi­kayetler olabilir. Askariasisli çocuklarda antihelmintik tedaviden sonra dışkıda azot ve yağ atılımının azaldığını, xylose emilim testinin dü­zeldiğini gösteren çalışmalar vardır. Çok yoğun infekte çocuklarda askarisler bir kitle oluştura­rak barsak tıkanmasına neden olabilir. Ani şid­detli karın ağrısı, safralı kusma gibi akut bar­sak obstrüksiyon bulguları ortaya çıkar. Aska­risler nadiren safra yollarını tıkayarak kolit tar­zında karın ağrısı, bulantı, kusma ve ateşe ne­den olur. Sarılık nadirdir.

Tanı: Askarisin dışkıda ve kusmukta görül­mesi ile veya dışkıda yumurtaların gösterilmesi ile tanı konur. Pulmoner askariasiste kesin tanı güçtür.

Tedavi: Askariasise etkili birçok ilaç ol­makla birlikte bunlar pulmoner askariasiste et­kili değildir. İntestinal askariasiste piperazin tuz­ları 50 mg/kg/gün PO 2 gün süreyle uygulanır. Piperazin, askaris organizmasında nekroza ne­den olur. Özellikle obstrüktif tablolarda seçil­melidir. Pyrantel pamoate 11 mg/kg PO tek doz veya Mebendazole 100 mg/gûn PO, 3 gün (2 yaş)    veya Levamisole    de kullanılabilir.    Ağır obstrüktif vakalarda cerrahi girişim gerekebilir. Pulmoner askariasiste tedavi semptomatiktir.

Korunma: En etkili koruyucu önlemler in­san dışkısının gübre olarak kullanılmadan önce işlemden geçirilmesi ve hijyenik kanalizasyon olanaklarının sağlanmasıdır.

KEKİK SUYU

Osmanlı döneminde seyyar satıcılar tarafından İstanbul sokaklarında satılır ve dahilen öksürük kesici ve balgam söktürücü olarak kullanılırdı.

Çocuklarda Palpasyon

Muayeneye parmak uçları ile karın hafif yoklanarak yüzeysel olarak başlanır, daha sonra derin palpasyon yapılır. Karnın sol alt, sol üst, sağ üst ve sağ alt bölümleri sırasıyla muayene edilir. Bir bölgede hassasiyet saptanıyorsa, ço­cuğun yüz ifadesi sürekli gözlenerek palpasyon tekrarlanır.

Karında hassasiyet varlığı ve bu hassasiye­tin rijidite (lokal kas spazmına bağlı sertlik) ile birlikte olup olmadığı araştırılır. Hastanın istem­li olarak kaslarını sertleştirmesini önlemek için sıcak elle, hasta ile konuşarak muayene sürdü­rülmelidir. Bütün karın bölgesinin sert ve hassas olması generalize peritonitte görülür.

Karında, epigasitriumdan başlayıp bütün karma yayılan ani ağrı ile birlikte şiddetli rijiditenin (tahta karın) varlığı en sık perforasyonlar-da görülür.

Karnın sağ alt bölümünde hassasiyet ve riji­dite akut apandisite işaret eder. Akut apandisitte ağrı genellikle göbek çevresinden ve epigastri-umdan başlar, birkaç saat geçtikten sonra kar­nın sağ alt bölümüne lokalize olur ve kas rijidi-tesi belirir. Hemen daima bulantı ve kusma da vardır.1 Bazen ishal görülebilir. Retroçekal veya pelvis içi appendiks yerleşmelerinde bu belirtiler bulunmayabilir. Nadiren enteritler, kız çocukla­rında adneks iltihapları da karnın sağ alt bölü­münde hassasiyete yol açabilir. Sağ üreterde ta­şa bağlı kolik şeklindeki ağrılar akut apandisit ile karışabilir. Üreter koliğinde kas rijiditesi yoktur. Okul çocukluğu çağında oldukça sık rast­lanılan mesenterik lenfadenitler, daha nadir ola­rak regional enteritlerin akut hecmelerinde de karında hassasiyet oluşur. Periyodik hastalık (ailevi Akdeniz ateşi) periyodik olarak gelen yük­sek ateş, karın ağrısı, kabızlık ve bazen göğüs ağrısı nöbetleri ile seyreder. Orta derecede riji­dite olabilir. Kabakulak komplikasyonu olarak gelişen akut pankreatitler de karında yaygın bir hassasiyete yol açar.

Karnın sağ üst bölümünde hassasiyet   kısa sürede oluşan karaciğer büyümelerinde, hepatitte, invaginasyonda görülebilir. Sol üst bölümde­ki hassasiyet ise dalak büyümesi, yırtılması ve­ya infarktüs işareti olabilir.

Palpasyonda hassasiyet alman çocuklarda çoğu kez İcarın ağrısı şikâyeti bulunmakla bir­likte bu iki bulguyu ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Örneğin invaginasyon, idrar yollarında taş ve ağır ishal şiddetli, kolik şeklinde karın ağ­rısına yol açar. Buna karşın apandisit ve perito­nitte karın ağrısı bu derece şiddetli olmayıp pal­pasyonda hassasiyet daha belirgindir.

Palpasyonla karında serbest asit varlığı araştırılır. Asit aranması için bir elin avucu kar­nın bir tarafına konulur ve hafifçe basınç yapı­lır. Diğer el ile karnın öbür yanma fiskeler tar­zında darbelerle vurulur. Asit varlığında fiskele­rin oluşturduğu dalgalanma karşı tarafta hisse­dilir (sensation des flot).

Periton boşluğunda fazla sıvı bulunduğunda büyümüş olan organlar veya kitle kolay palpe edilemez. Bu durumda elle hafif darbeler yapılır. Bu vuruşlar sırasında el altında bir organ veya kitle varsa, parmak uçlarından uzaklaşır. Ancak sonra bütün sıvıya yayılan basınç nedeniyle ye­niden yüzeye doğru gelerek parmak uçlarına çarpar (signe de glacon, buz belirtisi).

Çalkantı belirtisi (klepotaj), sıvı ve hava ile dolu organ üzerinde alman bir belirtidir. Elle birden bastırılıp bırakıldığında bir ses duyulur, aynı zamanda elle de hissedilir.

Karaciğer palpasyonu .  Karaciğer palpasyo-nu, orta klaviküla çizgisi üzerinde inspirasyon sırasında diyafragmanm itilmesi ile aşağı doğru inen karaciğerin alt kenarının ele çarpması ile değerlendirilir. Yenidoganlarda karaciğerin alt kenarının, kosta kenarını 2 cm kadar geçmesi normaldir. 8-8 yaşlarına kadar normal çocuklar­da da karaciğer kosta kenarını 1-2 cm geçebilir. Çocuklarda hepatomegali kalp yetersizliği, hepa-tit, depo hastalıkları, primer veya metastatik tü­mör gibi çok çeşitli nedenlerle oluşabilir. Nor­malde kenarı hafif kunttur, keskin değildir. Kı­vamı orta sertliktedir. Palpasyonla ağrı olmaz. Karaciğer fibrozunda kenar sert ve keskindir. Staz karaciğerinde ve karaciğer yağlanmasında karaciğer büyük, kenarı kunttur. Staza bağlı hepatomegalide, infeksiyöz hepatitte, infeksiyöz mononükleozda, karaciğer apselerinde palpas­yonla karaciğer ağrılı ve yumuşaktır.

Hepatomegaliyi, hepatoptozdan ayırmak için karaciğerin üst kenarı da belirlenmelidir. Bunun için sağ hemitoraksta orta klaviküla çizgisi hizasından, kosta aralıklarına perküsyon yapılır. Submatiteriin başladığı yer üst kenarı gösterir. Normalde submatite dört veya beşinci, mutlak matite ise altıncı interkostal aralıkta başlar.

Dalah palpasyonu ;. Sütçocuklarmda patolo­jik bir durum olmadan da dalak kosta kenarını 1 cm geçebilir. Birçok infeksiyonlarda, kan has­talıklarında, portal ven tıkanıklığında splenome-gali görülebilir. Akciğer hastalıklarında diyafragmanın aşağı itilmesi ile palpasyon sırasında dalak büyümüş bulunabilir. Zayıf çocuklarda ligaman gevşekliği sonucu aynı bulguya rastlana­bilir. Perküsyonla organın üst sınırı saptanarak ptoz, splenomegaliden ayırt edilmelidir.

Median kenarında çentik bulunuşu, solu­num hareketleriyle inip çıkması, arkadan çok ön duvara yakın oluşu, palpasyonla elin kitlenin arkasına varabilmesi, üst kutba ulaşılamaması gibi bulgularla dalak böbrekten ayırt edilir.

Dalak büyüklüğünün araştırılmasında per­küsyon da yararlıdır. Dalak matitesi, solda do­kuz ve onuncu interkostal aralıkta ve orta kol­tuk çizgisini öne doğru aşmayacak şekilde alı­nır. Dalak matitesinin ön koltuk çizgisini aşması patolojiktir. Dalak fazla büyüdüğü zaman, sol meme altında ve solda ön koltuk çizgisi ile altta kosta yayı arasında kalan, normalde timpan ses veren Traube alanında matite alınır.

Dalağın doğumsal yokluğu nadir bir durum­dur. Dalağın travmatik olarak yırtılmasında şok bulgularına ek olarak karnın sol üst kadranında hassasiyet ve rijidite alınır. Sol kadrana basınç uygulandığında sol omuzda ağrı olabilir. Nadiren eritrobîastosis fetaliste dalak yırtılabilir. İnfek-siyöz mononükleozda da dalak rüptürü riski yüksek olduğundan dalak palpasyonu çok dik­katli yapılmalıdır.

Böbreklerin palpasyonu .- Böbrekler retrope-ritoneal organlardır. Bimanuel palpe edilirler. Önde el orta çizgiye yakın, orta klaviküla çiz­gisinin median tarafına konulur, arkadaki el ile böbreğe öne doğru basınç uygulanır. Palpas­yon derin eltâ Mrium sonunda iki el birbirine yaklaştırılarak yapılır. Böbreğin iki el arasında önden arkaya, arkadan öne doğru gelişine «bal-lotement» denir. Normal yenidoğanda böbrekler genellikle palpe edilebilir. Polikistik böbrekte her iki böbrek büyümüştür, yüzeyi düzensizdir. Hid-ronefrozda böbrek büyük, yüzeyi düzgündür.

Retroperitoneal kitlelerin varlığı da bima­nuel yöntemle araştırılır. Karın palpasyonunda karaciğer, dalak ve böbrekler palpe edildikten sonra karında kitle varlığı önce yüzeysel, sonra derin palpasyonla araştırılır. Kitle ele gelirse kı­vamı büyüklüğü, mobil olup olmadığı, lokalizasyonu, palpasyon sırasında hastanın ağrı duyup duymadığı belirlenir. Ayrıca kitlenin balote edip etmediğine bakılır.

Glob vesicale, pubis üzerinde esnekliği olan bir top gibidir. Şuurun kapalı olduğu durumlar­da mesanenin dolu olup olmadığı perküsyonla aranmalıdır. Sonda ile idrar boşaltıldığında kitle kaybolur.

Mezenter ganglionlarının ileri derecede büyü­mesi, karnın orta kısmında derin palpasyonla güçlükle palpe edilen küçük kitleler oluşturur. Tüberkülozda, abdominal lenfomada rastlanabi­lir.

Abdominal aort aneorizması da pulsatil bir tümör gibi palpe edilir. Karnın alt bölümünde ele gelen kitleler kız çocuklarında överlerle ilgili olabilir. Sütçocuklarmda teratom akla gelir. Bu durumda rektal muayene gereklidir.

Geç Sifiliz

Geç sifîliz döneminde hasta infektif değildir. Hemen her organ tutulumu olabilir. Esas olarak üç klinik şekli vardır. Gommatöz sifiliz, kardiosifiliz, nörosifiliz.