Çocuklarda Kompleman Yetersizlikleri

Kompleman faktörleri opsoninleşme, bakte­rilerin öldürülmesi ve nötrofil kemotaksisi için gereklidir.

Fagositik kompleman komponentleri fagositik sürece katılan maddeler olmasına karşın bazı kompleman yetersizliklerinde infeksiyonla­ra eğilim yerine otoimmun hastalıklara eğilim görülür.

BAKTEMYEL PNÖMONİLER KLİNİK BELİRTİ VE BULGULAR

Fizik muayene sırasında hasta terli ve ateşlidir. Özellikle pnömokokal pnömonisi olan hastaların yaklaşık yarısında peroral Herpes simplex infeksiyonuna ait veziküller saptanır. Taşikardi ve taşipne belirgindir. Yüzeyel solunuma bağlı alveolar hipoventilasyon sonucunda ve pnömonik infiltrasyon bölgesinde ortaya çıkan arteriovenöz şant nedeniyle hastalarda santral tipte bir siyanoz gözlenebilir. Ciddi pnömoni olgularında hepatosellüler hasara bağlı sanlık ortaya çıkabilir(24). Göğüs duvarının pnömoninin olduğu tarafı solunuma daha az katılır. Bu durum akciğerdeki konsolidasyon ve o taraftaki istemli adale spazmı sonucudur. Palpasyonla pnömonik konsolidasyon alanı üzerinde vokal frernitus artmış olarak alınır. Bazen plevral sürtünme sesi palpe edilebilir. Perküsyonla bu alan üzerinde matite bulunur. Oskültasyonla başlangıçta bu bölgede solunum seslerinde azalma saptanır. Takiben sıvı ile dolu alveollerden köken alan ve derin inspiriumda belirginleşen ince, krepitan railer ve konsolidasyona uğramış akciğer parenkimi içinde açık kalan bronşlann neden olduğu tu-ber sufl, karakteristik bulgulan oluşturur. PnÖmoniye eşlik eden bir plörezi halinde plevral frotman da duyulabilir. Bunlar dışında özellikle diafragmatik plörezili olgularda akut batın tablosu gözlenebilir. Bazen bu durum yanlışlıkla apendiks veya bir başka organ perforasyonu tanısıyla gereksiz laparatomilerin yapılmasına neden olur(13). Pnömoni sırasında oluşan bakteriyemi sonucunda menenjit, septik artrit ve çeşitli cilt lezyonlanna ilişkin bulgular ortaya çıkabilir.

Öte yandan altta yatan ciddi bir pulmoner hastalığı olan ya da kanserli veya alkolik kişilerde bakteriyel pnömoni önemli sistemik

belirtilerle kendini gösterir. Daha önce sayılan ateş, pürülan balgam ve nefes darlığına ek olarak konfüzyon, şiddetli bulantı ve kusma, hipotansiyonla birlikte şok tablosu gelişebilir. Fizik muayene bulguları bir önceki gruba kıyasla daha az olabilir. Konsolidasyona ilişkin bulgular saptanmayabilir. Yaygın railerin duyulması sık rastlanan bir bulgudur. Hastalann %15-20’sİnde plevral effüzyon bulunur. Yoğun bakım ünitelerinde izlenen, entübe hastalarda ortaya çıkan bakteriyel pnömoniler, sadece multipl organ yetmezliği (renal yetmezlik, hepatosellüler sanljk, koagülasyon defektleri, gastrointestinal kanama gibi) ile kendini gösterebilir.

Plevral Aralık

Nüfuz edici (penetran) yahut ağır kunt göğüs yaralanmasında hemotorakstan  şüphelenilmelidir. Solunum sesleri azalmış ve perküsyonda matite olabilir ama bir göğüs röntgeni “eğer mümkünse ayakta ve yatarak” acil olarak alınmalıdır . Geniş delikli bir veya iki plevral kateter kullanılarak tüp torakostomi acilen yapılmalıdır. İğne aspirasyonu hiç elverişli değildir. Vakaların %85′ inde, tüp torakostomi ihtiyaç duyulan tek tedavidir. Göğüs tüplerinden devamlı debi ile farkedildiği gibi eğer kanama inatçı ise, onun bir pulmoner arterden ziyade sistemik bir arterden (mesela interkostal) olması daha muhtemeldir. Kanama hızı 100-200 ml/saat veya total kanama debisi 100 ml’yi geçtiği zaman genel olarak torakotomi yapılmalıdır. Çoğu vakalarda göğüs duvarı kanamanın kaynağıdır. Buna karşılık, akciğer, kalp perikard ve büyük damarlar %10-25’Iik bir miktardan sorumludur.

Pnömotoraks, kunt veya penetre göğüs travmalarını takiben, göğüs duvarı veya akciğerin ezilmelerinde meydana gelir. Aşırı şişkinlik (mesela; patlama yaralanmaları, araba sürme kazaları) de akciğerleri yırtabilir. Penetre yaralanmalardan sonra pnömotoraksh hastalann %80’i plevral mesafede de kana sahiptirler. Tansiyon pnömotoraks, bir sızıntı flep kapağın, havanın plevral aralığa girmesi için izin verdiği fakat onun kaçmasını önlediği fakat onun kaçmasını önlediği zaman gelişir; plevra içi basınç yükselerek mediastinal organların karşı tarafa yer değiştirmesine ve akciğerin tamamen sönmesine sebep olur. Kalp fonksiyonunun bozulmasından ve karşı akciğerde solunumlu bozmasından kaçınmak için derhal defedilmelidir. Plevral aralığın içine ve dışına geçmek için havaya izin veren emici göğüs yaraları, tıkayıcı bir tampon ve tüp torakostomi ile tedavi edilmelidir. Fizyopatoloji, eşlik eden akciğer yaralanmasının genellikle daha az olan genişliği hariç yelken göğüse benzer. Alınmış bulunan acil önlemlerden sonra, travmatik pnömotoraks, tüp torakostomi ile tedavi edilmelidir.

PATENT DUKTUS ARTERİOSUS

Küçük veya orta genişlikte PDA h hastalar asemptomatiktirler ve pulmoner saha üzerinde devamlı bir üfürüm, sert S2 ve periferik nabızlar sıçrayıcıdır.

  • Kalp yetmezliği olan infantlarda zayıf beslenme, respiratuar distress ve sık solunum enfeksiyonları
  • Üfürüm genellikle sistolik, bazen devamlı
  • Genişlemiş nabız basıncı

Genel özellikler

Duktus duvarındaki müsküler kısım nedeniyle açık duktusların çoğunluğu hayatın ilk günleri içinde kapanır. Bilinmeyen nedenlerle, az sayıda hastada duktus kapanmaz. Bir çok miadında infantta duktus açık kalır ve kalp yetmezliği ve pulmoner konjesyona neden olan belirgin pulmoner akım oluşur. Çoğu miadında infantta, duktus, sol ikinci interkostal aralıkta işitilen to-and-fro üfürüm ile belirlenir. Geniş bir duktus sık görülmez ve pulmoner vasküler hastalığın gelişmesi mutat değildir.

Kalp yetmezliği bulunan çoğu preterm infantta duktusun kapatılması gerekir. Tanı fizik muayene ile konur. Kalp kateterizasyonu bazen duktusu kanıtlamak için kullanılırsa da, beraberinde başka lezyonlardan da şüphe edilmezse çoğu hastada geniş çalışmalar gerekmez.

Tedavi edilmemiş PDA’ lı full-term infantlann yaklaşık %5 i kalp yetmezliği ve pulmoner komplikasyonlar nedeniyle hayatın ilk yılında ölürler. Başka bir %5 de geniş şant vardır. Bunlarda sonuçta pulmoner vasküler hastalık gelişir. Kalanlar genellikle asemptomatiktirler ve duktus ancak rutin muayeneler sırasında belirlenir.

Tedavi

Ligasyon veya divizyon ile duktusun cerrahi obliterasyonu en etkili düzeltme yöntemidir. Bazı term ve preterm infantlarda bir prostoglandin E1 inhibitörü indometazinin duktusun kapanmasını oluşturduğu yakınlarda gösterilmiştir. Etkinliğinin genellikle birinci hafta içinde olduğuna işaret edilmiştir. Eğer kapanma bu sürede sağlanamazsa cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Operatif ölüm oranı elektif vakalarda %1 den az olup çoğunun ağırlığı 1 kg.den az olan preterm infantlarda ise %20-30 dur.

Prognoz

Komplikasyonsuz vakalarda duktusun obliterasyonu sağlandığında hasta kesin iyileşmiş kabul edilir. Duktusun etrafında geçen rekürrent laringeal sinirinin yaralanması gibi komplikasyonlar bildirilmiş ise de, sonuçlar genellikle mükemmeldir.

MOR SALKIM

Vatanı Çin’dir. Türkiyede, bilhassa Batı Anadoluda, bahçe ve parklarda süs bitkisi olarak bol miktarda yetiştirilmektedir.

Bileşim: Glikozitler (vistarin ve diğerleri) taşımaktadır.

Toksikolojİk etki: Bütün bitki ve bilhassa dal ve gövde kabuğu zehirlenmeler yapmaktadır. Zehirlenme karın ağrısı, ishal, yüz kızarması, baş dönmesi, uyku hali ve göz bebeklerinin genişlemesi ile kendini gösterir. Memleketimizde nadir olarak zehirlenmelere sebep olan bir bitkidir.