KLİNİK BULGULAR
Yorgunluk baş ağrısı, halsizlik, en belirgin bulgulardır.
TANI
Kanda pantotenik asit düzeyi 100 jıg/dl den düşüktür. En güvenilir tanı yöntemi, test tedavisidir.
KLİNİK BULGULAR
Yorgunluk baş ağrısı, halsizlik, en belirgin bulgulardır.
TANI
Kanda pantotenik asit düzeyi 100 jıg/dl den düşüktür. En güvenilir tanı yöntemi, test tedavisidir.
Uzun yıllar boyunca parenteral nütrisyon (TPN) tedavisi uygulanan hastalarda biotin yetersizliği görülür. Bu hastalarda ağız ve burunda deri lezyonları, depresyon, hiperestezi, ekstremitelerde parestezi, kas ağrısı, blefarit, saç kaybı ve beyazlaşması gibi semptomlar bildirilmiştir. TNP’ye biotin eklenmesiyle bu belirtiler 2-3 haftada geriler ve 3 ayda kaybolur.
TANI
Biotin eksikliği şüphesinde idrarda organik asitler aranmalıdır. İdrarda propionik asit ve beta hidroksiizovalerik asit fazlalığı biotin eksikliğini düşündürür. Kan ve idrarda mikrobiyolojik yöntemle biotin düzeyi saptanabilir.
TEDAVİ
, Yumurtaya bağlı vakalarda bulgular 2-5 gün 200 jxg/gün parenteral biotin tedavisiyle düzelir. Hafif vakalarda oral 2-3 mg/gün 2-3 hafta tedavi önerilir. TPN uygulanan hastalarda görülen eksiklik, solüsyona 60 |ig/gün biotin eklenmesiyle düzeltilir.
Biotinin toksik etkisi bilinmemektedir.
KORUNMA
Sütçocuklarmda günde 0.05 mg, daha büyüklerde 0.3 mg biotin’in diyetle alınması eksiklikten korur.
Yaş: Kongenital rahitis nadir bir olaydır. Annelerinde D hipovitaminozu olan çocuklarda görülür, Neonatal dönemde Ca alımının düşük olması da klinik bulguların ortaya çıkışını etkiler. Genellikle hastalık birinci trimenondan sonra görülmeye başlar, 2-3 yaşma kadar devam eder.
Genetik faktörler. D vitaminine refrakter rahitis ve D vitaminine bağımlı rahitisin doğumsal şekilleri kalıtsal bozukluklardır.
İrk: Deri pigmentasyonunun fazlalığı güneş ışınlarından yararlanmayı zorlaştırdığı için siyah ırkta rahitis daha fazla görülür.
Sosyoekonomik düzey: Beslenmede yapılan hatalar, çocuğu uzun aylar kundaklama, güneşten koruma ve ekonomik güçlükler gibi düşük sosyoekonomik düzey faktörleri rahitisin oluşumunu hazırlayıcı faktörlerdir.
Normal kemik oluşumu enkondral ve periostal olmak üzere iki yönlüdür. Enkondral kemikleşme ile kemik hem yenilenir, hem uzar. Periostal kemikleşme ise kemiğin kalınlaşmasını sağlar.
Büyümekte olan bir organizmada uzun kemiklerde epifizden diyafize doğru aşağıdaki tabakalar belirlenebilir.
Büyüme hormonunun etkisiyle kıkırdak hücre proliferasyonu ve matrikste yapı değişikliği olur. Çoğalan kıkırdak hücreleri hiyalin kıkırdak bölgesinde muntazam kolonlar oluşturur. Kan yoluyla buraya osteoblastlar, bir taraftan da mineraller taşınır. Şişmiş hücrelerin arasındaki matriksde hidroksiapatit kristallerin çöküşü ile osteoid kıkırdak meydana gelir. Bu bölgeye aynı zamanda yine damarlar tarafından taşman osteoklastlar dejenerasyona uğramış kıkırdak hücrelerini rezorbe eder. Boşalan alanlara göç eden osteoblastlar osteoid dokuyu oluşturur. Bu dokunun mineralizasyonu ile yaşam boyunca canlılığını sürdürecek kemik dokusu oluşmuş olur. Normal koşullarda kemik oluşumu, düzenli bir şekilde geliştiğinden kalsifikas-yon hazırlık bölgesi (diafizin ucu) keskin düz bir çizgi şeklindedir (Müller çizgisi). Rahitiste ise kıkırdak hücreleri devamlı polifere olurlar, ancak dej enerasyonları tamamlanamaz. Kapil-lerler düzensizdir. Matriksin içerdiği polisakka-rid oranı yüksektir. Matriksin rezorpsiyo-nu güçleşir ve kapillerlerin ilerlemesi engellenir. Osteoblastik aktivite artmıştır ve osteoid doku yapımı devam eder, ancak mineralizasyon oluşamaz. Metafizler kalınlaşır, kikırdağın bulunduğu bölgeler şişer. Kemik dayanıksızdır. Vücut ağırlığı ve kasların kasılması sonucu deformasyonlar oluşur. Bu deformasyonlar kemiklerin rekalsifikasyonu (tekrar kireçlenmesi) sonucu sabitleşir. Rahitiste esas bozukluk mineralizasyon eksikliğidir. Mineral kristallerinin oluşumu o bölgede Ca ve P iyodlarınm opti-mal oranda bulunmalarına bağlıdır. Bu iki iyonun dengede tutulabilmesi, bir yandan organizma tarafından normal bir şekilde ahnabilmeleri ve atılımı, diğer yandan biri artarken diğerinin azalması şeklindedir. Bu süreçler, a) barsaktan Ca absorpsiyonuna, b) böbreklerden Ca atılımına, c) kanda iyonize Ca düzeyine, d) serum ile kemik arasında izoiyonik alışverişe bağımlı olarak düzenlenir. Ca ve fosfat oranlarının serumda sabit tutulması için, fosfor emiliminin ve atılımının da düzenli olması gerekir. Bu süreçler vitamin D ve parathormonun etkileri ile düzenlenir.
KLİNİK BULGULAR
Rahitis başlıca kemik sistemi olmak üzere birçok sistemi ilgilendiren generalize bir hastalık olduğundan klinik belirtileri çeşitlidir. Rahitis hızlı büyüyen iskelet kısımlarında görülür. Anneden alman D vitamini çocukta iki ay kadar vücutta depolandığından ilk aylarda rahitis nadirdir. Pretermler daha çabuk büyüdüklerinden bunlarda hastalık daha erken belirebilir.
Başlangıçta en hızlı baş büyüdüğünden, belirtiler önce burada, 4-10 aylıkta göğüs kafesinde, 6 aydan sonra ekstremitelerde en belirgindir. Kafatası kemikleri yumuşar. Buna «craniotabes» denilir ve en çok pariyetal ve oksipital kemiklerin yassı kısımlarında oluşur. Bebeğin başı yan taraflardan tutularak arkadan parmak uçlarının bastırılması ile bazı bölgelerin ping pong topu gibi içeri çöktüğü hissedilir. Fontanel yaşa göre beklenenden daha açık bulunur ve kenarları yumuşak olur. Zamanla kafada konfigürasyon değişikliği gelişir. Anormal osteoid dokunun tabula eksternada artması bu kemiklerin orta bölgelerini kalmlaştırır. Böylece bombe kemiklerin arasında kalan sütürler oluk gibi çökük kalır ve baş, uzaktan bakılınca nateslerin görünüşünü andırır. Buna «caput natif örme» denilir. Ayrıca yu-muşak oksipital kemikler üzerine yatan çocuğun kafasında sekonder “bir düzleşme olur ve “brakisefali durumu meydana gelir. Brakisefali ve çıkık alın birlikte olunca kafa dörtköşe bir konfigürasyon gösterir. Buna da «caput quadratum» denilir.
Rahitiste dişlerde de önemli değişiklikler olur. Süt dişleri gecikebilir, kalıcı dişler çene kemiklerindeki bozukluk nedeniyle eğri ve birbirlerine binnûif veya hipoplastik olurlar. Mine tabakası nokta ve çizgi şeklinde girintilerle düzensizlik gösterir.
Göğüs kafesinde de değişiklikler olur. Kos-talarm kemik-kıkırdak birleşme yerlerinde me-tafizler genişlemiştir. Bunların bütün kostalar-da dizi halinde bulunmalarına «kosta teşbihleri» veya «chapelet costale» denilmektedir. Kostalar yumuşaktır ve toraksın lateral kısımlarında di-yafragmanm yapıştığı bölgelerde adalelerin kasılmaları ile içeriye çökme gözlenir. Buna «Har-rison oluğu» denir. Bu oluğun altında kalan kısımlar, meteorizm ve hipotoni nedeniyle gergin olan batın yüzünden genişlemiştir. Bu değişikliklerle toraks «çan» şeklini alır. Bazı ağır vakalarda «tavuk göğsü» (pectus carinatus) ve daha nadiren «kunduracı göğsü» (pectus excavatus) tarzında sternumda çıkıntı veya çöküklük görülebilir. Toraksta görülen diğer bir sekonder değişiklik hipotoniye bağlı olan kifozdur. Bu kifoz geniş açılı olup hasta yatırıldığında kaybolur ve hatta çocuk karın üstü yatırıldığında lordoza değişebilir.
Ekstremitelerin distal metafizlerindeki şişkinlik inspeksiyonla görülebilir. Görülmediği vakalarda diyafizlerin distal uçları palpe edilince birden çok kahnlaştığı hissedilir. Malleollerde bazen iki çıkıntılı genişleme görülür. Buna Marfan belirtisi denir. Rahitis uzun sürdüğü zaman bacaklarda vücut ağırlığı ve adelelerin kasılmasına bağlı olarak diyaf izler eğrilir. Genu valgum (X bacak), genu varum (O bacak) veya genu re-kurvarum (K bacak) meydana gelebilir.
Batın hipotoni nedeniyle şişkin ve yanlara doğru taşkındır. Buna kurbağa karnı denir. Rek-tus’ diastazı ve herniler gelişebilir. Karnın genişlemesinde hipotoninin yanısıra meteorizm ve ekseriyetle bulunan hepatomegalinin de rolü vardır.
Sütçocuğunun motor gelişmesi geri kalır, oturma ve yürüme adele hipotonisi nedeniyle gecikir. Eklemler gevşektir. Kol ve bacaklarda tonus azalmıştır. Hasta oturunca gövde öne eğilir ve vücut bir çakı gibi katlanabilir.
RADYOLOJİK BULGULAR
Diyafize göre epifiz çok genişlemiştir ve dis-tal sınır keskinliğini kaybetmiştir (fırçamsı epifiz çizgisi). Normaldeki hafif konvekslik yerine geniş metafiz ve ortasına doğru girintisi ile kadeh manzarası oluşur. D vitamini ile tedaviden sonra kireçlenme ilk olarak metafizin kenarlarından başlar. Diyafizlerde ise ilk olarak periost kireçlendiğinden çift konturlar oluşur ve periosti-te benzer bir görünüm ortaya çıkar.
LABORATUAR BULGULARI
Kan kalsiyumu rahitiste normal veya normalin alt sınırındadır. Hipofosfatemi vardır. Kan fosfat düzeyi % 1-2 mg kadar düşük olabilir. Artmış osteoblastik aktivite sonucu alkalen fosfatazlar yükselir. Sitrat düzeyi % 1-2 mg a kadar düşer. İdrarda Ca çoğu kez normal, fosfat ise artmıştır. Ekzojen eksiklikte ve emilim bozukluğuna bağlı rahitiste D vitamini tedavisiyle serum P’u yükselir, alkalen fosfataz normale düşer, sitratlar artar.
TANI VE AYIRICI TANI
D vitamini eksikliğine bağlı rahitis çocuklarda 3 ay ile 2 yaş arasında görülür ve çoğunlukla ekzoj en eksiklik öyküsü vardır. Genellikle gelişme geriliği, motor gerilik ve terleme şikayetleri mevcuttur. Baş büyüklüğü ve fontanelin açıklığı hidrosefali ile karıştırılmamalıdır. Hidrosefalide fontanel gergindir.
Kas sisteminin dejeneratif hastalıklarında gelişme geriliğinin – yanısıra hipotoni de mevcut olmakla beraber bunlarda rahitisin diğer belirtileri bulunmaz. Osteogenesis imperfaktada baş bütünü ile yumuşaktır. Ekstremiteler, sık kırıklar ve kakışlar yüzünden çok kısadır. Bazen ağır rahitis formalarından ayırımda güçlük olabilirse de hastalık çoğu kez yenidoğan döneminden itibaren vardır. Dysostosis multiplex veya gargoylizmde zekâ geriliği bulunur ve kemik değişiklikleri . daha geç yaşta görülür. Hipotiroidi gelişme geriliği ve hipotoni ile benzer semptomato-loji gösterebilirse de diğer belirtileri ile ayırt edilir. Harrison oluğu, hipotonisi bulunan diğer çocuklarda da görülebilir. Tavuk göğsü ve kunduracı göğsü doğumsal bir kemik anomalisi olabilir. Kosta teşbihleri denilen çıkıntılara rahitis-ten başka skorbütte de ratlanır. Skorbütte kosta teşbihleri keskin çıkıntılı süngü şeklindedir.
Ayırıcı tanıda en önemli olan D vitamini eksikliğine bağlı rahitisin, D vitaminine dirençli rahitis tablolarından ayırt edilmesidir. Belirtilerin bir yaşından sonra ortaya çıktığı ve öyküde yeteri kadar D vitamini almış bulunan çocuklarda D vitaminine rezistan tipler düşünülmelidir.
KOMPLİKASYONLAR
Göğüs deformiteleri nedeniyle pulmoner ventilasyon iyi olmadığından solunum yolu hastalıkları (nezle, bronşit, bronkopnömoni) sık görülür. Tekrarlayan gastroenteritler ve konstipas-yon hecmeleri sıklıkla rahitise eşlik eder. Ağır rahitiste Fe eksikliği anemisi sıktır.
Rahitisin en önemli metabolik komplikasyo-nu tetanidir. D vitamini eksikliğine bağlı tetani en çok 6 ay-3 yaş arası görülür.. Eğer annede de D vitamini eksikliği varsa daha erken oluşabilir. İlkbahar aylarında daha sıktır. Rahitisli sütçocuklarmda ufak dozda D vitamini verilmesinden sonra ortaya çıkabilir.
D vitamini noksanlığında Ca’un barsaktan emilimi azalır. Kan Ca düzeyinin düşmesi ile paratiroid salgısı artar.
Bu kompansasyon mekanizması ile rahitiste Ca emilmesinin bozulmasına karşın Ca kemiklerden mobilize olduğu için kandaki Ca seviyesi normal düzeyini korur. Paratiroidlerin kompansasyon mekanizmasının bloke olması Ckan Ca düzeyinin geçici yükselmeleri sonucu veya başka nedenlerle) durumunda rahitisli çocuklarda kan kalsiyum düzeyi 8 mg/dl akma kadar düşerek nöromüsküler eksitabilite artar ve tetani ortaya çıkar.
Rahitisli hastalarda tetani latent veya belirgin olabilir.
Latent tetanide spontan klinik belirtiler görülmez. Fakat nöromüsküler eksitabilitenin artması aşağıda tanımlanan uyarılarla ortaya konabilir.
8. N. ulnaris belirtisi: Dirsek hizasında Nulnaris üzerine vurulduğunda 3. parmak bükülür.
Manifest tetani spontan kas seyirmeleri, çekilmeler, laringospazm, karpopedal spazm ve konvülziyonlarla kendini gösterir.
Karpopedal spazm, tetaninin en karakteristik lokal belirtisidir. Baş parmak abdüksiyon, bilekler fleksiyon durumunda, parmaklar meta-karpofalangeal eklemde fleksiyon ve diğer fa-lanks eklemlerinde ekstansiyon halindedir. Ayaklar ekinus^ veya ekinovarus durumu almıştır. Ayak parmakları fleksiyon durumundadır. Taban konkavitesi artmıştır. Şuur kaybı yoktur. Spazm devamlı veya intermitanttır.
Laringospazm, daha genel bir belirtidir. İns-pirasyonda solunumun sesli olması Cstridor) şeklinde bir tablodur. Larinkste kasların spazmı glottis spazmına neden olur. Kasılma hafif olduğunda, yalnızca inspiratuar stridor vardır. Ağır spazmlarda solunum yolu kapanabilir. Çocuk başını arkaya atmıştır, tiraj vardır, yüzü mor, soluk, gözler fırlamış ve hava açlığı ile mücadele halindedir. 15-20 saniye sürer ve geçer. Daha uzun sürenlerde şuur kaybı, konvülziyon ve nadiren ölüm olabilir. En çok 6-12 ay arasında rahitisli çocuklarda rastlanır. Bronş kaslarının spazmı nedeniyle gelişen solunum güçlüğü (bronkotetani) iyi tanımlanmış bir klinik tablo değildir.
Konvülziyonlar, şuur kaybı ile birlikte olan istemsiz hareketlerdir. Tetanik konvülziyon daha çok ilk 6 ayda görülür.
Rahitis dışında alkaloz, hipoparatiroidi gibi nedenlerle de tetani oluşabileceği unutulmamalıdır.
TEDAVİ
Ekzojen eksikliğin tedavisinde D vitamininin 300.000 veya 600.000 İÜ lik oral prepa-ratları kullanılır. Bir doz, gerekirse iki haftalık aralarla birkaç doz uygulanır. Emilim bozukluğu olan hastalarda suda eriyen D vitamini prepa-ratları kullanılmalı ya da tedavi İM olarak uygulanmalıdır. Günde 5.000-10.000 İÜ D vitamini verilmesiyle yapılan 6-8 hafta süreli tedavi bugün terkedilmiştir. Tedavi sırasında serum kalsiyum, fosfat ve alkalen fosfataz düzeyleri kontrol edilmelidir. Tam iyileşme, serum alkalen fosfataz düzeyinin normal düzeye inmesiyle kendisini belli eder.
Rahitisin her tipinde aktif D vitamini (1.25 (OH) 2 D3) en etkin ilaçtır. 1.25 (OH)2 D3 bugün preparat olarak mevcuttur (Rocaltrol), Ancak ticarete yeni sunulmuş olması, her yerde henüz bulunmaması ve pahalı oluşu nedeniyle bugün için kullanımı sınırlıdır. Çok etkin olan bü pre-paratlar, klinik yanıta göre 0.25-2 ^g/gün arası dozlarda uygulanır.
D vitamini metabolizması bozukluğu ile ilgili rahitis tiplerinde ve renal tübüler bozukluklar, da daha yüksek dozlarda ve sürekli D vitamini tedavisi gerekir.
Renal tübüler bozukluklarda görülen rahiti-sin tedavisinde günde 25.000-100.000 İÜ D vitamini ya da uygun dozda 1.25 (OH)2 D3 tedavisi gerekir. Bu hastalarda serum fosfat düzeyini 4 mg/dl üzerine yükseltmek gerekir. Bunun için D vitaminine ek olarak 1.5-2 g/gün fosfat verilir. Renal tübüler asidozda ayrıca uygun dozlarda bikarbonat, Fanconi sendromunda ise hem bikarbonat, hem de potasyum gerekli olabilir.
Tetani tedavisi: Belirgin tetani belirtileri gösteren rahitisli çocuklar acil tedavi gerektirir. Kalsiyum glukonatm % 10 luk solüsyonundan 1-2 ml/kg (maks. 10 mi) İV olarak yavaş yavaş ve kalp sesleri dinlenerek. (Ca düzeyinin sağ atriumda ani yükselmesi, sinüse etki ile blok nedeni olabilir) verilir. Bu tedavi ile semptomlar dramatik bir şekilde geriler. 4-8 saatlik aralarla İV injeksiyonu tekrarlamak gerekebilir. Kan Ca düzeyi normalleşip semptomlar geriledikten sonra kalsiyum laktat 5 g/kg/gün hesabıyla en az bir hafta oral yolla verilmelidir. Latent tetani vakalarında oral kalsiyum tedavisi yeterlidir. Kalsiyum klorür, gastrik irritasyon ve hiperklo-remik asidoza yol açtığından bugün kullanılmamaktadır.
Tetani komplikasyonu gösteren rahitiste kalsiyum tedavisinin yanısıra D vitamini ile yukarıda belirtildiği şekilde tedaviye başlanır.
KORUNMA
3-4 haftalıktan başlayarak ve en az 2 yaşına kadar sürdürülmek üzere günde 400 İÜ D vitamini verilmesi üe sağlıklı ve miadında doğmuş bebekler rahitisten korunur. Preterm bebeklerde daha yüksek miktarlar (800-1000 İÜ/gün) gerekebilir. Endüstriel ve yeterli miktar D vitamini içeren sütlerle beslenenlerde ilave D vitamininin rutin olarak verilmesine gerek yoktur. Emilim bozukluğu olan hastalarda vitaminin suda eriyen preparatlarmm verilmesi veya İM uygulama gerekir.
Tablo 7.12.3: Çinko beslenme durumunun değerlendirilmesinde kullanılan ölçümler
Plazma veya serum çinko düzeyi Eritrosit, lökosit ve saç çinko düzeyleri İdrarla 24 saatte atılan çinko miktarı Çinko metalloenzimleri düzeyleri Serum alkali fosfataz, eritrosit karbonik anhidraz, serum RNAase Serum retinol bağlayan protein Diğer göstergeler
Tat duyusu
Tükrük, ter, deri ve tırnak çinko düzeyleri
Çinko tutulması ve alışverişi (turnover)
Zn65 ile eritrosit yakalaması Cuptake)
Makrofaj kemotaksisi
Plazma veya serumda çinko düzeyleri
Çinko eksikliği vakalarında plazma veya serum çinko düzeyi beslenme durumunun belirlen. mesi için en sık kullanılan parametredir. Normal serum ve plazma çinko düzeyleri 80-120 ;ıg/dl arasında değişir ve 70 tıg/dl den düşük değerler patolojik sayılır. Ancak, bu düzeyler bazen çinko eksikliği bulunmayan durumlarda da düşük olabilir. Plazma çinkosunu etkileyen en önemli faktör plazma albumin düzeyidir. Plazma albumin ve çinko konsantrasyonları arasında doğrusal bir ilişki gözlenir. Plazma çinko düzeyinin albumine bağımlılığı hepatik siroz ve protein enerji malnütrisyonu gibi hipoalbuminemi durumlarında dikkate alınmalıdır. Plazma çinko düzeyi, total vücut çinko içeriğinde değişme olmaksızın infeksiyon, inflamasyon, doku harabiyeti ve akut hastalık durumlarında azalır. Bu durumlarda lökositlerden salgılanan LEM (lökosit endojen me-diatör) çinkonun karaciğerde tutulmasını sağlamaktadır. Gebelik, oral kontraseptif gibi ilaçlar da plazma çinkosunun düşmesine neden olmaktadır. Plazma çinko düzeyi yemek yeme ile de değişebilir. Örnekler alınırken çevreden kontaminasyona dikkat edilmelidir.
Eritrosit ve lökosit çinko düzeyleri
Primer çinko eksikliği vakalarında, PEM’de, orak hücreli anemide eritrosit çinko düzeylerinde önemli ölçüde azalma saptanmıştır. Ancak, eritrositlerde çinko tayini vücut sıvılarına göre daha güçtür.
Saç çinko düzeyleri
Normal saç çinko düzeyi erişkinde 150-200 [ig/g dır. 125 ıg/g dan düşük değerler şüpheli, 70 |ig/g dan düşük değerler çinko eksikliği olarak kabul edilir.
İdrar çinko atılımı
Normalde idrar ile çinko atılımı 300-600 jıg/24 saattir. Çinko eksikliği vakalarında, PEMde, Âcrodermatitis enteropathica’da düşük değerler saptanır. İdrarla atılan miktarlar ile plazma çinko düzeyleri arasında bir ilişki bulunamamıştır.
Diğer göstergeler
Çinko eksikliğinde serum alkali fosfataz ak-tivitesinin belirgin olarak düştüğü gösterilmiştir. Bu enzimin aktivitesindeki azalmanın direkt olarak çinko eksikliğine bağlı olduğu düşünülmektedir. İnsanlarda çinko eksikliği cüceliğinde, Âcrodermatitis enteropathica’da, çinkodan fakir sıvılar ile uzun süre total parenteral beslenme sonucu serum alkali fosfataz aktivitesinin azaldığı ve çinko tedavisi ile normale döndüğü gösterilmiştir.
Protein sindiriminde önemli rol oynayan pankreatik karboksipeptidaz A ve B aktiviteleri de çinko eksikliğinden etkilenmektedir. Prokar-boksipeptidaz A aktivitesinin azalması, çinko eksikliğinin değişmez bulgusu olarak kabul edilmektedir.
Diğer bir çinko metalloenzimi olan eritrosit karbonik anhidraz düzeyi orak hücreli anemide düşük bulunmuştur. Eritrosit karbonik anhidra-zı ile eritrosit çinko düzeyi arasında sıkı bir ilişki saptanmış ve bu enzim, orak hücreli anemili hastalarda çinko beslenme durumunun bir göstergesi olarak kullanılmıştır.
Karaciğerden periferik dokulara A vitamini taşıyan RBP (retinol bağlayıcı protein) in karaciğerde sentezi için çinko gereklidir. Eksiklik durumlarında serum çinkosuna paralel olarak kanda bu protein düzeyinin azaldığı gösterilmiştir. Retinol bağlayıcı proteinin insanlarda hepatik çinko kullanımının bir indeksi olarak kullanılabileceği bildirilmiştir.
TEDAVİ
Çinko eksikliğinde tedavi amacıyla çinkonun sülfat, asetat veya glukonat tuzları kullanılır. Verilecek çinko miktarı günde 0.2-3 mg/kg arasında değişir. Tedaviye birkaç ay devam edilmelidir. Genelde 1 mg çinko/kg/gün C4.5 mg ZnS04) 7H20) uygun bir dozdur. Çinko kaybının aşırı olduğu durumlarda daha yüksek miktarların verilmesi gerekir, ancak yüksek dozlarda gastrointestinal irritasyon görülebilir. Verilen çinkonun iyi emilmesini sağlamak için yemeklerden ya bir saat önce veya bir saat sonra verilmelidir. Ayrıca, hastaya çinkodan zengin bir diyet önerilir. Organizmada çinko birikimi, diyet ile alman protein ve fosfat miktarı ile yakından ilişkilidir. Çinko birikiminin yüksek protein (erişkinlerde 150 g/gün) ve orta derecede fosfat alımında (10,0 mg/gün) en fazla olduğu bildirilmiştir. Parenteral beslenmede günde 30-40 jjtg/kg çinko verilmesi yeterlidir.