Midenin intraabdominal kısmı

Klinik Bulgular

A.Semptomlar ve İşaretler: Retrosternal ve epigastrik IC1 tip ağrı-mide kaynaması yanması-yemekten sonra ve uyurken, arkaüstü uzanmış pozisyonda meydana gelir. Bu ıstırap kısmen veya tamamen su veya diğer likitleri içerek, anti asitlerle veya birçok durumlarda, ayakta durmak veya oturmakla rahatlatılır. Ağrı bazan angina pektorisdekine benzer. Acı ve ekşi tadı olan sıvının regürgitasyonu, özellikle arka üstü yattıkları zaman boğaz ve ağızdan (fışkırır şekilde) gelir, bu hastalar büyük miktarları regürjite ettiklerini söylerler.

Disfaji belirgin bir şikayet olabilir, alt özofagusta enflamatuar ödemden (striktür teşekkülü) ileri gelir. Disfaji hastalığın çok ilerlemiş evresini ve büyük ihtimalle nihai komplikasyonların gelişeceğini gösterir.

B.Radyolojik Bulgular: Sliding özofageal hiatal herninin tanısı özofageal hiatus içinden midenin bir kısmının yukarı doğru çıkmasının radyolojik gösterilmesi ile konur . Mide baryumla dolmuş iken floroskopik gözlemler duyarsızdırlar (%40) fakat reflux tanısı için nisbi olarak spesifiktir (%85). Yalnız çok ciddi özofajitisli vak’alar, özofagus duvarında filmde görülebilen değişiklikler husule getirir.

C.özel Muayeneler: Özofagoskopi ve özofageal biopsi striktürler, polipler, ülserler ve malignite gibi birlikteki durumları hariç bırakmak ve özofajitisin ciddiyetini değerlendirmek için uygulanmalıdır, özofagus motilite tetkikleri özofageai birleşimin yukarı yer değiştirmesini gösterebilir. Alt özofageai sfinkterde ortalama istirahat basıncı reflux özefajitisli (15 mmHg) hastalarda kontrol vak’alarından (30 mmHg) daha düşüktür, bundan dolayı anormal reflux yalnız istirahat basıncı 6 mmHg altında ise veya haricen istirahat basıncı 20 mmHg üzerinde ise kesinlikle tanı konabilir. Çok ciddi özofajitisli hastalar, daha az ciddi özofajitisli olanlardan daha düşük istirahat basıncına sahiptir.

Alt özofagusta pH’m uzun süre monitorize edilmesi anormal reflux’un mevcudiyetinin tanınmasında en duyarlı metoddur. Günün saatleri ve reflux nöbetlerinin süresi ve mide kaynaması ile reflux’un birlikte olması belgelenebilir. Uzun süreli pH monitorizasyonu reflux özüfajitis semptomlarını sadece gece hisseden hastaların teşhisinde de oldukça yararlıdır.

Sfinkter fonksiyonu manometrik olarak ölçüldüğünde iyi görünürse, midenin gecikmiş boşulma ihtimalinden yardımcı faktör olarak şüphelenilmelidir. Bu technetium Tc 99nı ile işaretlenmiş katı yemeğin mideden geçiş oranının ölçülmesi ile tayin edilebilir; semptomlar güvenilir değildir baryumlu radyolojik tetkik ve sıvı boşalma testleri duyarsızdırlar.

Bernstein testi hastanın semptomlarının gerçekten özofajitise bağlı olup olmadığı konusunda güvenilir bir karar vermeyi sağlar: Özofagusun gövdesi içine baştan sona yerleştirilmiş bir tübe, ya 0.15 M NaCl vey 0.1 N HC1 solüsyonu 20-30 dakikada, her dakikada 120 damla enfüze edilir vehastanm semptomatik cevabı gözlenir. Özofajitis varsa HC1 solüsyonu hastanın klinik şikayetlerine benzer mide kaynaması ve huzursuzluk husule getirir, fakat NaCl solüsyonu husule getirmez; özofaitisi olmayan hastalarda dilue HC1 kaynamaya sebep olmaz. Asit perfüzyonu ile bir kez mide kaynaması uyandırılırsa, serum fizyolojik perfüzyonuna döndükten sonra hemen düzelmez. Mide veya duedonumun gastrik veya peptik ülser hastalıklarında yanlış pozitif sonuç verebilirler.

Gastroözofageal refîux miktarını ölçen hassas bir sintigrafik tetkik tarif edilmiştir. Tanı için veya cerrahi tedaviye cevabı tayin için kullanılabilir.

Ayırıcı Tanı

Sliding özofageai hiatal herni üst karnın büyük maskarası olarak tanımlanmıştır. Diğer durumlar hiatal hernininkileri taklit eden semptomlara neden olabilirler, bunun tersi de doğrudur. Değişik toraks içi veya karın hastalıklarının sebep olduğu semptomları, sıklıkla diğer hastalıklardan veya komplike olmayan sliding hernia’nınkilerden ayırmak güçtür. Taşlı kolesistit, divertikülit , peptik ülser, akalazya ve koroner arter hastalıkları bunun mutad örnekleridir. Sık olmayarak, üç durum birlikte mevcuttur:

Özofageai ağrı yukarı doğru boyunda, omuzlar veya kola yayıldığından angina pektoris düşünülmelidir. Bernstein testi ayırıcı olabilir.

Yukarıda işaret edildiği üzere reflüx sonucu özofajitis en mutad komplikasyondur. Küçük, sathi ülserasyonlar gelişebilir, ve ihmal edilmiş vak’alarda gerçek kallöz ülserler arada sırada müşahade edilebilir, fakat genelde ülserasyon mutad değildir. İlerlemiş hastalıkta esas problem striktür teşekkülüdür. Karsinoma sliding hiatal herni ile nadiren birliktedir.

Tedavi

A.Tıbbi Tedavi: Sliding özofageai hiatal hernilerin en az yarısı semptomsuzdur ve hiçbir tedavi gerekmez. Özofajitisli hastaların büyük çoğunluğu, sık ve az beslenme yöntemi antiasitler, düşük yağ ve yüksek proteinli diyet programı ile tedavi edilebilir. Cimetidine’in değeri olup olmadığı henüz çözümlenmemiştir. Antikolinerjik ilaçlar alt özofageal sfinkterini uyarmalan sebebi ile bu durumda kontrendikedirler.

Gece reflux’e engel olmak için yerçekimi faktörünü ekarte etmeye yönelik her çare denenmelidir. Hasta yemekten sonra aşağı doğru uzanmamalı ve yatma zamanından hemen önce yemek yememelidir. Hasta yatağının baş tarafı 4-6 inçlik bloklar ile kaldırılmalı; uykuda sadece yastıkla yukarıya desteklemek asla yeterli değildir.

Metaclopramide ve bethanechol kullanımı ile varılan sonuçlar, bu ilaçların alt özofageal sfinkterin gücünü arttırdığını, orta derecede ve hafif vak’alara etkili olabileceğini göstermektedir.

C.Cerrahi Tedavi: Etkin iyi medikal tedaviye rağmen semptomları tekrarlayan veya sebat eden hastaların % 15’inde endikedir. Antireflux ameliyatlar torasik yolla veya karın yolu ile yapılabilmektedir. Kann içi hastalık şüphesi olan hastalarda, karın yolu yaklaşımı kaidedir. Şişman hastalarda veya kısa özofagus olan hastalarda, karın yolu ile başarılabilecekten daha fazla mobilizasyon gerektiğinden, göğüs yolu yaklaşımı tercih edilir. Her iki yaklaşımda da ameliyat tekniği aynıdır.

Amaç gastroözofageal sfinkteri desteklemek ve özofagusun alt 5 cm.sini normal karın içi pozisyonuna ve gastroözofageal birleşimi güvenli şekilde yerine getirmektedir. İlaveten hiatal açıklık krusları yaklaştırarak posterior olarak birkaç sütür ile daraltılır. En etkili usul Nissen fundoplikasyondur. Bu, özofagusun, alt 4-6 cm.si etrafında fundus ile tamamen sarılmasını ve gastroözofageal sfinkteri kısa bir mide tüneli içerisinden geçecek şekilde sütüre edilmesidir. Sarma, özofagus içinde 40 F lik diktatör varken nisbeten gevşek yapılmalıdır. Belsey fundoplikasyon, sol torakotomi yolu ile yapılması ve özofageal çevre etrafında yalnız 270° sanlma uygulanması haricinde Nissen metoduna benzer.

Bir diğer yaklaşım ortası delik, yuvarlak şekilde bir silikon protezi (Angelchik prosthesis) karıniçi özofagus etrafında yerleştirmeyi kapsar. Protez yerine tesbit edildikten sonra, hiatal herninin tekrarlamasına engel olur ve alt özofagusu hafifçe sıkarak sfinkter basıncını artırır. Bu buluş ile kısa süreli sonuçlar iyidir, fakat mide ve özofagus üzerinde bası yapan bir sabit yabancı cismin yol açacağı uzun süreli etkiler bilinmemektedir. Bazı vak’alarda protezin mide içine veya karının diğer bir kısmına yer değiştirdiği bildirilmiştir.

Bazı zamanlar hernia yerine konmayabilir, böylece özofagus karına dönmeyebilir, bu durum EDİNSEL KISA ÖZOFAGUS ismini alır. Bu durumun tedavisi için cerrahi teknik; küçük kurvatür boyunca mideden özofagusa tübüler bir yapı oluşturmaktır (Collis usulü). En kolay yol özofagus ve mide içine 56 F lik Hurst diktatörü yerleştirmek ve His açısına yerleştirilerek küçük kurvature paralel yönlendirilmiş GIA stapling aleti ile mideyi bölmektir. Büyütülmüş fundus kısmı ondan sonra özofagusa benzer mide tüpünün etrafına sarılır. Bütün usul Collis-Nissen ameliyatı olarak isimlendirilir. Kısa özofagus ile birlikte reflux tedavisi için alternatif usul hiatusun sol yukarısında Nissen fundoplikasyondur, fakat bu işlemde komplikasyonlar (mesela toraks içi midenin ülserasyonu) sık olmaktadır.

Mide asiditesini azaltıcı prosedürler hiatal tamirine rutin olarak ilave edilmemeli fakat bu yöntem peptik ülser hastalığı olan hastalar için saklanmalıdır. Nissen fundoplikasyon ile kombine edilmiş bir parietal hücre vagotomisi böyle vakalarda muhtemel olarak en iyi yöntemdir.

Hafif striktürler, ağız yolundan geçirilmiş bujiler (mesela Hurst veya Maloney) ile dilatasyonlar yaparak ve özofajitis için yoğun tıbbi rejimle yönetilebilir. Bazen ise genellikle dar striktürlerde bir veya daha fazla dilatasyonlar rijit metal özofagoskop kullanarak direkt görüş altında yapılmalıdır. Bu yaklaşım durumu düzeltmekte başarısız olursa, cerrahi düşünülmelidir. Hiatal herni tamirine ilaveten ara sıra dilatasyonlar pekçok vak’ada rahatlık temin edecektir. Başarılı dilate edilemeyen rijit striktürler striktürün eksizyonu ve normal özofagus ve midenin antrumu arasına bir kolon segmenti yerleştirilmesi ile iyi tedavi edilir.

Gastroözofageal birleşim etrafındaki bir veya birden fazla komplike olmuş başarısız ameliyatlar yapıldığında bu alanda tehlikesiz disseksiyon yapmak yahut fundoplikasyon uygulamak için yeterli dokuların mobilizasyonu mümkün olmayabilir. Bu vakalarda gecikmiş mide boşalması, nadir olarak önceki ameliyatta bazen yapılan vagotominin sonucu olup reflux hadisesine yol açmaktadır. Bu hastaların çoğu için en iyi tedavi, asit salgısını azaltan, mide boşalmasını süratlendiren, safra ve pankreas suyunun Özofagusa ulaşmasına engel olan antrektomi, vagotonıi ve Y gastrojejunostomidir.

Prognoz

Hastaların yaklaşık %90’mda cerrahiyi takiben iyi sonuçlar görülmüştür; kalan %10 unda sebat eden veya tekrarlayan reflux vardır. Semptomların geçiştirilmesi alt özofageal sfinkterde istirahat basıncının takriben 10 mmHg artması ile birliktedir. Semptomların tekrarlaması anatomik nüksten daha fazla sıktır. Sonuncusu (anatomik nüks) başlangıçta teknik olarak yetersiz tamir sonucu olabilir; özofagusun kısaltılması sonucu kardioözofageal birleşimin tesbit noktasında aşırı gerilmeye; veya yaş, atrofi şişmanlık veya muskülofasial yapıların zayıflamasına bağlı da gelişebilir.

KENEVİR NIEYVASI

Sabit yağ (% 35 civarında), rezin vs. taşır. Tohumlarda uyuşturucu veya keyif verici bileşikler bulunmamaktadır. Kuvvet verici, müshil ve adet söktürücü olarak dahilen kullanılır. Tanınmış bir kuş yemidir. Tohumların sıkılması ile elde edilen sabit yağ sabun yapımında kullanılmaktadır. Nadiren, idrar tutukluklarına karşı, hap halinde kullanı-Ur. Kavrulmuş tohumlar çerez olarak yenir.

Diğer isimler: Kenevir tohumu, Çedene, Çetnevir (Konya).

Cerrahi metotlar

b) Menisectomie: îyi bir tedavi prosedesi olarak tarif edilmek­tedir. Ameliyat eklemin derinliğinin artırılmasını hedef tutar. Lokal anestezi altına mafsala ulaşılıp meniskus çıkarılır. Mükemmel netice veren bir operasyondur. Bir tek mahzuru eklemin açılmasıdır.
c) Kemikte yapılan müdahaleler: Müdahalenin esasına glenoid çukurun önüne bir mania koyup eklem başının çıkmaması teşkil eder. Bu iş için muhtelif operasyon metotları ileri sürülmüştür:

KANIN MİKROBİYOLOJİK İNCELEMESİ

Enfeksiyon haftalıklarının teşhisinde kan, üç ayrı mikrobiyolojik yöntemle incelemeye tabi tutulur.

8                                                                KLİNİKLE İLİŞKİLİ MİKROBİYOLOJİK İŞLEMLER

a)Mikroskopik incelemeler

b)Kültürler

c)Serolojlk incelemeler

a)Mikroskopik incelemeler:

1)Antikoagülanlı kandan; bir damla kan, lam lamel arasına konularak ışık mikroskobunda incelendiği zaman, eritrositler arasında ve eritrositleri sağa sola iterek hareket eden mikrofilar-yalar tespit edilebilir.

2)Antikoagülanlı kanda veya santrifüj edilerek eritrositleri ayrılan kan serumunda; karanlık saha mikroskobunda, borrelia ve leptospira aranabilir.

3)Boyalı preparatlardan; kalın damla ve yayma preparatlar giemsa ve wright boyaları ile boyanarak, plazmodi, tripanazom, leşmania ve filarya yönünden incelenirler.

b)Kültürler:

Kan, klinik mikrobiyoloji laboratuarları için çok önem taşıyan bir kültür materyelidir. Zira, bu materyele ait kültür teknikleri tam olarak yerine getirildiği zaman elde edilen sonuçlar ister pozitif ve isterse negatif olsun daima bir anlam taşır. Kültürden elde edilen pozitif bir sonuç infeksiyonu teşhis ettirdiği veya şüphemizi teyid ettiği için değerli olduğu gibi, müteaddit kültürlerden alınan negatif bir sonuç da, en azından, hastadaki belirtilerin bakteriyel bir infeksiyonla ilişkili olmadığını bildirmesi bakımından önemlidir. Ancak, kan kültürlerinden beklenen bu sonuçların mümkün olduğu kadar süratli ve güvenilir olması gereklidir.

Normalde steril bir ortam olan kan aşağıda belirleyebileceğimiz durumlarda bakteri ihtiva eder. Kanda bakteri (bakteriemi) üç şekilde bulunur.

b)İntermitten olarak; genellikle doku ve organlardaki kapalı lezyonlardan (apse, empiyem vs.) bakteriler evvela lenf yollarına, oradan da ara sıra olmak üzere kana karışırlar. Bakteri miktarı fazla olabilir. Eğer lezyon klinik olarak lokalize edilememişse, bakteri izole edilinceye kadar “nedeni belli olmayan ateşler” arasında sayılırlar.

KLİNİKLE İLİŞKİLİ MİKROBİYOLOJİK İŞLEMLER

c) Devamlı olarak; endokarditlerde, intravasküler infeksiyon odaklarının olduğu, enfekte kateterlerin bulunduğu hallerde ve bunlardan ayn olarak tifo ve brusella gibi sistemik infeksiyon-ların, bakterieml devrelerinde görülür. Bakteriel endokarditlerde, kandaki bakteri sayısı az olmasına rağmen, devamlı bakteriemi olduğu için, alınan ilk iki şişede dahi bakteriyi tespit etme şansı çok yüksek olmaktadır. Ancak tedaviye başlanmışsa bu şans süratle azalmaktadır.

Kan kültürü yapılırken uyulması gereken teknik ve özellikleri iki gurupta toplayabiliriz.

A. Klinisyenin uyması gerekenler

B.Laboratuarcının uyması gerekenler.

A.Klinisyen için uyulması gerekenler :

1.  Kan kültürleri hastalardan daima antibiyotik verilmeden evvel alınmalıdır. Eğer hasta antibiyotik alıyorsa, kan kültürü, müteakip antibiyotik dozunun verilmesinden hemen evvel (serum taban seviyesi) alınmalıdır.

2.    Kan alınmasında zamanlama çok önemlidir. Ateşin yükseldiği esnada alınan kan kültüründen olumlu sonuç çıkmayabilir. Zira ateşin yükselmesi, bol miktarda bakterinin kanda bulunmasından bir saat sonra olur. Yani ateş yükseldiği anda bakteriler kandan kaybolmuşlardır. Bu tür intermittan bakteriemi gösteren durumlarda, en ideal kan alma zamanı, ateşin yükselmesinden bir saat evvelki zamandır. Ancak bu süre her zaman ayarlanamaz. Bunun için bu tür hastalarda sık sık ve rast-gele kan almak zorunluğu vardır. Akut infeksiyonlarda, infeksiyonların alevlenmeleri esnasında ve intravasküler patolojilerde her zaman kan alınabilir. Kronik vakalarda, kan kültürleri ile birlikte kemik iliği aspirasyonlan çok değerlidir.

3.  Kan alınacak bölgedeki cilt temizliği çok önemlidir. Bunun için bölge evvela %70’lik alkolle merkezden çevreye doğru olmak üzere iyice temizlenir ve arkasından aynı bölgeye iod tentürü uygulanır ve kısa bir süre beklendikten sonra kan alınır. Kan alma işi bittikten sonra aynı bölgedeki iod, tekrar %70 lik alkolle temizlenir. Aynı işlem kan alacak şahsın parmaklarına da uygulanır.

4.  Kan alınırken damar bulmakta güçlük çekiliyorsa, kontaminasyonu önlemek için daima iğne değiştirilmelidir. Kan kültürlerinde kontaminasyonu arttıran nedenlerden biri de, çok gayeli kan almaktadır. Araya başka test ve istekler karıştırılmamalı ve kan kültürü için intravenöz set ve kateterler-den kan almamalıdır. Kan alma işi ya bu iş için hazırlanmış bir ekip tarafından yapılmalı veya kan kültürünün Önemini bilen kişiler tarafından alınmalıdır.

5.   Enjektörle kan alınıyor ve kapaklı kültür şişeleri ile çalışılıyorsa, iğnenin ucu ve şişe ağızları, kan koyarken alevden geçirilmelidir. Kapalı sistemlerle çalışırken böyle bir davranışa gerek yoktur.

6.  Alınacak kan hacmi, az sayıda mikroorganizma bulunabüe-

10                                                             KLİNİKLE İLİŞKİLİ MİKROBİYOLOJİK İŞLEMLER

cek infeksiyonlarda önem taşır. İdeal olan, erişkinler ı- 20 mi, kan alıp iki şişeye bölmektir. Çocuklarda kan hacmi az olduğu için, normal olarak kanın nü.sindeki bakteri sayısı daha fazladır. Bundan dolayı bebek ve küçük çocuklarda kan kültürü için 1-5 mi. kan yeterlidir. Aynı anda doldurulacak şişelerin hepsi tek kültür sayılacağı için iki şişeden fazla kan alınmamalıdır.

7.  Kültür sayısı ne kadsr fazla olursa olsun, izolasyon şansı da o kadit artacaktır. Bir kültürle pozitiflik sayısı %80, 24 saat sonra alınacak ikinci kültürle bu oran %90 ve üçüncü bir kültürle bu oranın %99’a yükseleceğini unutmamalıyız. Acil vakalarda kültürlerin arası 3, 2 ve hatta yanın saate kadar indirilebilir.

Böylece gereken tedaviye de hemen başlanabilir.

8.  Kan kültürlerine ait istek belgelerine, hastayla ilişkili ve laboratuarı yönlendirebilecek tüm bilgilerin kaydedilmesi ve hastada ne gibi bir infeksiyondan şüphe edildiği bildirilmelidir. Örneğin; brusella şüphesinde, normal süreden daha fazla takip, gereken bakteriler için CO2 li ortam, pnömokök ve patojen neisserialar için 6-12 saat içindeki kör pasajlar vs.

B. Laboratuara için uyulması gerekenler :

1.  Firmaların hazırladığı besiyerleri haricinde, kan kültürleri için zenginleştirilmiş ve çok yönlü besiyerleri kullanılmalıdır. Örneğin; trypticase broth, brain heart infusion, Columbia, brusella, tryptose gibi besiyerleri bu gaye için kullanılabilirler.

2.   Monofazik besiyerleri kolay hazırlanır fakat pasajlar esnasında kontaminasyon Jh^imaîi artar. Difazik besiyerleri zor hazırlanır fakat pasaj yajSnten kontaminasyon ihtimali yoktur.

3.  Besiyerlerine hiçbir antikoagülan ilave edilmemelidir. Anti-koagülan etkisi, antifagositer, antikomplemanter etkileri olan ami-noglikosid antibiotikler üzerine inhibitör etkileri bulunduğu bildirilen SPS (sodium polyanethol Sulfonat) bugün bütün ticari besiyerlerinde bir katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Araştırıcılara göre, gram negatif çomaklara etkili olmadığı, bazı gram müspet kokların üremesini arttırdığı fakat bazı bakterilerin üremesini de inhibe ettiği bildirilmiştir. Bu gün için kan kültürlerinde %0.025 yoğunluktan fazla kullanılmaması tavsiye edilmektedir.

4.  Duvar defektli bakteriler için besiyerlerine %10-20 sakkaroz ilave edilmesi tavsiye edilmektedir. Ancak etkinliği tartışılabilir,

5.  Antibiyotik ihtiva eden kanlar içine penicillinase benzeri maddelerin ilavesi pratik olmayıp kontaminasyon ihtimalini arttırır. Bu gibi hallerde, dilüsyonu arttıracak daha büyük kaplardaki besiyerleri kullanılır veya antibiyotiğin en düşük olduğu devrede kan alınır.

6.  Kültürler 35-37ûC da inkübe edilirler. İstenildiği takdirde şişe kapaklan hafifçe gevşetilerek anaercb veya CO2 li ortama koyulabilirler. Kültürler normal olarak bir hafta takip edilirler. Özel durumlarda bu süre uzatılabilir.

KLİNİKLE İLİŞKİLİ MİKROBİYOLOJİK İŞLEMLER                                                            11

7.   Kültür şişelerinde bulanıklık, gaz kabarcıkları, hemoliz, şişenin dibine çöken kan tabakası üzerinde kolonilerin veya besiyerinin yüzeyinde zar oluşumu gibi görüntüler, üreme olduğunu gösterirler. Ancak sakkaroz ilave edilen şişelerde hemoliz ve SPS bulunan şişelerde bulanıklık olabileceği bazı araştırıcılar tarafından bildirilmiştir. Üremelerden hemen değişik besiyerlerine pasaj ve gram boyalamaları yapılmalıdır. Üreme olduğu zaman, bilhassa kritik vakalarda klinisyene haber vermek yerinde bir davranış olur. Aynı anda idantifıkasyon ve antibiyotik duyarlılık testi(ADT) işlemlerine de devam edilir. Saf oldukları kabul edilen kültürlerden hem idantifikasyon ve hem de ADT yapılır. Eğer bundan emin değilsek pasajların sonucunu beklememiz gerekir.

8.  Antibiyotiklerle karşılaştırma yönünden, bilhassa endokar-ditlerde, tüp dilüsyon testi uygulanarak MİC veMBC çalışılır.

9.  Laboratuara gelen kan kültürleri içinde patojen neisserialar ve pnömokok gibi bakterilerden şüphe ediliyorsa, 6-12 saat içinde gereken besiyerlerine kör pasajlar yapmak gerekir. Zira bu bakteriler, besiyerinde bulanıklık oluşturamadan, en yüksek popülasyon düzeyine erişemeden otolize olmaya başlarlar.

10.  Tek bir şişede üreyen salmonella için karar vermek kolaydır. Fakat cilt florasında bulunabilen bir bakteri için aynı karar verilemez. S.epidermidis, mikrokoklar, corinebakteriler ve basillus gibi mikroorganizmalar ürediğinde, eğer bu bakteriler hastaya ait şişelerden sadece birinde ürerse, genellikle kontaminasyon olarak kabul edilirler. Ancak aynı anda alınan diğer şişede veya değişik zamanlarda alınan şişelerde ürerlerse, dikkate alınır ve biyoşimik idantifikasyonlan yanında, ADT paternleri çıkarılarak aynı bakteri olup olmadıkları araştırılır. Kan kültürlerinden izole edilen difte-roidler hakkında tam karar vermeden evvel, benzerliklerinden dolayı listeria ve corinebakteri JK yönünden araştırılmalıdırlar.

11.  Bakteriemüerin çoğu tek mikroorganizma ile oluşur. Ancak %5-6 oranında birden fazla bakteriye rastlanabileceğini unutmamak gerekir.

Bugün, kan kültürleri üzerinde yapılan araştırma ve çalışmaların büyük bir çoğunluğu, kültür süresinin kısaltılması yönünde olmaktadır. Bu gaye için değişik yöntemler uygulanmaktadır. Membran filtre kültürleri, radioizotop çalışmaları, gaz kro-matografi tekniklerinin uygulanması gibi.

Serolojik incelemeler.

Bakteriel enfeksiyonların teşhisinde, seroîojik testler büyük bir yer tutar.

Basit olarak, serolojik testlerin esasını teşkil eden antijen-antikor reaksiyonları, bilinen bir antijen karşısında bilinmeyen antikoru veya bilinen bir antikor yardımı ile bilinmeyen bir antijeni meydana çıkarmaya yarar.

Serolojik testlerin büyük bir çoğunluğu, teşhise yardımcı olduğu gibi hastalıkların prognozu hakkında ve yapılan tedavilerin olumlu olup olmadığı hakkında da bilgi verirler.

12                                                              KLİNİKLE İLİŞKİLİ MİKROBİYOLOJİK İŞLEMLER

Serolojik testler hem kalitatif ve hem de dilüsyon yapılarak, kantitatif olarak da çalışılırlar.

Serolojik testlerde kullanılan antijen ve antikorlar ne kadar spesifikse, testlerden elde edilen sonuçlar da o kadar spesifiktir. Saf olmayan antijen ve antikorlarla çalışırken daima çapraz reaksiyonlarla karşılaşılır.

Bir çok serolojik testte, teşhise varabilmek için, çift serumla çalışmak (akut ve nekahat safhalarına ait kan) ve iki serum arasında titre farkının yükseldiğini görmek gerekir. Yapılan tek bir testle bu dilüsyon farkını incelemek mümkün değildir.

Klinik mikrobiyoloji laboratuarında kullanılan testlerle ya elde mevcut antijenlerle, hasta serumlanndaki spesifik antikorlar araştırılır veya hastadan izole edilen bir bakterinin, elde mevcut antiserumlarla idantifikasyonlan yapılarak enfeksiyonların teşhisine gidilir.

Serolojide kullanılan testler, değişik antijenantikor reaksiyonlarına dayanırlar; aglütinasyon, presipitasyon, flokülasyon, lizis, nötralizasyon, kompleman fiksasyon, opsonizasyon, pasif aglütinasyon (lateks, coag.), inhibisyon testleri,immünodifüzyon, immünoelektroforez, FAT, RAİ, ve ELISAgibi.