Aortik kökün içine veya aort insizyonuyla doğrudan koroner ostiumların içine infüze edilen soğuk (4°C) bir solüsyon myokardın yeterli soğumasını sağlar. Bu yöntem perfüzyon hipotermisi olarak isimlendirilir. Myokard ısısı başlangıçta 6-ll°C dolaylarına düşer ve sonra intrakardiak kan, komşu dokular ve nonkoroner kollateral kan akımı ile temasın bir sonucu olarak yaklaşık dakikada 0.5°C lik bir artış sağlayacak şekilde yeniden ısınır. Myokardial ısıyı 18-22 °C nin altında tutabilmek için soğuk infüzyonlar 20-30 dakikalık aralarla tekrarlanır. 20° C lik ortalama bir ısı azalması istirahattaki hücresel metabolik aktiviteyi normotermik seviyelerin %25 ine indirir. Elektriksel rapolarizasyon ve kontraktil aktivite ortadan kalktığı için, bu şartlar altında enerji tüketimi normalin sadece yüzde birkaçı olarak düşünülebilir. Teorik olarak koroner kan akımı kesildiğinde yüksek enerji fosfatlan halinde muhafaza edilen hücresel enerji, hücre canlılığının devamı için 60 dakika veya biraz daha uzun bir süre için yeterlidir.
Kardioplejik solüsyona potasyum eklenmesi, muhtemelen kontraksiyonun derhal durmasına ve repolarizasyonun önlenmesine neden olarak ilave bir koruyucu fayda sağlar. Günümüzdeki araştırmalar, enerji tüketimini daha çok yavaşlatan (procain, nifedipine) hücresel ödemi azaltan (mannitol), buffer asidosis (tromethamine, THAM), membran stabilizasyonu yapan (kortikosteroidler), onarıcı Krebs siklusunun aktivitesi için madde sağlayan (L-glutamate) ve ATP regenerasyonu için prekürsörleri temin eden (adenosine, adenosin deaminase’in bir inhibitörü ile kombine adenosine) gibi değişik ajanların kardioplejik solüsyona eklenmesine yönelmiştir. Hiperkalemik infüzatlar kullanarak yapılan perfüzyon hipotermisinin mecburi aortik cross-clamp süresince myokardın iskemik yaralanmasını önemli bir şekilde azalttığı açıktır. îskemik miyokard hasarı zamana dayalı bir fenomen olduğu için, süratli ve becerikli bir cerrahi, myokardın korunmasında önemli bir faktör olarak kalmaktadır.