Kronik Bronşit

bir öksürüktür. Kronik bronşitin sebebi enfeksiyon değildir.
Sigara içmek, kronik bronşitin en bilinen sebebidir. Bronş tüple­rinin, sigara dumanı gibi amansız ve sürekli bir tahrişe maruz kalma­ları sonucu başlar. Zarar veren maddeleri atmak için vücut bir gayret sarfeder, bu amaçla bir savunma mekanizması geliş­tirir; bu mekanizma içinde şunlar vardır: İltihap (beyaz kan hücreleri o alana yönlendikleri zaman), hava yollarının şişmesi ve bunun sonucu olarak daralması ve duman zerrelerini vücuttan defetmek için sürekli olarak mukoza üretmek. Sigara içmeyi bırakmadıkça, hava yollarının zarlan kalınlaşacak ve yaralanacaktır. Buna ek olarak duman, mukozayı hava yolla­rından geçirerek Öksürük suretiyle attıran ve “cilia”denen tüysü dokulara da zarar verir.

Kronik Bronşit2

Hasar gören cilia, mukozayı vücuttan yeteri kadar temizleyemediği için, mukoza hava yollarında kalır. Büyük miktarlarda biriken mukoza ve zarar görmüş hava yollan, tahriş eden bir Öksürüğe, solunumda zorlanmaya ve enfek­siyon için ideal bir ortama yol açar. Akciğer dokusunda oluşan hasar kalıcı olabilir.

Kronik bronşit olan insanlar, düzenli olarak balgam çıkararak öksürürler, hırıldarlar ve giderek artan bir şekilde, egzersizlerindeki kapasiteleri sınırlanır. En sonunda, nefessizlik artar ve birçok kronik bronşitli, ilave oksijen almadan kendi başlarına hareket edeme­yecek hale gelir. Bazılarında, sıvının tutulumu batının ve ayak bileklerinin şişmesine yol açar. Kilo alırlar ve kanlarındaki düşük oksijen seviyesi yüzünden, dudak­ları morarır.


AMFİZEM

Anfizem, kronik bronşitle beraber veya yalnız gelişe­bilir. Anfizemde, hava kesecik­lerinin arasındaki duvarlar daha az ve geniş kesecikler oluştu­rarak tahrip olmuştur. Bu birleşik have keseciklerindeki yüzey alanı, oksijen ve karbon dioksit değişimi için yeterli değildir.Aynca, akciğer dokusu esnek­liğini de kaybeder ve uzayıp büzülemez, havayı hava kesecikleri içinde kapalı bırakırlar. Zarar görmüş akciğerler yeteri kadar oksijeni banndıramaz ve vücudun atık maddesi olan, karbon dioksitten, gerekli olan miktarı dışan atamaz.Anfizemin belirtileri, kendi başınıza hareket ederken nefessiz kalmaktır. İlerlemiş vakalarda, birkaç adım attıktan sonra nefes­sizlik hisseder ve dinlenme halin­deyken bile oksijene ihtiyaç duyar­sınız, kilo kaybedersiniz zira soluk alma işi, aldığınız kalorilerin büyük bir kısmını harcar ve nefes-siszlik, yemeyi daha güçleştirir.

Sigara içmek, anfizemin en bilinen sebebidir. Yaklaşık 2 milyon Amerikalı, anfizem hasta­sıdır: Bunlann %6l’i erkek, %39’u kadındır. Sigara içen kadınların sayısı arttığından, anfizem olan kadınların sayısında da artış vardır.

Sebepleri Kronik bronşit ve anfizemin en bilinen sebebi, sigara içmektir. Sigara içmek, bu iki sebebe dayalı ölüm riskini de arttırır. Pasif içicilik, dışarıdaki ve kapalı yerlerdeki hava kirliliği de kronik bronşite ve anfizeme yol açar.Kömür madenlerinde çalışanlar, elyaf işleyiciler, tekstil üretiminde pamukla çalışan fabrika işçileri ve metal kalıpçı­ları, sigara da içiyorlarsa, kronik bronşite daha kolay yakalanırlar. Bundan başka, uzun süren bir başka hastlık olan pnömokonyoza karşı da hassaslaşırlar.

Tedavi seçenekleri

Ağır ağır kötüleşen nefes daralmalarınız ve balgamlı öksürüğünüz varsa, doktora gidin. Hastalığın geçmişi hakkında bilgi alıp, fiziki bir tetkik yapacaktır. Bulgulara göre, dokto­runuz akciğer röntgeni ve akciğer testleri de isteyebilir. Oksimetre denilen bir alet, parmak ucunuza takılıp, kanınızdaki oksijen miktarı ölçülür.

Bazen, atardamardan alınan kan örneğiyle (genellikle bileğinizdeki atardamardan) atardamar kanınızdaki akciğerlerinizin ne kadar etkin çalıştığının ölçülmesi-oksijen ve karbon dioksit mikta­rının daha kesin bir ölçümlemesi yapılır. Balgam örneği vermeniz de istenebilir. Mikroskop altında incelenecek balgamda, iltihap veya enfeksiyon bulgulan aranacaktır; balgam örneği laboratuara gönderilerek kültür testi yapılıp, kronik enfeksiyona sebep olan bakteriler saptanır.

Kronik bronşit ve anfizem olanlar, akciğerlerini tahrip edip enfeksiyona hassas duruma geldikleri için, doktorunuz, yıllık olarak, enfluanza (grip) virüsüne, bakteryel zatürreenin en bilinen sebbebi olan Streptococcus pneumoniaelye karşı bağışıklığı­nızı arttırmanızı isteyebilir.Sigarayı bırakmanızı önermenin dışında, doktorunuz hava yolla­rını açacak ve balgam sökmenize yardımcı olacak ilaçlar da yazabilir.Bronş açıcılar, genellikle soluk aldırma cihazı ile alınır, bu ilaçlar bronş tüplerinin etrafındaki kasları rahatlatarak hava akışının çoğal­masını sağlar, ancak hastalığın ilerleyişini geri döndüremez. Bronş açıcılar, beta2- agonist ve antikolinerjik ilaçlar içerir.

Bazı hastalara sürekli oksijen takviyesi gerekir; oksijen, burna konulan küçük plastik tüplerle (burun çatalı) veya plastik yüz masakesi kullanarak verilir. Bu -hastaların, evde, taşınabilir oksijen tüpü bulundurmaları gerekir. Kandaki oksijen oranı düşük olan hastalarda, sürekli oksijen kulla­nımı, akciğer hipertansiyonu riskini ve kalbin sağ tarafında yetmezlik riskini azaltır. Ayrıca yaşamı uzatır.
Tedavinin bir başka şekli egzersizdir, soluk almanızın çoğal­ması, hava yollarındaki mukozayı dışarı atmanıza yardım eder. Buna ek olarak, aerobik çalışması, kalbi­nizi ve diğer kasları güçlendirir ve vücudunuzun oksijeni kullanma yeteneğini arttırır. Doktorunuzla beraber, günlük biir çalışma programı oluşturun. Ancak bunu yaparken, egzersiz alanı olarak yoğun trafiğin olduğu alanlardan ve havanın kirli olduğu yerlerden kaçının.

Doktorunuz, size akciğer rehabilitasyon programı önere­bilir. Bu programlar, profes­yonel bakım ekipleri tarafından yönetilir ve amacı bu hastalık­ların fiziki, sosyal ve psikolojik zorluklarıyla başa çıkmanıza yardımcı olmaktır. Hastalığın çok ciddi olduğu vakalarda, akciğer nakli gerekebilir.Akciğer hacminin küçültül­mesi ameliyatı, yeni denebilecek bir uygulamadır ve burada, cerrah, akciğerin anfizem yüzünden zarar görmüş kısmını alır. Bu ameliyat, akciğerin daha az zarar görmüş kısmının daha verimli çalışmasına izin verir.

Son araştırmalar, kronik bronşit olan hastaların sadece bir kısmının, akciğer hacminin küçül­tülmesi ameliyatından faydalanabi­leceğini göstermiştir: Bu hastalar, üst lob anfizemi olanlar ve fiziki egzersiz kapasitesi taban seviyenin altında olan hastalardır. Bu ameliyat, ciddi deneyimleri olan kurumlarda, bu konuda deneyimli olan cerrahlar tarafından yapılır.

Zatürree

Zatürree vakalannın bazılarını hafif, bazılarını da ağır kılan nedir? Zatürreeye sebep olan mikro­organizmalar ve hastanın sağlık durumu, en önemli faktörlerdir. Genellikle, bakteriler çoğu virüsten, mikoplazmadan veya klamidyadan daha ağır zatürreeye sebep olur. Bazı bakteriler diğerlerinden daha ağır enfeksiyonlar üretir (örneğin, stafilokoksal veya pseudomonas bakterileriyle oluşan enfeksiyonlar, diğer bakteryel akciğer iltihapla­rından daha ağır olur)

zatüre

Ne olursa olsun, genel­likle, hastalığın ciddiyeti enfeksi­yona sebep olan mikroorganiz­manın cinsinden çok, enfeksi­yonun başladığı zamandaki sağlık durumunuza bağlıdır. Yatalak olan insanlar, akciğer iltihabını atlat­makta zorlanırlar zira öksürme refleksleri zayıflar ve enfekte olan balgam akciğerlerde toplanma eğiliminde olurlar. Bebekler, bağışıklık sistemleri tam olarak gelişmediğinden risk altındadırlar.Yaşlı erişkinler, gençlere göre, zatürreeden dolayı beş kat daha fazla risk altındadırlar zira bağışıklık sistemleri yeteri kadar güçlü değildir, kötü beslenme­leri daha mümkündür, ve savunma mekanizmalan zayıflamıştır (hiçbir zaman sigara içmemiş olsalar ve kronik akciğer rahatsızlıkları olmamasına rağmen).
Şeker hastalan , zatürreeyi daha ağır geçirirler zira şeker, beyaz kan hücrelerinin enfeksiyonlarla savaşma beceri­sini zayıflatır. Kalp hastası olanlar, özellikle kalp yetmezliği olanlar da genellikle zatürreeyi ağır geçirirler.

Zatürree çevresel toksin­lere manız kalanlarda sık görülür zira toksinler, mukoza salgılama­sını artırır ve akciğerlerin bu salgı­lan dışa atım becerisini engeller. Son olarak, ciddi bağışıklık sistemi sbnınu olanlar örneğin kanser tedavisi görenler, AİDS olanlar, organ naklinden sonra ilaç alanlar-sıra dışı ve ciddi tür zatüneeye yakalanırlar Ev veya işyerlerinde oluşan zatürreeye, hastane veya diğer kurumlarda hastalığı barındıran yerlerde gelişen zatürreeden farklı mikroorganizmalar sebep olur.Bazı zatürree türleri, sık karşı­laşılan türlerden yeteri kadar farklıdır ve bunlar ayn ayrı tartı­şılır.

SEMPTOMLAR
Zatürreenin ana belirtileri öksürük, nefes darlığı, hasta hissetme, yorgunluk, ağrı ve ateştir. Balgam beyaz, açık, veya san, kahverengi ya da yeşil olabilir.Bazı zatürreeler, burun, boğaz, kulak veya sinülerdeki bir ön enfeksiyonun ardından gelişir ve akciğerlere iner. Bu durumda aksırma, burun akması, konjesyon, burunda ve sinüslerde ağrı, kulak ağrısı ve boğaz ağrısı zatürreenin öncü belirtileri olur.
Bazı durumlarda zatürree, derin nefes almak istediğinizde göğsünüzde çok keskin ağrılara sebep olur  veya kan tükürmenize yol açar. Özellikle bakterilerin sebep olduğu zatüneede yüksek ateş ve buna bağlı olarak istem dışı titre­meler olur. Bazdan o kadar rahat­sızlanır ki bilinç kaybı yaşarlar.

Yaşlı insanlarda halsizlik, tepki­sizlik zatüneenin sonuçlarındandır. Ancak öksürmedikleri ve nefes daralması da olmadığı için doktor zatüneeden şüphelenmez.

TEŞHİS
Doktorunuz zatürree olduğunuzu tespit etmek için, önce belirtileri­nizi soracaktır. Zatünee ihtimalai varsa, belirtileriniz ve diğer faktör­lere dayanarak zatünee tipini belirleyecektir.
Örneğin, yakın olduğunuz kişilerden biri hasta mıdır? Yakın zamanlarda yurtdışına çıktınız mı? Gittiğiniz yerde almış olabi­leceğiniz alışık olunmayan bir tür zatürreeye yakalanmış olabilir misiniz? Sizi zatüneeye karşı hassas hale getiren – kronik bronşit, kanser ya da başka hasta­lıklar- başka hastalıklarınız var mı?
Doktorunuz, daha sonra göğsünüzü dinleyerek akciğerleri­nizi tetkik edecetir. Zatünee olan birinin göğsünden genellikle hırıl­tılı bir ses gelir.
Doktorunuz sırtınıza vurarak, gelen sesi dinler ve gelen ses, akciğerin etkilenen alanınım ortaya çıkarabilir. Hava dolu sağlıklı bir akciğerden, yüksek ekolu ses gelir. Zatürreeli bir akciğerden ise donuk ve örtülü bir ses gelir zira hava kesecikleri hava yerine sıvıyla doludur.

Doktorunuz bir röntgenle, zatürree teşhisini teyid edebilir. Ayrıca, mikroskop altında incelenen balgam örneğinden zatüneeye sebep olan bakteriler ve zatürree türü hakkında bilgi alır. Ayrıca balgam örneği, bir laboratuara kültür testi için gönderilebilir ve enfeksiyonun sebebinin belirlenmesine çalışılır. Bu bir ya Ç da iki gün sürer. Bununla beraber, insanların %40’ında testler, zatür­reeye sebep olan mikroorganizma­ları belirleyemez.Kan tahlilleri, enfeksiyonla mücadele eden çok sayıda beyaz kan hücresi olup olmadı­ğını belirler. Bazen kan kültürü yapılarak, enfeksiyonun kana karışıp karışmadığı kontrol edilir.

TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Bakteriler, mikoplazma ve klamid-yanın sebep olduğu zatürreede temel tedavi, antibiyotiklerdir. 50 yaşın altındaysanız, hafif belirtileri olan bir zatürree geçiriyorsanız, daha büyük bir hastalığınız yoksa, yemeklerinizi hazırlayacak ve diğer işlerinizi halledebilecek birisi varsa, ağızdan yapılan antibiyotik tedavisini evinizde tamamlayabilir­siniz. Hastalığı daha ağır seyreden­lerin hastanede yatmaları gerek­lidir, böylece damardan verilecek antibiyotik tedavisini alabilirler, daha detaylı tetkikler yapılabilir ve oksijen ve nefes alma konusunda yardım alabilirsiniz.

Zatünee olanlar bolca dinlen­meli ve sıvı almalıdırlar. Sıvı, enfekte olmuş balgamı çıkartma­nızı kolaylaştınr, bu da akciğer­lerin kendilerini enfeksiyondan kurtarmak için önemli bir yoldur.
Bunun yanında, bazen öksürük kesici ilaçlar yazılır; özellikle balgam, öksürük yoluyla çıkmıyor ve uyumayı engelliyorsa. Dokto­runuzla reçeteye bağlı olmayan hangi ilaçlann, özellikle geceleri, yardımcı olabileceğini konuşun. Durumunuz 3 haftadan fazla bir sürede iyileşmezse, dokto-aınuz, ilave röntgen ve ileri tetkik yöntemleriyle (bronkoskopi veya bilgisayarlı tomografi) başka rahat­sızlıkların (akciğer kanseri veya tüberküloz) varlığını araştırabilir.
BAKTERYEL ZATÜRREE
Bakterierden kaynaklanan zatürree genllikle kış aykannda oluşur. Birçok bakteri zatürreeye yol açabilir, ancak en çok karşılaşı­lanı, Streptococcus pneumoniae, (bir diğer adı da Pnömokoktur). Bir diğer sık karşılaşılan Haemophilus injluenzae, bunun ardından Moraxella catarrhalis (özellikle kronik bronşit olanlarda zatür­reeye yol açar), A grup strep-tokoksi, Staphylococcus aureus (“staf’ da denir) ve gram-negatif denilen bir bakteri grubu.

Bütün bunlar, yüksek ateş, titreme, ağır yorgunluk, aşırı halsizlik ve yeşil balgam çıkartan öksürmelere sebep olur. Pseudomonas auruginosa adı verilen bakteri çoğunlukla hastanelerde ve hastalığın bulunabileceği diğer kurumlarda görülür. Birçok antibi­yotiğe dayanıklı, çok ağır bir zatürree türüne sebep olur.

Hanta virüsü , bir başka ciddi viral zatürree, türüne sebep olan virüstür. Bu tür için antiviral ilaçların çok etkili olduğu gösterilememiştir.Viral zatürree, tipik zatürree belirtilerine sebep olur. Öksürük genellikle balgam üretmez. Birçok viral zatürree sadece bir hafta sürer ya da, tamamen sağlıklı hissetmeniz birkaç hafta sürebilir.Zaman-zaman, viral zatürre­eden zayıflamış akciğer, bakteri­lerden daha kolay enfekte olur (bu duruma “bakteryel süper enfeksiyon” denir) Bu genellikle, enfluenza virüsü sebebiyle oluşan zatürreede olur. Benzeri bakteryel süperenfeksiyonlar çok ciddi hastalıklara sebep olabilir.

Mikroplazmal zatürree teşhi­sinde kullanılan, günümüz teşhis testleri çok hassas değildirler ve hızlı sonuçlar da vermezler. Bu yüzden, doktorlar teşhisi koyar ve tedaviye sadece fiziki muayeneye dayanarak başlarlar. Mikroplazmal zatürree, antibiyotik tedavisine cevap verir ayrıca eritromisin ve makrolid antibiyotikler ile tetrasilin ve kinolon antibiyotikler kullanıla­bilir. Bununla beraber, antibiyotik­lere başlamış olsanız bile öksürü­ğünüz birkaç gün hatta birkaç hafta bile devam edebilir.

KLAMİDYAL ZATÜRREE
Chlamydia pneumoniae, bakteri­lerden, virüslerden ya da mikop-lazmadan farklı bir mikroorganiz­madır ancak antibiyotiklerle tedavi edilebilir. Birbirlerine bağlıdır. Ama jenital enfeksiyona sebep olan klamidya türünden farklıdır. Her yaştaki insan bu tür zatür­reeye yakalanabilir, genç ve orta yaşlılar daha sık etkilenirler. Hasta­lanan kişi 1 ila 2 hafta arasında etki altında kalır. Klamidya teşhisi için çok fazla test yoktur. Enfek­siyon tedavisinde, eritromisin, başka makrolid antibiyotikler, tetrasilin ya da kinolon antibiyo­tikler etkili olurlar.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ BOZUK KİŞİLERDE ZATÜRREE
Bağışıklık sistemi birçok sebepten dolayı bozulabilir: HIV, AİDS, kemoterapi veya radyoterapi, kortikosteroid ilaçlar, ve bağışıklık yok eden ilaçlar (genellikle organ nakillerinden sonra kullanılır).
HIV enfeksiyonu olanlar genel­likle bakteryel zatürreeye de yakalanırlar ancak ayrıca alışık olunmayan bir mantar enfek­siyonuna da yakalanabilirler Pneumocytis carinii zatürree (PCP). PCP sıklıkla kademeli zatürree üretir; tipik belirtisi nefes darlığı ve kuru öksürüktür.Kanserli olanlar, özellikle kortikosteroid tedavisi görenler, PCP ve mantar enfeksiyonuna daha meyillidirler.

Bağışıklı sistemi bozuk olan kişilerde zatürree teşhisi zorlu bir iştir zira belirtilerin içinde ateş olmayabililr ve öksürük genellikle kurudur. Pulmoner Hanta Virüsü

Pulmoner hanta virüsü pek karşı­laşılmayan ancak çok ciddi tipte bir zatürree (akciğer enfeksiyonu) türüdür, kaynağı hanta virüsüdür. Hanta virüsü kemirgen hayvan­ların, genellikle farenin, salyalan ve idrarından bulaşır.Bu enfefksiyon, ABD’nin güneybatısında çok görülür, ancak kuzeydoğu ve batıdaki 20’den fazla eyalette de görülmüştür.

Enfeksiyon; ateş, baş ağnsı, kas ağnsı, sersemlik hissi ve nefes yetmezliğiyle başlar. Bazen, gastro-entestinal belirtiler (bulantı ve t kusma gibi) görülür. Enfekte olanlann sonradan kalp atışlan hızlanır, tansiyonu düşer ve akciğer semtomlan oluşur, öksürük, akciğerlerde sıvı ve solunum yetmezliğine ve şoka uzanan ağn olur. Hanta virüsü kapanların yansı, bu virüsten dolayı ölür.Hanta virüsünün bulunduğu bir yerde yaşıyorsanız, sendroma karşı gereken önlemleri almak son derece önemlidir; bu önlem­lere, oturduğunuz yerde farelerin geçmiş ve pisliklerini bırakmış olabilecekleri heryeri dezen­fekte ettirmek, farelerin girebi­leceği delikleri ve diğer delikleri kapatmak dahildir.

Lejyoner Hastalığı
Bir zatürree türü olan lejyoner hastalığı, legionella (bu ismin verilmesinin sebebi hastalığın ilk kaydı 1976 da yapılan Amerikan Lejyonu toplantısında 29 kişinin ölümüdür) denilen bir bakteri sınıfından bulaşır.
Hal böyleyken, şimdilerde biliniyor ki bu bakteri insan­ları yıllardan beri öldürüyormuş; ancak hastalık yıllar önce zatür­reeden ölen insanların biyolojik örneklerinin otopsisi sırasında saptanmıştır.İnsanlar hastalığı mikroplu sudan kaparlar, daha önce enfekte olmuş birinden değil. Bakteri birçok su kaynağında bulunmuş ancak normal olarak klorlanarak kontrol altına alınmıştır. Ancak sıhhi tesisat sistemlerinde, suyun biriktiği yerde ve su soğutmalı klima cihazlannda çoğalabilir.

Belirtiler, enfekte olduktan 1 hafta sonra ortay çıkar. Ani zayıf­lama, baş ağrısı ve kas ağrılarını enfeksiyona özgü bir biçimde, kann ağnsı,’ ishal, boğaz ağrısı ve kuru öksürük takip eder. Birkaç gün sonra ateş, titreme, uyuşukluk, solunum güçlük­leri ve deliryum hali gelişebilir ve bazılannda öksürünce koyu balgam gelir. Diğer zatürree türle­rinde olduğu gibi hastalık tedavi edilmezse ağırlaşır.Legionellanın sebep olduğu zatürree her zaman çok ciddi bir hastalıktır ve bu hastalığa yakalananların hastaneye yatma­ları gerekir. Yalnız başına fiziki muayene ve belirtilerle teşhis edilemez; teşhis, balgam örneği, kan veya idrar tahlili ile yapılabilir. Test sonuçlarının gelmesi birkaç gün süreceğinden, doktorunuz teşhis kesinleşmeden lejyoner hastalığı tedavisine başlayabilir.Tedavi, yüksek dozda ve damar içi olarak, eritromicin, azitromisin, veya fluorokinolon antibiyotik gibi antibiyotik tedavi­sidir; daha sonra antiniyotikleri ağızdan alabilirsiniz.

Safra Yolları Hastalığı Çeşitleri ve Tedavi Yöntemleri

AKUT KOLESİSTİT

Akut safra kesesi iltihabı çok defa safra yollarının da iltihaplanması ile birlikte bulunduğu için burada akut kolesistitten değil, akut anjiokolesistitten söz etmek daha doğrudur. Vak’aların çoğunda kesede taş da vardır. 40-60 yaşlar arasındaki şişman kadınlarda daha sık görülür. Vak’aların yarısında safra kesesi steril bulunur. Geri kalan vak’alarda ise koli basilleri, streptokoklar ve stafilokoklar saptanır. Bakterisiz kolesistitlerde şu hipotezler ileri sürülmüştür:

a) Çok konsantre hale gelmiş olan safranın kese duvarını irrite etmesi,

b) Pankreas sekresyonunun safra kesesine röflü yapması,

c) Kese duvarının hematojen veya lenfojen yolla iltihaplanması.

Klinik tablo: Ağır bir hastalık tablosudur. Titreme ile yükselen ateş 39-40 °C yi bulur. Sağ hipokondriumda, sağ omuza yayılan şiddetli sancıdan yakınan hastalarda Murphy belirtisi pozitiftir. Lokal kas defansı bulunur. Lökositoz ve hızlı sedimantasyon saptanır. Bazı olgularda safra kesesi ele gelir (hidrops). Böyle olgularda bir safra kesesi ampiyemi olasılığı üzerinde durulmalı ve hasta bir kliniğe nakledilmelidir.

iiiiiiii

Tedavi

Yatak istirahati, lokal sıcak tatbiki gereklidir.

Antispazmodikler: Sancılara karşı antispazmodik+analjezikler (Baralgin ampul, Epidosin compositum ampul, Palerol ampul, Avafortan ampul) i.m. veya i.v. yapılır. Yeterli olmazsa petidin (Dolantin) i.m. veya i.v. verilmelidir. Bulantıya karşı Antivomit, Emedur, Metpamid verilir.

Antibiotikler: Genellikle mikst enfeksiyonlar söz konusu olduğu için safra ile atılan geniş spektrumlu antibiotikler tercih edilmelidir. Oral veya parenteral yoldan verilebilirler. Antibiotik dozunun yüksek tutulması şarttır.

Serum tedavisi: Hastalığın ilk günlerinde dekstroz % 5 lik ve fizyolojik NaCl solüsyonu verilir. Hipopotassemi mevcutsa potasyumlu solüsyonlar (Kadalex, İsolyte) takılır. Günlük serum miktarı 2-3 litredir.

Cerrahî tedavi: Medikal tedaviyle hastalar akut dönemi ilk 48 saat içinde atlatırlar. Bu süre içinde iyileşme yerine ağırlaşma meydana gelmişse safra kesesi ampiyemi veya gangreni olasılığı düşünülerek ve perforasyonla peritona safra akacağı hatırlanarak âcil cerrahî tedaviye başvurulur. Ameliyatın tehlikesi yoktur. Kese alınır. İlk 3 günde ameliyatı gerekmeyen hastaların ameliyatı birkaç ay sonraya ertelenir.

KOLELİTYAZ VE KRONİK KOLESİSTİT

Safra taşlarına 40-60 yaşlar arasındaki şişman ve çok doğum yapmış kadınlarda sık rastlanır. Bununla birlikte zayıf, genç kadın ve erkeklerde de görülebildiği unutulmamalıdır.
Taş oluşumunun etyolojisi kesinlikle aydınlatılmış değildir. İltihapların, safra stazlarının, safra asitleriyle lesitin ve kolesterin arasındaki dengenin bozulmasının rol oynadığı kabul edilmektedir.

Klinik tablo: Mide barsak yakınmaları bulunan hastalarda zaman zaman şiddetli karın ağrılarının ortaya çıktığı, bunların sağ omuza yayıldığı, titreme ve ateş yükselmesi olduğu bilinir. Bazan gelip geçici hafif bir ikter görülür. Hastalık yıllarca sürebilir ve kendini arasıra hissettirir. Komplikasyonlar meydana getirir: Pankreatit, kolan-jit, kolanjiolit, kese karsinomu ve kolesisto-duodenal fistül. Kronik kolesistitin nedeni genellikle safra taşlarıdır. Taş olgularının % 30 kadarı semptomsuzdur.

Tanı metotları: Ültrasonografi, kolesistografi, safra tübajı. Bazan tek taş, çoğu kez de mültipl taş bulgusu elde edilir. Nadiren hipotonik kese içinde safra çamuru denen bir birikinti saptanır. Bunlar mikrolityaz sayılır ve ameliyatla kesenin alınmasını gerektirir.

Tedavi

Kolelityaz krizi (hepatik kolik) tedavisi: Yatak istirahati. Lokal sıcak tatbikat. Antispazmodik+analjezik kombine preparatları (Baralgin, Epidosin compositum, Avafortan, Palerol v.s.) i.v. veya i.m. yapılır. İstenilen sonuç alınamazsa petidin (Dolantin ampul) i.m. veya i.v. verilir.

Diyet: İlk birkaç gün içinde hastaya sadece şekerli çay verilir. İntervallerde hastanın yanmış yağlardan, yumurtadan, sucuk, pastırma ve salam gibi yiyeceklerden uzak durması gerekir, aksi halde safra taşının yer değiştirerek ağrı meydana getirmesi olasıdır.

Yiyecekleri şunlardır: Haşlama ve ızgara etler, sebze yemekleri, sütlü tatlılar ve kompostolar, taze tereyağı, çorbalar, yağsız peynirler, lapa ve püreler. Hastanın kilo almamasına da dikkat edilmelidir. Taşsız kronik kolesistitlerde yumurta ve zeytinyağı kolagog olarak verilebilir.

Koleretik ve kolekinetik ilâçlar: Taşlı kronik kolesistitlerde koleretikler verilmez, safra koliklerini uyandırır. Taşsız kronik kolesistit olgularında yumurta ve zeytinyağından başka Karlsbad tuzu her sabah ılık suda bir çay kaşığı verilebilir. Magnezyum sülfat da iyi bir kolagogtur, yemeklerden yarım saat önce 0,50 g lık paketler halinde verilir. Koleretik ilâçlar karaciğerin safra yapımını artırırlar ve kesenin de boşalmasını sağlarlar. En iyi koleretikler safra tuzu preparatlarıdır, fakat ülkemizde bulunmuyor. Onların yerine sentetik koleretikler (Sulfarlem, Cantabilin, Bilagit) kullanılmaktadır.

Dozaj: Yemeklerden hemen önce olmak üzere günde 3 defa 1-2 tablet.

Taş eritme tedavisi: Önemini kaybetmiştir. Kalsiumlu taşlarda böyle bir tedavi anlamsızdır. Kolesterol taşlarına karşı kenodeoksikolik asit preparatları kullanılır.

Litotripsi: Endoskopik papillotomiyi izleyerek koledok taşlarının çıkarılması veya parçalanarak dışarı alınması rizikosuz bir tedavi yöntemi haline gelmiştir. Yurdumuzda da uygulanmaktadır. Özellikle ileri yaşlardaki hastalarda başvurulan bir yöntemdir.
Safra kesesi içindeki taşların da ekstrakorporel şok dalgaları ile litotripsisi yöntemi kullanılmağa başlanmıştır. Yurdumuzda da yapılmaktadır. Batıda ilk denemeler 1985 de elektrohidrolik litotripter ile yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda piezoelektrik metodu kullanıldı. En son olarak elektromanyetik litotripter tercih edilmektedir. Litotripsiden sonra bazı taşlar hemen kayboluyor. Bazıları irice fragmanlara parçalanıyor ve bunların da bir kısmında birkaç ay sonra taşsızlık durumu meydana geliyor. Fakat bazılarında litotripsiden sonra taş eritici ilâçların uzun bir süre kullanılması gerekiyor.

Cerrahî tedavi: Aslında taşlı kolesistitlerde tercih edilen tedavi kolesis-tektomidir. İdeal tedavi metodu budur. Tek büyük taşlı kolesistitlerde karsinom oluşumu nisbeten sıktır. Ameliyat letalitesi, iyi hazırlanmış vak’alarda % 1 den azdır. Yaşlılarda ameliyat yapılmayabilir.

Kalp Ve Kan

Kanın pompalanması Kalp bir pompadır ve sadece bir yumruk büyüklüğünde olmasına rağmen, kayda değer bir kuvveti ve dayanıklılığı vardır. Kalp, dört odacıktan oluşan bir kastır. Vücut venlerinden (toplardamarlanndan) geri dönen oksijeni tükenmiş kan, sağ üstteki odacığa (sağ atrium (kulakçık)) girer ve alttaki odacığa (sağ ventrikül (karıncık)) damlar; buradan da pulmoner arterler (akciğer atardamarlan) aracığıyla akciğerlere pompalanır.

Kan akciğerlerden geçerken oksijen alır ve karbondioksit bırakır. Kan daha sonra pulmoner venlerden (toplardamarlardan) akciğerlere geri döner; kalbin sol üst tarafındaki odacığa (sol atrium (kulakçık)) girer; alttaki odacığa (sol ventrikül (kanncık) damlar; buradan da vücuttaki en büyük arter (atardamar) olan aort aracı­ğıyla tüm vücuda pompalanır.

kalp1

Ventriküller (karıncıklar) vücudunuza dakikada 5 quart (yaklaşık 5 litre) kan pompalar. Kan, tüm dokulara ulaşmak için 60,000 millik kan damarla­rını dolaşır. Uyuyor da olsanız, uyanık da olsanız kalbiniz her zaman atar ve 80 yaşınıza geldi­ğinizde yaklaşık olarak 2 ila 3 milyar kez atmış olacaktır.

Kalp ritmi Kalbin pompalama ritmi, kalp kasında bulunan ve sinoatriyal düğüm (SA) olarak adlandırılan küçük bir grup uyarı doğuran (pacemaker) hücre tarafından başlatılır.
SA düğümü, sağ artriumda (kulakçıkta) bulunur. Kendi kendine (otomatik olarak) atar fakat beyinden de emirler alır. Beyin sürekli olarak fiziksel güç harcama seviyesini, kandaki oksijen mikta­rını ve arterlerdeki (atardamarlar-daki) baskıyı gözlemler. Beyin, kalp hızının arttırılması ya da düşürül­mesi gerektiğini hissederse, sinir­lerden SA düğümüne ulaşan bir sinyal gönderebilir.
Örneğin; dinlenir bir pozisyon­dayken çok ani bir şekilde ayağa kalkarsanız, kan basıncınız (tansi­yonunuz) hızla düşebilir ve bu da başınızın dönmesine neden olur. Kan başmandaki (tansiyondaki) bu düşüş, arterlerdeki (atardamarlardaki) sinir uçları tarafından algılanır. Bu sinir uçlan, bu bilgiyi beyne iletirler. Sonra beyin, sinirler aracılığıyla SA düğümüne bir mesaj gönderir ve SA düğümü, kalbe hızlanmasını söyler.
Kalbin atmasını sağlamak için SA düğümü önce altlarındaki ventriküllere (karıncıklara) kanı pompalayan iki atrianın büzülme­sini sağlayan bir elektrik sinyali gönderir. Sonra bu sinyal, atriyoventriküler (AV) düğüm olarak adlandırılan ikinci bir grup özel hücreye ulaşır.Buradan, özel lif demetleri (demet dallan olarak adlandırılır) sinyali sol ve sağ ventriküllere (karıncıklara) taşır ve ventriküllere kasılıp kanı kalpten dışarı pompa­lamasını söyler.

Çok çeşitli anormallikler kalp ritmini etkileyebilir. Bu aanormal-liklerin bazılan çok ciddi olabilir; diğerleri ise zararsızdır ve tedavi gerektirmez.
Kalp kapaklan Kalpte, kam kalpten doğru bir şekilde akması için yönlendiren dört önemli kapak vardır. Mitral kapak, sol atrium (kanncık) ve sol ventrikül (kulakçık) arasında; triküspit kapak da sağ ventrikül (kulakçık) ve sağ atrium (kanncık) arasında bulunur.
Bu kapaklar, atria ve ventriküller (kulakçıklar) arasında kapı görevi görürler kanın atriadan ventriküllere (kulakçıklara) pompalanmasına izin vermek için açılırlar ve ventriküller (kulak­çılar) kanı pompaladığında kanın atriuma geri akmasına engel olmak için de kapanırlar.

Aort kapağı, sol ventrikül (karıncık) ile aort arasında; pulmonerik kapak da, sağ ventrikül (karıncık) ile pulmoner arter (akciğer atardamarı) arasında bulunur. Bu kapaklar, kanın kalpten dışarı pompalanma­sına müsaade ederler ve kanın kalbe geri akmasını önlerler. Bu kapaklar hasar gördüğünde, kalp normal fonksiyonunu yerine getiremeyebilir.
Kalbin örtüsü Kalp, perikar-dium olarak adlandırılan ince bir kılıfla kaplıdır. Perikardiyal kese, kalbi sarar ve korur. İltihaplandı­ğında, kalbin pompalama hareke­tini engelleyerek göğüs ağnsına neden olur.