REJYONAL ANESTEZİNİN HASTA SEÇİMİ

Ruhsal yönden labil erişkin hastalar genellikle genel anestezi isterler, tecrübeli cerrah ve anestezistler zaman zaman küçük müdahalelerde bundan vazgeçirmeye çalışmak için konuşurlar.

İleri derecede kardiak veya pulmoner rahatsızlığı olan hastalarda karar için klinik muayene gereklidir. Bu tip hastalar eğer vaka kısa ve cerrahi sınırlı bir alanda tutulabilirse genel anestezide lokal anesteziyle olabileceğinden daha fazla riskle karşılaşabilirler. Eğer işlem geniş ve uzun süreliyse veya hasta rejyonal anesteziden rahatsızlık duyuyorsa genel anestezi daha az riskli olabilir.

Sindirim

2- Sindirim, ağızda başlar. Öncelikle, yiyecekler, vücut tarafından emilebilecek kadar minik sayısız moleküle parçalanırlar. Dişler, yiyecekleri küçük parçalara ayırır ve tükürükteki enzimler de bu küçük parçaları kimyasal olarak daha küçük parçalara ayırırlar.

3- Yiyecekler yutulup, yemek borusundan mideye inerler.

4- Midede, yiyecekler mide asidi sayesinde daha fazla öğütülürler

5- Yiyecekler, pankreas ve ince bağırsakta üretilen enzimler sayesinde daha fazla öğütülerek minik şeker, yağ ve protein moleküllerine ayrılırlar. Şeker, yağ ve protein molekülleri, ince bağırsak duvarı tarafından emilir.

6- Sindirim sisteminin içerikleri, mideye ulaştıktan 5-6 saat sonra kalın bağırsağa ulaşırlar. Kalın bağırsak öncelikle suyu ve elektrolit iyonları emer.

sindirim1

Sindirim Süreci

1- Mide duvarı, bir dış katman, üç kas katmanı (yiyeceklerin parçalanıp salgılarla karışması için gereken çalkalama hareketini sağlarlar) ve sindirim enzimlerini üreten bir iç zardan oluşur.

2- Mide iç zarı (mide mukozası) çanaksı çukurcuklar şeklinde uzanan bir katman oluşturur. Çukurcukların içinde, hidroklorik asit ve pepsin enzimi üreten hücreler bulunur. Zarın üzerindeki bir mukus katmanı, midenin kendi kendisini öğütmesini engeller.

3- Yiyecekler, kimüs adı verilen bir bulamaca dönüştürülerek ince bağırsağa yönlendirilirler.

4- Safra, karaciğerde üretilir, safra kesesinde depolanır ve pankreastan gelen lipaz ile birlikte yağları öğüteceği yer olan bağırsağa iner. Pankreas, aynı zamanda, kandaki şeker seviyesini etkileyen insülin ve glükagon hormonlarını da üretir.

6- Vililerin içerisinde, lenfatik damarlar ve bir kılcal damar ağı bulunur. Protein, şeker ve yağ molekülleri, bu damarlara giriş yaparak kan yoluyla dolaşırlar.

ÇAKŞIROTU KÖKÜ

F. elaeochyîris Korovin (Syn: F. meifolia (FenzJ) Boiss.) türünün kurutulmuş kökleridir. Bu

1  – Akkoyunlu, A.Z.: Şerbetçiotu (Hublon) üzerinde 1940-42 çalışmaları – Tekel Enst. Rap, 3: 23 (1943).

2 – Kilıç, O.: Ülkemizde yetişen şerbetçiotSarımn acı asitleri üzerinde yüksek basınçlı sıvı kromatografisi iie bir araştırma –

Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yıll. 30: 211 (1980).

3  – İqbal, N.: Bitkisel harika bir ilâç : Asafoetida – Türk Foiklor Araştırmaları 15 (295): 6902 (1974). (A. Demirhan tarafından

Tü^kçeye çevrilmiştir).

tür 1-2 m yükseklikte, sarı çiçekli, çok yıllık bir bitkidir (Resim: 34). Adana, İçel ve Hatay bölgesi dağlarında yetişmektedir.

Kökler nişasta, kateşik tanen, saponin, alkaloit, rezin ve uçucu yağ (% 0.6-0.8) taşımaktadır (1).

Bu bitkinin kökleri toz edilip bal ile karıştırıldıktan sonra cinsel kudreti arttırıcı olarak kullanılmaktadır. Antakya bölgesinde bu drogun kısırlığa karşı iyi geldiği ve bunun yapraklarını yiyen hayvanların (keçi) ikiz doğurduğu iddia edilmektedir. Bu bölgede halk bitkiyi erkek (çiçek durumu meydana getirmiş) ve dişi (çiçek durumu meydana getirmemiş, rozet yapraklı) olmak üzere iki çeşide ayrılmaktadır (1).

Ferula türleri Dioscorides döneminden beri tedavide kullanılan bitirilen.” ir. Anadoluda 17 kadar Ferula türü bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının (F. communis L.,F. orienîalis L., F. rigidula DC. gibi) yaprakları, suda haşlanarak acılıkları giderildikten sonra, bilhassa Doğu Anadoluda gıda olarak kullanılmaktadır. Yumurta ile pişirilerek yenir veya turşusu yapılır (2). :

Ferula türlerinin yaprakları, kurutulduktan sonra, “Heliz” veya “Helizan” ismi altında, Doğu Anadolu bölgesinde, hayvan yemi olarak da kullanılmaktadır.

Bu türün taze yapraklan ilkbaharda (Mayıs) Er-zurum sebze pazarında “Çağşır” adı altında satılmaktadır. Yapraklar tuzlu suda salamura halinde saklanır ve sebze olarak kullanılır.

Genomik imprinting

Örneğin Prader Willi sendromu ve Angelman sendromunda kromatin 15’in q11-13 bölgesindeki delesyonlar Prader Willi sendromuna veya Angelman sendromuna neden olabilir. Hangi sendromun ola­cağı anormal genin anneden mi yoksa babadan mı katıldığına bağlıdır.

Prader Willi sendromu kromozom delesyonu olmayan fakat her iki 15. kromozomu anneden gelen (uniparental disomy) bireylerde de teşhis edilmiştir. Bu da Prader Willi sendromunun baba kaynaklı 15q11 -13’ün yokluğu nedeniyle olduğunu düşündürmektedir.
Bu nedenle insanın normal gelişimi için 15q11-13 bölgesindeki genin her iki ebeveynden de kalıtılması gereklidir.

Çoocuklarda Lenfoid Seri Hücreleri

T hücreleri: Ufak lenfosit popülasyonunda hem T, hem B lenfositler bulunur. T ve B hücre­leri biribirinden farklı yüzey proteinleri içerir ve bu şekilde ayırt edilirler. T hücrelerinde ko­yun eritrositlerini bağlayan ve rozet formasyo­nunu yapan işaretleyici bölgeler vardır. İnsan T hücrelerinde spesifik antikorlar aracılığıyla fluoresan yöntemlerle gösterilebilen bu işaretle­yiciler (marker’lar) tablo 9.1.1. de gösterildiği şekilde bulunmuştur.

Bu işaretleyicilerden başka, yüzey antijen­leri olarak hem B, hem de T lenfositlerde bulu­nan ve lenfosit yanıtlarının regülasyonunda rol alan antikorun Fc bölgesi reseptörleri vardır.

B hücreleri : Dolaşımdaki lenfositlerin % 5-15 i B lenfositlerden oluşur. Bu hücrelerde endojen immunoglobülinler olan antikorlar ya­pılır. Antikor molekülleri yüzey zarına yapışmış­tır ve özgül antijen reseptörü görevini yaparlar. Bu moleküller, B hücrelerinin yüzeyinde fluore-sinle işaretlenerek gösterilebilirler. İnsan peri-ferik kanında bulunan B lenfositlerinde yüzey IgM ve IgD antikorları bulunur. Çok az sayıda hücre de yüzey IgG, IgA veya IgE gösterirler. Buna karşın, bu antikorlar vücudun diğer böl­gelerindeki B hücrelerinde bol miktarda bulu­nurlar. İnsan B hücrelerinde HLA-DR, komple-man reseptörü C8b (CR 1) ve C3de (CR 2); T hücreleri işaretleyicisi Ti,  EBVR   (Epstein-Barrvirusu için) gibi başka işaretleyiciler de Yardır. Az sayıda B hücreleri de fare eritrositleri için reseptör (ME-R) içerirler.

Lenfositlerin çoğalması ve olgunlaşması

Gelişimleri sürecinde hem T, hem de B len­fositlerinde antijen için spesifik reseptörler olu­şur ve bu reseptörler ömür boyu tek bir antijen için spesifik kalırlar. Bu hücreler yardımcı [ak­sesuar) hücrelerin varlığında spesifik antijenle bağlanırken aktive olurlar; geri kalan aktive ol­mamış hücreler ise prolif ere olur’ve olgunlaşarak «efektör» hücreler şekline dönüşürler. Bu klo-nal seleksiyon sonucu dokularda 1) efektör hüc­reler, 2) bellek hücreleri oluşur. Bellek hücreleri de antijenle uyarıldığında sekonder immun yanı­tı verecek hücrelere, bir bölümü ise olgun efek­tör hücrelere dönüşürler. Bir diğer bölüm hüc­re de bellek hücresi olarak kalır.

B hücrelerinin büyük bir bölümü, plazma hücreleri olarak farklılâşır ve lenf düğümlerin­de ve dokularda bulunurlar. Bazı B blast hücre­ler zara bağlı ribozomları geliştirmezler, bu hücreler germinal merkezlerde bulunur ve folli-kül merkez hücrelerini oluştururlar. Ender ola­rak plazma hücreleri dolaşımda da görülebilir. Dolaşımda plazma hücreleri lenfositlerin % 0,1 inden az orandadır. Tek bir plazma hücresi ta­rafından yapılan antikorlar özgül olup tek bir immunoglobülin smıfmdadır.

«NulU veya üçüncü popülasyon hücreleri

Lenfosit ve monositlere benzeyen ve kemik iliğinden köken.alan bu hücrelerde T veya B hüc­resi işaretleyicileri bulunmaz, buna karşın IgG için Fc reseptörü taşırlar. Bu hücre popülasyo­nunda doğal öldürücü hücreler ve antikora ba-£rmh hücresel sitotoksik etkili hücreler bulunur. Doğal öldürücü (NK) hücreler özgül olmayan tümör öldürücü hücrelerdir, viruslara karşı im­mun yanıtı da bu hücreler düzenler.

Dolaşımdaki «null» hücrelerinin ufak bir bö­lümü de miyeloid kök hücreler ve olgunlaşmamış T vçya B hücrelerinden oluşur.