DOĞUMUN BAŞLADIĞINI GÖSTEREN BELİRTİLER

Hiç bir doğum ani olarak başlamaz. Dikkatli bir müşahade ile daha son 3 – 4 hafta içinde bazı belirtilerin mevcudiyeti göze çarpar. Bu belirtilerin bazıları, gebeyi muayene eden hekim tarafından, diğer bir kısmı da, bizzat gebe tarafından tesbit edilir. Bu belirtileri şu şekilde sıralamak mümkündür:
1 — Fundus uteri’nin aşağıya doğru inmesi:
Bilindiği gibi gebeliğin dokuzuncu ayının sonunda fundus ute-ri, kostalarm hemen altına dayanmış olur. Fakat sön 3 – 4 üncü gebelik haftası içinde, fundus uteri’nin kostalarm altında yavaş yavaş yarıklığı görülür. Böylece gebe kadın, fundus uteri’nin mide üzerine olan tazyikinin azaldığını, daha kolay nefes almaya başladığını hisseder. Buna mukabil, gebenin diğer şikâyetlerinde artmalar olur. Meselâ önde gelen başın mesane üzerine tazyikle sık idrar etme zuhur eder. Keza kon stipasyonda artma, hemoroid şikâyetlerinde çoğalma görülür. Bu arada dış genital organlardaki varis-lerdeki artmalar, nisbeten, önde gelen çocuk başının tazyiki ile ortaya çıkan venöz staz ile de ilgilidir.
2 — Gebe kadının duruşundaki değişiklik:
Gebe uterus, bir yandan büyürken diğer taraftan da ağırlığıyla öne doğru meyil gösterir. Bu şekilde vücudun ağırlık merkezi de Öne doğru kaymış olur (Resim: 314). Vücudun bunu kompanse edebilmesi için bilhassa bel omurlarında ileri derecede lordoz meydana, gelir (Resim: 315). Bu esnada bel ve sırt adaleleri, daha fazla yük altında kalacakları için, gebeliğin son 14 günü içinde gebeler ileri derecede bel ve sırt ağrılarından şikâyet ederler.
3 — Sinir ağrıları:
Çocuğun önde gelen kısmının tazyikli ile küçük pelvis’teki sinirlerden menşeini alan sinir tazyik belirtileri görülür. Bilhassa is-cias ve kasık sahasına ait ağrılar pek aşikâr bir hal alır.
4 — Uykusuz ve sinirlilik hali:
Gebeliğin seyri esnasında az veya çok nisbette kadında mevcut uykusuzluk ve sinirlilik halinin, gebeliğin son haftalarında arttığı doğumla ilgili endişelerin kadını her an biraz daha huzursuz bıraktığı görülür. Bu endişeler bilhassa primiparlarda daha aşikârdır.
5 — Ağırlık azalması:
Gebeliğin ilk aylarında’ organizmanın değişen metabolizması ve bulantı ve kusmalar dolayısıyle, kadın vücudunun ağırlığında geçici bir azalma olur. Fakat daha sonra gebe kadının ağırlığı artmaya ve normal şartlarda her ay bir kilo almaya başlar. Fakat yapılan araştırmalar, bu kilo alma doğumdan evvelki son günlerde durduğunu ve kadında kilo kaybının husul© geldiğini göstermiştir. Bu kayıp, ortalama 1 kilodur ve «fizyolojik terminal ağırlık azalması» adını alır. Sebebi, ani su kaybı ile ilgilidir ve bu esnada kadının bol miktarda idrar itrah ettiği görülür. ZANGEMsEİSTER^ gebelerin’% 98 inde bu ağırlık azalmasını tesbit etmiştir.
6 –Genital organlardaki değişiklikler:

Ön vajina forniksi, önde gelen çocuk, basının tazyiki ile eski derinliğini kaybeder. Canalis cervicalis kısalır, hatta bazan tamamen silinir. Primiparlarda doğum zamanı yaklaştıkça yukarıdan aşağıya doğru canalis cervicalis açılmaya başlar orificium externum yumuşak bir hal alır ve bir parmak ucu girecek bir açıklık kazanır. Hatta bazan bir parmağın kolayca geçebileceği bir açıklık meydana gelir. Bu açıklığın;, 2-3 parmağın girebileceği cesamete erişmesi hiç de nadir değildir. Bu takdirde, doğumun 2 – 3 gün içinde olacağı, büyük bir ihtimalle söylenebilir. Multiparlarda doğumdan önceki 1 – 2 hafta içinde, orificum externum rahatça 1 – 2 parmağın girebileceıği açıklıktadır. Fakat collunı’un ön ve arka dudağı henüz kaimdir ve genel olarak karın duvarının gevşekliği dolayısiyle önde gelen çocuk kısmı, pelvis grimi üzerinde hareketlidir. Bu arada vajina ifrazı artar, vulva çevresinde aşırı bir dolgunluk vardır.
Kontraksiyonlar (Gebelik ağrıları) :

Gebeliğin son ayında ve bilhassa son haftalarında, sebepli veya sebepsiz olarak corpus uteri’de kontraksiyonlar meydana gelir. Bu kontraksiyonlar, gebe kadın tarafından karnın sertleşmesi şeklinde hissedilir veya barsak hareketleri olarak . manalandırılır. Bu kontraksiyonlar, gebelik ağrıları olarak ifade edilmektedir. Doğum tarihini ne kadar yakın olursa, bu kontraksiyonlar o kadar şiddetli Olur ve artık son zamanlarda ağrılı olmaya başlar ve doğum öncesi ağrıları adını alır. Bazan bu ağrılar, doğum ağrıları şekline inkilap ederler. Diğer bazı vak’alarda birkaç saat devam eden ağrılardan sonra tekrar sükûnet devri başlar. Zamanla sükûnet devreleri azalır ve ağrı müddetleri uzar. Ağrılar arasındaki fasıla, 1-2 saate inerse artık hakiki doğum ağrılarının başlaması her halde uzak değildir. Bazan doğum, su kesesinin vaktinden önce yırtılıp amnion mayinin akmasıyla, doğum öncesi ağrılar meydana gelmeden de başlıyabilir. .

8′ — Mülküs akıntı:

Aşikâr doğum ağrıları kendini gösterince, harice doğru bolca müküs bir akıntının atıldığı görülür. Bu akıntı, canalis cervicalis’i kapayan müküs tıkacın harice çıkmasıyla meydana gelir ve bir dereceye kadar da, canalis cervicalis’in yavaş yavaş açılmaya başladığını gösterir. Bu durumda artık hakiki doğum ağrılarının bütün kuvvetiyle başlayacağı hesap edilmelidir. Bu durumun istisnaları vardır ve, müküs akıntıdan sonra, doğumun başlamadığı ve bu durumun günlerce ve 1 – 2 hafta devam ettiği olabilir. Hemen doğumdan evvel tesbit edilen müküs akıntı, halk dilinde «işaret» kelimesiyle ifade edilir ve doğumun başlıyacağmın işaret edildiği manasında kullanılır. Bu müküs akıntı, yırtılan kapiller damarlardan harice çıkan cüz’i kanın karışması dolayısiyle biraz kanlıdır.

Wolman Hastalığı ve kolesterol Ester Depo Hastalığı

Wolman hastalığı erken yenidoğan döneminde başlar. Karında şişlik, kusma, hepatosplenomegali, anemi, vaküollü lenfositler başlıca bulgulardır.

Radyolojik olarak kalsifikasyon gösteren büyük sürrenal bezler karakteris­tik bulgudur. Aynca nonspesifik nörolojik bazı belirtiler de görülür. Otopside karaciğer, dalak, sürrenaller ve diğer dokularda esterleşmiş kolesterol ve trigliserid birikimi saptanır. Hastalık kolesterolesterleri ve trigliseridlerin hidrolizini yapan spesifik bir lizosomal asit lipaz aktivitesinde eksiklik sonucudur. Otosomal resesif geçiş­lidir. Spesifik tedavisi yoktur.

Wolman hastalığına benzer daha hafif bir hastalık kolesterol ester depo hastalığıdır. Sütçocukluğu ile 30 yaş arası herhangi bir dönemde beliren hepatomegali hastalığın ilk semptomudur. Giderek hepatik fibroz ve esofagus varisleri gelişir. Genellikle hiperkolesterolemi vardır.

Otopside ateroskleroz belirgindir. Hastalık birkaç yıl ,veya daha uzun bir süre sonunda ölümle sonlanır.

Piroglutamik Asidemi

Piroglutamik asit aminoasitlerin taşınması işlevinde gamma-glutamik siklusunda bir ara metabolitür. Piro­glutamik asidemi ve hafif anemi ile birlikte olan gluta­tion sentetaz eksikliği, aynı enzimin yetersizliği ile oluşan farklı tablolardır. Bu farklılığın kesin bir açıklaması yapılamaz. Piroglutamik asidemide eritrosit­lerde ve birçok dokuda enzim yetersizliği bulunmasına karşın, hafif anemi ile birlikle olan bozuklukta yalnızca eritrositlerde enzim yetersizliği vardır.

Piroglutamik asidemide idrarla piroglutamik asit atılımı çok artmıştır (6-20 g/gün). Yenidoğanda hemoliz ve ağır metabolik asidoz, ilerleyici nörolojik bozukluk görülür. Eritrositlerde ve fibroblastlarda glutation düzeyi ve glutation sentetaz aktivitesi azalmıştır. Priloglutamik asit yapımının kullanılandan fazla olması organik asideminin nedenidir.

Entropion (Entropion)

Sürtünmeden dolayı, ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir: Görme bozuklukları, göz nezlesi, korneada yaralar, gibi…

Entropion, genellikle, alt göz kapağı dokusu gevşemiş yaşlı kişilerde görülür. Dokulardaki zayıflık, göz kapağının kenarındaki kasların anormal kasılmasına yol açar ve bu da kapağı göze doğru iter. Entropionun doğuştan olması durumunda, göz kapakları bazen kendiliğinden normale döner.

Doktorunuz, kapağın normal konumuna geri dönebilmesi için, yapışkan bir bant yardı­mıyla, alt göz kapağınızı yanağı­nıza doğru çekerek yapıştırmanızı önerebilir. Yatıştırıcı göz damlaları ve merhemler de yardımcı olabilir. Bu yaklaşımlar başarılı olmazsa, doktorunuz cerrahi bir müdahele önerebilir ve göz kapağı normal konumuna döndürülüp gözün yüzeyine değmesi engel­lenir. Genellikle lokal anesteziyle yapılır ve hastanede yatmayı gerektirmez.

Çocuklarda Echinococcosis (kist hidatik)

E.granulosus’un erişkin şekli köpek ve ke­di gibi hayvanlarda barınır. Ekinokok infeksi­yonu hayvancılık yapılan bölgelerde yaygındır. Koyun, sığır gibi ara konaklar yumurtaları ağız yoluyla alırlar. Bu hayvanların çeşitli organla­rında hidatik kistler oluşur. Kistli organların kö­pekler tarafından yenmesiyle infeksiyon gelişir. İnsanlara infeksiyon, köpekle direkt temasla ve­ya infekte köpeğin dışkısı ile çevreye yayılan E.granulosus yumurtalarının alınmasıyla bu­laşır.

Duodenumda yumurtadan embriyo çıkar, barsak duvarına penetre olur ve karaciğere ge­lir. Embriyolar karaciğerden akciğerlere veya sistemik dolaşımla diğer organlara  da yayılabilir. Embriyolar gittikleri yerlerde ya konak tarafından harap edilir veya hidatik kistleri oluşturur. Bu kistlerin çapı 20 cm ye kadar bü­yüyebilir. Kist içinde germinal tabakada çok sa­yıda larva skoleksleri ve yavru kistleri bulunur. E.granulosus insanda yaşam evresini tamam­layamaz, kist evresinde kalır.

Klinik bulgular.Hidatik kistli kişilerin bü­yük bir kısmı asemptomatiktir. Kistlerin büyü­mesi yavaştır ve edinilen infeksiyon ancak bir­kaç yıl sonra klinik belirti vermeye başlar.

Kistlerin en- sık lokalizasyonu karaciğer ve akciğerlerdir. Çocuklarda akciğerlerde daha sık rastlanır. Kistler nadiren dalak, periton, böbrek, kemik, orbita boşluğu, beyin, kalp ve üreme or­ganlarına da yerleşebilir. Kistler üniloküler, çev­resi belirgin, içi sıvı ile dolu yer kaplayan ya­pılar şeklindedir. Beyin ve akciğer gibi destek dokusu zayıf olan bölgelerdeki kistlerde semp­tomlar oldukça erken çıkar ve komşu dokula­ra açılma riski yüksektir. Kistlerin plevra veya periton boşluklarına yayılması ciddi klinik tab­lolara neden olabilir. Akciğer hidatik kisti tek­rarlayan ateş, paroksizmal öksürük, göğüs ağ­rısı, dispne, hemoptizi, bronşa açılma olursa kist sıvısının ve membramn ekspektorasyonu gibi klinik belirtilere neden olur. Karın ağrısı, kusma, hepatomegali, obstrüktif sarılık karaci­ğer tutulmasının işaretleridir. İntrakranial hi­datik kist epilepsi, kişilik değişiklikleri, intellek-tüel bozukluklar, KİBAS belirtileri ve nörolojik bozukluklar gibi beyin tümörü bulgularına ben­zer belirtilere yol açar. Orbita kistleri propto-sise neden olur. Kemik lokalizasyonunda medül-ler büyük bir kist oluşur ve spontan kırıklara neden olabilir.

Kist sıvısının dışarıya yavaş yavaş sızması ailerjik semptomlara, özellikle ürtikere neden olur. Kistin ani rüptürü ile ağır anafilaksi tab­losu gelişir. Rüptürü izleyerek metastatik kist­ler oluşur.

E.multilocularis tilki, kedi ve köpeklerde infeksiyona neden olan bir başka sestoddur. Bu parazitle infeksiyon insanda nadir olmakla bir­likte malign hidatik hastalığı olarak bilinen ağır tabloya yol açar. Karaciğer gibi organlarda bir­çok küçük kistler oluşur. Bunlar çoğalır ve çev­redeki dokuları harap ederek hızla yayılır. Prognoz ağırdır. İnfeksiyonun yayıhmı önlene­mez. Cerrahi girişim tehlikelidir.

Tanı: Kist varlığı toraks veya batının rad­yolojik incelenmesinde saptanır. Ultrasonografi veya bilgisayarlı tomografi ile kistik yapı daha iyi belirlenir. Kompleman fiksasyon, indirekt fluoresan antikor, hemaglütinasyon gibi serolo-jik testler % 85 vakada pozitiftir. «Hidatid ELİSA» testi, double diffusion «Arc 5» testi gi­bi yeni ve duyarlı serolojik testler de geliştiril­miştir. Kistlerin cerrahi yoldan çıkarılmasından bir süre sonra antikorlar tamamen kaybolur ve testler negatifleşir. Casoni deri testine yanıt de­ğişken olduğundan güvenilir bir yöntem değil­dir. Ancak serolojik inceleme olanağı bulunma­dığı zaman uygulanmalıdır. Kist bronşa açılmış­sa balgamın mikroskopik muayenesi tanıya yar­dımcı olabilir. Kistler tanı amacıyla kesinlikle aspire edilmemelidir.

Tedavi ve korunma: Küçük veya kalsifiye karaciğer kistlerinde tedavi girişimleri yapıl­maz. Büyüyen veya semptomatik karaciğer kist­leri cerrahi yoldan çıkarılır. Akciğer ve kemik kistlerinde de cerrahi tedavi önerilir. İnfeksiyo­nun yayılmasını önlemek için kist çıkarılmadan önce içine iyot veya konsantre tuz solüsyonu injekte edilmelidir.

Son yıllarda uzun süreli mebendazole C40 mg/kg/gün 3-8 ay) tedavisi ile bazı hastalarda kistin büyümesinde duraklama, hatta küçülme olabileceği bildirilmektedir.

Hidatik kistli hayvanların organlarının kö­peklere yedirilmemesi, köpeklere düzenli olarak tenya’ya karşı ilaç verilmesi ile hastalık kont­rol altına alınabilir.