POSTOPERATİF ATEŞ

Eğer önceden mevcut ateşli bir hastalığı yoksa, ilk 48 saatteki ateş, pulmoner fonksiyon testleriyle de gösterildiği gibi, genellikle atelektaziye bağlıdır. Mekanizma bilinmemektedir ama, akciğerin reekspansiyonu ateşin normale inmesini sağlar. Cerrahiden sonra lökositoz olağandır ve bu nedenle nonspesifıktir. Kan kültürleri genellikle negatiftir, balgam kültürü ise balgamın uygun hazırlanmasının zorluğu ve tesbit edilen mikroorganizmanın gerçek sebep olduğunun şüpheli olması nedeniyle çok yararlı değildir. Göğüs röntgenleri akciğerleri normal olan vakaların %50’sinde erken postoperatif dönemde normal değildir. Normal nekahatli bir hastada diğer multipl testler de gereksizdir.

Eğer ateş, postoperatif 2. günden sonra çıktıysa, atelektazi zayıf bir açıklamadır. Bu takdirde ayırıcı tanıda kateter flebiti pnömoni ve üriner enfeksiyonda düşünülmelidir. Sebep, uygun testlerde tesbit edilmelidir.

Enfeksiyonsuz hastalarda beşinci günden sonra ateş nadiren çıkar, bu nedenle geç dönemde çıkan ateş yara enfeksiyonunu düşündürür. Daha nadiren, anastomoz kaçağı ve karın içi abse ateş nedeni olabilirler. Bunlar hayatı tehdit eden komplikasyonlar olduğu için ateş 39°C’yi geçiyorsa ve yara enfeksiyonu bulguları yoksa, derhal titiz bir araştırmaya girişilmelidir.

Nekahati normal geçen bir hastada, bir hafta sonra ateş yükselmesi nadirdir. İlaç allerjisi , transfüzyon reaksiyonu, septik pelvik ven trombozu ve karın içi absesi ihtimalleri incelenmelidir.

Flebit

Enflamasyonun derecesini tayin eden faktörler yabancı cismin cinsi, enfüze edilen solüsyonun tipi, bakteryel enfeksiyon ve venöz trombozdur. Sorumlu organizmalar çeşitli olmakla beraber en sık rastlanan stafilokoktur. Postoperatif 3. günden sonra görülen ateşin en sık sebeblerinden biri flebittir. Endürasyon, ödem ve hassasiyet triadı karakteristiktir. Görülebilen bulgu minimal olabilir.

Flebit profilaksisi en iyi, venöz kateter konurken aseptik şartlara tam uymakla sağlanır. Kateterler ve venin yeri sık sık değiştirilir. Kateter yolu uzun süre kullanılacak ise, en az reaktif olan silastik kateterler kullanılmalıdır. Hipertonik solüsyonlar akımı bol subklavia, juguler veya v.cava’dan enfüze edilmelidir. Kızarıklık, ödem ve endurasyon görüldüğü anda venöz kateter alınmalıdır çünkü flebit en sık alt exremite yenlerinin kanülasyonunda görülür ve bu yol üst extremite venlerinin kullanılmayacağı nadir durumlarda kullanılmalıdır. Kateterin çıkartılması yeterlidir.

Süppüratif flebit, damardaki kateterin çevresinde infekte trombus bulunmasından kaynaklanabilir. Hasta sıkıntılıdır ve iltihabın lokal bulgularına ilaveten, kateter lokalizasyonundan pü gelebilir. Yüksek ateş mevcuttur, kan kültürleri pozitiftir. Tedavi enfekte venin eksizyonu, insizyonu proksimale, ilk kollaterale kadar uzatmak ve yarayı açık bırakmaktır.

Disakkaridler

Besinlerdeki en önemli karbonhidrat olan ni­şasta iki polisakkarid içerir. Bu iki polisakkarid amiloz ve amilopektindir. Besinlerdeki nişasta­nın yaklaşık % 15 20 si amiloz, daha büyük kıs­mı ise amilopektindir. Amiloz, dallanmamış zin­cir yapısında birkaç yüz glükoz molekülünden meydana gelir. Amilopektin, ileri derecede dal­lanmış glükoz moleküllerinden oluşur. Nişasta­nın glükoz üniteleri arasındaki glikozidik bağ % 1,4 bağıdır.

Sellüloz, nişasta gibi düz zincir şeklindeki glükoz moleküllerinin bir polimeridir. Ancak burada glükoz üniteleri arasındaki bağ j3  1,4 glikozidik bağıdır. İnsan sindirim sisteminde (3.   1,4 bağını hidrolize edebilen enzim bulun­maz ve sellüloz sindirilemez. Bununla birlikte mevcut kütlesi nedeniyle sellüloz barsak hare­ketlerinin düzenlenmesinde yardımcı olur ve sin­dirimde önemli rol oynar. Geviş getiren meme­liler sellülozu sindirebilir.

Glikogen, glükozun karaciğer ve kaslarda bulunan depo şeklidir. Sütçocuğunda karaciğer ve kas kütlesi erişkine oranla çok az olduğun­dan depo edilen miktar oldukça düşüktür.

Muayene Sırasında Kullanılan Tıbbi Cihazlar

Steteskop: Bu cihaz, sesleri kuvvetlendirir ve başlıca, kalp, atarda­marlar, akciğerler ve karın bölgesinde bulunan organları dinlemek için kullanılır. Bazen doktor, harflerin akciğerlerden gelirken nasıl bir ses çıkardığını duyabilmek için, bazı harfleri söylemenizi isteyebilir (A ya da E gibi).

Oftalmoskop: Bu cihaz, doktorun, dış kesimden (kornea) başlayarak, lensten içeri ve son olarak da retinaya kadar, gözlerinizin içini görmesini sağlar.

Otoskop: Bu cihaz, hekiminizin, kulaklarınızın, burnunuzun ve ağzınızın içini görmesini sağlar. Kulak zarınızın titreşimlerini göstermek için kulak kanalınıza hava üfleyen bir aparatı da olabilir.

Dil basacağı: Bu tahta alet, doktorunuzun, boğazınızın arka kısmını daha iyi görebilmesi için dilinizi aşağıya doğru bastırmak için kullanılır. “Aaaa” sesini çıkardığınızda, görüş çok daha iyi olur.

Refleks çekici: Bu küçük plastik çekiç, doktorunuzun reflekslerinizi ölçmesini sağlar. En çok refleks ölçülen bölgeler, dizler, ayak bilekleri ve önkollardır.

Vajinal spekulum: Bu metal veya plastik cihaz, doktorun, vajina duvarlarını ve rahim ağzını görebilmesi için vajinanın içine yerleşti­rilir. Aynı zamanda, doktorunuzun Pap smear/simir testi yapmasını ve kültür almasını da sağlar.

Diyapazon (ses çatalı) Bu metal çatal, üzerine vurulduğunda titreşim yaratır. Doktorunuz, bu cihazı, cihazın çıkardığı tonu duyabilme ve yaydığı titreşimi hissedebilme yetinizi ölçmek için kullanır.

Meme kanser Klinik Bulgular

A.Semptomları: Hasta hikayesinin kaydında ilk adet yaşı, gebelikler, doğum sayısı, yapay veya doğal menapoz, son adet tarihi, geçirilmiş meme hastalıklarına ve ailede meme kanseri olup olmadığına özel dikkat sarfedil-melidir. Sırt vaya diğer kemik ağrıları kemik metastazlarından ileri gelebilir. Sistemik yakınmalar ve kilo kaybı organ metastazlarından, özellikle kemik, akciğer ve karaciğer metastazlarından olabilir. Lokal invazyon ve bölgesel lenf metastazları açısından hastalık ilerledikçe uzak metastaz sıklığı da artar.

Hastaların doktora baş vurma nedeni, genellikle ağrısız olan memede kitledir. Bu kitlelerin %90’ı hasta tarafından keşfedilmiştir. Daha az sıklıkla rastlanılan semptomlar ise memede ağrı, meme başı akıntısı, erozyonu, çekilmesi, genişlemesi ve kaşıntısıdır. Daha az olarak da memede kızarıklık, tümüyle sertleşme veya memenin büzüşmesi. Nadiren de kolda ödem, koltuk altında kitle ve kemik ağrıları (metastazdan) ilk semptomlar olabilir.

B. Bulgular: Meme kanserlerinin hemen hemen yarısı, belki de meme kitlesinin büyük bir kısmını barındırdığından, üst dış kadranda belirir. Santral bölgede kanser görülmesi büyük bir yüzdeyle civar kadranlardaki tümörün sübareolar bölgede yayılması nedeniyledir. Kanser sol memede sağa nazaran biraz daha fazladır.

Fizik muayenede ilk basamak inspeksiyondur ve hasta otururken hem kolları yana sarkık hem de yukarı kaldırılmış durumdayken yapılmalıdır. Meme biçiminde ve büyüklüğündeki değişikliklerle en küçük meme başı çekintisi, hafif ödem, kızarıklık veya deri çöküntüsü en iyi uygun bir ışıkta belli olur. Meme asimetrisi ve deri çekinti veya çöküntüsü hasta kollarını yukarı kaldırdığında veya ellerini kalçasına koyup da bastırarak pectoralis majoru kastığında daha şiddetlenerek belli olur.

Supraklaviküler ve koltuk altı bölgeleri büyümüş lenf nodülü araştırılması için en iyi oturur vaziyette tam bir palpasyonla yapılmalıdır.Kitle veya diğer değişiklikler için palpasyon hasta hem oturur hem de sırt üstü yatarken kollarını abdüksiyon durumunda yapılmalıdır.Minimal bir asimetri dikkati çekebilir. Meme başındaki çok küçük (1-2 mm.) bir erozyon Paget tipi karsinomanın tek belirtisi olabilir. Sulu, seröz veya kanlı meme başı akıntısı erken belirti olabilirse de daha çok benign hastalıklardan ileri gelmektedir.

Bir santimetreden daha küçük lezyonların hekim tarafından hissedilmesi zor hatta imkansızdır ve ancak hasta kendisi hissetmiş olabilir. Hastadan hissettiği kitlenin tam yerini göstermesi istenilmelidir. Eğer hekim hastanın şüphesini muayeneyle teyid edememişse muayeneyi bir ay sonra tekrarlamahdır. Menstürasyon öncesi dönemde artan zararsız nodülarite malign bir hastalığı düşündürür veya tersi, altındaki malign hastalığı gizleyebilir. Bu durumda anormal bulgu hakkında şüphe varsa, hastanın menstürasyondan sonra tekrar muayeneye gelmesi istenmelidir.

Aşağıdakiler ilerlemiş karsinoma için karakteristiktir: Ödem, kızarıklık, nodülarite veya deride ülserasyon; çok büyük tümör; göğüs duvarına yapışma; memenin büyümesi veya büzüşmesi veya çekilmesi; koltuk altında aşikar lenf nodülü büyüklüğü; süpraklaviküler kitle; kolda ödem ve uzak metastaz.

Metastazlar bölgesel lenf nodüllerini tutar ve bunlar muayeneyle de hissedilebilir. Koltuk altında 5 mm. kadar, fazla sert olmayan bir iki lenf nodülü sıklıkla ele gelir ve genellikle de pek önemi yoktur. Sert ve 5 mm.den büyük nodüllerde ise metastaz vardır. Koltuk altında ele gelen birbirine veya deriye veya derin yapılara yapışık lenf nodülleri ilerlemiş (en azından III. evre) hastalık belirtisidir. Histolojik çalışmalar klinik negatif koltuk altı bulgularında %30 mikroskopik metastaz olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan hekim koltuk altında metastazdan şüphelenmişse bu histolojik olarak %85 doğrulanmıştır. Pozitif koltuk altı nodülleri sıklığı primer tümörün büyüklüğü ve lokal yayılma yeteneğine bağlı olarak artar. Her ne kadar bazı tip kanserlerin (comedo ve medüller) daha iyi prognoza sahip oldukları düşünülmüşse de geniş serilerde yapılan son araştırmalar tümörlerin histolojik süp tiplerinin prognozu etkilemediğini göstermiştir.

Genellikle süpraklaviküler çukurda lenf nodülü ele gelmez. Bu lokalizasyonda veya klavikulanın hemen altında ele gelen herhangi büyüklükteki sert lenf nodülünde metastaz şüphesi vardır ve biyopsi düşünülmelidir. Kanserli infra veya süpraklavisküler nodüller ilerlemiş hastalık işaretidir (evre IV.). Kolda ödem genellikle lenfatiklerin metastatik infiltrasyonundan olur ve bu da ilerlemiş hastalık işaretidir (evre IV.).