ÇAY YAPRAĞI

Camelia sinensis (L.) O. Kuntze (Syn: Thea si-nensis L.) (Theaceae) türünün, fermente edildikten sonra, fırınlarda kurutulmuş yaprağıdır. Bu tür kışın yaprağını dökmeyen, beyaz çiçekli bir ağaççıktır. Vatanı Çin olmakla beraber, Kuzeydoğu Anadolu’nun sahil bölgelerinde (Rize, Hopa) bol miktarda yetiştirilmektedir (Resim: 89 ve 90).

Rize bölgesinde çay eldesi 1939 yılında başlamıştır. Burada ilk tesis 1945 yılında “Rize Çay Fabrikası” ismiyle kurulmuştur. Bu fabrika halen de çalışır durumdadır. Bölgede bugün çay elde eden

1 – Doğun, A.: Kızıl çam “Pinus brutia Ten.” yapraklan uçucu yağ) üzerinde araştırmalar  Ankara Üniv. Ziraat Fak. YıJl. 27: 105 0977).

40’dan fazla tesis bulunmaktadır (1-7).

Dış görünüş: Az çok burulmuş, siyah renkli, özel kokulu ve buruk lezzetli parçalar veya kaba toz halindedir.

Bileşim: Kafein (%-4), tanen (% 10-25), enzimler ve uçucu yağ taşımaktadır (8). Tohumlarında sabit yağ (%23-29) (10,11,12) ve saponinler (9) bulunmaktadır.

Etki ve kullanılışı: Midevi, kuvvet verici, idrar arttırıcı ve kabız etkilere sahiptir. Taşıdığı tanenden dolayı alkaloit zehirlenmelerinde panzehir olarak kullanılır. Kafein elde edilmesinde bir ilkel maddedir (14). Tohumlarında bulunan yağ sanayide ve temizlendikten sonra gıda olarak kullanılabilir (13).

Kullanılış şekli: İnfusyon (%5), günde 3-4 bardak içilir.

Memleketimizde çay yetiştirilmesi için ilk girişimler 1888 ve 1892 yıllarında yapılmıştır. Japonya’dan getirilen tohumlar Bursa bölgesinde ekilmiş ve fakat Bursa ikliminin çay bitkisi üretimi için yeterli rutubete sahip olmaması nedeniyle bu girişim başarıya ulaşamamıştır.

Rize bölgesinde çay üretimi, Batum’da çalışan Rizeli işçilerin, çay fidanlarını Batum’dan getirerek kendi bölgelerinde yetiştirmeleri ile başlamıştır. İlk çay fidanlarının Batum’dan Rize’ye ne zaman getirildiğini tam olarak bilmiyorsak da, Rize bölgesinde yetiştirilen fidanlardan vergi alınmamasını, isteyen 22 Haziran 1879 tarihli bir vesikanın bulunması

(15), bu bölgede çay fidanı yetiştirilmesinin Bur-sa’da yapılan girişimden önce başladığını göstermektedir.

MİSK

Moschus mosehiferus L. (Cervidae) isimli hayvanın genİtal organlarının yanında bulunan bit* guddenin salgısıdır. Misk keçisi Tibet, Moğolistan ve Tonkin dağlarındaki ormanlarda yaşar. Ortalama 60 cm yükseklikte olup, esmer renkli, gri veya beyaz lekelidir. Tüyleri uzun ve dalgalıdır. Başı küçük,

kulakları tavşan kulağı biçiminde ve boynuzsuzdur. Üst çenesindeki dişlerden iki tanesi çok büyük olup, dudaklardan aşağı doğru sarkar.

Erkek keçinin göbeği ile gemul organları arasında 5-6 cm uzunluk ve 3-4 cm genişlikte bir salgı bezi bulunur. Bu gudde kokulu ve kıvamlı bir madde ile doludur. Keçiler avcılar tarafından özel tuzaklar ile yakalanır ve salgı bezi alınır. Kışın avlanan hayvanlardan elde edilen misk, yazın avlanan hayvahlatdan^İ^e edilen miskden daha iyi kalitelidir.

Misk esmer renkli, kıvamlı bir kitledir. Acımsı lezzetli ve özel kokuludur. Az bir kül bırakarak ya-nar Eter ve etanolde^ol^ylıkla’çözünür.

Rezin, kollesterin, sabit yağ ve uçucu yağ taşır. Uçucu yağda başlıca kokulu bileşik olarak muskon

bulunur.

Yatıştırıcı bir etkiye sahiptir. Toz5 hap veya ten-tür halinde kullanılır. Bugün bilhassa parfümeri endüstrisinde koku verici olarak kullanılmaktadır. Eskiden cinsel arzuyu artırmak için çok kullanılırdı.

“Miski ban yağı ile karıştırıp başa sürseler nezleyi men eder ve dimağa kuvvet verir. Eğer şebboy yağıyla karıştırıp fallos’un başına sürseler cinsi münasebette kuvvet verir. Doğurmayan kadınlar kendilerine ilâç ettiklerinde içine misk de katsaiar gebe kalmalarına yardımcı olur” (1).

ZEYTİNYAĞI

O. europea L. (Oleaceae) türünün olgun meyvalarından sıkma yoluyla elde edilen bir sıvı yağdır. Bilhassa oleik asit gliseritlerini (% 75) taşımaktadır. Ayrıca vitaminler (A ve E) ve az miktarda fitos-terol taşır(I,2)

Dahilen müshil ve safra söktürücü, haricen ise yumuşatıcı ve yatıştırıcı olarak kullanılır. Kabızlığa karşı, sabahlan aç karnına 1 veya 2 çorba kaşığı alınır. Safra kesesi tıkanıklıklarında safra söktürmek için sabahleyin aç karnına 50-150 gr alınmalı ve bu tedaviye bir hafta devam edilmelidir.

Gerilim Baş Ağrısı

Gerilim baş ağrıları çoğun­lukla orta yaş boyunca gelişir ve birkaç yıl aralıklı olarak devam eder. Erkekleri ve kadınları eşit derecede etkiler.

SEMPTOMLAR

Tipik belirti, genellikle baş çevre­sinde bir bandın sıkışması gibi bir sıkılık ya da baskı hissidir. Baş ağrısı genellikle, günün ilerleyen vakitlerinde başlar ve dakikalar, günler, aylar hatta yıllarca devam edebilir. Ağrı, zorlukla fark edile­bilir ya da çok şiddetli düzeyde; veyahut bu ikisinin arası nitelikte olabilir. Şiddeti, büyüyebilir ve azalabilir. Yarattığı rahatsızlık, uykuya dalma zorluğu yaratabilir. Ama genellikle, uykudan uyanma­nıza sebep olabilecek düzeyde şiddetli değildir.

gerilim baş ağrısıTEDAVİ SEÇENEKLERİ

Baş ağrılarınızın sebebini tam olarak saptamak için, baş ağrısını tetikleyen hadiselerin not edildiği bir baş ağrısı günlüğü tutmak faydalı olur. Doktorunuz, görme testleri uygulayarak ya da sinüs­lerinizi muayene ederek baş ağrınızın diğer potansiyel sebeplerini arayabilir. Eğer semptomlarınız gerilim baş ağrılarından muzdarip olduğunuzu gösteriyorsa, kafatası röntgeni veya bilgisayarlı tomog­rafi gibi teşhis testle­rine ihtiyacınız olmayacaktır.

Gerilim baş ağrılarının tedavisi yoktur. Ama ağrı, aspirin, acetaminophen ya da ibuprofen gibi tezgahüstü tabir edilen yasal ağrıkesiciler ile rahatlatılabilir. Gerilim baş ağrıları, depresif veya kaygılı kişilerde daha sık görülür; dolayısıyla, stres yönetimi ya da depresyon tedavileri yardımcı olabilir.

Bazı kişiler, depresyonlu olmadıkları zamanlarda dahi, bir heterosiklik antidepresan almak suretiyle rahatladıkla­rını fark etmişlerdir. Gerilim baş ağrıları ayrıca, masaj, sıcak veya soğuk duş, relaksasyon (gevşeme / yumuşatma), doğru beslenme, dinlenme ve egzersize de cevap verir.

Yenidendoğan Servislerinin Düzenlenmesi

Perinatal merkez genelde, 26. gebelik hafta­sından başlayarak doğumdan sonraki 28. güne uzanan dönemde annenin ve çocuğun tıbbi ge­reksinimlerini karşılayan bir merkez olarak ta­nımlanabilir.

Perinatal bir merkezde tıbbi olanaklar, has­taların durumuna göre 1) “normal gidişli vaka­ların, 2) orta derece vakaların, 3) ağır ve hayati tehlike gösteren vakaların gereksinimlerini kar­şılayacak şekilde üç ayrı düzeyde düzenlenir. Perinatal merkezin normal ve komplike doğum­lar için gerekli olanakları, doğum öncesi tanı kolaylıkları bulunması ve antenatal hizmetleri sunması gerekir. Bu arada ultrason, oksitosin testi, kontraksiyon stres testi, nonstres testi, amniosentez gibi testleri, annenin beslenme duru­munun değerlendirilmesi, özel diyet programları, genetik danışma gibi uygulamalar için olanakla­rın bulunması gerekir. Perinatal merkez hem sağlıklı (düşük riskli), hem de hasta (yüksek riskli) gebelerin ve yenidoğanlarm tıbbi gerek­sinimleri göz önüne alınarak planlanır. Perinatal merkezde doğum ağrı odası, doğum odası, yük­sek riskli bebek odası, normal bebek odası ve postpartum odası gibi değişik bölümler birbirin­den tamamiyle ayrı olmamalı, gerektiğinde bö­lümler arası ilişkiler kurulabilmelidir.

İdeal olanı perinatal merkezin tüm servis­lerinin aynı katta bulunmasıdır. Eğer buna ola­rak yoksa ve merkez birkaç kattan oluşmuşsa en önemli nokta normal bebek odası ve postpar­tum odası arasındaki yakınlıktır. Bunun nedeni hastanede yatış süresince anneyi, bebeğine ya­kın ilgi gösterme konusunda özendirmek ve bu olanağı sağlamaktır.

Riskli yenidoğanlarm ilk dakikaları çok önemlidir. Bu nedenle doğum odası ve bebek yo­ğun bakım ünitesi arasında da bağlantı olmalı­dır. Yoğun bakım ve doğum odası birbirine ne kadar yakınsa, acil yaklaşım o derece etkin ve verimli olacaktır. Birçok hastanede stabilizasyon ve resüsitasyon odaları, doğum odası yanında veya içinde yerleştirilmiştir.