BAL

Apis mellifera L. (Apidae) (Bal arısı) tarafından çiçeklerden alınarak peteklerde biriktirilen bir maddedir. Amele arılar tarafından çiçeklerden alınan nektarda bulunan şekerler arının bal torbasında, arının tükrüğünde bulunan invertaz tesiri ile, inverti şeker haline geçer. Peteklerde toplanan bal, petekten tazyik veya santrifüj etkisi ile (süzme bal) veya eritilerek (eritilmiş bal) ayrılır.

Dış görünüş: Açık sarıdan esmer sarıya kadar değişen renkli, özel kokulu (genellikle anların en çok nektar aldıkları çiçeklerin kokusunu taşır), tatlı lezzetli, taze iken şurup kıvamında ve yarı saydam bir maddedir. Su ve etanoide çözünür. Eterde çözünmez.

Bileşim: Glikoz ve levüloz (% 70-75), sakkaroz (% 2-3), dekstrin ve vitaminler taşır. Bileşimi elde edildiği bölgeye göre değişiklik göstermektedir

Eiki ve kullanılışı: Halk tababetinde çok eski devirlerden beri tedavi edici veya tadlandıncı olarak geniş mikyasta kullanılan önemli bir drogdur

(2,3). Müshil (bir defada 50-100 gr), midevi, besleyici ve kuvvet verici etkilere sahiptir. Mikrop üremesini önleyici (1) ve yara iyi edici Özellikleri de vardır. Boraks (sodyum borat, tenkâr) ile bal karışımı (10 K. boraks, 20 K. su ve 80 K. bal) çocuklarda sık görülen ağız iltihaplarına (aft, ağız ağrısı) karşı başarı ile kullanılır. Bitkisel İnfusyonlann tad-landırılması için infusyon içine % 15 oranında bal konulur.

Ayak ve Topuk Ağrısı

Her bir adımda vücudunuzu öne doğru itmek için sert bir kaldıraç görevi görebilecek kadar güçlü fakat her bir adımın neden olduğu darbeyi emecek kadar da yumuşak olmalıdır. Bütün bunlan yapmak için ayakta 26 kemik, 100’den fazla ligament (bağ) ve bacağınızı vücudunuzun geri kalan kısmına birleştiren 12 bacak kası dışında 19 kas bulunur. Ortalama bir gün süresince ayaklar yüzlerce tona denk ağırlık yüküne maruz kalır.

ayak

Yaşlandıkça ayaklarınız geniş­leyebilir. Birçok ayak ve topuk problemine, ayağa iyi uymayan ayakkabılar neden olur. Ayak ağası aynı zamanda diyabet (şeker hastalığı) , zayıf kan dolaşımı, artrit gut ve obezite gibi bir hastalığın neden olduğu bir komplikasyon da olabilir.

Ayak ve topuk ağrısı genellikle başarıyla tedavi edilebilir fakat çözüm sıklıkla yavaştır. Yumuşak, şok emici tabanları olan ve ayağı­nıza iyi uyan ayakkabılar giyiniz. Ağırlığınızı ayaklarınıza dağıtmaya yardımcı olan tabanlıklar gibi ortopedik araçlar, ayak ve topuklar üzerindeki darbenin bir kısmım absorbe edebilir (emebilir).

Dokto­runuz, ağrıyı ve iltihaplanmayı hafifletmek için steroid yapıda olmayan iltihap önleyici (antienf-lamatuar) ilaçlar tavsiye edebilir ya da etkilenen alana dönüşümlü olarak sıcak ve buz uygulamanızı önerebilir. Ayak ve topuk ağrısı, neredeyse daima zamanla geçer. Ağrınızın, ayağımzdaki belirli bir yapıyla ilgili olup olmadığım anlamak için bu bölümdeki diğer makaleleri okuyunuz.

Bebeklerde Pulmoner kanama

Tedavi primer hastalığa yöneliktir. Trakeal aspirasyon, pozitif basınçlı ventilasyon kanama­yı durdurmada yararlı olabilir. Önemli kan kay­bı olan vakalarda transfüzyon gerekir.

YUKSÜKOTU YAPRAĞI

Digitalis purpurea L. (Scrophulariaceae) türünün kurutulmuş yapraklarıdır. Bu tür 50-150 cm yükseklikte, tüylü yapraklı, kırmızı çiçekli, iki yıllık ve otsu bir bitkidir. Orta ve Batı Avrupa ormanlarında bulunur. Türkiyede yabani olarak yetişmemektedir. Bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.

Dış görünüş: 10-30 cm uzunluk ve 5-10 cm genişlikte, oval biçimli, saplı veya sapsız, buruşuk ve tüylü bir yapraktır. Kokusu özel, lezzeti ise acıdır.

Bileşim: Primer ve sekonder glikozitler (dİgi-toksin, gitoksin vs.), saponinler, tanen taşımaktadır. Digitaline ismi İle tedavide kullanılan bileşik, bu bitkinin yapraklarından elde edilen bir glikozit karışımıdır.

Etki ve kullanılış: Türkiyede birçok Digitalis türü yetişmesine karşılık bunların halk arasında kullanıldığına rastlanmamıştır. Eski devirlerde de Anadoluda bir kullanılışı bulunmuyordu. Eski Arap ve Grek hekimlerine ait tedavi kitaplarında da bu bitkinin kullanıldığına ait bir bilgi yoktur (1).

Etkisi kalp ve böbrekler üzerindedir. İyi bir kalp kuvvetlendirici ve idrar arttırıcıdır. Çok etkili bileşikler taşıdığı için ancak hekim tavsiyesi ve kontrolü altında kullanılabilir.

Yüksükotu yaprağının etkisi ve kullanılışı hakkındaki ilk bilgiler Türkiyeye Şâni Zade Mehmet Ataullah (1771-1826) tarafından getirilmiştir (2).

Fournier, P.: Le ttvre des plantes medicinaies et veneneuses de France 2: 71 (1948).

ı !,ı..ı, cm . c*n; 7,Hp u^hmi”! Ataullah Ankara H95 11.

Kullanılış şekli: Eskiden bilhassa infusyon veya tentür halinde kullanılırdı. 0.20-0.80 gr yaprak 150 mi su ile İnfusyon yapılır ve bu miktar 4-5 defada ve bir günde alınır. Bir günde alınabilecek en yüksek miktar 1 gr yapraktır. Halen tedavide digital glikozitlerinden hazırlanmış preparatlar kullanılmaktadır.

Diğer isimler: Kırmızı çiçekli yuksükotu, Maya-sılotu, Parmakcıkotu.

Toksikolojik etki: Yuksükotu, taşıdığı kalp üzerine etkili glikozitler nedeniyle, insan ve hayvanlar için zehirli etkilere sahiptir. 10 gr kuru veya 40 gr taze yaprağın alınması insanlarda ölümle sonuçlanan zehirlenmeler meydana getirir. Hayvanlarda 25-140 gr taze yaprak ölümle sonuçlanan zehirlenmeler yapmaktadır (1).

Görülen zehirlenmeler yuksükotu etkili maddelerini taşıyan ilâçların yanlış veya uzun süre alınmasından kaynaklanmaktadır.

D. cariensis Boiss. ex Jaub. et Spach (Muğla yuksükotu): Güney Anadolu.

D. davisiana Heywood: Muğla, İsparta, Antalya.

D.ferruginea L. (Pasrenkliyuksükotu): Karadeniz bölgesi (Resim: 28). . . ;

D. grandiflora Miller (Büyükçiçekli yuksükotu): Kırklareli.

D. lamarckii İvan. (Syn: D. orientalis Lam.) (Doğu yuksükotu): Kuzey ve Orta Anadolu.

D. îanata Ehrh. (Yünlü yuksükotu): Trakya (Resim: 29).

D. îrojana İvan. (Truva yuksükotu): Çanakkale ve Balıkesir.

D. viridiflora Lindley (Yeşilçiçekli yuksükotu): Kırklareli.

Türkiyede yetişen türlerden bazıları üzerinde morfolojik, anatomik ve farmakolojik araştırmalar

yapılmıştır (5-15).

Yapılan farmakolojik ve toksikolojik araştırmalar sonunda en aktif olan türün D. lamarckii îvan. (Syn: D. orientalis Lam.) olduğu saptanmıştır (Tablo 6).

Bu türlerin kimyasal yapıları (glikozitleri) ve farmakolojik etkileri oldukça iyi bir şekilde bitirir mektedir. Buna karşılık bunlardan hiçbiri memle-

! – Fournier, R.: ayni yayın, 74.

2 – Baytop, T.; Anadoluda yetişmekte olan Digitalis türleri – Fol Farm. 2: 61 (1953).

3 – Baytop, T.: Türkiye için yeni bir yuksükotu, Digitalis viridiflora Lindley – İstanbul Üniv. Tıp Fak. Mecm. 22: 1364 (1959).

4 – Abdurrahman, N.: Les digitales d’Orient – Revue Medico – pharmaceutique 2: 125 (1889).

5  – Yakar, N.: Les caracteres morpho!ogiques et anatomiques de Digitalis ferruginea L. – İstanbul Üniv. Fen Fak, Mecm. seri

B, 9: 134(1944).

6 – Yenal, F.: Pharmakognostische Monographien türkiseher Arzneipflanzen, III – Digitalis orientalis Lam. – İstanbul Üniv. Fen

Fak. Mecm. seri B, I!: 181 (1946).

7 – Baytop, A.; Sur une differenciation microscopique des feuilles de Dİgitaİis ferruginea, Îanata et trojana – Pharm.Acta Helv.

36: 1(1961)..‘

8  – Tözün, B.: The anatomy and morphology of Digitalis davisiana Hey. – İstanbul Üniv. Fen Fak. Derg. seri B, 26″: 41 (1961).-

9  – Tözün, B.: Morphological and anatomical characteristics of Digitalis viridiflora Lindl. İstanbul Üniv. Fen Fak. Derg. seri

B.26: 111 (1961).

10 – Garan, R.: Digitalis ferruginea’ya dair farmakodinamik incelemeler. Tedavi Kliniği ve Lab. Derg. 9: 160 (1939) ve 10: 99

(1943).

11  – Gürgen, A.R.: Türkiye zehirli nebatlarının en ehemmiyetlileri üzerinde kimyevi araştırmalar – Ankara Y. Zir. Enst.

Çalışmalar sayı 138, Ankara (1943).,

12 – Türker, K.: Memleketimize has bir Digitalis türü (Digitalis davisiana)’nün farmakolojik tetkiki – Türkiye Tıp Encümeni ,’.

Arşivi 10:97(1961).

13  – Sunam, G. ve ark.: Activite biologique des Digitales de Turquie – İstanbul Üniv. Ecz. Fak. Mecm. 5: 27 (1969).

14 – Baytop, T.: Türkiye’nin doğal kaynaklarından yararlanarak Digitalis glikozitleri elde edilmesi – TÜBİTAK, Tıp araştırma

Grubu Yürütme Komitesi Sekreterliği’ne verilen 22.09.1982 tarihli rapor.

15  – Kuyumcu, N.: Düzce yöresinde Digitalis Îanata kültürü – Uluslararası Tıbbi Bitkiler Kollogiumu 105, İzmir (1975).

ketimizde ne halk arasında ve ne de ilâç endüstrisinde kullanılmamaktadır. Bunlar halen ancak zehirli bitki olarak bir öneme sahiptirler.

“Tablo 6. Türkiye’de yetişen Digitalis türlerinin biyolojik aktivitesi (14)

Tür. Kedi için öldürücü doz, g/kgr

D. davisiarta0.99

D.ferruginea. – 0.053

D. grandijlora0.Ü33

D. lamarckii. 0.025

D. schishkinii0.072

D. viridiflora0.087

Türkiye’de doğal olarak yetişen Digitalis türleri üzerinde ilk inceleme Abdurrahman Naci Efendi (Louis Charrel) (1839-1924) tarafından yapılarak. 1889 yılında, aşağıdaki sonuçlar ile yayınlanmıştır (1,2).

“Bugüne kadar digitaline yalnız D. purpurea türünden elde edilmektedir. Biz diğer türler ile birlikte Doğu türlerinin de etkili madde olarak digitaline yönünden az çok zengin olduğunu düşünüyoruz. Academie de Medecine de Paris’den yapılan son büdirilere göre bu türler de tedavi etkisine sahip olmalıdır. Yalnız ciddi bir kimyasal inceleme bu soru-

nu açıklığa kavuşturabilir. Biz Doğu yüksüotu türlerinden yararlanarak, bizimkilerden genellikle daha değerli olmayan, yabancı ürünlere sonsuza kadar para ödeme yükümlülüğünden kurtulabiliriz “(1,

Zaman Abdurrahman Naci Efendi’nin haklı olduğunu göstermiştir. Bir Balkan bitkisi olan D. la-naîa türünden elde edilen glikozitler, bugün D. purpurea glikozitlerinin yerine geniş bir şekilde kullanılmaktadır (2).,

Yukarıdaki sonuç Türkiye tıbbi bitkileri üzerinde çalışan araştırıcılar için bir hedef olmalıdır.

Abdurrahman Naci Efendi 1874-1881 yılları arasında “Yol ve Köprüler Mektebi (İstanbul)” da hocalık yapmış olan Fransız kökenli bir öğretmendir. Bilhassa İstanbul ve Selanik bölgeleri bitkileri ile ilgilenmiştir. Bu bölgelerden topladığı örnekler ile oluşturduğu koleksiyona “Flöre de l’Empi-re Ottoman” veya “Flora Turcica” adını vermiştir. Bu koleksiyon halen Lyon Üniversitesi Fen Fakültesi Herbaryumu (LY)’nde muhafaza edilmektedir

Selanik civarından (Çayırlı dağ) topladığı bir Digitalis türüne D. Nadji Heldr. et Nadji (D. Charrelli Heldr. ex Nadji) adı verilmiştir (3).

! – Abd-Ur-Rahman Nadji: Les Digitales d’Orient-Revue Medİco-pharmaceutiqııe 2: 125 (1889).

2 – Baytop, T.: Abdurrahman Naci Efendi ve Türkiye’nin Digitalis türleri-X. Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı, bildiri

özetleri 18, İzmir (1993).

3  – Abd-Ur-Rahman Nadji Effendi: Empire Ottoman, geographie botanique, faits nouveaux relatifs â la province de Salonİque,

Salonique(1892)

Türkiye’de doğal olarak yetişen Digilalis türlerinden yararlanılarak, ülkemizin gereksinmesi olan digital glikozitlerini elde etme yönündeki görüşler uygulama olanağından yoksundur (1). Türkiyenin yıllık digital glikozitleri ihtiyacı çok düşüktür. 1980 yılında 3.400.000 TL. karşılığı 27 kgr digital glikoziti dış ülkelerden getirilmiştir. Bu kadar az bir miktar için bitki kültürü yapmak ve ekstraksiyon tesisleri kurmak verimlilikten uzaktır. Eğer olanaklar elverir ve alıcı bulunabilir ise, glikozit eldesinde kullanılan, D. lanata türünü dağ köylerinde yetiştirmek ve elde edilen yaprağı kuruttuktan sonra dış ülkelere satmak bugün için en uygun yol olarak görülmektedir (2).

Öz geçmişi

Özgeçmiş gözden geçirilirken hastanın beslenme şeklinin de dikkate alınması önem taşır. Fakir ve iyi beslenmemiş hastaların hastalık, yaralanma ve ameliyata kötü cevap verdikleri gittikçe bütün dünyada kabul edilmektedir. Gerçekten de kanser gibi lezyonların beslenme durumu bozuk olan hastalarda daha şiddetli seyrettiğine dair bazı tesbitler vardır. Beslenme bozukluğu fizik muayenede kendini göstermeyebildiği için sorgulama ile meydana çıkarılmalıdır.

Akut beslenme yetersizlikleri, özellikle sıvı ve elektrolit kayıpları, ancak beslenmenin de dahil edildiği ve eksiksiz bir özgeçmiş sorgulaması ile ortaya çıkarılabilir. Meselâ düşük kan sodyumu, akut kayıptan ziyade diüretik kullanılmasına veya diyette sodyum kısıtlanmasına bağlanabilir. Bunun için kullanılan ilaçlar dikkatle kaydedilmeli ve gerekli yorum yapılmalıdır.

Kusma ve ishal şeklindeki bir akut kaybın ayrıntılı hikâyesi ve kayıpların tabiatı serum elektrolitlerinin muhtemelen hangi yönde değiştiğini anlamaya yardım eder. Böylece safra ihtiva etmeyen bir kusmuk çıkarmakta olan hastada muhtemelen selim ülserden ileri gelen bir pilor darlığı vardır ve hipokloremik alkalozis beklenir. İçinde özellikle önceden yenmiş ve değişikliğe uğramış besinlerin bulunduğu ve safra ihtiva etmeyen kronik kusmalar kronik bir tıkanmayı telkin eder ve burada kanser ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Cerrah için beslenme dengesinin üzerinde durulması esastır. Çoğu kez daha laboratuvar muayenelerinin sonucu alınmadan tedaviye başlamak mümkündür, çünkü sıvı ve elektrolit kaybının özel tabiatı ve derinliği ekseriya hikâye ve doktorun klinik tecrübesi ile anlaşılır. Laboratuvar sonuçları mümkün olduğu kadar çabuk alınmalıdır, fakat takriben tıkanmanın seviyesinin ve sindirim kanalındaki elektrolit yoğunluğunun bilinmesi hemen gerekli tedavinin başlatılması için yeterlidir.