LİPİD DEPO HASTALIKLARI

Sfingolipidler hemen bütün vücut dokularında bulu­nan lipidlerdir. Yapılarında uzun karbon zincirli bir amino alkol bileşimi olan sfingosin ve sfingosin mo­lekülüne amid bağı ile bağlanmış uzun zincirli bir yağ asidi olan “seramid” bulunur. Bilinen lipid metaboliz­ması bozukluğu hastalıklarının tümünde ilgili lipid mo­lekülünde seramid mevcuttur. Sfingolipidlerin bir­çoğunda ayrıca seramid molekülünün sfingosin ucuna bağlanmış çeşitli heksozlar veya fosfokolin bulunur. Sülfat içeren bir heksoz bağlanırsa molekül “sülfatid”, sialik asit içeren bir hektoz bağlanırsa “gangliosid” adını alır. İnsan dokularında çok sayıda gükosiîngolipid sap­tanmıştır.

Örneğin Gaucher hastalığında biriken lipid, glikosercbrosiddir ve seramidin sfingosin bölümüne bağlanmış bir glükoz molekülü içerir. Niemann Pick hastalığında biriken sfinomiyelin, seramide bağlanmış fosfokolin içerir. Eritrosit membranında bulunan glikolipidlerin en önemlisi globosid’dir. Eritrosit parça­lanması sonucu açığa çıkan globosid, enzim eksikliği sonucu parçalanamazsa dokularda globosid veya tü­revleri birikir. Gangliosidler, sialik asid (N-asetil nöramanik asit), ayrıca glükoz, galaktoz ve N-asetil galaktozamin içeren sfîngoglikolipidlerdir. En fazla beyin dokusunda bulunurlar ve gangliosid katabolizmasına ilişkin bozukluklar nörolojik hastalığa yol açar.

Günümüzde birçok enzimlerin aktivilelerini değerlen­direcek testler geliştirilmiş olduğundan lipid metaboliz­ması hastalıklarında spesifik tanı konulabilmektedir. En­zim incelemeleri lökositler, deri fibroblast kültürleri ve bazen de serum örneklerinde yapılmaktadır. Böylece birçok hastalıkta heterozigotlann saptanması ve antenatal dönemde tanı koyma olanağı sağlanmıştır.

ÖZGÜN ELEKTROLİT BOZUKLUKLARI

Plazma ve idrardaki sodyum konsantrasyonunun düzenlenmesi tüm vücut suyunun düzenlenmesi (denklem 2) ile ilgilidir ve klinik olarak tüm vücut solütü ve tüm vücut suyu arasındaki dengenin göstergesidir.Hiponatremi başlıca su kaybını gösterir.

Dilusyonel hiponatremi ve izotonik dehidrasyona ilaveten belirgin hiperlipidemili ve hyperproteinemili hastalarda hiponatremi gelişebilir. Çünkü, plazma suyunda erimedikleri halde yağ ve protein plazma kitlesini oluştururlar. Bu durumda plazma suyunun sodyum konsantrasyonu genellikle normaldir.

Ciddi hiperglisemideki hiponatremi yüksek glikoz konsantrasyonunun osmolariteleri sonucudur. Çünkü, hiperglisemi hücre içinden hücre dışı sodyumu seyreltmek için su çeker. Hiperglisemide bu etkinin boyutu kan glikoz konsantrasyonu (mg/dL) 0,016 ile çarpıp sonuca mevcut serum konsantrasyonunu ekleyerek tahmin edilebilir. Toplam hiperglisemi düzeltildiği zamanki sodyum konsantrasyonunu gösterir.

Birçok olguda hiponatremi hesaplanan sodyum ihtiyacını izotonik solüsyonlar şeklinde vererek başarıyla düzeltilebilir. Hipertonik sodyum klorür solüsyonları nadiren gerekir ve dolaşım yüklenmesine sebep olabilir. Sadece ciddi hiponatremi (genellikle PNa 110 meq/L olduğunda) mental bozukluk ve kasılmalara sebep olduğunda hasta hipertonik solüsyonlarla tedavi edilmelidir. Hacim yüklenmesi ile birlikte olan hiponatremi genellikle böbreğin sodyum atma kabiliyetinin azalması sonucudur.

SAKIZ

Pistacia lentiscus L. var. latifolius Coss. (Syn: P. lentiscus var. chia Duharn.) (Anacardiaceae) türünün dal ve gövdesine yapılan yaralamalar sonucu elde edilen bir rezinadır. Bu tür 10 m kadar yükse-

lebilen ve kışm yaprak dökmeyen bir ağaçtır. Yapraklar çift tüysü ve 2-4 çift yaprakçıklı. Halen bilhassa Sakız adasında ve İzmirde Çeşme yarımadasının uç kısımlarında yetişmektedir (4).

Dış görünüş: Soluk sarı renkli, kolaylıkla kırıla-bilen parça veya damlalar halindedir. Özel bir kokusu ye tadı bulunmaktadır. Eter ve etanolde kolaylıkla çözünür.’v

Bileşim: Rezin ve uçucu yağ {% 1-2) taşımaktadır.

Etki ve kullanılış: Eskiden balgam söktürücü olarak kullanılmıştır. Diş etlerini kuvvetlendirmek ve ağız kokusunu yoketmek için çiğnenir. Sığala yağı, zift, çam sakızı ve diğer maddeler ile birlikte Mısırda mumyaların hazırlarım asında kullanılmıştır.

Sanayide yapıştırıcı ve cila verici olarak, organik çözücülerdeki çözeltileri kullanılır.

Türkiyede kullanılan sakızın hemen tümü Yunanistan (Sakız adası)’dan getirilmektedir. Buna karşılık gereksinmemiz olan sakızı elde etmek için sakız veren Pistacia varyetesini Batı Anadoluda yetiştirmek mümkündür. Diğer taraftan Türkiyede bulunan diğer Pistacia türlerinden de sakız elde etmek olanakları araşıtırılmahdır. A.K. Yiğitoğlu 1941yıhnda bu konuda şunları yazmıştır (5):

sakız ihtiyacımızın yurt prmanlarından

karşılanması imkânları mevcuttur. Türkiyede büyük kıymetler kazandıracak olan sakız istihsali üzerinde ormancılığımızın durması lâzımdır”.

Diğer isimler: Damla sakızı, Mezeke sakızı, Mesteki, Sakızlık.

HİPOGLİSEMİ

Glikogenez süreci intrauterin yaşamın erken dönemlerinde başlar. 8 haftalık fetus karaciğe­rinde glikogen varlığı gösterilmiştir. Ancak lıe patik glikogenez ile enerji depolanması gebeliğin son trimesterinde belirgin olur. İntrauterin yaşa­mın doğuma yakm döneminde anneden fetusa glükoz geçişinin hızlanması, fetusta glikokorti koid hormon salgısının etkisi ile glikogen sente taz enzim yapımının artması ve insülin hormonu  etkisiyle bu enzimin aktive olması, glikogen art­masına yol açan mekanizmalardır. Doğuma ya­kın dönemde karaciğerde glikogen miktarı, or­ganın yaş ağırlığının % 5 i kadardır.

Preterm doğumlarda ve intrauterin malnüt risyonu olan çocuklarda vücutta enerji depolan­ması eksiktir. Perinatal anoksi de glikogen depo­lanmasını negatif yönde etkiler tablo 6.12.1 ve 6.12.2 de yenidoğan organizmasında yağ ve gli­kogen miktarları verilmiştir.

Yenidoğanda bazal metabolizma yüksek ve enerji gereksinimi fazladır. Doğumdan sonraki ilk saatlerde glükoz ütilizasyon hızı 5 3 mg/kg/ dak dır. Miadında doğan sağlıklı bebeklerde bes­lenme erken başlatılmazsa karaciğer glikogeni ilk 2 3 saatte belirgin olarak azalır ve 6 8 saatte tükenir. Yenidoğan organizması doğumu izleyen ilk saatlerden başlayarak glükoneogenez meka­nizmasını harekete geçirerek kan şeker düzeyini korumaya çalışır. Yenidoğanda glükogenoliz ve glükoneogenez için yardımcı stimulus olan glü kagon düzeyi de yüksektir. Enerji sağlamak için yağlar da mobilize olur, lipoliz artar. Serumun lipaz ve yağ asitleri düzeyleri yükselmiştir. Yağ asitlerinin metabolize olması sonucu kanda ke­ton cisimleri de artar. Yenidoğan beyin hücre­lerinin enerji kaynağı olarak glükozun yanısıra keton cisimlerini de kullanabildiği bildirilmiştir.

Doğumda çocuğun kan şeker düzeyi anne kan şekeri düzeyi ile ilişkilidir ve genellikle anne kan şekeri düzeyinin % 60 70 i kadardır. Doğum­da plasentanın sağladığı sürekli glükoz perfüz yonunun kesilmesini izleyerek kan şekerini dü­zenleyen mekanizmalar harekete geçer.

Sağlıklı yenidoğanlarda kan glükoz düzeyi doğumdan sonraki 1 2 saat içinde 35 40 mg/dl düzeyindedir. 6 cı saatte ise 45 60 mg/dl düzeyine yükselir. Miadında doğanlarda doğumdan sonraki ilk 3 gun için kan şeker düzeyinin 30 mg/dl, pretermlerde 20 mg/dl altına düşmesi hi­poglisemi olarak tanımlanmıştır. 3 cü günden sonra ise 40 mg/dl lik bir kan şekeri düzeyi hi­poglisemi sınırı olarak kabul edilir. Şeker tayin­leri, tam kan yerine plazma ya da serumda yapı­lırsa 5 mg/dl kadar daha yüksek değerler elde edilir. Bu tanımlara göre tüm canlı doğanlarda hipoglisemi sıklığı %q 1 3 olarak bildirilir. Bu sıklık düşük doğum tartılı yenidoğanlarda % 5 15, diyabetik anne çocuklarında % 50 75, gestas yonel diyabetik anne çocuklarında % 20 gibi yük­sek orandadır. Hipoglisemi sınırı olarak klasik kitaplarda yer alan bu değerler, yenidoğan erken beslenmesi ilkesinin henüz uygulan­maya başlamadığı yıllarda elde edilmiş de­ğerleri yansıtmaları, ayrıca kan şekeri düzeyi 30 mg/dl olan bebeklerde başka bir nedene bağ­lı olmayan beyin hasarı vakalarının bildirilmiş olması nedeniyle bugün eleştirilmekte ve her yaş için hipoglisemi sınırmın 40 mg/dl olarak kabul edilmesi önerilmektedir.

Hipoglisemi normal miadında ve sağlıklı ço­cuklarda da oluşabilir. Bununla birlikte aşağıda belirlenen dört grup yenidoğan hipoglisemiye özellikle eğilimlidir.

  1. Diyabetik anne ve gestasyonel diyabetli anne çocukları
  2. Preterm ve sga yenidoğanlar, çift yu­murta ikizlerinden küçük olanı, polisitemili be­bekler, narkotik kullanan anne çocukları ve pla­senta anomalisi olan anne çocukları
  3. Solunum güçlüğü, anoksi, hipotermi, kalp yetersizliği, sistemik infeksiyonu olan yeni­doğanlar   .
  4. Galaktozemi, früktozemi, glikogen depo hastalığı, maple şeker idrarı hastalığı, lösin du­yarlılığı, insülinoma, beckwith wıedemann send romu gibi genetik ve primer metabolik defektle doğan çocuklar

Yenidoğan hipoglisemisinde patogenez, di­ğer yaş dönemlerinde olduğu gibi substrat eksik­liği ya da substratm aşırı kullanımı ile ilgilidir (tablo 6.12.3).

Yenidoğan hipoglisemisi, vakaların çoğunlu­ğunda asemptomatiktir. Semptomatik vakalarda klinik bulgular apati, hipotoni, beslenmeyi red, siyanoz, apne, tiz ağlama, tremor ve irkilmeler, konvülziyon, anormal göz hareketleri, vücut ısı­sında değişmeler, solunum düzensizliği gibi çok çeşitli olabilir ve nonspesifiktir. Hipoglisemi, en sık ilk 12 saat içinde olmak üzere doğumu izle­yen saatlerde veya günlerde ortaya çıkabilir. Hi­poglisemi asemptomatik kalsa bile nörolojik se kellere neden olabilmektedir. Bu nedenle riskli çocukların bilinmesi çok önemlidir. Hipoglisemi yönünden riskli gruba giren tüm yenidoğanlar­da doğumu izleyen ilk saatlerde kan şekeri ru­tin olarak kontrol edilmelidir. Hipoglisemiyi ön­leme, tedavi etmekten çok daha önemlidir. Va­kaların % 12 15 inde hipoglisemi, hipokalsemi iie birliktedir.

Sınıflandırma

Yenidoğan hipoglisemileri dört klinik gruba ayrılarak sınıflandırılmaktadır.

1. Yenidoğanın erken geçici hipoglisemisi: olguların % 80 inden fazlası asemptomatiktir. Hayatın ilk 6 12 inci saatleri arasında gelişir. Toksemili anne çocukları, ikiz doğumda ikinci doğan bebekler, ağır rh uyuşmazlığı olan yeni­doğanlar, diyabetik anne çocukları ve fetal anok­si gösteren yenidoğanlar bu gruba girer. Cins farkı yoktur. Beslenmenin geç    başlatılması hi

Pogliseminin oluşmasını kolaylaştırır. Hipoglise­mi  glükoz  perfüzyonuna hemen  yanıt verir.

  1. 2. Yenidoğanın sekonder hipoglisemisi .  Hi­poglisemi bu grupta semptomatiktir. Mss nin doğumsal veya edinsel defektleri, sepsis, doğum­sal kalp hastalığı, asfiksi, anoksi, hipotermi, an­nenin oral antidiyabetikler, beta reseptör anta gonistleri, steroid, terbutalin gibi ilaçlar kullan­ması, hipertonik glükoz perfüzyonunun birden kesilmesi, sürrenal yetersizliği, hipotiroidi, mül tipl doğumsal anomali, hipokalsemi gibi durum­larda gelişen hipoglisemi sekonder tiptir.
  2. 3. Yenidoğanın klasik geçici hipoglisemisi ; genellikle düşük doğum tartılı çocukların soru­nudur. Hipertansiyonla birlikte olan toksemili anne çocukları ve çoğul gebeliklerde daha sık­tır. Erkek çocuklarda daha sık rastlanır. Olgula­rın büyük çoğunluğunda siyanoz, tremor, apne, irritabilite, konvülziyon gibi ciddi bulgular var­dır. Bu tip hipoglisemi polisitemi, hipokalsemi, mss patolojisi, kardiomegali ve pulmoner ödem ile birlikte olabilir. Bu vakalarda sütçocukluğu döneminde tekrarlayan hipoglisemi nöbetleri görülebilir.
  3. 4. Yenidoğanın ağır, tekrarlayan veya kalı­cı hipoglisemisi.  Glükagon eksikliği sürrenal yetersizliği, hipopituitarizm gibi endokrin bozuk­luklar; hiperinsülinizm sendromlari; glikogen de­po hastalığı, galaktozemi, früktoz intoleransı gi­bi karbonhidrat metabolizmasının doğumsal bo­zuklukları; maple şeker idrarı hastalığı, propio nik asidemi, tirozinoz gibi aminoasit metaboliz­ması bozukluklarında gelişen hipoglisemiler bu gruba girer.

Her yenidoğan bebeği, özellikle riskli olan­ları hipoglisemiden korumak için en önemli uy­gulama beslenmenin erken başlatılmasıdır. Hi­poglisemi yönünden riskli tüm yenidoğanlarda doğumda ve doğumdan sonra 2, 4 ve 6. Saatlerde kan şekeri kontrolü yapılmalıdır. Glükoz düzeyi hipoglisemik düzeyde bulunan asemptomatik va­kalara, oral veya nazogastrik yolla % 10 hık dekstroz solüsyonu öğün aralarında verilebilir. Son yıllarda enteral yol yerine asemptomatik va­kalara da % 10 luk glükoz perfüzyonu öneril­mektedir. % 10 luk glükoz solüsyonunun 100 mi/ kg/gün verilmesi ile 7 mg/kg/saat glükoz sağla­nır.

Semptomatik hipoglisemide laboratuar so­nucu beklenmeden tedaviye başlanmalıdır. Bu vakalarda % 15 lik glükoz solüsyonundan 2 mi/ kg bolus olarak verilir, bunu izleyerek en az 24 saat olmak üzere % 10 luk glükoz solüsyonu per­füzyonuna 60 80 ml/kg/gün dozda devam edil­melidir. Gerek asemptomatik, gerek semptoma­tik hipoglisemide % 10 luk glükoz solüsyonunun damardan uygulamasına kan şeker düzeyi 40 mg/dl üzerinde stabilize olana dek devam edi­lir. 24 saatten fazla perfüzyon gerektiren va­kalarda % 10 luk glükoz solüsyonuna ikinci gun 40 meq/l nacl, ağızdan beslenme uygulanama­yan vakalarda ayrıca 30 meq/l kc1 de ilâve edil­melidir. Semptomatik vakalarda reaktif hipogli  . Semi gelişimine neden olmamak için hipertonik glükoz birden kesilmemeli, kan şekeri 24 48 saat süre ile 40 mg m üzerinde kaldıktan sonra % 5 lik glükozlu seruma geçilmeli, bu uygulama ile kan şeker düzeyi kontrolleri normoglisemi gös­teriyorsa perfüzyon kesilmelidir.

Hipoglisemik yenidoğanda enerji gereksini­mini arttıran asidoz, sepsis, hipotermi gibi du­rumlar varsa bunlar düzeltilmelidir. Kan şeke rindeki yükselmeye karşın belirtiler 2 4 saat sü­re ile devam ediyorsa, hasta mss kanaması, do­ğumsal defekt, sepsis, solunum güçlüğü sendro mu, neonatal asfiksi, hipokalsemi, hipoplastik sol kalp gibi patolojik durumlar yönünden in­celenmelidir.

Hipertonik glükoz perfüzyonuna karşın kan şekeri düzeyi 3. Günde 40 mg/dl altında ise glü koneogenezi arttırmak için 5 mg/kg/gün dozda hydrocortisone kas içine ya da damardan (2 do­za bölünerek 12 saat ara ile) uygulanır. Hydro cortisone’a kan şekeri 48 saat süre ile 40 mg/dl üstünde oluncaya kadar devam edilir. Bu arada 2 6 saat ara ile kan şekeri kontrolü yapılmalıdır. % 10 luk glükoz perfüzyonu ile sonuç alınama­yan vakalarda glükagon 0,4 0,5 mg/kg (en fazla 1 mg/doz) kas içine yapılabilir. Glükagon özel­likle diyabetli anne çocuklarında uygulanmak­tadır.

Nadiren bu tedavi programı ile düzelmeyen kronik ve persistan hipoglisemi durumu ile kar­şılaşılabilir. Bu vakalar büyük bir olasılıkla ne sidioblastosis (pankreas adacık adenomu) vaka­larıdır. Devam eden hipoglisemi yaşamı tehlike­ye sokar, ayrıca kalıcı mss hasarı gelişebilir. Bu durumda pankreas cerrahisi veya diğer bazı ilaç­ların kullanımı gerekebilir. Böyle vakalarda dia

239

Zoksid (6 20 mg/kg/gün ora!) Veya sûmatostatin (4 8 mg/kg/dakika ıv)  uygulanabilir.

Beckvvith sendromu vakalarında da hipogli­semi israr eden tipte olup aylarca devam ede­bilir. Prognoz çok iyi değildir.

Doğum ağırlığı fazla olan ve ağır hipoglise­mi gösteren yenidoğanlarda pankreas hiperpla zisi olasılığı da düşünülmelidir. Majör doğumsal anomaliler yoksa uygun tedavi ile prognoz ge­nelde iyidir. İyi tedavi edilmemiş vakalarda ise nörolojik sekel ve zekâ geriliği riski fazladır.

Yenidoğan hipoglisemisi vakalarının % 10 15 inde hipoglisemi tekrarlayabilir. Yenidoğan döneminde hipoglisemisi olan çocuklarda ketotik hipoglisemiye daha sık rastlandığı bildirilmiştir.