Duodenumun Superior Mesenterik Arterle Obstriksiyonu

Superior mesenterik arter aortadan 50-60° lik bir açı ile ayrılır, duodenumun aralarından geçtiği yerdeki iki damar arasındaki açıklık 10-20 mm dir. Sup. mesenterik arter sendromu olan hastalarda bu ölçüler 18° ve 2.5 mm dir. Akut mesenterik yağ kaybının arteri geriye doğru düşürdüğü ve barsağı makas gibi sıkıştırdığı düşünülür. Akut olarak kilo kaybı olmayan erişkinlerde bu durumun sık olması şüphelerin bulunmasına neden olur.

Genellikle sorgulanan hasta zayıf, sinirli, dispepsi ve bulantı kusma yakınmaları olan kadınlardır. Bu bulgular fonksiyonel olarak açıklanır. Şekli belli bir örnekle karşılaştırıldığında duodenal bandlarla olan bir intestinal malrotasyon biçimi ortaya konabilir.

Hasta epigastrik şişkinlik ve kusma ile geçen kramplardan yakınır. Semptomlar pron pozisyonundayken geçer. Anoreksi ve postprandial ağrı ve malnutrisyon kilo kaybının artmasına yolaçar.

Üst GIS grafileri arterin duodenumun üçüncü bölümünü çaprazladığı noktadaki obstriksoyunun proksimalinde duodenumun genişlediğini gösterir. Hasta diz göğüs pozisyonundayken baryumun barsakta ilerleyişindeki engel birden ortadan kalkar. Anjiografi sup.mesenterik arter ve aorta arasındaki açıyı 25° veya daha az olduğunu gösterirse, olay daha da doğrulanabilir. Fakat anjiografi belirgin olgularda rutin bir değerlendirme için yapılmaz.

Superior mesenterik arterin duodenum üzerinde belirgin basısı olan birçok hasta asemptomatiktir ve yatmak zorunda olmayan hastalardaki kronik belirsiz yakınmaları bu bulguya bağlamakta tereddüt edilir.

Sklerodermada duodenum tutulumu duodenal dilatasyon ve hipomobiliteye yol açar ve radyografiler, klinik tablo sup. mesenterik arter sendromunu düşündürür. Daha sonra , arter blokajının proksimalinde artmış duodenal peristaltizm gösterilmelidir, peristaltizmin azalması sklerodermada olur.J)uodenal sklerodermalı hastalarda özefagus tutulumuna bağlı disfaji vardır. Kongenital bandlarla duodenum obstriksiyonuyla malrotasyon bu sendromu taklit edebilir.

Postural tedavi yeterli olabilir. Hasta semptomatik olduğunda veya postprandial zorlukları bulunduğunda pron durumuna getirilmelidir. Yatmayan hastalara diz-göğüs pozisyonunda aşırılan (by-pass) duodenojejunostomiyi gerektirebilir. Malrotasyonun değişik şekillerine sahip olan hastalarda duodenojejunal kıvrımın mobilize edilmesi gerekir. Böylece duodenum kongenital bandların kısıtlılığından kurtulur.

Venöz Kan Akımı

Birincisi porta hepatis içine ilerleyen kısa bir daldır, ikincisi ise umblikal fossaya iner ve sol lobun medial ve lateral segmentlerine ayrılır. Karaciğer lobüllerindeki santral yenlerin son ortak yolları hepatik venlerdir. Sol, sağ ve orta olmak üzere üç ana hepatik ven vardır.

Orta hepatik ven ana lobar fissür üzerindedir ve sol lobun medial segmentini ve sağ lobun anterior segmentinin alt kısımlannı drene eder.

Sol hepatik ven sol lobun lateral segmentini, sağ hepatik ven de sağ lobun posterior segmentini ve anterior segmentin de büyük bir kısmını drene eder.

Sağ lobun posterior segmentinden direkt olarak vena cava’ya dökülen birkaç küçük aksesuar ven vardır ve sağ hemihepatektomi sırasında bunlar dikkatli olarak bağlanmalıdır. Orta hepatik ven inferior vena cava’ya dökülmeden önce sol hepatik venle birleşir.

Karaciğer Biopsisi

Koagülasyon bozukluğu, assit, hepatik adenom, hepatoma ve karaciğer kist hidatiği varlığında biopsi yapılması tehlikelidir ve zararlı olabilir. Protrombin aktivitesinin (%50) veya trombosit sayısının (

Arteriografı yer kaplayan lezyonların ve anormal vasküler yapıların ortaya konmasında faydalıdır. İntrahepatik damarlarda görülen klasik “tirbişon” görünümüyle ileri siroz tanınabilir. Primer hepatoma ve hemangiomaların kendilerine özgü tipik damarsal yapıları vardır. Metastatik tümörler ve adenomların vasküler yapısı değişiklik gösterir, fakat genelde bunların arteriel boyanması hepatomalara göre daha azdır ve sıklıkla arteriel damarlara yer değiştiren dolma defektleri selinde görülürler. Kolanjiokanser, kistler ve abseler spesifik tanıtıcı özellikleri olmayan vasküler dolma defektleri olarak görülürler. Hemobilia tanısında anjiografinin büyük faydası vardır.

KARACİĞER REZEKSİYONU

Hepatik rejenerasyon veya daha uygun bir dille “restoratif hiperplazi”, çok geniş araştırmalara konu olmuştur. Fakat buna rağmen bu olay henüz tam olarak aydınlığa kavuşamamıştır. Normalde hepatositlerde mitoz çok nadirdir ve tek tek hücrelerin organizmanın yaşamı boyunca yaşayabileceği saptanmıştır. Fakat parsiyel hepatektomiden sonraki 24 saat içinde aktif hücre replikasyonu başlar ve organın ilk ağırlığına erişinceye kadar devam eder. İlk on gün içinde önemli ölçüde rejenerasyon oluşur ve bu olay 4-5 haftada tamamlanır. Eksize edilen loblar aynen eski şekilleri gibi oluşmaz; rejenerasyon daha çok yeni lobüller oluşması ve artık lobüllerin genişlemesi şeklinde olur. Hepatik rejenerasyon için gerekli uyaranlar pankreas, diğer ekstra-hepatik organlar ve rejenere olan karaciğerin bizzat kendisinden kaynaklanan hümoral faktörlerdir. Bu faktörlerden biri insülindir; diğerleri tam olarak belirlenememiştir.

Preoperatif Değerlendirme

Komplikasyonlardan korunmak isteniyorsa ameliyattan önceki serum albumin seviyesi 3 gm/dl. nin üzerinde olmalıdır. Eğer albumin düzeyi bu seviyenin altında ise parenteral albumin infüzyonlarıyla hasta hazırlanmalıdır. Belirgin bir SGOT yükselmesi (400 IU/L) veya karaciğer biopsisinde belirgin nekroz veya inflamasyon bulunması, aktif olay düzelene kadar karaciğer rezeksiyonunu imkânsız kılacaktır.