AĞIZ BOŞLUĞU KANSERLERİ

Ağız boşluğu kanserleri en iyi TNM sistemiyle sınıflandırılır. T1 lezyonları 2cm.den küçüktür. T1  2-4 cm. arasında ve T3 ise 4 cm.den büyüktürler. M metastazları simgeler ve Mo metastaz yokluğunu M.1 ise baş boyun dışında mesela akciğer veya karaciğer metastazlarına işaret eder. N lenf nodüllerinin klinik durumunu belirtir. No lenfadenopati olmadığını, N palpabl ipsilateral lenf nodülü varlığını , İST ise karşı tarafta veya bilateral lenf nodülü DÜyümesi olduğunu, N nodulunun hareket ettirilmediğine işarettir. Bu sınıflama tümör evrelendirmesi ve prognoz tayini açısından önemlidir.

Hasta preoperatif radyoterapi görecekse, tümörden 1 cm. uzakta deri çini mürekkebiyle,döğme yapar gibi, işaretlenmelidir. Radyoterapi tümörü küçültecektir fakat cerrahi eksizyon yine de tümörün orijinal sınırı dışında l.cm uzaktan yapılmalıdır.

Ağız boşluğunu döşiyen mukoza tümörleriyle orofarenks tümörleri arasındaki biyolojik farklılık hücresel diferansiyasyona, çevre dokuların infiltrasyonuna ve lenf nodülü metastazı yapma hızına bağlıdır.

Ağız boşluğu tümörlerinin %90’ı yassı hücreli karsinomalardır. Bu tümörler genel orofarenks tümörlerine göre daha iyi diferansiye, lokal invaziv, lenf nodüllerine de daha az metastaz yaparlar. Epitelial metaplazi nedeniyle mükoepidermoid karsinomaları epidermoid karsinomalardan ayırmak zordur. Diğer sık görülen tip ise tükrük bezlerinin adenokarsinomasıdır %8. Bunlar da yavaş büyürler, lokal invazyon yaparlar ve geç metastaz oluştururlar. Geri kalanları ise nadirdir ve pratik olarak ağız boşluğundaki diğer yapılardan kas, sinir, damar ve bağ dokusu gibi, kaynaklanırlar.

Ağız kanserleri 45-85 yaşlar arasında görülür ve damar hastalıkları lökoplaki, sigara ve alkol alışkanlığı ve kötü ağız hijyeniyle bir aradadır. Bugün için sifilis rol oynayan bir faktör değildir.

Tanıda gecikme hastanın hekime geç gelmesine bağlı olduğu gibi hekimin de erken patolojik değişiklikleri değerlendirmede yetersizliğinden ileri gelebilir. Son zamanlarda diş hekimlerinin ağız kanserleri konusunda daha sıkı eğitilmelerinin birçok lezyonun erken teşhis edilmesinde yardımları olmuştur.

Pekçok lezyon makroskopik olarak tanınırsa da teşhisin kesinleşmesi için biyopsi şarttır. Kesin tedavi yöntemini uygulayacak hekimin, lezyonun cerrahi yolla değiştirilmesinden önce biyopsi yapması gerekir. Bu özellikle total çıkarılabilecek küçük lezyonlarda önemlidir. En önemli problem kesin tedaviyi yapacak hekimin artık lezyon ve hatta tesbit edilemeyen biyopsi yeri bulamayınca ortaya çıkar.

İlk biyopsi esnasında diş durumunu da tesbit önemlidir. Radyoterapiye başlamadan önce tamir edilemeyecek durumdaki çürük dişler, radionekrozdan korunmak için, çekilmelidir. Tamir edilebilecek durumda olanlarla düzeltilmesi gerekenler radyasyonun yapacağı çürükten korunmak için fluoride başlıklarıyla kaplanmalıdır.

Yüzde on oranında eş zamanlı ikinci karsinoma odağı bulunabileceğinden bütün baş boyun kanserli hastalar, bronkoskopi, özofagoskopi, faringoskopi ve larengoskopi yapılmalıdır.

T ve T lezyanları tedavi yöntemine (cerrahi veya radyoterapi) bağlı olmaksızın çok iyi prognoza sahiptirler. Ama radyonekrozdan kaçınmak için alveol yakınındaki lezyonlar eksize edilmelidir. T3 lezyonları çok daha ağır olabildiğinden şifa düşünülüyorsa daha agresif tedavi edilmelidirler, boyun disseksiyonu veya boyuna radyoterapi gibi.

Hücresel bozulma veya değişiklik yapmamak için biyopsi bisturi veya biyopsi pensiile yapılmalı ve şüphe devam ettiğinde tekrarlanmalıdır. Teşhis edilmiş kanser vakalarında palpabl lenf nodüllerinden biyopsi yapmağa gerek yoktur. Fakat bazen boyun lenf nodüllerinden aspirasyon biyopsisi yapmak gerekebilir. Sonuç negatif geldiğinde bunlarda insizyonel biyopsi yapmalıdır. Lenf nodülü çıkarılamıyacak kadar büyük veya çevre dokulara yapışık olmadıkça insizyonel biyopsiden kaçınılmalıdır.

dudak kanseri tedavisi

Küçük lezyonlarda lokal eksizyon hem basit ve çabuk uygulanır hem de yeterli kozmetik görünüşle şifa sağlar. Büyük lezyonlarda ise eksizyonla birlikte devamlılık içinde lenf disseksiyonu gerekir. Nedbe dokusu nüksleri veya daha önce herhangibir tedavi görülmüş olması ve kemik inflitrasyonu bulunması radyoterapi için kontrendikasyondur.

Lenf nodüllerini tutmuş hastalığın kontrolunda cervical lenfadenektomi (radikal boyun disseksiyonu) etkilidir. Hastaların çoğunda palpabl lenf nodülü tümörün ilk tesbit edilişinden sonraki ilk iki yıl içerisinde gelişir. Lenfadenektomi elektif uygulandığında %25 histolojik metastaz tesbit edildiği halde terapötik amaçla uygulandığında %85 pozitiftir.

DİL KÖKÜ KANSERLERİ

Görünmeyen dil kökü kanserleri metastatik boyun adenopatilerinin sebebi olabilir.

Tedavi tartışmalıdır. Papilla circumvallataları infiltre etmiyen tümörler supraglatik larenjektomiyle tedavi edilebilirler. Daha yaygın olanlar radyasyon tedavisi görmelidir.

Tedavi sonrası beş yıllık yaşama oranı %15 dir.

BADEMCİK KANSERLERİ

Bademcik malign tümörleri histolojik olarak az diferansiye yassı hücreli karsinoma (%75), lenfosarkoma (%15) veya lenfoepitelioma(%10) dırlar.

Bu bölgede tümörün bademcik veya bademcik yatağından mı yoksa plica tonsillarisden mi çıktığını bilmek çok önemlidir, çünkü bu ikisi biyolojik davranışları bakımından çok farklıdırlar. Fakat bademcik karsinomalarının çevre dokulara yayılma sıklığından bezen ikisi arasında ayırım yapmak mümkün olmıyabilir. Bu hastalığın ilk belirtisi aynı taraf boyun lenf nodülü büyümesi olabilir. Hastaların dörtte üçünde ilk muayenelerinde boyun lenf nodülleri palpabldır. Özellikle lenfoepiteliomalarda kemik, akciğer, karaciğer gibi uzak metastazlar görülür.

Çok dikkatli incelemeyle bile bademcikte patoloji gösterilemediği halde boyun lenf nodüllerinde metastaz tesbit edildiği de vardır. Daha önceden çıkartılmış bademcikte küçük gizli bir karsinoma da olabilir.

Küçük lezyonlar (Tx) radiasyonla tedavi edilebilirler. T ve T tümörleri ise preoperatif radyoterapi ve sonra da lezyonla birlikte mandibula rezeksiyonu ve devamlılıkla (incontiunity) boyun disseksiyonu gerektirirler.

Yaşama şansları primer tümörün yaygınlığına ve boyundaki metastatik hastalığın varlığına veya yaygınlığına bağlı olarak değişir. Boyunda adenopati olmayanlarda beş yıllık yaşama %62, metastaz olanlarda ise %26 bulunmuştur. Bütün vakalarada yaşama oranı %30-35 arasında değişmektedir.