KAZAİ HİPOTERMİ Tedavi

Ağır olgularda daha iyi solunum idaresi ve sık rastlanan öldürücü komplikasyon blan aspirasyona karşı korunmak için endotrakeal intubasyon kullanılabilir. Sık sık arteriyel kan gazları ölçülür. Çoğunlukla beraberinde bulunan pnömonitis için antibiyotikler gereklidir. Genelde kabul sırasında ciddi enfeksiyonlardan şüphelenilmez ve uygun tedavinin gecikmesi hastalığın ağırlaşmasına katkıda bulunur. Hipoglisemi %50’lik glukoz solüsyonunun intravenöz uygulanmasını gerektirir. Sıvı uygulaması santral venöz pulmoner arter wedge basıncı, idrar miktarı ve diğer dolaşım parametrelerine göre ayarlanır. Yeniden ısıtmayı takiben artan kapiller permeabilite pulmoner ödemin ortaya çıkışına eğilim yaratır. Bu komplikasyondan kaçınmak için, santral venöz veya wedge basınç 12-14 cm. su altında tutulmalıdır. Hasta soğuk iken, ernilimleri olmayacağından ve yeniden ısıtma işlemi sırasında ciddi toksisite oluşturacak ölçüde birike-bileceğinden ilaçlar periferik dokulara enjekte edilmemelidirler.

Yeniden ısıtma sürerken hipotermi ile maskelenebilen, beraberinde bulunan hastalıkların özellikle miksödem ve hipogliseminin belirtileri açısından hasta sürekli olarak izlenmelidir.

Baş ve Boyun Tümörü Tanı

Baş boyun kanserlerinin %90 nında inspeksiyon, palpasyon ve biyopsiyi içeren basit muayeneyle tanı konulabilir. Hekim bu bölgenin anatomisini ve muayenede kullanılan aletleri bilmelidir.

Baş boyun inspeksiyonu sistematik olarak yapılmalıdır. Hekim asimetri, renk değişikliği, anormal yeni teşekkül araştırmalıdır. Sesdeki değişikliğe ve nefesin kokusuna dikkat edilmelidir. Tanı bir his muayenişiyle nervus facialis ile çiğneme fonksiyonu kontrolü sinir invazyonları için en iyi bilgiyi verir.

Ağız içi muayenesinde dişlerin durumu, tükrük bezi ağızları ve mukozalar kontrol edilir. Periodontal iltihablar, lökoplakiler ve Ulserasyonlar kaydedilmelidir. Erythroplasia (kabarık kırmızı lezyonlar) prekanseröz bir mukoza durumu olup özel dikkat ister. Nazofarenks ve hipofarenks larenks aynasıyla muayene edilmelidir. Hekim bu aletin kullanılmasını öğrenmeli ve üç kör alanı, nazofarenk, dil kökü ve piriform sinusları muayene edebilmelidir. Larenks aynası doğal olarak çorda vocalis’lerin muayenesinde de kullanılacaktır.

Palpasyon boyundaki üçgenlerin tam değerlendirilmesiyle başlar. Hissedilen herhangi bir kitlenin kıvamı, büyüklüğü, hareketliliği, sayısı ve hassasiyeti dikkatle araştırılıp kaydedilmelidir. Ağız tabanı ve dilin iki elle muayenesi inspeksiyonda görülmeyen lezyonların ortaya konulmasını sağlar. Bu teknik aynı zamanda ağız içi ve farenks tümörlerinin büyüklüklerini ve yaygınlıklarını tayin etmeye yarar. Damak, dil kökü ve pilica tonsillaris’lerin palpasyonundan önce, kusma refleksini kaldırmak için, topik anestezik ajanlarla uyuşturulması iyi olur.

Diğer yardımcı tanı yöntemleri ancak fizik muayene bulgularını tamamlamak üzere kullanılır. Bunlar direk laringoskopi, nazofarengoskopi, fıberoptik endoskopi röntgen muayeneleri arteriografi baryumlu muayeneler, laminografi, nükleer scan ve bilgisayarlı tomografilerdir.

Şüpheli alanların herbirinden biyopsi yapılmalıdır. Hangi metod (insizyonel, eksizyonel veya iğne veya punch) kullanılarsa kullanılsın patologa tetkik için yeterli doku parçası gönderilmelidir. Genelde makroskopik normal ve anormal doku sınırından alınacak doku parçası tercih edilir. Açıkça nekrotik olan alandan biyopsi yapmaktan kaçınmalıdır.

Lökoplakilerin prekanseröz olduğu tartışmalıdır ve böyle bir durumla karşılaşınca hekim nereden biyopsi yapacağını ve bilhassa biyopsi endikasyonu olup olmadığını bilmelidir. Ağız içi uygun sıvı ile yıkanıp alınan örnek santrifüje edildikten sonra Papanicolau metoduyla boyanıp muayene edilebilir. Bu sitolojik yöntem uygulamaları karar vermekte yardımcı olabilir. Bununla beraber bu yöntemle kesin lokalizasyon yapmak mümkün olmadığından, daha sıkı bir muayane ve biyopsi gerekir.

Ağız mukozasına topik toluidine mavisi tatbikiyle displazik veya neoplastik alanların normal mukozadan ayrılması mümkün olabilir. Bu teknik tümörlerde eksizyon sınırını tayinde travmatik veya iltihabi lezyonların kanserden ayrılmasında ve büyük tümörlerde satellitlerin ve ikinci primer oluşumların tesbitinde kullanılmıştır. Bu teknik güvenilir olmasına karşın yalnız mukoza lezyonlarında yarar sağlamaktadır.|Hangi tip tedavinin uygulanacağına karar vermekte biyopsi ve diğer özel muayene sonuçları yardımcı olacaktır.

Baş boyun kanserlerinin tanı ve uygun tedavisi ekip çalışmasını gerektirir. Bu, en iyisi hastaya göre cerrah, patolog, kulak boğaz burun uzmanı, plastik cerrah, psikiyatrist ve konuşma uzmanlarıyla sağlanır. Hastaya uygun yaklaşım önemlidir. Hasta tüm ele alınır ve yalnız bir fizik bozukluk göz önüne alınarak tedavi yapılmaz. Her tür tedavide dişler, beslenme durumu ve konuşma dikkate alınmalıdır. Hasta, nükslerin, ikinci primer odakların ortaya çıkarılması ve tadavi sekelleri açısından hayat boyu kontrol gereklidir.

Benign Tümörler

Bütün premalign lezyonlar (junctıonal nevus, aktinik keratoz, Hutchinson frekle, kera toksan torna, Jadassohn sebase nevusu v.b.) kesin tedaviyi gerektirirler. Bütün deri yüzeyi dikkatle muayene edilmeli ve şüpheli her alan çıkartılıp histolojik tetkik edilmelidir. Topik sitotoksik tedavi (%5 5FU tatbiki) aktinik keratozlarda veya rekonstrüktif yöntemler için donör alanda uygun olabilirse de teşhis edilmiş bazal veya yassı hücreli karsinomada, yüksek nüks oranlarından dolayı yasaklanabilecek durumdadır.

Malign Tümörler

Bazal ve yassı hücreli karsinomalar en sık görülen malign tümörlerdir. Genellikle yaşlı kişilerde görülürse de bazen genç yetişkinlerde de olabilir. Bunlar ülserli veya ülsersiz, alttaki dokulara, kas kıkırdak gibi, infıltre olmuş veya olmamış, nodul veya plak tarzındaki lezyonlardır. Lezyonlar çok sayıda da olabilirler. Mültipl karsinomalı hastalarda deride ikinci kanser teşekkülü potansiyeli zamanın geçmesiyle artar. Bu yüzden sıkı ve hayat boyu takip zorunludur. Bazen bazal hücreli karsinomayı daha saldırgan kardeşi yassı hücreli karsınomadan ayırmak zor olabilir. Şakak ve preauriküler yerleşimli bazal hücreli karsinomalar daha agresif olduklarından yassı hücreli karsinomaymış gibi tedavi edilmelidirler. Her iki tip de büyük boyutlar kazanıp hayati organları işgal edebilirler.

Deri kanserinden koruyucu önlemler şunlardır:

(1) Hassas derililerin uzun süre güneşte kalmaktan sakınması,

(2) Erken tanıyı kolaylaştırmak için derinin kontrol edilmesi

(3) Güneş ışınlarından koruyucu krem kullanılması

(4) Aktinik keratoz gibi prekanseröz lezyonların kesin tedavileri.

Erken tanı konulmuş vakalar şifaya kavuşturulabilir, zira bunlar yavaş gelişirler, geç metastaz yaparlar ve kolay ulaşılabilecek yerleşimleri vardır. Bazı lezyonlar 10-20 yıldan beri gelişmektedirler ve infekte ve çok büyük olabilirler. Bazal hücreli karsinoma nadiren metastaz yapar ve yeterli eksizyonu şifa getirir. Yassı hücreli karsinoma ve malign melanomada cerrah yayılma kapasitelerini göz önüne almak zorundadır. Yassı hücreli karsinomalarda metastaz %5 oranında vardır.

Bazal ve yassı hücreli karsinomaların tedavisinde radyasyon ve cerrahi eş değerde etkilidir. Tedavi yönteminin seçimi lezyonun lokalizasyonuna, vital yapıların korunma kolaylığına (göz, orta kulak, beyin ve kartilaj v.b.) daha önceki tedavi yöntemi, oluşturulabilecek defektin tamiri için gerekli girişim sayısı ile hastanın mesleği, vücut fonksiyonları gibi hastaya bağlı faktörtere bağlıdır. Beceriyle uygulanan radyoterapi cerrahiyle karşılaştırılabilecek şifa sağlar fakat geç dönem sekelleri vardır. Malign melanomâlar ise ancak cerrahi girişimle tedavi edilebilirler.

Birçok vakada kolay uygulanabilecekse cerrahi tercih edilir. Eksizyondan sonra primer defekt kapatılması düşünülür ve bu en iyi kozmetik sonucu sağlar. Daha büyük cerrahi defektlerse deri grefti veya flebi gerektirirler.

Şifa ümidinin dışında ihmal edilmiş lezyonlar paliatif rezeksiyon, radyoterapi ve kemoterapiden yararlanırlar.