SOLUNUMSAL ALKALOZ

Akciğer ve karaciğer hastalığında kronik solunumsal alkaloz gelişebilir. Kronik hipokapniye böbreğin cevabı süzülen bikarbonatın tubuler geri emilimini azaltmak, bikarbonat konsantrasyonunu düşürmek şeklindedir. Bikarbonat konsantrasyonu düştükçe klor konsantrasyonu yükselir. Bu hiperkloremik asidozda görülen tablonun aynısıdır ve ikisi ancak kan gazları ve pH ölçümü ile ayırt edilebilir. Genelde, kronik solunumsal alkoloz tedavi gerektirmez

METABOLİK ALKALOZ

(1) Hidroklorik asitten zengin gastrik salgıların kaybı ile hidrojen iyonu kaybı,

(2) çoğunlukla ağır olan hacim eksikliği,

(3) hemen her zaman olan potasyum eksikliği.

Gastrik mukozanın HC1 sekresyonu bikarbonat iyonunu kana geri yollar. Alınan gıda ile kansan mide asidi ince bağırsakta geri emilir. Böylece bu süreçde net hidrojen iyon kayıp veya kazancı yoktur. Eğer salınan hidrojen iyonu karışma ve drenaj yoluyla vücudu terkeder ise sonuç dolaşıma net bikarbonat verilmesidir. Normalde böbrekler fazla bikarbonatı kolaylıkla atarlar. Fakat hidrojen iyon kaybı ile birlikte hacim eksikliği de varsa böbrekler hacmi koruyabilmek için sodyum ve diğer anyonların tubuluslardan geri emilimini artırırlar. Bu arada artmış sodyum emilimi sebebi ile fazla bikarbonatın bir kısmı proximal tubulusdan emilmekten kurtulur ve distal tubuluse ulaşır. Burada potasyum sekresyonunu artırarak idrarla potasyum kaybına sebep olur. Bikarbonat varlığı sebebiyle idrar pH sı nötral veya alkalidir. Sonra hacim eksikliği daha ağırlaştıkça süzülen bikarbonatın proximal tubuluslardan hepsi emilmeye başlar.

Şimdi bikarbonatla birlikte çok az miktarda sodyum distal tubuluslara ulaşabilmektedir. Potasyum eksikliği ağır ise hidrojen iyonu ile exchange edilerek sodyum emilir. Bu ileri derecede metabolik alkalozlu hastalarda bazen paradoksik asit idrara sebep olur.

Değerlendirme idrar elektrolitleri ve pH sini içermelidir. Erken dönemlerde bikarbonat atılımı sodyum ve potasyum atılımına sebep olur. Böylece idrar sodyum konsantrasyonu hacim eksikliğindeki bir hastada beklenmeyecek kadar fazla olur ve idrar pH sı alkalileşir. Bu durumda, idrar klorürü hacim eksikliğinin boyutunu gösterir: 10 meq/L altındaki idrar klorürü hacim ve klorür eksikliği açısından tanı koydurucudur. Sonra bikarbonat geri emilimi komplet hale gelince idrar pH sı asitlenir ve idrar sodyum potasyum ve klor konsantrasyonları hepsi düşük olur. Metabolik alkalozun solunumsal kompansasyonu değişkendir. Fakat maksimal düzeyde kompansasyon kan PC02 solunumsal asidozu da içeren karma bozukluğu gösterir.

Metabolik alkalozu tedavi etmek için genellikle serum fizyolojik şeklinde sıvı verilmelidir. Yeterli hacim düzeltmesi ile tubuler sodyum emilimi stimulusu azaltılır ve böbrekler fazla bikarbonatı atmaya başlar. Bu hastaların çoğunda potasyum eksikliği de vardır ve potasyum verilmesi gerekir. Bu KC1 şeklinde verilmelidir. Çünkü klor eksikliği durumun diğer bir komponentidir ve nitrat veya laktat olarak verilen potasyum eksikliğini düzeltmez.

KARMA ASİT-BAZ BOZUKLUKLARI

Metabolik ve solunumsal alkalozun birlikte görülmesi nadirdir. Veriler güvenlik bantlarından herhangi birinin dışına düşüyor ise tanımsal olarak karma bozukluktan bahsedebiliriz. Diğer taraftan asit-baz verileri güvenlik bantlarından birinin içine düşer ise asit-baz bozukluğunun saf veya komplike olmayan şekli olduğuna işaret eder (fakat ispat edemez.).

SIVI ve ELEKTROLİT TEDAVİSİNİN PRENSİPLERİ

Önce idame sıvı gereksinimi hesaplanmalıdır. İkinci olarak varolan hacim ve kompozisyon eksiklikleri hesaplanmalıdır. Bu hastanın sıvı ve elektrolit durumunu ağırlık değişimi, serum elektrolit konsantrasyonu, kan pH ve PCO2 sine bakarak tayini ile yapılır:

(1) Varolan hacim eksikliğinin boyutu,

(2) anormal sodyum konsantrasyonunun patogenez ve tedavisi,

(3) potasyum gereksiniminin tayini ve

(4) birlikte bulunabilen asit-baz bozukluğunun tedavisi, şeklinde 4 boyut vardır. Sonuç olarak tedavide devam eden mecburi sıvı kayıplarının varlığı da göz önüne alınmalı ve günlük planda bu kayıplar da karşılanmalıdır.

Ateş ve artmış ortam ısısı hissedilemeyen kayıpları arttırır. Böylece ihtiyaç artar. Cerrahi strese normal cevap su ve elektrolit korunması şeklindedir. Bu sebeple postoperatif erken devrede idame miktarı az tutulmalıdır. İlaveten artmış metabolizma dolaşıma daha fazla potasyum geçmesine sebep olur, böylece bu iyon postoperatif ilk birkaç günde idame sıvılarına konmayabilir.Varolan eksikliklerin düzeltilmesi yukarda listesi verilen 4 faktöre dayanmalıdır.

Hacim eksikliği en iyi ağırlıktaki akut değişim veya klinik tahminlerden bulunabilir. Klinisyen vücut suyunun %5 inden fazla kayıpların anlaşılmayıp %15’inden fazla kayıpların ağır dolaşım bozukluğuna sebep olabileceğini göz önünde bulundurmalıdır. Net sodyumun net sıvı eksikliği ile ilişkisi 3 numaralı denklemde serum sodyum konsantrasyonuna göre verilmiştir. Serum sodyum konsantrasyonu normal ise kayıplar izotoniktir. Hiponatremi varsa sudan çok sodyum kaybedilmiştir. Her durumda ilk tedavi SF ile olmalıdır.

Potasyum eksikliği ve fazlalığı kan pH ının ışığında bulunmalıdır. Normal pH da hipokalemi var ise tüm vücut potasyum eksikliğinin boyutu tahmin edilebilir. Örneğin pH 7.40 olduğunda 2.5 mEq/L serum potasyum konsantrasyonu tüm vücut potasyumunda %20 eksiklik demektir. Normal erişkinin 45 mEq/kg potasyum kapasitesi vardır. Orta derecede kaybeden hastada 35 mEq/kg dir. Normal 70 kg lık bir erkekte total potasyum kapasitesi 45×70 yani 3150 meq, bunun %20 si yani 630 meq kayıptır. Bu miktar tedavide göz önüne alınmalıdır.

Sıvı ve elektrolit eksikliğinde parenteral tedavi verirken iki önemli kural vardır. İlk olarak birçok problemde hesaplanan eksikliğin yarısı 24 saatte yerine konmalı ve durum tekrar değerlendirilmelidir. İkinci olarak sıvı ve elektrolit bozukluğu geliştiği süre kadar zamanda yerine konmalıdır. Bu kurallara uyulur ise fazlaca yerine koyma önlenmiş olur, bunun yanında iyatrojenik elektrolit bozukluğu gelişmez.

Hacim ve kompozisyonu ile devam eden kayıplar günlük sıvı tedavi planında dahil edilmelidir.

NORMAL, AÇLIK VE HASTALIK DURUMLARINDA METABOLİZMA

Beslenme gereksinimi öncelikle metabolik olaylar için lüzumlu olan enerjinin temini için esastır. Diyetteki karbonhidrat, yağ ve protein enerji oluşturan komponentlerdir. Günlük enerji ihtiyacı; hayatın idamesi için lüzumlu basal gereksinim ile günlük aktivite için lüzumlu miktarın toplamına eşittir. Normal şartlarda enerji ihtiyacı büyüme çağında ve gebelik esnasında artar. Hastalıkta ve iyileşme döneminde tamir olayını desteklemek için ilave enerjiye ihtiyaç vardır. Ateş yükselmesi veya hipertiroidizm gibi durumlarda da metabolizma hızlanarak yine ilave enerjiye gereksinim gösterir. Normal vücut ısısından her 1°C yükselişte bazal kalori gereksinimi ortalama %12 artar. (g°F yükselişde %7 artar.) Günlük idame için gerekli enerji 25-30 kcal/kg dır.