Granülosit ve Lenfositler

Yara alanındaki ekstrasellüler sıvının doğal opsonik aktivitesi koliformlar üzerine fazla değilse de stafilokoklar için etkilidir. Granülositler bakteriyi hazmettiklerinde, kısmen kapanmış fagozomlarla birlikte sitoplazmik granüller erir ve granüler enzim hücre dışına çıkar. Bu enzimlerin büyük bir çoğunluğu, yara sıvısında antibakteriyel etkinliğe sahiptirler. Aşağıda belirtildiği üzere, granülositlerdeki  bakteri ölümü, oksijene bağımlıdır.

Lenfositler, lenfokin salgılar. Lenfokinlerin görevi fibroplaziyi uyarmaktır. Artritde olduğu gibi immün ortamda nedbe dokusu geliştirir. Yine de, lenfosit türevi lenfokinlerin doku iyileşmesinde, makrofajlar kadar etkenliği yoktur. Bununla birlikte bilinmelidir ki, lenfositler yaranın bakterilere karşı savunmasında görev alır ve immün yetmezlik sendromu (AİDS) gibi hallerde yara enfeksiyonunda Listeria veya Legionella gibi beklenmeyen organizmalar görülür.

YENİDEN ŞEKİLLENME

Yeni şekillenme sonucu, her ne kadar bölgedeki kollajen miktarında azalma olursa da, yaranın sağlamlık gücü travmadan sonraki altıncı aya kadar devam eder. Yeniden şekillenme, kollajen değişimi, fibril çekilmesi ve intermoleküler bağlantının artması gibi safhalardan gelişir. Bu olaylar zinciri mekanik baskılar etkisinde olup iyileşmekte olan dokunun miktarını, şeklini ve yapısını kısmen yönlendirir.Yeniden şekillenme, maalesef normal yapıya ulaşamaz, örneğin, deri ve fasya normal gücünün ancak %80’nine ulaşırken elastikiyet, enerji absorbsiyon kapasitesi gibi özellikleri normale dönmez. Sonunda oluşan nebde dokusu olup işe yaramasına karşın zayıf ve gevşek yapıdadır.

EPİTELİZASYON

Daha sonra, yanıklı hastalarda kullanmak amacıyla, büyüme faktörü aracılığıyla biyopsi parçalarının hızla büyüyüp yapraklar halinde gelişmesi sağlanır. Bu yolla vücudun yaklaşık %40’ı örtülebilir.

Skuamöz hücreler, kollajenaz kullanarak ölü dokunun derinlerine inip bu hücreleri parçalar ve ilerleyen yeni hücrelere yer açar. Kurumaya terkedilen bir yara boşluğunda nedbe gelişir. Epitel skuamöz hücrelerin beslenmesini sağlayacak uygun bir ortamda, nedbe dokusu altında gelişir. Yara nemli tutulur ve dış etkenlerden korunursa, epitel hızla yaranın üstüne ulaşır, daha çabuk ve ekonomik bir oluşum gelişir.

Genelde, gastrointestinal sistem gibi özel dokulardaki epitel onarımı, skuamöz hücreler gibidir.

Oksidatif öldürme

Bu non spesifik sistem oksijene o kadar bağlıdır ki bu yüzden ona lokal immünite adı da verilmektedir. Bu bilgilerin ışığında, bir bakterinin infeksiyona yol açıp yaygın bir hal alıp almaması, doku perfüzyon derecesi diğer bir deyim ile, oksijen ihtiyacı artmış granulositlerin bu metabolik ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanamaması ile çok yakından ilgilidir. Bu arada kompleman faktörleri ve histaminden gelen inflamatuvar sinyaller damarları dilate ederek infekte bölgelere olan direk kan akımının artmasına yardımcı olurlar. Fakat kan volümü veya bölgesel damarlanma yetersiz ise doku perfüzyonu artamaz ve invaziv infeksiyon mutlaka gelişir.

Dokuların oksijenasyonu kan volümünü ve verilen oksijen miktarını yükseltmek sureti ile arttırılabilir. Buna karşın hipovolemi ve pulmoner yetersizlik hallerinde doku oksijenasyonu azalır. Hayvanlar üzerine yapılan çalışmalar göstermiştir ki, arteriyel hipoksinin düzeltilmesi spesifik antibiyotiklerin kullanımı kadar etkin bir şekilde bakteriyel infeksiyonları kontrol etmekte ayrıca fagositlere yeterli oksijen sağlandığında antibiyotikler çok daha fazla etkili olabilmektedir.

Konjestif kalp yetmezliği, akciğer hastalığı, hipovolemisi olan şiddetli travma geçirmiş hastalar ile yüksek vazopressin, anjiotensin (Angiotensin) veya katakolamin (Catecholamines) seviyesi gösteren kimseler infeksiyonlara karşı çok hassastırlar. Bu gibi durumlarda kişinin immün müdafaa sistemini desteklemek için uygun beslenme ve antibiyotik tedavisi kadar dolaşımın düzeltilmesi de büyük önem taşımaktadır.