- Hipertonik (hipernatremik) dehidratasyon
- Hiponik (hiponatremik) dehidratasyon
- İzotonik (izonatremik) dehidratasyon Çocuklarda en sık rastlanan dehidratasyon tipi izotonik dehidratasyondur. Sütçocuklarmm akut ishallerinde oluşan dehidratasyon genellikle izotoniktir. Bu tip dehidratasyonda su ve tuzlar, vücut sıvılarında bulundukları oranlarda kayba uğradığından, hücre dışı sıvıda osmolalite değişmez ve hücreden dışarıya veya dışarıdan hücre içine su geçişi olmaz. Klinik tabloda hücre dışı sıvı hacminin azalması ile ilgili bulgular ön plandadır.
Vücuttan su kayıplarının tuz kayıplarına oranla fazla olduğu durumlarda ortaya çıkan patoloji, hipertonik (hipernatremik) dehidratasyondur. Bu tip dehidratasyona özellikle küçük sütço-cuklarmda rastlanır. Besinin hazırlanmasında yapılan yanlışlıklar (suyu nisbeten az bir besi biçimi uzun süre kaynatılarak koyulaştırılmış inek sütü, koyu hazırlanmış toz süt preparatları), yüksek ateş ve sıcak çevre hipernatreminin başlıca nedenleridir. Bu tip dehidratasyonda, hücre dışı sivı hacminde azalma olabilir veya olmayabilir. Klinik tabloda hücre içi sıvı azalması bulguları (aşırı susama hissi, irritabilite, şuur bulanıklığı, reflekslerin canlılığı ve konvülziyonîar gibi MSS belirtileri) ön plandadır.
Tuz kaybının su kayıplarını aştığı dehidratasyon tipine hipotonik (hiponatremik) dehidratasyon denir. Bu tip dehidratasyon en fazla tedavi yanlışlıkları (uzun süren ishallerde tuz kaybının yeterince karşılanmaması, akut ishallerde uzunca bir süre çay veya pirinç suyu verilmesi, İV solüsyonların elektrolitten yoksun olması) sonucu görülür. Bu tip dehidratasyonda, hücre dışı sıvı hacmi artmış olabilir. Klinik tabloda, izotonik dehidratasyonda olduğu gibi, plazma hacim azalması belirtileri ön plandadır.
Tablo 8.3.3 de değişik dehidratasyon tiplerinde klinik ve laboratuar bulguları verilmiştir. Dehidratasyon tiplerim ayırt etmede klinik bulgulardan çok laboratuar bulguları yol göstericidir.
Dehidratasyonlu hastada kayba neden olan hastalığın süresi, patolojik kayıpların miktarı, özellikle son 24-48 saatlik sürede alman sıvı,miktarı ve niteliği, kusma ve ateşin varlığı ve niceliği, idrar sıklığı ve miktarı, çocuğun son günlerde tartılıp tartılmadığı sorularak su ve tuz kayıp, larmm derecesi konusunda bilgi alınmalıdır. Öykü ile alman bilgiler, klinik ve laboratuar bulguları dikkate alınarak su ve tuz kayıplarının derecesi ve dehidratasyonun tipi belirlenmeye çalışılmalıdır (tablo 8.3.2, 8.3.3).
Belirgin klinik ve laboratuar bulgularının dehidratasyonun geç bulguları olduğu unutulmamalıdır. Erken dönemde klinik ve laboratuar bulguları genellikle normaldir. İshalin erken döneminde hastaya oral yolla glükoz elektrolit solüsyonları verilmesiyle dehidratasyonun ölüme yol açabilen ağır dereceleri önlenebilir.
Serum osmolalitesi (normal, düşük veya yüksek) Serum sodyum düzeyi (normal, düşük veya yüksek) Serum potasyum düzeyi (normal, düşük veya
yüksek) Serum HC03 düzeyi (düşük) Serum pCOs (normal veya düşük) Serum klorür düzeyi (normal veya yüksek) Serum kalsiyum düzeyi (normal veya düşük) Serum magnezyum düzeyi (normal veya düşük)
Şişman ve zayıf çocuklarda klinik bulgularla dehidratasyonun saptanmasının güç ve aldatıcı olabileceği hatırlanmalıdır.
Akut dehidratasyonun ağır şekillerinde, plazma volümünde belirgin azalma sonucu şok tablosu gelişerek hasta kaybedilebilir. Bunun ya-nısıra, ağır dehidratasyonda hayatı tehdit eden diğer bir olumsuz sonuç da metabolik asidozun oluşumudur. Klinik olarak derin ve sık solunum (Kussmaul solunumu) metabolik asidozun en önemli belirtisidir. Solunum derinliği ufak süt çocuklarında daha az güvenilir olmakla beraber asidozun varlığını yansıtır. Metabolik asidozun kimyasal göstergeleri kanda düşük pH, düşük HC03-, hiperkloremi ve kompansasyon sonucu oluşan pC02 düşüklüğüdür (tablo 8.3,4). Örneğin, sütçocuklarmda ve küçük çocuklarda ağır dehidratasyon nedenlerinin başında gelen akut ishalde metabolik asidoz bir taraftan Na+, K+, HCCV dan zengin, klorürden fakir ve alkalen yapıda sıvının barsaklardan kaybedilmesi, diğer taraftan hipovolemiye bağlı perfüzyon azlığı sonucu periferik dokuda fazla miktarda organik asit yapılması ve bunların, idrar yapımı azalmış olan böbreklerle atılamaması ile kanda birikmesi sonucu oluşur. Hiperkatabolik etkileri ile açlık ve yüksek ateş de metabolik asidoz oluşumunda pay alır. Dehidratasyonda, kandaki pH değişiklikleri çok kısa sürede acil tedavi gerektirecek derecede tehlikeli boyutlara ulaşabilir.
Ağır dehidratasyonda çocuğun yaşma, dehidratasyon nedenine, patolojik kayıpların niteliğine, ağızdan alman sıvının yapısına ve böbreklerin fonksiyon durumuna bağlı olarak mineral metabolizmasına ilişkin ve özellikle sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum iyonlarını ilgilendiren sapmalar ve bunlarla ilgili belirtiler de tabloya eklenebilir.
Sıvı tedavisinde en önemli ilke, kaybedilen elektrolit ve suyun uygun şekilde yerine konmasıdır. Sıvı tedavisinin planlanmasında yaşa uygun normal gereksinimler ve olası su ve elektrolit kayıpları dikkate alınmalıdır. Hasta başlangıçtan itibaren dehidratasyonun derecesi ile ilgili klinik belirtiler yönünden ve aralıklı tartı ölçümleri ile yakından izlenmeli; ishal, kusma, ateş gibi nedenlere bağlı olarak devam etmekte olan patolojik kayıplar yaklaşık olarak hesaplanmalı ve tedavide dikkate alınmalıdır. Klinik uygulamada sıvı tedavisi gerektiren durumlar tablo 8.3.5 de sıralanmıştır.