pH terimi, serbest hidrojen iyonu konsantrasyonunun negatif logaritması olarak tanımlanır.
Tampon maddeler, asit veya baz ilâvesi ile solüsyonun serbest hidrojen iyonu konsantrasyonunun değişmesini önleyici etkisi olan maddelerdir. Solüsyonda tampon varlığı, asit veya alkali ilavesiyle oluşacak pH değişikliğini azaltır. Sodyum, potasyum, kalsiyum gibi pozitif yük taşıyan katyonlar ile klorür, sülfat gibi negatif yük taşıyan bazı anyonlar proton alıp veremezler. Bu nedenle de asit, baz veya tampon gruplarına girmezler. Bunlar için «aprot» terimi kullanılır ve «A» harfi ile belirlenirler.
Vücutta büyük sayıda potansiyel hidrojen iyonu vardır. Bunların çoğunluğu tampon maddelere bağlı olarak bulunur. Bu nedenle pH 7.4 de kanda serbest hidrojen iyonu konsantrasyonu düşüktür ve 0.0000398 mEq/l (veya 3.98 x 10-8 mEq/l veya yaklaşık 40 mEq/l) düzeyindedir.
pH = —log (H+) = —log (3.93 X 10-8) = —(0.60-8.0) = 7.4
Besin öğelerinin metabolizması sonucu hidrojen iyonları açığa çıkar. Günlük hidrojen iyonu alışverişi oldukça fazladır ve vücut tampon maddelerinde bulunan hidrojen iyonlarının % 50 si kadar miktarda hidrojen iyonu vücuda girer ve atılır. En fazla hidrojen iyonu, proteinlerin metabolize olması sonucu oluşur. Kükürt içeren aminoasitlerin oksidasyonu ile sülfürik asit, fos-foproteinlerm hidrolizi ile fosforik asit ortaya çıkar. Karbonhidratların, yağların ve pirüvik, laktik, sitrik asitler gibi organik asitlerin tam ok-sidasyonunda son ürünler su ve karbondioksittir. Tam olmayan oksidasyonlarmda ise hidrojen iyonları açığa çıkar. Süt ve et ile beslenen erişkinlerde vücuda günde 10 mEq hidrojen iyonu ilave olduğu ve kan pH sının 7.35 – 7.45 arasında tutulabilmesi için bu miktarda hidrojen iyonunun böbrekler tarafından atılması gerektiği hesaplanmıştır.
pH değişikliklerine karşı vücudun ilk koru-. yucu mekanizması tampon sistemleridir. Ancak tampon sistemlerin etkisi sınırlıdır ve asit – baz dengesini sürekli olarak koruyamaz. Akciğer ve böbrekler asit – baz dengesinin ana düzenleyicileridir.
Ekstrasellüler sıvının başlıca tampon sistemi bikarbonat – karbonik asit sistemidir. İntrasellüler sıvıda birçok proteinler ve organik fosfat bileşikleri tampon görevi yaparlar. İdrarda başlıca tampon maddesi mono ve dihidrojenîi fosfat bileşikleridir.
Plazmaya hidrojen iyonu ilave edildiğinde bikarbonatın tampon etkisiyle nötral bir tuz ve karbonik asit oluşur:
HA + NaHC03 ~» NaA + H2 C03
Karbonik asit, çözülebilirlik katsayısı düşük olan zayıf bir asittir ve eriyikteki karbondioksid ile aşağıda gösterilen denge durumunda bulunur.
[H+] [HC03-]^±H2C03^CO, + H20
Bikarbonat – karbonik asit sisteminde pK (asit – baz ikilisinin ayrışmasından elde edilen sabite) 6.1 dir. Bu şekilde plazmada bikarbonat ve karbonik asit düzeylerindeki değişikliklerin pH ya etkisi hesaplanabilir:
Henderson – Hasselbach denklemi, pH değerinin korunmasında bikarbonat veya karbonik asitin (pCQ2) mutlak düzeylerinin değil, bunların birbirine oranının (pH 7.4 de bu oran 20: 1 dir) önemli olduğunu göstermektedir. Bikarbonat konsantrasyonun artması veya azalması durumunda, pC02 de orantılı olarak artıyor veya azalıyorsa pH değişmez. Akciğerler, vücuttan atılan karbondioksid miktarını azaltarak veya çoğaltarak pC02 düzeyinin düzenlenmesinde ve böylece de asit – baz dengesinin korunmasında rol oynarlar. Günlük normal metabolik olaylar ile büyük miktarlarda karbondioksid açığa çıkar, ancak bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi ve solunumu kontrol eden mekanizmalar yardımıyla plazma pH değeri normal sınırlarda tutulur. Kanda karbondioksid artması ile solunum sistemi uyarılır ve solunum hızı artar. Bu şekilde akciğerler yoluyla karbondioksid atılımı artar, pC02 düzeyi azalır ve pH yükselir. Aksi durumda, solunum hızının azalmasıyla pC02 artar ve pH değeri düşer.
Bu düzenleyici mekanizmalar ile pC02 düzeyi, dolayısıyla karbonik asit – bikarbonat oranı ve pH değeri değişebilir, ancak bu süreç ile vücutta hidrojen iyonu miktarında bir artma veya azalma olmaz. Tampon sistemin harekete geçmesiyle azalan bikarbonatın yerine konması veya gerektiğinde fazla bikarbonatın vücuttan atılması renal mekanizmalara bağımlıdır.
Glomerüllerden filtre olan bikarbonat, prok-simal tübülüslerden reabsorbe olur. Bu mekanizma yardımıyla erişkinde günde glomerüllerden filtre olan 5000 mEq gibi büyük miktarda bikarbonat kana geri emilebilir. Asidoz durumunda bir taraftan bikarbonat reabsorpsiyonu, diğer taraftan tübülüslerde yeni bikarbonat yapımı sonucu hidrojen iyonlarının açığa çıkması ve bunların idrarla net hidrojen iyonu olarak atılması ile vücutta hidrojen iyonu miktarı sabit tutulmaya çalışılır (şekil 8.1.5 A).
Distal tübülüslere geçen sıvı genellikle bol miktarda fosfat tuzları içerir. Bu sıvının serbest hidrojen iyonu konsantrasyonu da yüksek ise monohidrofosfatlar, dihidrofosfatlara dönüşür ve lümen sıvısında serbest hidrojen iyonu konsantrasyonu azalır. Amonyağın (NH3) hidrojen iyonlarını bağlayıcı niteliği vardır. Amonyak, tübü-îüs hücrelerinde glutaminaz enzimi etkisiyle glu-taminin deaminasyonu sonucu oluşur. Sistemik asidoz, amonyak yapımını uyarır. NH3 tübüler sıvıya difüzyonla geçer ve serbest hidrojen iyonu ile birleşerek NH4+ ye dönüşür.
Serbest hidrojen iyonlarının fosfatların ve NH4+ un bileşimine girmesiyle tübüler sıvıda serbest hidrojen iyonu konsantrasyonu azalır, hidrojen iyonlarının vücuttan atılması ve yeni bikarbonat yapımı kolaylaşır (şekil 8.1.5 B,C).
Asit – baz dengesinde ve bununla ilgili bozukluklarda respiratuar ve metabolik olmak üzere iki komponent rol oynar.