KONUYA GENEL BAKIŞ: MEDENİ KANUN VE CEZA KANUNU

Medeni kanun ile ceza kanunları arasındaki diğer temel farklılıklar da göz önüne alınmalıdır. Meselâ, şikayet eden taraf daima “davacı”dır. Fakat medeni kanuna göre şahsi bir zararın tazmin edilmesini isteyen bir şahıs veya kurum davacı taraf olduğu halde, ceza kanununa göre savunmaya karşı davacı olan taraf “kamu”dur. Yani bu durumda olay bir amme davası haline dönüşür. Cezî davalarından bahsederken “Smith aleyhinde kamu davası”, ve medeni hukuk davalarından bahsederken de “Jones’ın Smith aleyhine davası” şeklinde ibarelerin kullanılmasının sebebi budur. Ceza davalarında suçun kurbanının “devlet veya toplum” olduğu varsayılır, Olayda herhangi bir “şahıs öldürülse veya tecavüze uğrasa bile, bu suç teoride cemiyete karşı yapılmış kabul edilir.

Ceza davalarının amacı suçu işlemekten vazgeçirmek ve işlenmiş ise cezalandırmaktır. Halbuki medeni hukuk davalarının amacı, davacı olan şahsı maruz kaldığı haksızlık olmazdan önceki duruma getirmektir. Yani, davacının zararını tazmin etmektir. Anlaşılacağı üzere, medeni hukukun amacı davacının hakkını korumaktır. Bu sebeple, medeni kanunun zararı tazmin yolu genel olarak haksızlığın telafi edilmesi şeklindedir. Ancak, bazı çok özel hallerde, maddi tazminat yanısıra belirli bir cezai tazminat verilmesi de söz konusu olabilir .

Davacının iddialarını değerlendirmede kullanılan hukuki ölçek, medeni ve ceza kanunlarında birbirinden farklıdır. Fakat, her iki kanuna göre de davacı, iddia ettiği her unsuru ispatlamak zorundadır. Cinayet, hırsızlık, ihmal veya taahhüt bozma gibi hangi türden olursa olsun her tip dava, bu davaya ait olan ve hepsi bir arada değerlendirildiğinde bu dava için “muvakkat doğru iddia” olarak bilinen unsurlardan ibarettir. Hem medeni hem de ceza kanunlarına göre davacı, muvakkat doğru iddiasının doğruluğunu ispatlamak zorundadır. Fakat, davacının iddiasının doğruluğunu tespitte kullanılan standartlar, medeni ve ceza kanunu muhakeme usullerinde birbirinden farklıdır. Bir ceza davasında ise; kamu, kendisine ait olan muvakkat doğru iddianın her unsurunun doğruluğuna normal bir şüpheden ari olacak şekilde ispatlayana kadar ve bu ispatı gerçekleştirmedikçe, savunmanın suçsuz olduğu kabul edilir. Halbuki medeni kanuna ait bir davada, davacı taraf davasına ait muvakkat doğru iddiasının her bir unsurunu doğruluğu yanlışlığından daha kuvvetli olan delillerle ispatlayana kadar ve bu ispatlamayı yapmadıkça, savunma tarafı kabahatsizdir ve mesuliyetten ari kalır. Her ne kadar yukarıda kullanılan “normal bir şüphe” nin tanımı biraz kapalı bir ifade ise de bu iki tip standart arasında önemli bir fark vardır. Burada, “normal bir şüpheden ari” ifadesiyle “hemen hemen kesinlikle” gibi bir mananın kastedilmiş olduğu gayet açıktır. Halbuki,” daha kuvvetli delil” ifadesi, bir iddianın “doğru olması ihtimalinin yanlış olması ihtimalinden daha fazla olması” nı yeterli görmektedir.

Ayrıca, ceza kanununa ait suçlar ile medeni kanuna ait mesuliyetler için verilen hükümler de farklıdır. Cezai nitelikte olan bir suç ölümle, hapisle veya para cezası ile cezalandırılabilir. Halbuki, medeni kanuna ait mesuliyetler genellikle savunmaya yapılan maddi zararların telafi edilmesini öngören bir hüküm halindedir.

Bir suçun hem ceza kanununa göre hem de medeni kanuna göre yargılanması da mümkündür. Meselâ, ırza tecavüz olayı gibi. Bu fiil, bir ceza mahkemesinde “ırza tecavüz suçu” olarak yargılanırken aynı anda medeni kanuna göre de “kasdi eza ve zarar” sucu olarak yargılanabilir. Bir fiil hem ceza kanuna hem de medeni kanuna tabi hususlar ihtiva ettiğinde, her iki tip mahkemede de ayrı ayrı yargılanacaktır. Bu iki tip mahkemede gerekli olan “delillerin ispatlanması standartı” birbirinden farklı olduğundan, ceza davasında savunma suçsuz bulunsa bile, medeni davada sanığın zararı tazmin etmesi hükme bağlanabilir.