Özellikle preterm bebeklerde daha sık görülen beyin harabiyeti, beyinin beyaz maddesinde iskemik alanlar ve kistik kaviteler ile karakterize periventriküler, lokomalasidir. Poren sefali de oluşabilir. Bazı vakalarda bu lezyon lar içine kanamalar olmaktadır. Lezyonlarm dağılımı orta ve arka serebral arterlerin dalları arasında oluşan infarktlara bağlıdır.
Miadında doğan çocuklarda beyin harabiyeti en sık kortekste üç büyük serebral arterin periferik dallarının beslediği alanda görülür. Lezyonlar sistolik kan başmandaki ani düşüş sonucu oluşur. Harabiyet en fazla arka parieto oksipital bölgededir. Bu dağılım bir yandan serebral ödemin korteks yenlerinin drenajı üzerindeki etkisini, bir yandan da normal yenidoğan beyninde vasküler damar ağının yetersizliğini yansıtmaktadır. Bu tip lezyona «ulegiria» denir. Sık rastlanan bir bozukluktur. Yenidoğan döneminde rastlanan dolaşım bozukluklarının 1/3 ünde bu tip lezyon görülmektedir. Ulegiria yaygınsa subkortikal beyaz maddede kistik harabiyet ve yan ventriküllerde dilatasyon gelişir. Spastik quadriparezi ve doğumsal spastik hemi
Parezi vakalarının birçoğu bu tip lezyon sonucu oluşmaktadır. Perinatal asfiksi vakalarının birçoğunda bazal ganglionlarda da patolojik değişiklikler meydana gelir. En sık görülen lezyon tipi status marmoratus’dur. Henüz miyelinizas yon başlamadan oluşan bu bazal ganglion hara biyetinin, bu bölgeden geçen fibrillerin yoğunluğunu ve gidişini etkileyerek ekstrapiramidal serebral hareket bozukluğuna neden olduğu ileri sürülmektedir. Nadiren serebellumda da lıara biyet olur. Preterm ve term çocuklarda özellikle solunum güçlüğü varsa ponsun ventral kısmında nöron nekrozu olabilir. Beyin sapı lezyonu tek başına görülebilir ya da yaygın serebral ha rabiyetle birliktedir. Ayrıca, doğum sırasında çocuğun başının rotasyonu veya hiperekstansi yonu da vertebral arterlerin geçici basısına ve beyin sapında dolaşım bozukluklarına yol açabilir. Serebral kanamalar germinal matriksin kapillerlerinde ve. Daha az sıklıkla koroid plek susta olmaktadır. Kanama genellikle 2. 3. Günlerde olur. Kanama basit bir sızma şeklinde olabilir. Bazen de masif intraventriküler kanama görülür. Kanama sıklığı pretermlik derecesi ile ilişki gösterir. Doğum tartısı 1800 g altında olan çocuklarda ultrasonografi ile % 50 oranında kanama saptanmıştır. Pretermlerde subependimal germinal matriks çok fazla damarlı ve damarların bazal membranı incedir. Bu nedenle preterm bebeklerde periventriküler ve intraventriküler kanamalar sıktır. Asfiktik preterm bebeklerde serebral vasküler otoregülasyon bozulmuştur. Artmış arteriyel basınç sonucu kan kolaylıkla frajil periventriküler kapiller yatağa geçebilmektedir. Asfiktik yenidoğanda pozitif basınçlı ventilasyon uygulaması, miyokard harabi Yetine bağlı venöz basınç artması, ağır solunum güçlüğü, hipotermi ve intravenöz bikarbonat verilmesine bağlı hiperosmolarite beyin kanamalarının gelişmesini kolaylaştırır. Beyin kanaması vakalarının 1/3 ünde intraserebral hematom oluşur. Sonuç doku harabiyeti ve kistik kavite oluşumudur. İntraventriküler kanamalarda ise kanamadan 1^3 hafta sonra oluşan ilerleyici ventrikül dilatasyonu, en sık rastlanan sekeldir. Pretermlerde sinir sisteminin olgunlaşma eksikliği, mekanik travmaya ve asfiksiye eğilim nörolojik problemlerin sıklığını arttırmaktadır.
Klinik bulgular
Fonksiyonel bozukluğun derecesi, etkenin şiddeti, süresi ve zamanına bağlıdır. Hipoksi % 51 vakada antepartum, % 40 infcrapartum, % 9 vakada ise postpartum oluşur. İntrauterin asfiksi fetal kalp seslerindeki değişiklikler ve mekonyum pasajı ile saptanabilir.
1. Dakika apgar değerlendirmesinde puanın 3 ün, 5 inci dakikada 5 in altında olması ve doğumdan sonraki ilk 30 saniye içinde solunum başlamaması ya da 60 saniye içinde ağlama olmaması neonatal asfiksinin klinik tanımlanması için esas kriterler olarak kabul edilir. Neonatal asfiksi, doğumdan sonraki 1. Ve 5, dakikalarda apgar puanının 6 nın altında olması şeklinde de tanımlanmaktadır.
Klinik belirtiler preterm ve miadında bebeklerde farklılık gösterir. 34 haftalıktan küçük pretermlerde en sık rastlanan belirtiler uyarıya ya mtsizlık, apne ve bradikardidir. Bu çocuklarda Hemen daima solunum yardımı gerekir. Nörolojik bulguların değerlendirilmesi güçtür. İrrita bilite, konvülziyon gibi neonatal ensefalopati bulguları ancak intraventriküler kanama vakalarında görülür. Asfiktik preterm bebeklerde se kel riski yüksektir. Bu grupta serebral hareket bozukluğu, görme ve işitme bozuklukları sıktır.
34 haftalıktan büyük yenidoğanlarda asfiksi iki tip klinik tablo meydana getirebilir. Nadir olarak beyin sapı ensefalopatisi bulguları ön plandadır. Böyle çocuklarda doğar doğmaz stu por, solunum güçlüğü ve ağır hipotoni vardır. Okülomotor bozukluklar, ptosis, emme güçlüğü, dilde fasikülasyon, ağızda sekresyon birikmesi ve yutma güçlüğü görülebilir. Daha sık olarak klinik tabloda serebral korteks lezyonu belirtileri ön plandadır. Bu grup tonusun normal olduğu vakalar, aşırı uyanık ve hatta hipertonik olan vakalar, hipotonik olanlar şeklinde üç ayrı tip oluşturur. Asfiktik yenidoğanlarm % 16 18 inde kas tonusu normaldir. Bu bebeklerde tam şifa oranı % 80 olarak bildirilmiştir. Aşırı uyanık olanlarda kas tonusu normal veya hafif artmıştır, ekstansor postüre eğilim vardır. Böyle çocuklarda birçok yenidoğan reflekslerinde (moro, çekme) ve tendon reflekslerinde uyarıya ya . Mt aşırıdır. Sese reaksiyon şiddetlidir. Emme güçlüğü olabilir. Pupillalarda hafif dilatasyon, hafif taşikardi saptanır. Bu bebeklerin çoğunluğu iyi bir prognoz göstermekle birlikte bir bölümünde konvülziyon, letarji ve uyarıya yanıtsız lık ya da spastisite gelişebilir.
Hipotonik çocuklarda genel durum iyi değildir, moro refleksi ve emme zayıf, spontan hareketler yok veya minimaldir. Konvülziyon görülebilir. Genellikle konvülziyon, doğumdan 8 24 saat sonra ortaya çıkar. Konvülzif nöbetler en Sık mültifokal klonik hareketler şeklinde görülür. Apne nöbetleri tonik, ritmik veya düzensiz göz hareketleri, emme veya ağız hareketleri şeklinde de olabilir. İlk hafta içinde klinik gidiş değişkendir. Vakaların bir bölümünde düzelme olur. Başlangıçta ağır ensefalopati belirtileri gösteren vakalarda genellikle ağır solunum güçlüğü gelişir ve prognoz kötüdür. Moro ve emme refleksleri, uyarıya yanıt tamamiyle kaybolur. Vakaların bir bölümünde beyin ödemi gelişerek fontanelde kabarıklık, hatta baş çevresinde artma gözlenir. En ileri merkezlerde bile böyle bebeklerde ölüm oranı % 20 30 dur.
Periventriküler ve intraventriküler kanama % 50 vakada klinik olarak saptanamaz. Geri kalan grupta ise klinikte ani değişmeler, bilinç değişikliği, anormal göz hareketleri, solunum düzensizlikleri görülür. 1/3 olguda fontanel gerginliği vardır. Bu bulgu masif intraventriküler kanama, serebral ödem veya subdural kanama işa reti olabilir.
Eğer asfiksiye maruz kalmış yenidoğan hipotoni yerine hipertoni gösteriyorsa, kanama intraventriküler kanamadan çok şubara knoid kanama şeklindeyse, eeg normalse, mültipl fo küsler yerine tek foküs gösteriyorsa o çocuğun iyileşme şansı daha yüksektir.
Fetal kalp atımmdaki değişiklikler, amnios sıvısında mekonyum varlığı ve doğumun ikinci döneminin 30 dakikadan fazla uzaması intra partum asfiksi işaretleridir. Bu durumda forseps uygulanması asfiktik doğum travmasına neden olabilir.
Neonatal asfikside beyin omurilik sıvısı normal veya kanlı olabilir. Bazı vakalarda bos protein düzeyinde, laktat/piravat oranında yükseklik saptanabilir.
Uitrasonografik inceleme ile intrakranial kanama varlığı ve yaygınlık derecesi gösterilebilir.
Asfiktik yenidoğanda tekrarlayan apne nöbetleri şeklinde konvülziyonlar görülebilir.
Bu nöbetleri, preterm bebeklerin apne nöbetlerinden ayırmak güçtür. Kalp atım hızının normal kalması konvülzif apne lehine bir bulgudur. Konvülziyon varlığında yenidoğanda diğer konvülziyon nedenleri de dikkate alınmalıdır.
Tedavi
Perinatal asfiksinin önlenmesi obstetrik izlemenin önemli bir yönüdür. Neonatal asfikside sekel oluşmasında, serebral ödemin yeri tartışmalıdır. Bu nedenle sıvı kısıtlaması, manni tol, giükokortikoid, yüksek doz barbitürat gibi ödemin önlenmesine yönelik tedavi yöntemleri rutin olarak uygulanmaz.
Asfiktik bebeğin tedavisinde resüssitasyon (yeniden canlandırma) uygulaması gerekebilir. Bunun dışında genel tedavi ilkeleri aşağıda özetlenmiştir:
I — oksijen verilmesi
2 — su elektrolit, asid baz dengesinin düZenlenmesi
3 — yeterli kalori sağlanması
4 — çevre nem ve ısısının ayarlanması
5 — kan volümünün ve dolaşımın düzeltilMesi
6 — infeksiyon varsa tedavisi
7 — hiperbilirubinemi varsa tedavisi
Postanoksik ensefalopati tedavisi
1 — konvülziyonlarm tedavisi
2 — kan glükoz düzeyinin 60 150 mg/dl ara
Sında tutulması
3 — beyin ödeminin tedavisi
Miadında yenidoğana konvülziyon sırasında yüksek dozda fenobarbital (15 20 mg/kg) verilebilir. Asfiktik yenidoğanlara fenobarbitalin
Başlangıç dozu olarak 30 mg/kg verilmesiyle çok iyi sonuçlar bildirilmektedir. Antikonvülzif fenobarbital kan düzeyi olan 15 30 ıg/l yi sağlayabilmek için bu doz gerekmektedir. İlk dozdan 12 saat sonra 4 5 mg/kg/gün ile idameye geçilir. Bu dozlar ges’tasyon yaşı ile ilgili değildir. Kan düzeyinin sağlanması için fenobarbitalin en azından günde bir veya iki kez verilmesi gerekir. Ye nidoğamn kalp tepe atımı, kan basıncı ve solunum durumu izlenmeli, belirli aralarla kan fenobarbital düzeyi ölçülmelidir. Yenidoğan kon vülziyonlarının önlenmesinde oral veya paren teral fenitoin verilmesi ile de başarılı sonuçlar alınmıştır. Diazepam da kullanılmıştır. Ancak solunum depresyonu gibi önemli bir yan etkisi, ayrıca etki süresinin kısalığı nedeniyle bu ilacın idamede kullanılması uygun değildir. Yeterli fenobarbital tedavisine yanıt vermeyen yenidoğan konvülziyonunun diğer antikonvülzif ilaçlara yanıt verme olasılığı azdır.
Beyin ödeminin tedavisi tartışmalı bir konudur. Bununla birlikte, dcxarnethasone 0.25 mg/kg ıv veya im, sıvı kısıtlaması ve osmo tik diürez sağlamak amacıyla verilen furosemid 1 mg/kg ıv ve/veya mannitol 1 g/kg tv şeklinde bir tedavi protokolü birçok “merkezde uygulanmaktadır. Yenidoğanda furosemid uygulaması sırasında sık aralarla tartı kontrolü yapılmalı, aşırı su ve tuz kaybından kaçınılmalıdır.
Asfiktik preterm çocuklarda periventri küler veya. İntraventriküler kanamayı önlemek için de doğumda veya ilk 6 saat içinde 10 mg/kg iv, daha sonra da 7 gün süre ile 12 saatlik aralarla 2.5 mg/kg idame fenobarbital tedavisi önerilmektedir. Bu tedavi ile selim kanamaların sıklığının azaldığı bildirilmektedir.
İntraventriküler kanamanın ani etkilerini ortadan kaldırmak için başarılı bir tedavi yoktur. Ölümü veya hidrosefaliyi önlemek için önerilen seri lomber ponksiyonlar ile sonuç alınamamıştır. Bos’un üretimini azaltan aseto zolamid, digoxin, isosorbid, gliserol gibi ajanlarla tedavi ancak posthemorajik hidrosefalide etkili olabilir.