Doğumdan önce fetal karaciğerden, doğumdan sonra kemik iliğinden kökenini alan hücreleri timusta olgunlaşır. Kemik iliğini terkeden T-hücre öncüleri timusa göçederek orada fonksiyonel olgunluk kazanır. îmmun sistemin gelişimi ve fonksiyonunda önemli rol oynayan timus, embriyolojik olarak 3. ve 4. branşiyal keselerden oluşur ve intrauterin yaşamın 6. haftasında bu keseciklerden anterior yönde gelişen cepcikler şeklinde farklılaşır. Erişkinde timus birçok lobüllerden oluşmuştur. Her bir lobül korteks ve me-dulla bölümlerini içerir. Lobüllerde mitozla gelişen lenfositler medullaya göç ederler ve burada daha ileri bir farklılaşmaya uğrarlar. Medulla, epitel hücre tabakalarından oluşan timik kor-püskülleri CHassall korpüskülleri) içerir. Bu kor-püsküllerin fonksiyonu iyi bilinmemektedir.
Timusta olgunlaşan lenfositlerin vücuda özgü antijenler ile yabancı antijenleri ayırt etme ve tanıma yeteneğini, stromal hücrelerin yüzeyinde bulunan vücudun kendisine Özgü antijenler ile karşılaşarak kazandıkları düşünülmektedir.
Timust&ki bazı stroma hücreleri timozin, timoprotein gibi hümoral faktörler salgılayarak lenfoid hücrelerin olgunlaşmasında rol oynarlar.
Timusta gelişen Trlenfositler, hücresel bağışıklıkta rol oynamaktadır. hücreleri, hücre yanıtının modüle edilmesi yanında tümör hücrelerine ve virusla infekte hücrelere karşı sitotok-sik lenfosit yanıtının gelişmesi, vücudun kendi elemanlarını tanıma ve tüm immun yanıtın endüksiyonundan ve regülasyonundan sorumludur. Hücresel bağışıklık birçok bakteri, virüs ve mantar infeksiyonlarına karşı direnç oluşmasında, allograft (aynı türün genetik olarak farklı bireylerinden doku nakli) reddinde, tümörlere karşı direnç oluşmasında önemli rol oynar. Gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonları, hücresel bağışıklığın in vivo bir modelidir. Duyarlı bireylere solübl antijenler deri içinde ini ekte edildiğinde 43 saat sonra en yüksek düzeye ulaşan gecikmiş tipte bir deri reaksiyonu oluşur. Mantoux reaksiyonu bunun en iyi bilinen örneğidir. Daha önce mycobacterium tuberculosis ile infeksiyon geçirmiş bireyde deri içine tüberkülin uygulanması pozitif reaksiyon verir. Bu sonuç bireyde hücresel bağışıklığın varlığını gösterir. Deri reaksiyonu eritem ve endürasyon ile karakterizedir. Bu reaksiyon, deneyin uygulanmasından saatlerce sonra ortaya çıktığı için gecikmiş aşırı duyarlılık terimi kullanılmaktadır. Reaksiyon 24-48 saat sonra geriler. Histolojik olarak reaksiyonun ilk evresinde damarların çevresinde mononükleer hücre infiltrasyonu görülür, bunu mononükleer ve polimorf nüveli lökositlerden oluşan daha kuvvetli bir eksüdasyon izler. Bundan sonra polimorf nüveli hücreler lezyonun dışına göçer, reaksiyon bölgesinde monosit-makrofajlardan oluşan bir mononükleer hücre infiltratı kalır.
Gecikmiş tipte aşırı duyarlılık reaksiyonlarında duyarlılık, duyarlı bireyden duyarsız bireye kan serumu ile nakledilemez. Bu geçiş, ancak lenfositlerin, özellikle küçük lenfositlerin nakli ile gerçekleşebilir. Gecikmiş aşırı duyarlılığı olan bireylerin lökositlerinden elde edilen transfer faktör aracılığı ile de duyarlılığın geçirilebileceği gösterilmiştir.
T hücrelerinin antijenlerle aktivasyonu için antijenin T-hücresi tarafından tanınabilir duruma gelmesi gerekmektedir. Antijeni hazırlama işlemlerinde makrofajlar gibi aksesuar hücreler rol oynar. Aksesuar hücrelerin antijeni hazırlama işlemleriyle ilgili bilgiler tam olarak aydın-latılamamıştır. Bununla birlikte antijenin, bazı monosit ve makrofajların hücre yüzeylerinde bulunan ikinci sınıf glikopeptid yapısında la antijenleri ile etkileşime girdiği, ayrıca aksesuar hücreler tarafından interleukin-1 (IL-1) adlı so-lübl bir maddenin salgılandığı bilinmektedir. IL-1, T hücrelerinden interleukin-2 (IL-2) salgılanmasını uyarır. IL-2, molekül ağırlığı 15.000 olan bir glikoproteindir, T-hücrelerinin aktivasyonu, pro-liferasyonu ve diferansiyasyonunu sağlar (şekil 9.1.7).
Aksesuar hücrelerin süpresör (baskılayıcı) T hücrelerinin aktivasyonundaki rolleri, yardımcı (heîper) ve gecikmiş aşın duyarlılıktan sorumlu T-hücrelerinin aktivasyonundakinden oldukça farklıdır. Süpresör T-hücreleri, aksesuar hücrelerin sunmasına gerek olmaksızın antijen tarafından direkt olarak aktive edilebilmektedir. Ayrıca süpresör hücre aktivasyonu IL-1 ve IL-2 ile başlayamamaktadır. Süpresör hücre aktivasyonu için İnterleukin-3 ün gerekli olduğu düşünülmektedir.
B ve T lenfositlerin yüzeyindeki işaretleyiciler (marker), immunfluoresan mikroskop veya immunoproteinlerle kaplanmış eritrosit rozetleri yöntemleriyle saptanabilmektedir. Fare T-lenfo-sitlerinde theta antijeni, timus lösemi (TL) antijeni ve Lyt antijenleri (lenfosit alloantijenleri) gösterilmiştir. Farelerde Lyt antijen sistemi kullanılarak yardımcı, süpresör ve öldürücü fonksiyon gören T-hücre alt grupları tanımlanmıştır.
İnsan T-lenfositlerinin koyun eritrositleriyle rozet oluşturma özelliği vardır. Koyun eritrositlerinin T-lenfosit yüzeyindeki reseptörlere yapışmasına dayanan in vitro bir test (E-rozet testi), insanda T-hücrelerinin kantitatif olarak saptanmasında kullanılır. Normal kişilerde spontan rozet yapan T-lenfositleri tüm lenfositlerin % 65-75 ini oluşturur.
T-lenfositleri yardımcı (helper) /indükleyici, süpresör (baskılayıcı), sitotoksik gibi fonksiyonel alt gruplara ayrılır.
T-hücrelerinin ayırımı, yüzey işaretleyicilerinin (marker) bunlara karşı geliştirilen monok-lonal antikorlarla belirlenmeleri ile de yapılmaktadır. Örneğin yardımcı/indükleyici T-hücreleri T4 veya Leu-3 monoklonal antikorlarla, baskılayıcı ve sitotoksik T-lenfositler ise T8 veya Leu-2 monoklonal antikorları ile belirlenirler. Monoklonal antikorlar ile T-hücre alt grupları kantitatif olarak değerlendirilebilir, ancak bu yöntem ile fonksiyonel yetenek gösterilemez.
Yardımcı T-hücrelerinin B-hücrelerini aktive edici rolü iki yolla olur. Yardımcı T-hücresi ile B-hücresi bir antijen köprüsü ile bağlanarak B-hücresi aktive olur. Ayrıca antijen ile aktive olmuş yardımcı T-hücresi yardımcı bir faktör salgılar ve bu faktör de B-hücresini aktive eder.
B-hücrelerini aktive edici etkisine karşın, süpre-sör T-hücreler, B-hücrelerin fonksiyonlarını azaltır. Aşırı süpresyon immun yetersizliğe, süpres-yonun olmaması veya çok azalmış olması oto-, immuniteye neden olabilir.
Bazı fcümör hücrelerinin ve virusla infekte hücrelerin ortadan kaldırılmasında rol oynayan doğal öldürücü hücreler (Natural killer cells-NK) ile antikora bağımlı olarak öldürücü etki yapan hücreler (Killer cells-K), T lenfositlerin diğer fonksiyonel alt gruplarını oluşturur.
Şekil 9.1.8 de antijenle karşılaşan bir birey ile hücresel immun yanıtın gelişimi kuramsal olarak gösterilmiştir.
İn vitro deneylerde phytohemagglutinin (PHD gibi bazı bitkisel türevler ve bakteri ürünleri T-hücrelerini uyararak lenfosit transformasyonuna ve blast oluşumuna neden olurlar. Bu olay biyokimyasal olarak RNA, DNA ölçümü veya protein sentezi ölçümü ile belirlenebilir. Lenfosit transformasyonu denilen bu yanıtın klinik önemi iyi bilinmemektedir. Ancak, normal lenfositlerin yanıt verdiği bu teste timus hipo-plazisi gibi kongenital T-hücre yetersizliklerinde ve Hodgkin gibi bazı hastalıklarda yanıtsıziık saptanır. PHI testi, bu hastalıkların tanısında kullanılan bir test olarak geliştirilmiştir.
T-hücreleri konkonovalin A veya allogeneik hücrelerin varlığında da prolifere olmaktadır. Allogeneik hücrelerle proliferasyona miks lenfosit kültürü (MLC) adı verilmektedir.