Doğumlarda İç organ kanamaları

Karaciğer rüptürü : genellikle ilk 1 3 gün içinde çocuk normal görünümdedir. Subkapsül ler hematom gelişmesi ile batının sağ üst kadra­nında kitle palpe edilebilir. Hematom anemiye neden olacak derecede büyük olabilir. En du­rumda solukluk, sarılık, taşipne, taşikardi gibi bulgular saptanır, hematomun periton boşluğu içine rüptürü sonucu şok ve ölüm görülebilir. Erken tanı ve süportif tedavi mortalite oranını azaltır. Karaciğerin laserasyonu sözkonusu ise cerrahi girişim uygulanır.

Dalak rüptürü : genellikle karaciğer rüptü­rü ile birliktedir,   l’anı ve   komplikasy onlardan korunma ve tedavi yaklaşımı karaciğer rüptü   ründe olduğu gibidir.

Özellikle makatla olan doğumlarda sürrenal kanaması olabilir. Kanamanın nedeni travma, anoksi, ağır stres veya infeksiyondur. Tanı ge­nellikle post mortem konur. Belirtiler şok ve si yanoz şeklindedir. Akut sürrenal yetersizlik te­davisi uygulanır.

Yenidoğanda solunum sorunları

Yenidoğanda solunum sorunları sıktır ve bu bozukluklar neonatal mortalite ve morbidite ne­denleri arasında önemli bir yer almaktadır.

Doğumdan önce akciğer, sıvı ile dolu bir or­gan görünümündedir. Akciğerlerin kanlanması total kardiak atımın % 10 15 i île sağlanır. Yaşamın ilk dakikalarında bu sıvının önemli bir bölümü dışarıya atılır veya rezorbe olur. Geri kalan sıvı da doğumu izleyen ilk günlerde rezor­be olur. Doğumdan sonra akciğere gelen kan miktarı 8 10 misli artar. Bu belirgin artış sekon der olarak pulmoner vasküler direncin düşmesi­ne neden olur ve bu olaylar fetal dolaşımın neo­natal dolaşım şekline dönüşmesinde rol oynar.

Fetal akciğerlerdeki yüksek vasküler direnç, pulmoner arteriyel vazokonstriksiyon sonucu oluşur. Doğumda solunumun başlamasıyla po;j ve ph düzeyleri yükselir, akciğerlere gelen kan artar, pc02 düşer ve bu değişiklikler sonucu pulmoner direnç azalır. Aynı zamanda akciğerlerde fonksiyonel rezidüel kapasite (frk) inzla kazanılır. Doğumdan sonra 10. Dakikadaki fonksiyonel residüel kapasitenin 5 günlük çocuk takine eş olduğu saptanmıştır. Vital kapasite ise 8 12 ci saatlerde erişkin düzeyine ulaşmaktadır.

Erişkinden farklı olarak yenidoğanda şiddetli bipoksi, medulladaki solunum merkezinin depres­yonuna neden olur. Aort ve karotis bölgesinde­ki kemoreseptörlerin uyarı eşiğinin yükselmesi ile solunum baskılanır. Hasta yenidoğanın arte­riyel kan örneğindeki oksijen, alveoler mesafe­deki oksijen düzeyine kıyasla daha yüksektir. Bununla birlikte periferik dolaşım kusuru nede­niyle dokudaki 0£, arteriyel kandakinden daha düşüktür. Bu durum yenidoğanda hipoksinin de­ğerlendirilmesini güçleştirmektedir.

Embriyonal dönemde, konsepsiyonu izleyen ilk 5 hafta içinde endodermal tübün servikal böl­gesinden primitif akciğer yapısı gelişmeğe başlar. Bronş dallarının sayısının erişkin düzeyine ulaşması gestasyonun 16. Haftasında olmaktadır. İntrauterin dönemde akciğerler embriyonal (3 e hafta), psödoglandüler (6 17 hafta), kanaüküler (17 24 hafta) ve terminal (24. Gestasyon hafta­sından doğuma kadar geçen dönem) periyodlar dan geçerek olgunlaşır.

Akciğerlerin gelişimi postnatal dönemde de terminal brorışiyoller, alveol keseleri ve alveolus ların oluşumu ile devam eder. Total alveol sayısı ve alveolierin çapı erişkin düzeyine ancak er­genlikte ulaşır.

Akciğer solunumu en erken 24 26: gestasyon haftalarında mümkün olur. Kıkırdak müköz bez

Ler, goblet hücreleri ve hava akımını yönlendiren silier hücreler doğumda mevcuttur. Miadında ye nidoğanda trakeobronşiyal müküs sekresyonu yeterli düzeydedir. Pretermlerde müköz glikoprote inler ve lizozim sekresyonunda yetersizlik saptan­mıştır.

Yenidoğanda hava yolları dar olduğundan iltihabî durum, yabancı cisim ve müküs sekres yonuyla tıkanma kolayca oluşur. Göğüs duva­rının yumuşak olması da solunum güçlüğüne eğilimi arttıran bir nedendir.

Yaşamın ilk 72 96. Saatlerinde minimal ate lektazi fizyolojiktir. Solunum zorluğu olan be­beklerde bu süre uzar. Solunum sorunu olan ye nidoğanlarda oksijen tedavisi önemlidir, ancak özellikle pretermlerde bu uygulama oksijen tok sisitesi bilinerek dikkatle yapılmalıdır. Toksik etki özellikle retina ve akciğerler üzerine olmak­tadır. Oksijen toksisitesi ile bronkopulmoner displazi olarak bilinen hastalık gelişebilir.

Solunum sayısı vücut hacminin artmasıyla negatif ilişkilidir. Normal yenidoğanda solunum sayısı 40 50/dak, erişkinde 12 15/dak dır.

Pulmoner sekretuar ıga düzeyi yenidoğanda düşüktür. Ancak 1. Ayın sonunda erişkin düzeyi­ne ulaştığı bildirilmektedir. Yenidoğanda iltihabî durum varlığında akciğerde ıgm ve ıgg sekres­yonu da saptanmıştır.

İlk solunumu başlatan mekanizmalar

Sağlıklı yenidoğan bebekte doğumu izleyen ilk 15 20 saniye içinde akciğer solunumu başlar. Doğum sırasında plasentadan gelen kan akımı­nın kesilmesiyle oluşan hipoksi, hiperkapni ve ph düzeyindeki azalma, ayrıca intrauterin orta­ma kıyasla düşük olan ortam ısısı ilk solunumu başlatan uyaranlardır. Karotis arteri ve aort ar kusundaki sinir uçlarında bulunan kemoresep törler kan ph ve c02 değişiklikleri ile aktive olurlar ve sinirsel impulslar medulladaki solu­num merkezine iletilir. Yenidoğanm, ısı derecesi farklı olan dış ortama geçişi ile ciltteki sinir uç­ları uyarılır ve refleks olarak solunum hareket­leri başlar.

(Dokunma taktil uyarı) gibi uyarılar da so­lunum hareketlerini başlatır. Solunumun devamı için giren havanın basıncı in tratorasik basınçtan yüksek olmalı, pulmoner kan akımı artmalı, kardiak akım postnatal dolaşıma uyacak şekilde düzenlenmiş olmalıdır. Fonksiyo­nel residüel kapasiteyi (frk) sağlamak ve alve

Ollerin kollabe olmasını önlemek için ekspiras yon sonunda alveollerde bir miktar hava kalma­lıdır.