Reflü kronik pyelonefrit

Normalde üreter mesaneye oblik olarak girer sonuçta; işeme esnasında mesane duvarının kotraksiyonu üreter orifisini kapar. Vezikoüreteral reflülü hastalarda; üreterin son kısmı kısadır ve makozal yüzeyde 90°’lik açı yapar. Mesane kontraksiyonunda üreterik orifis açık kalır ve idrar reflü olur, orgnazimaların mesaneden böbreğe taşınmasına olanak sağlar.

Makroskopik olarak; böbrekler, deprese olmuş alanlar şeklinde görülen irregüler skarlaşma alanları içerir, 1-2 cm boyutlarındadır, en sık böbrek pollerinde renal kalikslerde görülürler, ama bazen renal papillada fibröz skarlaşma ile ilişkilidir. Tutulum bilateral veya unilateral olabilir.

Mikroskopik olarak; böbrekler, kronik inflamatuar hücre infiltrasyonu ile beraber interstisyel fibrosis görüldüğü irregüler alanlar içerir. Tübüller atrofiktir veya dilatedir ve içinde proteinöz yapılar içerir. Glomerüluslarda periglomerüler fibrosis vardır ve çoğu tam hylanizasyon gösterir.

Klinik görünümleri, idrar yolu infeksiyonu ve üremi semptolarını içerir.

Tanı:

• intravenöz urografi: böbrek boyutlarında küçülme, lokalize renal doku kontraksiyonu komşu kalikslerde clubbingle beraber görülür.
• idrar kültürü: enfekte organizmanın anlaşılması için.

Tedavi: antibiotik tedavisi, hipertansiyon kontrolü, obstrükisyon nedenini ortadan kaldırmak.

Prognoz: hastalığın gidişi kroniktir; uzundur ve akut alevlenmelerde seyreder.

Hidronefroz:

• Unilaterai: üreter, pelviküreterik birleşim yeri veya renal pelvis seviyesinde obstrüksiyon nedeniyle ola­bilir. Obstrüksiyon tipik olarak geç teşhis edilir; çünkü obstrüksite olmayan diğer böbrek tarafından renal fonksiyonlar sağlanır. Renal parankim ileri derecede atrofik ve renal fonksiyonlar devamlı olarak bozuk olabilir (son dönem hidronefroz).

• Bilateral: Mesane ve üretra seviyesinde obstrüksi­yon sonucu oluşur. Obstrüksiyon tipik olarak erken evrede teşhis edilir; renal yetmezlik her iki böbrekte ileri derecede atrofi gelişmeden oluşur.

Her iki tipte de; idrar yolu obstriksiyonuna (sistit) ve böbrek infeksiyonuna (pyelonefrit veya pyonefroz) ve taş oluşumuna predispozisyon vardır.

FISTIK SAKIZI

Asit ve nötral triterpen türevleri taşımaktadır (4).

Urfa bölgesinde dahilen (ağızda emilerek) mide

ağrılarına, haricen ise basura karşı merhem halinde

kullanılır.

Basura karşı kullanılan merhem şöyle hazırlanmaktadır: Havacıva kökü su ile kaynatılır ve süzülür. Elde edilen sulu hulâsa, fıstık sakızı ve balmumu ile hafifçe ısıtılarak merhem haline getirilir.

Sekonder (İkincil) Yüksek Kan Basıncının (Tansiyonun) (Hipertansiyonun) Nedenleri Nasıl Olcak

Diabet (şeker hastalığı), nefrit ve böbreklere giden arterlerin (toplardamarların) daralması da dahil olmak üzere böbrekleri etkileyen birçok hastalık kan basıncını (tansiyonu) yüksel­tebilir. Yüksek kan basıncının (tansiyonun) kendisi de böbreklere hasar vererek yüksek kan basıncının (tansi­yonun) kötüleşmesine neden olabilir.

İlaçlar Kan basıncının (tansiyonun) artmasına genellikle neden olan ilaçlar doğum kontrol hapları, estrojen, tiroid hormonu hapları, kortikosteroid ilaçlar, amfetaminler, kokain, ve burun tıkanıklığını giderici haplar ya da sprey­lerdir. Kafein ve aşırı miktarda (günde iki içecekten fazla) alkol tüketmek de kan basıncını (tansiyonu) yükseltebilir.

Feokromositom: Bu, böbreküstü bezlerinin kan basıncını (tansiyonu) yükselten norepinefrini ve benzer hormon­ları aşırı derecede üretmesine neden olan ve nadir olarak görülen bir tümör türüdür.
Cushing sendromu Bu hastalık, kortikosteroid hormon­ların (özellikle böbreküstü bezleri tarafından) aşırı derecede üretilmesiyle sonuçlanır ve bu da kan basıncını (tansiyonu) yükseltir.

Conn sendromu: Bu hastalık, aşırı aldesteron hormonuna neden olur ve bu da kan basıncını (tansiyonu) yükseltir. Genellikle nadiren görülen başka bir selim (iyi huylu) (kanseröz olmayan) (kanserleşmemiş) böbreküstü bezi tümörü, bu hastalığa neden olur. Aort koarktasyonu Bu hastalıkta, aort kalpten çıktıktan kısa bir mesafe sonra aortta bir daralma mevcuttur. Kalp, bu darlıktan kanı geçirebilmek için yüksek kan basıncı yaratmalıdır.

MEME KANSERİ

Meme kanserinin primer tedavisinde radyasyonun rolü halâ tartışmalıdır. Klinik olarak görünmeyen kanser, yalnız 5000 rad. lık tedavi ile kontrol altına alınabilir. Klinik olarak palpabl lezyonların kontrolü çok daha güçtür ve bu durumda cerrahi yapılmaksızın yalnız başına radyasyon tedavisi uygulanılması tavsiye edilmez. Sınırlı lokal rezeksiyonla (lampektomi) birlikte radyasyon tedavisi, mastektomi sonrası görülebilecek kozmetik deformiteye yol açmadan, meme kanserini lokal olarak kontrol altına alabilir. Her ne kadar bu alandaki deneyimler çok sınırlıysa da, primer tedavide radyasyon uygulanması açısından çok ümit vericidir.

Radikal veya modifiye mastektomiyi takiben göğüs duvarı ve rejiyonel lenfatiklere uygulanacak yardımcı radyasyon tedavisi,lokal ve rejiyonel rekürrens oranını azaltmaktadır. Bununla beraber bu tedavi memenin iç kısmındaki lezyonlar veya dörtten fazla aksiller lenf bezi metastazı olan hastalar dışında yaşama süresini önemli şekilde etkilememektedir. Bu alanda geniş deneyim sahibi olanlar radyasyon tedavisini postoperatif döneme yardımcı olarak bırakmayı, ileride ortaya çıkabilecek olan lokal rekürrensin kontrol altına alınabileceğini ileri sürmektedirler. Pekçok hastada lokal rükerrens olmayacak ve tedavinin sıkıntısına maruz kalınmayacaktır.

Lokal olarak ilerlemiş lezyonlar, inoperabl karsinoma veya inflamatuar meme karsinomu yalnız başına radyasyon tedavisi veya radyasyon tedavisi ile birlikte kemoterapiyle tedavi edilmelidir. Bu durumda ender olarak tedavi sağlanır, fakat önemli oranda palyasyon elde edilir.

Keza lokal rekürrens ve uzak metastazları tedavi için de radyoterapi kullanılabilir. Bunun sistemik ilaç tedayisiyle (hormonal) veya kemoterapötik ilaçlar) birlikte yapılması gerekir. Yumuşak doku ve kemik metastazları da uzun yıllar kontrol altında tutulabilir. Kemik metastazları için en iyi ve etkili palyasyon radyoterapi ile sağlanmaktadır. Vücudun ağırlığını taşıyan veya üst ekstremitelerin uzun kemiklerindeki oluşabilecek kırık durumunda, radyasyon tedavisi ortopedik stabilizasyonla birlikte yapılmalıdır.

Kastrasyon (kısırlaştırma) gerektiği zaman, radyasyon cerrahi kadar etkilidir, fakat uzun bir süre gereklidir ve komplikasyon oranı daha yüksektir. Bu nedenle cerrahiyi tolere edebilecek kadar iyi olan hastalarda, cerrahi oferektomi tercih edilir.