Amerikan Romatizma Birliği (ARA-American Rheumatism Association)’nin SLE için tanı kriterleri

branın dermiş tarafında immün kompleks birikimine bağlıdır.
• Oral ülserasyon: Oral liken planusu andıran kırmızı erozyonlar
• Renal bozukluk (lupus nefriti): Asemptomatik pro-teinüri gibi minör bir anormallikten şiddetli glomerüler hastalığın neden olduğu böbrek yetmezliğine kadar değişen şiddette olabilir.
• immünolojik bozukluğa ait kanıtlar
• Hematolojik bozukluklar: Normositer hipokromik anemi, otoimmün hemolitik anemi, azalmış periferal lökosit sayısı (genellikle lenfopeniye bağlı), trombosi­topeni (bazen antiplatelet antikorlarla ilişkilidir), tromboza predispozisyon (özellikle anti kardiolipin/lupus antikoagulanı antikorları varlığında)
• Seroza inflamasyonu: plörezi, perikardit
• Antinükleer antikor varlığı: Çekirdeğe karşı gelişmiş antikorların tümü (yukarıda belirtilenler)
• Artrit, kemik hastalığı veya miyalji: sıklıkla Romatoid Artrit olarak yanlış tanı alan belirtiler el parmak­ları, el bileği ve dizden başlar. Kemik hastalığı genel­likle hastanın yaşıyla uyumsuz şiddetli osteoporoz olarak kendini gösterir. Myalji şeklindeki kas ağrıları sıktır ve lenfositik vaskülite bağlı olduğu düşünülmek­tedir.

• Diskoid deri döküntüsü: yuvarlak (diskoid), kırmızı, kabuklu, telanjektazik plaklar, sıklıkla yüzde ve saçlı deride daha seyrek olarak ellerde görülür.
• Nörolojik bozukluk, en genel özelliği nedeni bilin­meyen organik olmayan psikiyatrik bir bozukluk olmasıdır. Otopside sıklıkla beyinde akut nötrofilik veya lenfositik vaskülitle ilişkili olduğu bulunur. Çeşitli semptomlar (örneğin grand mal epileptik nöbetler), antifosfolipid antikorların platelet agregasyonuna et­kileriyle oluşan vasküler lezyonlara bağlı infarkta veya nöronal kayba bağlıdır.
• Malar deri döküntüsü: yanaklar ve burun üzerinde (kelebek tarzında) simetrik eritematöz döküntü
• Deride fotosensitivite: Güneşle karşılaşan bölge­lerde malar veya diskoid tipte döküntü. Bazal mem-SLE tanısı klinik ve laboratuar bulgularının kombi­nasyonuna (özellikle nükleer DNA’ya karşı gelişen otoantikorların saptanmasına) dayanır. Bu tablonun tanısı sıklıkla atlanır.
Tedavi SLE’nin akut ve yaşamı tehdit eden belirti­leri için sistemik kortikosteroid tedavisidir, immünosuppresif ilaçlar, steroid tedavisine yeterli yanıt ver­meyen şiddetli, yaygın proliferatif glomerülonefrit tedavisinde kullanılır.
Hastalığın seyrinde reiaps ve remisyonlar vardır. Renal, kardiak ve merkezi sinir sistemi lezyonları prognozu belirlemede en önemli lezyonlarıdır. Tedaviyle hastaların %90’dan fazlasının 10 yıl yaşa­ması beklenir.

MEZENTERİK LİPODİSTROFİ

Olguların çoğu tekrarlayan karın ağrısı, kilo kaybı veya kısmi barsak obstrüksiyonu yakınmaları olan ileri yaşlı erkek hastalardır. Olgulann yarısından çoğunda genellikle sol üst kann bölgesinde irregüler sert kitle palpe edilir. CT veya ultrasonografi ve baryumlu gastrointestinal sistem incelemesiyle kitle belirlenebilir. Sade laparotomiye başvurmadan tanı koymak imkansız gibidir. Rezeksiyon mümkün olmadığı gibi endike de değildir. Sadece biyopsiyle yetinilmelidir. Nadiren çelişen obstrüksiyonlu olgularda yan yana barsak kısa devre anastomozları gerekli olabilir.

Mezenterik lenfatik ve venöz obstrüksiyona yol açan “retraktil mezenteritis” adı verilen şekli çoğunlukla fatal sonlanır.Kortikositeroid ve azothiopirine sadece bu tür olgularda kullanılmalıdır. Uzun süreli takiplerde olguların %15’inde lenfomanın geliştiği bildirilmektedir.

Ağız Kokusu Nasıl Önlenir?

Ayrıca, bu zamana kadar çok duymadığımız dilin fırçalanması da kokunun engellemesinde fayda sağlıyor.

kokuDiş Hekimi Murat Sözmen, çevremizdeki birçok insanda ağız kokusunun büyük bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtiyor. İnsandaki ağız kokusunun yüzde doksan nedeninin diş ve dişeti hastalıklarından kaynaklandığına dikkat çeken Sözmen, kokunun önlenmesi için düzenli diş fırçalamanın ve diş ipi kullanmanın öneminden bahsediyor. Çünkü ağız kokusunun en temel sebebi diş aralarında kalan gıda artıkları. Bunun yanında ağızda kokuya sebep olan, çürük, problemli dolgu, dişeti çekilmesi ve diş taşı sorunu bulunuyorsa mutlaka bir diş hekimine gitmeniz tavsiye ediliyor. Çünkü dişlerinizi düzenli fırçalasanız da bunların tedavisi diş hekimi koltuğundan geçiyor.

Sözmen’in, kokuya neden olan faktörler arasında bahsettiği diğer bir önemli gerekçe ise ağızdaki tükürük miktarı. Ağızda salgılanan tükürüğün yıkayıcı etkisi bulunması, dişleri temizleyerek, ağızdaki zararlı maddelerinin etkisini azaltıyor. Tükürüğün az olması bu etkiyi zayıflatıp, ağız kokusuna sebep oluyor. Sözmen, “Böyle durumlarda hastada diş taşı çok olur. Koku da fazla. Bir de dişini iyi fırçalamıyorsa tehlike ciddi boyutlara ulaşır. Kişi bol su içmeli ve düzenli diş fırçalamalı ki denge sağlansın.” diyor. Sözmen öte yandan, dilin de fırçalanmasının ağız kokusunu engellemede önemli olduğu vurgusunu yapıyor. Çünkü sigara, çay ve kahve içenlerde dil pası oluşuyor. Bu da kokuya neden oluyor. Sözmen bu durumda ‘dişlerinizi fırçaladıktan sonra dilinizi de mutlaka fırçalayın.” şeklinde konuşuyor.

Diş hekimi Murat Sözmen, dişte oluşan ve başta kokuya sebep olan diş taşlarının temizlenmemesi durumunda dişin çekilmesinin söz konusu olabileceğini aktarıyor. Sözmen, “Diş, taşları zamanla diş eti çekilmesine neden olur. Bu durum diş ile dişeti arasında derinliği açar. En son olarak dişi sadece kemik tutar. Diş enfeksiyona açık hale gelir. Sallanır. Çekilmesi zaruri olur.” diyor. Sözmen ayrıca, 20′lik dişlerin de uygun çıkmaması durumunda çekilebileceğini anlatıyor.

Et kalıntıları da koku yapar
Diş hekimi Murat Sözmen “Etler lifli gıda olduğu için diş aralarında kalabiliyor. Bu da diş fırçalamayla ya da diş ipiyle çıkarılmaz ise kokuya sebep olabilir.” uyarısında bulunuyor. Bu etlerin çıkarılmasında kürdan kullanmanın tehlikeli olabileceğini anlatan Sözmen, “Bu enfeksiyona neden olur. Bu durumda ağız sağlığı tehlikeye girer.” dedi.

Basit Kistler

Makroskopik olarak kistlerin boyutları değişir. Genellikle 5-6 cm den büyük olmazlar, berrak sulu bir sıvı içerirler.

Mikroskopik olarak; yassı küboidal epitelle çevri­lidirler, bu da ince fibröz bir kapsülle çevrilidir.
Klinik olarak; kistler renal genişlemeye neden olur ama renal fonksiyona bir etkileri yoktur. Tümörlerden ve diğer kistik bozukluklardan klinik ayırımı yapıl­malıdır.

ŞEKERCİBOYASI KÖKÜ

Ot)

Phytolaccn americana L. (Syn: P. decandra L.) (Phytolaccaceae) türünün kurutulmuş kökleridir. Bu tür 2-3 m yükseklikte, çıplak, gövdesi genellikle kırmızımtırak renkli olan çok yıllık bir bitkidir. Yapraklar saplı, tam, çıplak ve yeşil renkli. Meyva kırmızımtırak siyah renkli .ve bir nohut büyüklüğündedir. Vatanı Kuzey Amerika olmakla beraber Avrupa ve Türkiyede oldukça yaygındır.

Dış görünüşü: Genellikle ikiye bölünmüş parçalardır. Kokusu ve tadı zayıftır.

Bileşim: Saponinler, rezin ve şekerler taşımaktadır.

Etki ve kullanılış: Tahriş edici, kusturucu ve ishal yapıcı etkilere sahiptir. Olgun meyvalann sıkılması ile elde edilen usare bazı gıda maddelerinin (şeker, şarap gibi) boyanmasında kullanılır. Meyvalann aynı zamanda müshil etkisi de bulunmaktadır.

Ticarette meyvalann kırmız (Grana Kermes) yerine satıldığına da rastlanılmıştır.

Kullanılış şekli: Kök tozu, tahriş edici olarak O.O5-O.3O gr, kusturucu olarak ise 0.5-2 gr alınır.

P. pruinosa Fenzl (Toros Şekerciboyası): Çiçeklerinin tek cinsli olması ile yukarıdaki türden ayrılır. Toros dağları, Kıbrıs ve Batı Suriyede yetişmektedir. Yukanki tür gibi kullanılır. Bu tür Üzerinde henüz kimyasal veya farmakolojik bir çalışma yapılmamıştır.

Kayacık, H.: Orman ve park ağaçlarının özel sistematiği 3: 169, İstanbul (1975)