Çölyak Hastalığı

Çölyak hastası olan kişiler buğdayda arpada çavdarda ve yulafta bulunan ve gluten olarak adlandırılan bir proteine tahammül edememektedir.

Çölyaklı hastalargluten içeren yiyecekler yediklerinde, onların bağışıklık sistemleri bunu ince bağırsaklara zarar vererek yanıtlar. Özellikle çok küçük ve parmak şekline benzeyen villus olarak adlandırılan ince bağırsaktaki emilimi sağlayan yapılar kaybolur(düzleşir ve görevini yapamaz hale gelir.)

Yiyeceklerdeki besinler buvillus|villuslardan geçerek kan dolaşımı içine emilirler. Villuslar olmadan kişi; her ne kadar yiyecek yerse yesin; beslenemez.

Vücudun kendi bağışıklık sistemine zarar vermesinden dolayı çölyak hastalığının otoimmün sistem rahatsızlığı olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte, yiyeceklerin emilememesinden dolayı sindirim rahatsızlığı olarak da sınıflandırılabilmektedir.

Hastalık ayrıca glutenentropatisi, celiac disease, celiac sprue, nontropical sprue ve gluten sensitive entropathy olarak da bilinmektedir.

Çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır,yani ailevi kalıtım söz konusudur. Bazen hastalık bir ameliyat, çocuk doğumu, hamilelik, viral enfeksiyon ya da şiddetli duygusal stresten sonra tetiklenebildigi gibi ilk seferde de aktif olabilir. Hastalık yaşamının her hangi bölümünde ortaya çıkabilmektedir. Çölyak kimi kişilerde çocukluk, kimilerindeergenlik, kimilerinde ise orta yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir.

Glüten insensitivitesine bağlı olarak ince barsak vil-luslarında atrofi gelişmesidir. Glüten buğday ununda bulunan bir proteindir. Batı Avrupa’daki insidansı 2000’de 1 iken Batı irlanda’da 300’de 1 oranında görülür.
Herhangi bir yaşta belirti vermekle beraber bebek ve çocuklardaki gelişme geriliğinin önemli bir sebe­bidir.
Hastalık, glütenin bir kompenenti olan gliadine karşı gelişen immün cevap sonucu oluşur. Vakaların büyük çoğunluğunda anti-gliadin antikorları mevcut­tur. Çöliak hastalarının birinci derece akrabalarında ve HLA-B8 genetikte olanlarda görülme insidansı daha yüksektir. Hastalık sıklıkla dermatitis herpeti-formisle birlikte görülür (kaşıntılı ve kabarıklı bir deri hastalığı).
Makroskobik olarak luminal yüzey düzleşmiştir, kript ağızları bu olay sonucunda mozaik bir patern oluştu
rurlar (Şekil 9.34). Mikroskopik olarak:
• Lenfositik infiltrasyonla birlikte olan mukozal infla-masyon mevcuttur
• Villus çatısının körleşmeden (kısmi villöz atrofi), total düzleşmeye (total villöz artrofi) varan derecede kaybı söz konusudur,
• Hasarlanma sonucu kaybolanların fonksiyonunu kompanze etmek için epitelyal hiperplazi ile birlikte artmış kript derinliği gözlenir.
Uzun dönem komplikasyonları:
• ince bağırsağın kronik ülserleri -^ striktürlere sebep olabilirler.
• ince bağırsağın primer T hücreli lenfoması gelişe­bilir.
• Nadir olarak adenokarsinom gelişimi.

Tanı ince barsak mukozasından biopsi alınması ve glüten testi ile olur. Glüten dietten çıkartılınca iyileşme gözlenmesi ve diyete eklendiğinde tekrar eski hastalık haline dönmesi tipiktir.
Tedavi gliadinin dietten tamamen çıkartılmasıdır (glutensiz diet), bu süreç parsiyel veya tam düzelme ile sonuçlanır.

İdrar ve Sağlığınız

Kırmızımsı hali ise enfeksiyona bağlı kanama ya da glomerulus iltihabını işaret etse de pancar gibi kırmızı pigment içeren bazı yiyeceklerden de kaynaklanabilir, özellikle kuşkonmaz yedikten sonra, idrarınızdaki keskin kokunun nedenini merak ederseniz bunun nedeni asparajin adlı maddedir. Aslında birçok bitkide de bulunan bu amino grup asit özellikle kuşkonmazda bulunur.

İdrar tahlilleri kandaki, diyabet (şeker hastalığı) olasılığını belirten, fazla miktardaki glikoz (şeker) oranının tespit edilmesine yarar. İdrarda az miktarda glikoz bulunması hamilelik döneminde normal bir durumdur.

idrar ve sağlığınızİdrardaki protein, böbrek iltihabı ya da nefrotik sendromu denilen böbrek filtrasyonundaki bozukluk gibi çok sayıda böbrek hastalığının habercisi olabilir. İdrardaki protein, şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon yüzünden böbrek fonksiyonlarının yetersizliğinde de ortaya çıkar.

Ketonlar, uzun süre yemek yenmediğinde veya . diyabet hastalarının vücutlarında yeterli insülin olmadığı hallerde, kanda ve idrarda biriken küçük moleküllerdir.

Doktorlar bazen böbrek taşı olan insanların idrarlarında, böbrek taşını oluşturan ürik asit, kalsiyum, oksalat, sodyum gibi maddelerin miktarını ölçebilirler.

Böbrek fonksiyonları genellikle kan üre azotları (BUN) ve kandaki kreatinin seviyesinin ölçülmesiyle kontrol edilir. BUN ve kreatinin seviyelerinin kanda yüksek çıkması ve idrarda yetersiz filtrelenmiş olması, böbrek fonksiyon düşüklüğünün göstergesidir. Üre ve kreatinin ölçümlerinde, bazen idrar tahlilleri için 24 saatten de uzun bir süre gerekir.

Üreter, İdrar Kesesi Ve Üretra
Nefronların tübüllerinden geçen idrar, böbreklerin merkezinde (renal pelvis) toplanır. Buradan üreter adı verilen iki uzun tüpten (her böbrek için bir tüp) aşağı iner. Yumuşak kaslardan oluşan bu tüpler idrar kesesi adı verilen kas torbasına ürini pompalamak için ritmik olarak kasılırlar.

İdrar kesesindeki kas liflerinin ve uriner sfinkterin (idrar kesesinin üretraya çıkışı) bu hareketi, üriniidrar kesesinin içinde tutar. İdrar kesesinin duvarındaki kas lifleri gevşeyerek, üriner sfinter ise kasılarak ürini idrar kesesinde toplar.

400 mililitreye kadar ürin idrar kesesinde depolanabilir. İdrar kesesinin kas lifleri belli bir noktaya kadar genişlediğinde, sinir hücreleri beyne idrar kesesinin dolduğunu haber verir.İdrarınızı yaparken pelvik kasları gevşer ve üretrarın açılmasıyla ürinin geçişi sağlanır.

Sinirler, aynı zamanda idrar kesesinin tamamen boşalmasını sağlamak için idrar kesesi kaslarının kasılmasını ve üriner gevşemesini beyne iletirler.

Üretranın boşalımı; kadınlarda vajinanın hemen üstünde, erkeklerde ise penisin ortasından geçerek penisin tam ucunda gerçekleşir.

Sindirim

2- Sindirim, ağızda başlar. Öncelikle, yiyecekler, vücut tarafından emilebilecek kadar minik sayısız moleküle parçalanırlar. Dişler, yiyecekleri küçük parçalara ayırır ve tükürükteki enzimler de bu küçük parçaları kimyasal olarak daha küçük parçalara ayırırlar.

3- Yiyecekler yutulup, yemek borusundan mideye inerler.

4- Midede, yiyecekler mide asidi sayesinde daha fazla öğütülürler

5- Yiyecekler, pankreas ve ince bağırsakta üretilen enzimler sayesinde daha fazla öğütülerek minik şeker, yağ ve protein moleküllerine ayrılırlar. Şeker, yağ ve protein molekülleri, ince bağırsak duvarı tarafından emilir.

6- Sindirim sisteminin içerikleri, mideye ulaştıktan 5-6 saat sonra kalın bağırsağa ulaşırlar. Kalın bağırsak öncelikle suyu ve elektrolit iyonları emer.

sindirim1

Sindirim Süreci

1- Mide duvarı, bir dış katman, üç kas katmanı (yiyeceklerin parçalanıp salgılarla karışması için gereken çalkalama hareketini sağlarlar) ve sindirim enzimlerini üreten bir iç zardan oluşur.

2- Mide iç zarı (mide mukozası) çanaksı çukurcuklar şeklinde uzanan bir katman oluşturur. Çukurcukların içinde, hidroklorik asit ve pepsin enzimi üreten hücreler bulunur. Zarın üzerindeki bir mukus katmanı, midenin kendi kendisini öğütmesini engeller.

3- Yiyecekler, kimüs adı verilen bir bulamaca dönüştürülerek ince bağırsağa yönlendirilirler.

4- Safra, karaciğerde üretilir, safra kesesinde depolanır ve pankreastan gelen lipaz ile birlikte yağları öğüteceği yer olan bağırsağa iner. Pankreas, aynı zamanda, kandaki şeker seviyesini etkileyen insülin ve glükagon hormonlarını da üretir.

6- Vililerin içerisinde, lenfatik damarlar ve bir kılcal damar ağı bulunur. Protein, şeker ve yağ molekülleri, bu damarlara giriş yaparak kan yoluyla dolaşırlar.