ÇADIRUŞAĞI

Dorema âfnmoniacum Don (Umbelliferae) türünden elde edilen bir oleogummiresinadır. Bitki Orta ve Doğu İranın çöl bölgelerinde yetişmektedir. Drog sarımsı veya tarçın renkli, 0.5-3 cm çapında az çok yuvarlak biçimli parçalar halindedir. Hemen hemen kokusuz ve acı lezzetlidir.

Uçucu yağ, rezin ve zamk taşır. Uyarıcı, afrodizyak, balgam ve idrar söktürücü özellikleri vardır. Bilhassa balgam söktürücü olarak hap halinde

(günde 0.5-2 gr) kullanılmaktadır. Mabetlerde tütsü olarak da yakılmaktadır.

Diğer isimler: Uşak ağacı.

ÇAY YAPRAĞI

Camelia sinensis (L.) O. Kuntze (Syn: Thea si-nensis L.) (Theaceae) türünün, fermente edildikten sonra, fırınlarda kurutulmuş yaprağıdır. Bu tür kışın yaprağını dökmeyen, beyaz çiçekli bir ağaççıktır. Vatanı Çin olmakla beraber, Kuzeydoğu Anadolu’nun sahil bölgelerinde (Rize, Hopa) bol miktarda yetiştirilmektedir (Resim: 89 ve 90).

Rize bölgesinde çay eldesi 1939 yılında başlamıştır. Burada ilk tesis 1945 yılında “Rize Çay Fabrikası” ismiyle kurulmuştur. Bu fabrika halen de çalışır durumdadır. Bölgede bugün çay elde eden

1 – Doğun, A.: Kızıl çam “Pinus brutia Ten.” yapraklan uçucu yağ) üzerinde araştırmalar  Ankara Üniv. Ziraat Fak. YıJl. 27: 105 0977).

40’dan fazla tesis bulunmaktadır (1-7).

Dış görünüş: Az çok burulmuş, siyah renkli, özel kokulu ve buruk lezzetli parçalar veya kaba toz halindedir.

Bileşim: Kafein (%-4), tanen (% 10-25), enzimler ve uçucu yağ taşımaktadır (8). Tohumlarında sabit yağ (%23-29) (10,11,12) ve saponinler (9) bulunmaktadır.

Etki ve kullanılışı: Midevi, kuvvet verici, idrar arttırıcı ve kabız etkilere sahiptir. Taşıdığı tanenden dolayı alkaloit zehirlenmelerinde panzehir olarak kullanılır. Kafein elde edilmesinde bir ilkel maddedir (14). Tohumlarında bulunan yağ sanayide ve temizlendikten sonra gıda olarak kullanılabilir (13).

Kullanılış şekli: İnfusyon (%5), günde 3-4 bardak içilir.

Memleketimizde çay yetiştirilmesi için ilk girişimler 1888 ve 1892 yıllarında yapılmıştır. Japonya’dan getirilen tohumlar Bursa bölgesinde ekilmiş ve fakat Bursa ikliminin çay bitkisi üretimi için yeterli rutubete sahip olmaması nedeniyle bu girişim başarıya ulaşamamıştır.

Rize bölgesinde çay üretimi, Batum’da çalışan Rizeli işçilerin, çay fidanlarını Batum’dan getirerek kendi bölgelerinde yetiştirmeleri ile başlamıştır. İlk çay fidanlarının Batum’dan Rize’ye ne zaman getirildiğini tam olarak bilmiyorsak da, Rize bölgesinde yetiştirilen fidanlardan vergi alınmamasını, isteyen 22 Haziran 1879 tarihli bir vesikanın bulunması

(15), bu bölgede çay fidanı yetiştirilmesinin Bur-sa’da yapılan girişimden önce başladığını göstermektedir.

CENNET BİBERİ

Amomum granum paradisi L. veya A. melegueî-ta Roscoe (Zingiberaceae) türünün olgun tohumlarıdır. Bu türler Batı Afrikanın tropikal bölgelerinde bol olarak yetişmektedir.

Dış görünüşü; 2-4 mm çapında, az çok piramit biçiminde, esmer kırmızımtırak renkli, parlak, derimsi ve sert tanelerdir. Ezilince baharlı bir kokusu olduğu hissedilir Lezzeti çok acıdır

Bileşim: Uçucu yağ (% 0.30-0.75), sabit yağ ve . rezin taşır.

Etki ve kullanılış: İştah açıcı ve midevi etkilere sahiptir. Bugün daha çok baharat olarak kullanılır. Bazen toz karabibere katıştırılır. Bazı alkollü içkilere, keskinlik vermek için, katılır.

Diğer isimler: Edrefil, Itrini, Tıfıl.

ÇİRİŞ KÖKÜ

Eremurus specîabilis Bieb. (Liliaceae) türünün kurutulmuş kökleridir. Bu tür 100-200 cm yükseklikte, rozet yapraklı, tüysüz, sarı çiçekli, çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Kökler parmak biçiminde şişkin ve sarı renklidir. Doğu ve Güney Anadolu dağlarında yetişmektedir. Bol olarak bulunduğu yerlere “çirişlik” denir.

Çirişotu’ nun yaprakları sarardıktan sonra (Ağustos) kökleri topraktan çıkartılır ve güneşe serilerek, kemik sertliği alıncaya kadar, kurutulur.

Kurutulan kökler (Resim: 33) su değirmenlerinde toz edilir ve ihtiyaç bölgelerine toz halinde yollanır.

Ticaret merkezi İstanbul’dur. Arap ülkelerine de dışsatım yapılmaktadır.

XVII. yüzyıl ortalarında İstanbul piyasasında Divriği çirişi, Kayseri çirişi ve Bursa çirişi olmak üzere 3 cins çiriş bulunuyordu. Bunlar içinde en değerli olanı Divriği çirişi idi (1).

Dış görünüşü: Açık esmer renkli, kokusuz ve tadsız bir tozdur. Suda çözünmez.

Bileşim: Müsilaj, glikoz ve fruktoz’dan yapılmış bir oligosakkarit taşımaktadır (2).

Çiriş ticarette genellikle alçı ile tağşiş edilmiş halde bulunmaktadır. Bu nedenle piyasada satılan çirişlerde kül miktarı % 37-51 arasında değişmektedir. Saf çirişte kül miktarı ise % 4 civarındadır (2). Bu durum piyasada satılan çirişlerin yaklaşık yan yarıya alçı ile karıştırıldıklarını göstermektedir.

Etki ve kullanılış: Eskiden kökten hazırlanan merhemler,bilhassa Arap hekimler tarafından, uyuz ve frengi tedavisinde kullanılırdı. Halen çirişin su ile karıştırılması ile elde edilen hamur yapıştırıcı madde (bilhassa ayakkabı ve kesekâğıdı yapımında) ve ihram üretiminde kullanılan yün ipliğine apre vermek için kullanılmaktadır.

Genç yaprakları, pişirildikten sonra, Doğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde (Göksün, Tercan gibi) sebze olarak yenmektedir. J

Genç rozet yaprakları Erzurum pazarlarında Gu-lik veya Gülük adı altında satılır ve pişirilerek sebze olarak yenir.

Çiriş, sarısabır ve limon tuzu (tartrik asit; sitrik asit veya limon suyu) karıştırılması ve su ile hamur yapılması ile elde edilen karışım 4-5 mm kalınlık ve 10-15 cm uzunlukta çubuklar haline getirilip kurutulduktan sonra aktarlarda “Çiriş” ismi altında satılmaktadır.

tahriş edici özelliğinden ileri gelmektedir.

Çiriş çubukları bugün de İstanbul aktarlarında satılmaktadır’

Diğer isimler: Gulik, Gülük, Sarı çiriş.

Asphodelus aestivus Brot. (Syn: A. microcarpus Viv.): 100-150 cm yükseklikte, rozet yapraklı, beyaz veya pembemsi renkli çiçekleri olan, çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Kökler parmak biçiminde, şişmiş ve yumru görünümü almıştır. Anadoluda oldukça yaygın bir türdür.

Kökleri (Radix Asphodeli)’nin tedavide kullanılışı eski yazarlar (Dİoskorides, ibn Baylar gibi), tarafından tarif edilmiştir. Bir zamanlar bu türün köklerinin toz edilmesi ile elde edilen drog “Çiriş” yerine kullanılmıştır.

Müsilaj ve glikoz ve fruktoz’dan yapılmış bir’ oligosakkarit taşır (3). Nişasta ve dekstrin bulunmaz.

Kök yumruları, yontmataş döneminden beri (yaklaşık M.Ö.50.000 yıllan), Anadolu halkı tarafından gıda olarak kullanılmaktadır.

Dahilen idrar arttırıcı olarak etkilidir. İslâm tababetinde, merhem halinde, haricen yara tedavisinde kullanılmıştır

Adana bölgesinde yetişen bitkilerin kökleri kullanılarak biyogaz elde edilebileceği gösterilmiştir (4).

Diğer isimler: Beyaz çiriş, Yalancı çiriş.

ÇINAR KABUĞU

Pîaîanus orientalis L. (Platanaceae) türünün kurutulmuş gövde ve dal kabuklarıdır. Çınar yaprakları 5-7 parçalı, çiçekleri küremsi durumlarda toplanmış, çok gösterişli ve büyük bir ağaçtır. Batı Anadoluda yabani olarak yetiştiği gibi, park ve bahçelerde ve yol kenarlarında yetiştirilir. Bazı ağaçlar çok yaşlı olup bir kısmı tarihe geçmiştir. Bazıları ise tabiat abidesi olarak muhafaza edil-

1  – Baytop, T. ve Berghmans, M.: Sur İes alcaloides quaternaires du Thalictrum lucidum L.  İstanbul Ecz. Fak. Mecm. 11: 58

(3975J.

2 – Başer, K.H.C.: Thaîictrum minus L. var. microphylium Boiss. alkaloitleri  Doğa Bilim Derg., Temel Bilim 5: 163 (1981).

3  – Başer, K.H.C.: Thalimicrinone – Thalictrum minus L. var. microphyllum Boiss, yapraklarında yeni bir alkaloit – IV. Bitkisel

İlâç Hammaddeleri Toplantısı, bildiriler 111, Eskişehir (1983). 4- Baytop, T: Izgın ve Burç hakkında-Farmakolog 18: 19(1948);“. .‘


mektedir. ;

Bunlar arasında en tanınmışı İstanbul’un Bü-yükdere çayırında yetişmiş olan “Büyükdere çma-rı”ldır. Bu çınar dünyanın tanınmış ağaçlarından biri olup 4000 yıl kadar yaşadığı tahmin edilmektedir. Alt taraftan birbirleriyle birleşmiş 3 grup halinde 9 büyük (sonraları 7) gövdesi bulunuyordu. Kapladığı sahanın çevresi 112 metre kadardı. Bu çınara Türkler “yedi kardeşler”, Rumlar “hepta adelphia” Avrupalılar ise “Platane de Godefroy” ismini vermişlerdir. Çınarın Avrupalılarca “Godefroy çınarı” diye isimlendirilmesine sebep; birinci haçlı ordularının İstanbula gelişinde haçlı orduların kumandanı Godefroy de Bouillon’un karargâhını bu ağacın altında kurmuş olmasıdır (1096).

XVII. asırdan itibaren Büyükdere çınarının bulunduğu çayır “Kırkağaç” ismiyle tanınmaya başlamış ve Osmanlı Padişahları bu çayırda birçok av eğlenceleri tertip etmişlerdir. Ecnebiler ise burada sportif oyunlar (bilhassa polo) yaparlardı. II. Mahmut bu çınarın bulunduğu çayıra sık sık gider, yaz günlerinde burada dinlenir ve yeniçeriler tarafından yapılan oyunları (tokmak oyunu) seyrederdi. Bu çmar altında II. Mahmut bazı resmî merasimler de tertiplemiştir. Meselâ, 1829 yılı Kurban bayramı merasimi bu çayırda yapılmış ve aynı sene İngiliz elçisi sultana burada takdim edilmiştir.

Çınarın bulunduğu mahal “Çayırbaşı” ismiyle Birinci Dünya harbi başlarına kadar bir mesire yeri olarak kalmıştır. Bu sıralarda çınarın gövdesinin oyuğunda bir kahve ocağı bulunuyordu. Bu ocaktan çıkan bir yangın sonunda çınar kısmen harap olmuştur. Birinci Dünya harbi esnasında çınarın bulunduğu mıntıka asker ta: rafndan işgal edilmiş ve burada barakalar inşa edilmiştir. Bu esnada da çınarda bazı hasar meydana gelmiştir. Nihayet Cumhuriyet devri başlarında çınarın bulunduğu saha hangar yapılmak üzere bir İtalyan deniz uçakları ortaklığına devredilmiş ve bu idarenin baraka ve hangar inşaatı esnasında asırlık çınardan geriye kalan birkaç gövde de ortadan kaldırılmıştır. Halen eski çınarın bulunduğu yerde askerî depo olarak kullanılan barakalar bulunmakta ve bu barakalar etrafında da sonradan dikilmiş 8-10 genç çınar görülmektedir (1).

Diğer isimler: Kavlan.