Doktrin Ne Demek? Doktrin Nedir?

Fransızca kökenli doktrin kelimesinin Türkçe karşılığı öğretidir. Doktrin kelimesi genellikle bazı şahsiyetlerle ve akımlarla birlikte kullanılır. (bkz; Marksizm Doktrini, Platon Doktrini, Mevlana Doktrini vb.)  Biraz açmak gerekirse doktrin kelime anlamı olarak; bilim ve felsefede herhangi bir düşünceyi sistematik ve ilkeler çerçevesinde ortaya koymaktır. Bu ortaya konan düşünce bir taraftır. Bir savın öğretisidir. Ve o savın niteliklerini bünyesinde barındırmakta, taşımaktadır. Örneğin Marksizmin temel öğretisi diyalektik – materyalist tarih anlayışıdır.

Hoşgörü Ne Demek? Hoşgörü Nedir?

Hoşgörü ne demek? Hoşgörü nedir?

Türkçe kökenli hoşgörü kelimesi her şeyi anlayışla karşılama durumu, hoş görme, müsamaha etme, tolerans gösterme anlamlarına karşılık gelir. Kısaca hoşgörü başkasının düşünce ve davranışlarına saygı duyma karşı tepki geliştirmeme manası taşır. Hoşgörü kelimesinin İngilizcede ki karşılığı olan tolerans kelimesi Türkçede de kendine kullanım alanı bulmuştur. Tolerans kelimesi Türkçede daha çok “tolere etmek, tolerans göstermek” olarak kullanılır. Bu kullanımıyla tolerans kelimesi müsamaha etmek, hoş görmek, idare etmek anlamları taşır. Tolerans kelimesi elektrik-elektronik alanında da kullanılan bir terimdir. Elektrik-elektronik terimi olarak tolerans; hata payı, sapma payı olarak kullanılır. Herhangi bir elektriksel iş de işin oluşunu olumsuz yönde çok fazla etkilemeyecek olan hata payı anlamı taşır. Örneğin; elektronik devrelerinde kullanılan ve direnç adı verilen elektronik elemanların hesaplanabilir tolerans oranları vardır.

  • Türkiye’de hoşgörü deyince akıla ilk gelen isim Mevlana‘dır. Hoşgörü kavramı Mevlana’nın dünya görüşünün temelini oluşturmaktadır.

 

Yaşama Yönelik Uyum

Aynı içgörü, karşınızdaki kişide olduğu gibi, sizde de olduğunda,
eş olma yoluna girersiniz. Bir erkek kendi içinde bir kadının en derin
doğasını hissettiğinde, onun cinselliğim çekilir. Bir kadın kendi içinde
bir erkeğin benliğini hissettiğinde, fiziksel olarak onu kendinde ister.
MEVLÂNA

Çevrenize bakın; erkeği ve kadını gecenin ve gündüzün, kışın ve yazın, pozitifin ve negatifin, kuzeyin ve güneyin, göğün ve yerin yarattığı aynı kozmik ikiliğin bir başka ifadesi olarak tanıyın. Cinsel ilişkiyi tarlalara düşen yağmur gibi insanın sağlığı ve uzun ömürlülüğü için doğal ve vazgeçilmez olarak gören Taocu öğret­menlerin dediğine göre, bu karşıtlar bir araya geldiğinde dünyaya spiritüel bir esrime yayılır.

Uyum iki insan, özellikle de sevgililer arasındaki enerjik çekime karşılık gelir. Uyum ya da uyumsuzluğun bazı açık göstergeleri olma­sına karşın, birçok kişi bu göstergeleri gözden kaçırır. Uyumluluk do­kunma, koku, görme, tat, konuşma, elleri tutma, ilgi, kimya ve enerji de dahil olmak üzere birtakım yollarla belirlenebilir.

Uyumluluk zamanla daha zengin, daha kıvamlı hale gelen güzel bir kırmızı şaraba benzemelidir. Bunun nedeni ilişkilerin ilerleyişinin her evresine bolca zaman tanınması gerektiğidir; kur, flört ve evlilik. Taocu sevgi tekniklerinin sırlarıyla bir ilişki partnerinizle birlikte kaldığınız sürece daha derinleşir ve daha yoğunlaşır. Bunun nedeni Taocuların ener­jiyi tüketmek yerine geliştirmeyi öğrenmeleridir. Birbirine derin bir sev­gi duyan bir çift birbirinin enerjisini cinsel düşkünlük, duygusal inişler ve çıkışlar, gereksiz tartışmalarla tüketirse, ilişkinin yoğunluğu ve derin­liği de azalır. Batı’da boşanma oranının bu kadar yüksek olmasının ne­denlerinden biri de budur. Taocu tekniklerle sevgi gelişip çiçek açar.

Batı’da, uyumluluktan kimi zaman kimya olarak söz edilir. Bir çif­tin “kimyası iyi” olduğunda, elektrikli, manyetik bir enerji olur. O çok eski soru çiftler arasındaki bu manyetizmanın, bu kimyanın bir ömür boyu sürecek şekilde nasıl korunacağıdır. Taocular bu sun enerjinin geliştirilmesinde bulmuşlardır. Bir ilişkide enerji olduğunda, ilgi, he­yecan ve keyif de olur.

Taocular uyumluluğu çeşitli perspektiflerden görürler. Uyumluluğun açığa vurulabilmesinin bir yolu koku duyuşudur. Koku, hem bilinçli hem de bilinçdışı bir şekilde, başlıca çekim duyularından biridir. Bazı kültür­lerde, boynun ve yüzün koklanması tutkulu bir öpüşme kadar erotiktir. Biriyle uyumlu olup olmadığımızı belirlemek için koku duyusunu kulla­nabiliriz. Bir partnerin kokusu çok kötüyse, ilişkiyi yeniden değerlendir­mek isteyebilirsiniz. Bunu derken, partnerinizin üç saatlik sıkı bir çalış­manın sonrasındaki kokusunu kastetmiyoruz; kastettiğimiz partnerinizin genel anlamdaki kokusu. Böyle bir koku birbirinize o kadar yakınken, öpüşürken ya da birbirinize sokulurken, burnunuza hoş gelir mi?

Erkeklerin ve kadınların uyumluluğunu belirlemenin birçok yolu vardır. Örneğin, partnerinizle el ele tutuştuğunuzda, bu tutuşmanın uyumuna ya da uyumsuzluğuna dikkat edin. Eller uyumlu bir şekilde birbirini kavrıyor gibi görünmüyorsa ve süre uzadığında temas giderek nahoş bir hale geliyorsa, bu kesinlikle tabiatlarınızın uyumlu olmaya­cağının bir işaretidir. El ele tutuşma uyumluysa ve uzun süren temasın etkisi hoşsa, bu genel etkinin uyumlu olduğunu gösterir.

Her yakın ilişkide, öpüşmeler ve okşamalar en önemli bilgiyi sağla­yacaktır. Okşamalar ve öpüşmeler iki taraf arasında büyük bir özgürlük­le yapılmalıdır; ayrıca, öpüşmeler çiftin akışkanın tadının tam etkisini ve okşamanın manyetik ya da elektrik etkisini almasını sağlayacak kadar tutkulu ve eksiksiz olmalıdır.

Okşama oldukça yararlı bir etki sarf edi­yorsa ve öpüşlerin tatlılığı ve verdiği haz zaman içinde artıyorsa, bu ge­lişme potansiyelinin iyi bir göstergesidir. Bu sonuca ulaşılmıyorsa ve öpüşler itici, okşamalar yetersiz bir hale geliyorsa ya da partnerler tam ve yakın ilişkinin ardından sevginin yoğunluk bakımından sürekli olarak arttığını düşünmüyorlarsa, uyumun koşulları yoktur ve devam eden iliş­kiye dair bütün düşünceleri akıllarından çıkarmalıdırlar.

Bununla birlik­te, partnerler karşılıklı istendiği sürece yalan birer arkadaş olmaya de­vam edebilirler. Bu karar aceleyle alınmamalıdır, ben ancak geçici olabilecek herhangi bir izlenime dayanarak bir sonuç çıkarmanın güvenilir olmadığını düşünüyorum. Her iki taraf da daha kısa bir süre içinde kar­şılıklı olarak uygun olmadığını düşünmedikleri sürece, sadece arkadaş olmaya ayrılacak zamanın en az altı ay sürmesini öneriyorum. Bildiğim en iyi adaptasyonlardan bazılarında, özellikle tarafların genç ve dene­yimsiz olduğu, duygularını özgürce ifade etme sanatını öğrenmedikleri durumlarda en iyi sonuçların alınması belli bir süre almıştır. Başka her şey gibi, sevgi de gelişimin bir ürünüdür ve gelişmesi zaman alır.

Cinsel ilişkiyi beklemek ya da ertelemek kalbin sevgiye alışmasını sağlar. Çok kısa bir süre sonra meydana gelen cinsel ilişki, özellikle partnerlerden biri Taocu yatak odası sanatlarında usta değilse, enerjiyi tüketir. Rasgele cinsel ilişki, genellikle bu enerjinin kalp merkezinde gelişmesini önler.

Partnerinizle birlikte yürürken, adımlarınızı birbirine uydurun ve bunu yapmanın  kolay, yürüyüşün uyumlu olup olmadığına dikkat edin. Yürüyüş karaktere dair her zaman güvenilebilir bir göstergedir ve adımları birbirine uydurma konusunda büyük zorluk yaşayan ya da birlikte yürürken birbirini yoran kişiler için karakter bakımından uyum sağlamak imkânsızdır.

Dil başlıca ifade yoludur ve etkileri yakından gözlemlenemez. Sohbet size ilham veriyorsa ve kendinizi her sohbetten sonra dinlenmiş ve bilgilen­miş hissediyorsanız ya da genellikle sonuç buysa, göstergeler uyum le­hinde demektir. Birçok çift ilk konuşmada aşık olur ya da arada çekici bir enerji olduğunu fark eder.

Böyle bir uygulamanın genel sonucu ne olursa olsun, bir sınav olarak değeri tartışılmaz. İki kişinin, eş olma doğrultusunda artan bir sevgi ve isteğin olduğuna ya da böyle bir iste­ğin hiç olmadığının farkına varmaksızın birkaç gece birlikte uyumak imkansızdır.

Birlikte uyumanın etkisi şu şekilde özetlenebilir: Her iki taraf uyumlu değilse, kısa bir zaman içinde karşılıklı bütün çekim bite­cek bir derecede manyetizmalarını tüketeceklerdir. Uyumlularsa, bunun etkisi hoş olacak ve ilişkinin devam etmesi isteği birkaç ay boyunca artacaktır. Sonra bu isteğin arttığının hiç hissedilmeyeceği bir doruk nok­tasına gelinecektir, ama bu güzel bir deneyim olmaya devam edecektir.

Tarafların uyumu mükemmelse, bu yıllarca sürebilir, ama genel bir ku­ral olarak, sürekli birlikte uyumazlarsa, temasın verdiği haz büyük öl­çüde artacaktır. Aralarında mükemmel bir uyum yoksa, manyetizma gi­derek kaybolacaktır; bu yüzden, çok az çift mükemmel bir uyuma sahip olduğu için, yatakların ayrı olması ve istendiği ya da koşullar gerektir­diğinde arada sırada ayrı uyunması iyi bir kuraldır. Manyetizmanın kay­bı, bunun sonucunda da sevginin nötrleşmesi tarafların ne kadar uyum­lu olduğuna bağlı olarak yavaş ya da hızlı olacaktır.

Kur yapma dönemi (cinsel ilişkiyi dışarıda bırakan yakın fiziksel te­mas) tarafların sağgörüsü ve koşulları gerektirdiği kadar kısa ya da uzun olabilir, ama bence altı ay gibi bir süre hiç de mantıksız değil, ayrıca ma­kul herhangi bir erkek ya da kadının böyle bir yıl devam eden yalan iliş­ki sınavının sonuçlarından tamamen tatmin olacağına inanıyorum.

Neşet Ertaş Hayatı

Kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Neşet Ertaş kimdir, Neşet Ertaş hayatı hakkında kısa bilgiler aktaralım. Ayrıca yazımızın sonunda Neşet Ertaş şiirlerine göz atabilirsiniz.

Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde doğmuş, abdal müziğinin son temsilcisidir. Ünlü Türk ozanı ”Bozkırın Tezenesi” lakabıyla da bilinir. Bozlak formunun en önemli ustasıdır. Babası Ozan Muharrem Ertaş, annesi Döne hanım’dır. Annesinin ölümünün ardından annesinin köyü Yozgat’ın Kırıksoku köyünde çocukluk çağlarını geçirmiştir..

Babası Muharrem Ertaş’ı kendisine örnek almış, ve onun yolunu kendine yol bilmiştir. Henüz okul çağına gelmeden keman çalmayı öğrenmiş. Ardından ise bağlama çalmayı öğrenmiştir. Bağlamayı öğrenmesiyle, babası ile beraber sazını eline alıp, düğün ve toplantılarda saz çalmış türküler söylemiştir.

Neşet Ertaş hayatı

Tek idolünün babası Muharrem Ertaş olduğunu belirten sanatçı ilk plağını, 1950’li yıllarda babasının kaleme aldığı “Neden garip garip ötersin bülbül” isimli türküye çıkarmıştır. Bu plağın halk tarafından sevilmesi ve ilgi görmesiyle kendi eserlerini kaleme almaya başlamış ve bir biri ardında plak çıkarmaya devam etmiştir.

1960’lı yılların girmesiyle bağlama denildiğinde ilk akla gelen bir isim olmuştur. Ankara’da yaşam sürmeye başlayan ozan, yaşadığı hastalık nedeniyle Almanya’ya kardeşinin daveti sayesinde gitmiş ve oraya yerleşmiştir. Orada hastalığının tedavisini yaptıran Ertaş, türkülerini kaleme almayı ve bestelemeyi bırakmamıştır. 2000’li yıllarda Türkiye’ye dönmüş ve sanat hayatına bıraktığı yerden devam etmiştir.

Dokuzuncu cumhurbaşkanının ona takdime tmek istediği, devlet sanatçısı ünvanını şöyle geri çevirmiştir;

“Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, buna ek olarak bir devlet sanatçısı unvanı ayrımcılık yapılıyor gibi hissederim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam daha çok mutlu olurum. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, yalnızca TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım” demiştir.

Unesco’nun yaşayan insan hazineleri diye nitelendirdiği sanatçılar arasındadır. 25 Eylül 2012 Salı günü tedavi gördüğü İzmir’de hayatına ve sevenlerine veda etmiş. Tüm ülkeyi yasa boğmuştur.

Kendisi ve bıraktığı eserleri ile halkın gönlünü fethetmiş. Aramızdan ayrılsa dahi bıraktıklarıyla ölümsüzdür. “gönül” sözcüğünün geçmediği neredeyse bir tek türküsü olmayan büyük ustayı daima gönüllerimizde olacaktır.

Neşet Ertaş’ın kendi kaleminden hayatı

Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama muharrem, anama döne
Dediysen atayı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi ibikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler

Anam döne ibikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın kırıksoku köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) veysel usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulmazsan öldün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Bunu da içeriye alın dediler

Eserleri;

Açma Zülüflerin Yellere Karşı
Ağla Sazım Ağlanacak Zamandır
Ah Yalan Dünya
Ahirim Sensin
Ahu Gözlerini Sevdiğim Dilber
Al Yanak Allanıyor
Aman Dünya Ne Dar İmiş
Anladım Evelden Böyledir Takdir
Aşk Ataşı Düştü Garip Gönlüme
Aşkın Beni Del’eyledi
Aslanım Eller 1
Ay Dost Deyince Yeri Göğü İnleten
Ayva Turunç Narım Var
Az Mı Çektim
Bağışla Sevdiğim Hakkı Seversen
Baharı Görmedim
Bahçada Gül Ağacı
Bahçadan Aşıyor Ayvanın Dalı
Başım Alıp Çıksam Bir Yüce Dağa
Ben Miyim Dünyada Bir Bahtı Kara
Bir Anadan Bu Dünyaya Gelince
Bir Güzel Gördüm
Böyle Olur Mu
Bütün Ahbaplar Ansın Adını
Canana Doyulur Mu
Ceylan (Sensin Bu Dağların Meralı)
Çiçekdağı Derler (Oyun Havası) 1
Çiçekdağı Derler (Oyun Havası) 2
Çiçekler İçinde Menevşe Baştır 2
Dağlar Başı Karlı Olur
Dağlar Dağladı Beni
Deli Boran (Bozlak)
Dinek Dağı 2
Dinle Sana Bir Sözüm Var
Dünya (Yürü Durma Yürü)
Evvelim Sen Oldun
Garibin Dünyada Yüzü Gülemez
Gel Sevelim
Gel Yanıma
Gönlüm Ataşlara Yandı Gidiyor 1
Gönül Dağı
Gönül Yari Bulmayınca
Gülüşün Gülden Güzel
Güzele Bakması Sevaptır
Halime Gız Çay Aşağı Gidiyor
Halimenin Aşıkları
Hapishanelere Attım Postumu
Hapishanelere Güneş Doğmuyor
Hata Benim Günah Benim
Hele Bakın Şu Feleğin İşine
İki Büyük Nimetim Var
İnsan (Gözleri Kör Değil)
Kahveyi Kavuranlar
Kale Kaleye Bakar (Sürmeli)
Kalkın Semaha Dönelim
Kar Mı Yağmış Yüce Dağlar Başına
Kar Yağar Kar Üstüne
Karanfil Ekeceğim
Karga Olan Gül Kıymeti Bilemez
Karlı Dağlar Geçit Vermez
Kaşların Karasına
Kendim Ettim Kendim Buldum
Kesik Çayır Biçilir Mi
Kibar Kızın Saçları Sallanıyor
Kına Mı Yaktın Eline (Emine)
Kızılırmak Can İncitme
Köprüden Geçti Gelin
Kova Kova İndirdiler Yazıya 1
Kurusa Fidanım Güllerim Solsa
Küstürdüm Gönülü Güldüremedim
Mevlana (Yok Değilsin)
Mutlu Olsun
Nar Tanesi (Sevda Olmasaydı)
Naz Eyleme (Gurban Olduğum)
Ne Dersin (Gönül Arzediyor) 1
Ne Güzel Yaratmış
Ne Olur Sevdiğim (Gel)
Ne Söyleyeyim
Ne Yaşamış Ne Yaşar
Nedir Bu Başımda Bu Sevda
Nerde Ne Arıyon
Neredesin Sen
Neyledin Dünya (Aydos)
Niye Çattın Kaşlarını
N’olur Gelin N’olur
O Sen Misin O Sen Misin
O Şirin Sözlerine
Şad Olup Gülmedim Eller İçinde
Sanki Sam Yelisin (Belalı Kader)
Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını 2
Sevda Gitmiyor (Leyla Leyla)
Sevdayı Çekip De Gönülü Bilen
Sevdiğim (Bir Nazar Eyledim)
Sevgi Mengisi
Sevgidir Sevgi
Şirin Kırşehir
Şu Fani Dünyaya Geldim Gidiyom
Su Gelir Millendirir
Suda Balık Oynuyor
Taramış Zülfünü
Tatlı Dile Güler Yüze (Doyulur Mu)
Vay Vay Dünya
Yanarım Senin Aşkına
Yandı Bağrım
Yanıyorum Yanıyorum
Yardan Ayrı Düşeli
Yare Gidem
Yazımı Kışa Çevirdin (Leyla) 1
Yine Bir Hal Oldu
Yine Haber Gelmiş
Yolcu (Bir Anadan)
Yörü Bre Yalan Dünya
Zamana Uymasını Bil
Zorumuş Meğer
Zülüf Dökülmüş Yüze

Neşet Ertaş’ın Hayatı Hakkında Düşüncelerinizi Alttan Hemen Paylaşabilirsiniz.

Nasreddin Hoca

Türk halk bilgesi. Halk dilinde, duygu ve inceliği içeren, gülmece türünün öncüsü olmuştur.

Sivrihisar’ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir’de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun’dur. Önce Sivrihisar’da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu’ya dönerek köy imamı oldu. 1237’de Akşehir’e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim’in derslerini dinledi, İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur’la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.

Nasreddin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Katı kurallar karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur.

Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur’la ilgili “hamam, Timur ve peştemal” gülmecesi de, Timur’dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca’yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit” türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak, kendi toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.

Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir . Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, “eşek evde yok” deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün “işte eşek ahırda” diye diretmesi karşısında, Hocanın “eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi” demesidir.

“Fincancı Katırları”, “Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim” başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan “Ye Kürküm Ye” gülmecesi, Hoca’nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.

Nasreddin Hoca’nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, “İncili Çavuş”, “Bekri Mustafa”, “Bektaşi” gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın Yönetim hatalarına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.

*Bilgiler kultur.gov.tr web sitesinden alinmistir.