BOĞULMA

Boğulma veya boğulmaya yakın durumun etkileri, ana olarak hipoksemi ve aspirasyona bağlıdır. Aspirasyonun fizyolojik etkileri boğulma maddesinin, tatlı veya (Plazma ile mukayese edilirse hipo veya hipertonik olan) tuzlu su olup olmadığına bağlı olarak değişiklik gösterir. Aspirasyonsuz hipoksemiden ölmek bir boğulma kurbanı için mümkündür, ama bu nadiren meydana gelir. Trakea tıkandıktan sonra arteriyel Po2 nin çabukça düştüğü ve 3 dakika sonunda 10 mm Hg’lik bir Po2’ye ulaştığı hayvan çalışmalarında gösterilmiştir. Hiperventile gönüllü insanlarda, mümkün olduğu kadar uzun nefeslerinin tuttuktan daha sonra, egzersiz yapmaksızın, nefes tutmadan 146 saniye sonra Po2’nin 58 mm Hg’ye düştüğü, ama eğer denenen kişi egzersiz yapıyorsa 85 sn’de 43 mm Hg’ye düştüğü bulundu. Bu, suyun içine total olarak girdikten 3-5 dakika sonra bütün kazazedelerde hipoksi derecesinin bilinç kaybı ile sonuçlandığını gösterir.

Ventilasyonun yeniden yerine konulmasından sonra, tedavinin amaçlan; rezidüel hipoksi veya asidozu ve elektrolit anormalliklerini değerlendirmek ve düzeltmektir. Eğer hasta belirgin miktarda sıvı aspire etmişse endotrakeal entübasyon ve ventilasyon genellikle lüzumlu olur. Dolaşım yeniden sağlanabilirse, metabolik asidoz kendiliğinden düzelecektir. Ekstrem vakalarda eğer pH 7.2’den aşağı ise, intravenöz olarak Sodyum Bikarbonat verilmelidir. Kardiopulmoner resüsitasyonda normal olarak kullanılanlardan başka hiçbir özel ilaç faydalı değildir. Koruyucu antibiyotikler ve steroidlerin özellikle fayda sağlayıcı almadıkları gösterilmiştir.

Eğer acil resüssitasyon başarılı ise, aspirasyon meydana gelmişse, kazazede halen akut julmoner yetmezliğin yüksek riskindedir. Bu,gecikmiş ölümlerin baş sebebidir. Tedavi, herhangi bir sebebe bağlı olan akut pulmoner yetmezlik için yapılmış olanlara benzerdir.

Nörolojik hasar hipoksemi periodundan kaynaklanır ve boğulmaya yakın olanlarda ikinci mutad sekeldir. Eğer , kazazede, boğulma epizodu süresince şuurunu hiç kaybetmemişse, nörolojik hasar olasılığı çok azdır. Nörolojik hasar olan hastalarda, nörolojik değişiklikler ve prognoz kardiopulmoner arrestin diğer formlarından olan serebral hasardan sonrakilere benzer.

Tatlı su aspire edilirse, sıvı çabukça alveollerden emilir. İntravasküler hipervolemi, hipotonsite, serum elektrolitlerinin dilüsyonu ve intravasküler hemoliz yapar. Tatlı su aspirasyonundan 3 dakika sonra intravasküler volümün %50 yükseldiği hayvan deneylerinde gösterilmiştir.

Eğer belirgin damar içi hemoliz meydana gelmişse böbrek de etkilenebilir. Hemoglobinüri, başlangıçta ozmotik diüretikler ve idrarın alkalileştirilmesiyle tedavi edilir. Akut renal yetmezlik meydana gelirse dializ lüzumlu olabilir.

Tuzlu su aspirasyonu, vasküler yataktan alveoller içine su çekildiği için karşı etkiler üretir. Hipovolemi, hemokonsantrasyon ve hipertonisite yapar. Tuzlu su boğulmasından sonra hemoliz belirgin değildir.

Boğulmaya yakın kazazedenin tedavisi, hipokseminin derecesi ve ondan sonuçlanan hasar hızlı olarak ilerlediği için, anında ventilasyonunun yeniden sağlanmasına yönlendirilmelidir. Aspire edilmiş suyun gerçek miktarı fazla olmadığı ve tatlı suda boğulmada alveollerden hızlıca emildiği için, herhangi bir yolla kazazedenin akciğerlerinden suyu drene etmeye çalışmakla zaman kaybedilmemelidir.

Bebeklerin Asit baz dengesinin düzeltilmesi

Hiperkapniye bağlı respiratuar asidoz, ven­tilasyonun düzelmesi ile kaybolabilir. Bu durum­da alkali tedavisine gerek yoktur. Tedaviye kar­şın kan ph düzeyinin 7.15 veya altında olması alkali tedavisini gerektirir. Bu amaçla 50 100 mmol/1 nahc03 içeren % 10 luk dekstroz so­lüsyonu damar yoluyla verilebilir. Vücutta sod­yum fazlalığına yol açmamak için yenidoğanm asidoz tedavisinde sodyum bikarbonat yerine tham (trihidroxymethylamino methane)    kullanılması da önerilmektedir. 1 ml/kg dozda tham solüsyonu, ph düzeyini 0.1 yükseltir. Hya lin membran hastalığı olan bebeklerde p02 gibi kan ph düzeyi de sık aralıklarla izlenmelidir.

Bebeklerde Wilson mikity sendromu

İlk haftalarda akciğer grafisi genellikle nor­maldir. Erken anormal bulgu bilateral, kaba, çiz­gili infiltrasyonlar; geç bulgu ise her iki akciğer­de çeperleri 0.5 1 mm kalınlığında, çapları 1 4 mm olan kistik lezyonlardır. Kistler giderek bü­yür, birleşir ve aşırı genişlemiş, fazla havalı ak­ciğerler görülür. Bu değişikliklerin rezolüsyonu klinik iyileşmeden sonra olur. Tam radyolojik dü­zelme 2 yaştan önce olmaz.

Tedavi semptomatiktir. Oksijen uygulaması dikkatle yapılmalı, siyanozu giderecek ve arteri yel pohyi 60 80 mmhg da tutacak konsantras­yonun üzerine çıkılmamahdır. Digitalizasyon, steroid ve antibiyotiklerin kullanılması hastalı­ğın gidişini değiştirmemiştir.

Bebeklerde İntratorasik tümörler ve kistler

Arka mediastende nörojen tümörler, gastro­intestinal sisteme ilişkin düplikasyon tipi anoma­liler, nöroenterik ve bronkojenik kistler, orta me­diastende vasküler iezyonlar, ön mediastende hiperplazik timus ve teratomlar bu dönemde en sık rastlanan intratorasik kitlelerdir.

Timus, ön üst mediasteni doldurur. Yenido­ğan ve erken sütçocukluğu döneminde, ileri yaş­lara kıyasla daha büyüktür. Diyafragmaya ka­dar uzanabilir. Röntgende her iki kardiak sınırı silebilecek kadar büyük görüntü verebilir. Nor­mal timus, anormal bir kitleden trakeal devias yon veya bası belirtisi olmaması ile ayrılır. Solu­numla pozisyon değiştirir. Derin inspirasyonda daha az belirgindir. Stres ve kortikosteroid te­davisi ile küçülür. Sütçocuğunda timus gölgesi­nin bulunmaması timus agenezisi ve subakut kombine immun yetmezlik olasılığı açısından uyarıcı olmalıdır. Timusun büyük oluşunun so­lunum sistemi belirtilerine yol açabileceği görü­şü günümüzde kabul edilmemektedir.

Yenidoğanda bronkojen kistler çok sık gö­rülmez, nadiren büyük boyutlu olabilir. Berrak bir sıvı içerirler. Arka veya ön mediastende, ge­nellikle trakeanm bifurkasyon düzeyinde bulu­nurlar. Bazı vakalarda kist, trakeobronşiyal ağaç ile ilişkili olabilir. Kistler solunum güçlüğü bulGularına neden olabilir. Röntgende üst medias tende bir gölge görülmesi, büyük ve yuvarlak olması da kisti düşündürür. Ultrasonografi lez yonu lokalize etmede yardımcı olabilir. Bariumla esofagusa önden bası, bronkoskopi ile trakea ve­ya bronşlara bası gösterilebilir. Tedavi acil ek sizyondur.

Yenidoğanda esofageal, gastrojen ve entero jen kistlere de rastlanabilir. Bu üç tür sıvı ile dolu intratorasik kistler klinik olarak birbirle­rinden ayırt edilemez. Gastrointestinal sistemin oldukça nadir olan düplikasyon anomalileridir. Arka mediasten içinde veya yanında yer alırlar. Duvarları orijinlerine uygun mukozal bir tabaka ve bir veya birkaç kas tabakasından oluşur. İçer­dikleri sıvı da esas organda yapılan sekresyon lara uygunluk gösterir. Semptomlar, kistin bü­yüklüğü ve lokalizasyonuna bağlı bası belirtile­ridir. Doğumdan hemen sonra başlayan siyanoz, taşipne ve dispne, daha az sıklıkla yutma zor­luğu ve kusma, bazen de tekrarlayan alt solunum yolu infeksiyonları olabilir. Ağız veya burundan, akciğerden veya mideden kanama sıktır. Kana­ma kistin.gastrojen kaynaklı olduğunu gösterir. Tanı radyolojik inceleme ile konur. Mediasten kitlesi tanısı konur konmaz kitlenin niteliği belir lenmese de cerrahi girişim indikasyonu vardır. Akciğerde yer alabilen diğer kitleler teratom, fibrosarkom ve hamartomdur.

Yenidoğanda hava içeren pulmoner kistler nadirdir. Tek veya çok sayıda, tek ya da çift ta­raflı, hava veya sıvı ya da her ikisi ile dolu, in fekte veya temiz, içerdikleri havamn basınçlı veya basınçsız olması gibi çok çeşitli şekillerde görülürler. Sıklıkla acil cerrahi girişim gerekir.

Doğumsal kistler ontogenez döneminde geli­şimsel bir hata sonucu oluşurlar. Bu defektler tek veya çok sayıdadırlar. Çok sayıda oldukların­da genellikle bir lobun birden fazla segmentini veya nadiren de 2 3 komşu lobu tutarlar. Ancak hemen hiçbir zaman iki tarafh değildir­ler. Genellikle küçük bir bronşiyol ile bağlantılı­dırlar. Trakeobronşiyal ağaç ile bağlantılı olma, akciğer kistlerinin neden olduğu tüm sorunların kaynağıdır. İnfeksiyon bronşlardan kistlerin içi­ne kolayca yayılır. Bunun yanısıra solunumla alınan havanın sübaplı geçiş ile kiste dolması sonucu basınç artabilir. İnfeksiyon veya basınç artması olmazsa akciğer kistlerinin çoğu farke dilmezler.

Yonidoğanın kistik akciğer hastalığında so runlar genellikle bu kistlerin hızlı genişlemesinDen kaynaklanır. Taşipne veya dispne doğumda vardır veya hemen sonra başlayabilir ve çocu­ğun durumu saatler içinde ağırlaşabilir. Yavaş büyüyen kistlerde ise belirtiler haftalar veya ay­lar ‘boyunca stabil kalır. Akciğer kistlerinin art­mış basınç yerine infeksiyon belirtileri ile ortaya çıkmasına daha çok yenidoğan döneminden son­ra rastlanır. Tanı radyolojik bulgulara dayanıla­rak konulur. Basınçlı hava ile dolu büyük balon kistler hidropnömotoraks ve pyopnömotorakstan ayırt edilmelidir.

Kist içinde artan hava basıncı, acil cerrahi tedaviyi gerektirir. Havanın enjektör veya iğne ile tekrarlanan aspirasyonları veya kateterle emilimi ancak geçici bir rahatlık sağlar. Kesin operatif girişim sağlanana kadar çocuğu kritik dönemden kurtarmak için bu uygulama kullanı­labilir. Genellikle daha sonra akciğerin bir bölü­münün veya tümünün çıkarılması gerekir.