Migren Baş Ağrısı

Migrenin yegane semptomları, aura (sar’a, histeri veya astım nöbetlerinden önce duyulan his; sıcak basması gibi) ‘nın semptom­larıdır. Tek başına baş ağrısı asla oluşmaz.

Fizyolojik (işlevbilimsel) sebepler henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Eski bir teoriye göre, aura, beyine kan tedarik eden atardamarların daralması neticesi oluşmakta ve bunu takiben aynı damarların genişlemesi sonucu da baş ağrısı oluşmaktadır. Daha yeni araştırmalar, beyin hücrelerindeki serotonin transmitter’indeki ya da serotonin reseptörlerindeki normal dışılıkların migrenin sorumlusu olabileceğini öngör­mektedir.

Migren Baş AğrısıMigren baş ağrıları kadın­larda daha yaygın olup, aileden gelme eğilimindedir. Atakların sıklığı, tüm yaşam içinde birkaç taneden, haftada birkaç defaya kadar değişiklik arz eder. İlk atak genellikle, buluğ çağından sonra ancak 40 yaşından önce vuku bulur. Kişilerin çoğunda, migren baş ağrılarının şiddeti ve sıklığı, yaşla azalır. Bu durum, kadınlarda, kadınlık hormonu estrojen’in bir rol oynayabileceğini göstermek­tedir. Mamafih, migren, yetişkinler kadar çocukları da etkiler.

Migren herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Ama hücumun, stresli bir gün sonrasında gevşe­meye geçme periyotlarında vücuda gelmesi yaygınlıkla karşı­laşılan durumdur. Aybaşı durumu, yorgunluk, aşırı ya da yetersiz uyku, hava değişiklikleri ve parlak ışığa, yüksek ses veya kuvvetli kokulara maruz kalma; diğer tetikleyicilerdir.

Ayrıca pek çok diyet tetikleyicisi de vardır: Alkol (özellikle kırmızı şarap), yerfistıkları, çikolata, eski kaşar, suni tatlandırıcı aspartam, kafein ve fermante olmuş yiyecekler; bunların en bilinenleridir.

Migren Evreleri

Prodrome evresi: Bu evre, baş ağrısından saatler ya da günler önce vuku bulabilir. Bu zaman boyunca, migrenden muzdarip olan kişilerin takriben yüzde 60’ı, semptomlar ile karşılaşır. Semptomlar, (depresyon ya da aşırı mutluluk gibi) psikolojik; (ışığa karşı artan hassasiyet veya koku hassasiyeti gibi) nörolojik; ya da (yorgunluk, iştah kaybı veya susama artışı gibi) bünyesel olabilir.

migren evreleriBazı kişilerde ayrıca, bulantı, kabızlık ya da ishal gibi gastroentestinal semptomlar görülür. Prodrome’daki semptomlar her ne kadar çok çeşitlilik arz etse de, her kişinin genellikle, migren sinyali teşkil eden, kendine özel bir dizi semptomu vardır.

Aura evresi: Aura evresini derhal bir atak takip eder. Migrenden şikayetçi kişilerin takriben yüzde 20’si, nörolojik semptomlar (aura) ile karşılaşır. Bu genellikle, 5 ila 20 dakika şeklinde gelişir ve bir saatten az sürer. Görme rahatsızlıkları ile birlikte karşılaşılan migrenler, klasik migren olarak adlandırılır. En yaygın aura, zikzak biçiminde parlayan ışıklardır. Bazı kişiler parlak ışıkları farklı geometrik şekillerde görür ya da görme alanlarının bir yarısı boştur. Diğer kişiler, konuşma zorluğu, vücudun bir yanında zayıflık, bir elde ya da kolda ya da yüzün bir yanında uyuşukluk veyahut karın­calanma ile karşılaşabilir. En çok vuku bulan migren, aura’sız başlar (bayağı migren). Bayağı migrenler, tipik olarak daha uzun sürer ve klasik migrene oranla, daha sık oluşur,

Baş ağrısı evresi: Tipik migren baş ağrısı, zonklama şeklin­dedir. Ağrı kafanın bir yanında başlar ve daha sonra her iki tarafa yayılır. Başın çeşitli bölgele­rinde, saplanma ve sarsmak, şoklu vurucu ağrılarla gayet yaygın bir şekilde karşılaşılır. Hücum tedri­cidir ve ağrı ilk 30 dakika ila 2 saat arasında, şiddet itibarıyla artış gösterir. Bunu takiben yavaş yavaş azalır. Baş ağrısı evresinin ortalama süresi bir gündür. Ama 3 güne kadar uzayabilir.

Kişilerin yüzde 90’ında, bulantı, kusma ya da iştah kaybı, baş ağrısına eşlik eder. Görmede bulanıklık, burun tıkanıklığı, ishal, boyunda sertlik, hafızada azalma ve konsantrasyon zorluğu, eşlik eden diğer semptomlardır.

Bitiş evresi: Bu evrede ağrı açısından rahatlama vuku bulur. Birkaç saatlik bir periyot içinde ağrının şiddeti tedricen azalır, ancak kişide yorgunluk ve sinirlilik hali bırakır. Pek çok kişide, kusma ya da uyuya kalma, atağın sona erdiğinin işaretidir.

Posdrome evresi: Bu evre, ağrının dinmesini takip eden periyottur. Bu evre boyunca, hastalardan bazıları bitkinlik veya tükenmişlik ya da sinirlilik hissederken; bazıları öforik (yerinde duramayacak şekilde, sevinçten havalara uçan) hissederler. Bazı kalıntı sendromları, ağrı tamamen kaybolduktan sonra da varlığını sürdürebilir.

Alışılagelmişin dışında birkaç migren türü vardır. Familial henip legic migrende, aura’da vücudun bir yanı felçli gibi olur. Hasta kişinin aile üyelerinden bir başkasında da genellikle aynı semptomlar vardır.

Bazı kişilerde baş ağrısı olmak­sızın migren aura’sı (görmede değişiklik gibi) vardır; bu tip migren 35 ila 40 yaş ve sonra­sında daha yaygındır. Oftalmopleji migreninde, aura, gözlerde oluşan kısmi bir felci içerir. Migrenin en şiddetli şekli, migrenle birlikte oluşan bir felçtir.

Migrenin Tedavi Seçenekleri

Her ne kadar migrenin tedavisi yoksa da, tedavi sıklığı azaltabilir, şiddeti zayıflatabilir, ya da baş ağrılarının prodrome veyahut aura evresinde kesilmesini sağlayabilir. Migreniniz olduğunu düşünüyor­sanız, ya da sık ve sizde karışıklığa yol açan baş ağrıları yaşıyorsanız, tedavi stratejilerini görüşmek üzere bir doktora görünün.
Yapabileceğiniz iki şey vardır; Atakların sayısını azaltmak ya da önlemek ve vuku bulduklarında kısa sürmelerini sağlamak.

migrenMigrenlerin önlenmesi: Özel ışıklar, sesler ve kokular; nem veya barometrik basınçta değişiklik; alkol; stres; estrojen tedavisi (kadınların yüzde 30’unda, doğum kontrol hapı aldıkla­rında, ataklar artmaktadır) ; yeme alışkanlıklarında değişiklik; ya da belli yiyecekleri yemek (özellikle çikolata veyahut nitrat koruyucular içeren) gibi migren ataklarını tetikleyen durumlardan kaçının. O esnada neler yaptığınızı ve neler hissettiğinizi kaydettiğiniz bir günlük tutun.

Bazı ilaçlar migren ataklarının sayısını azaltabilir: Beta bloker’ler, teterocyclic antidepresanlar, kalsiyum kanal blokerleri, valproic asit ve methysergide (yan tesirleri sebebiyle nadiren kullanılır). Ayrıca günde bir aspirin alınma­sının da (baş ağrınız olduğunda değil) migren atağı sayısını azalttı­ğına dair kanıtlar vardır.

Migren ataklarının kısa kesil­mesi: Bir migrenin işaretlerini fark eder etmez, duyusal uyarıları azaltın. Muhtemelen doğal olarak, karanlık, sessiz, sakin bir oda arayacak ve uzanacaksınız. Reçete gerektirmeyen ağrı ilaçlarından oluşan bir aspirin, acetaminophen ve kafein kombinasyonu bazen yeterli olabilir.

Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar (yani NSAID’ler), reçete gerektirmeyen diğerleri dahil olmak üzere, beyindeki kan damarlarındaki iltihaplanma ya da yangıyı azaltmak suretiyle işler. Migren atakları esnasında hapların emilimi yavaş olduğu için, bazı kişiler ilaçlarını, enjeksiyon, burun spreyi ya da fitil gibi daha hızlı etki eden şekillerde alırlar.

Rektal fitil olarak verilen indomethacin ve doktor deneti­minde enjekte edilen ketorolacen, en etkili NSAID’lerden bazılarıdır. Ayrıca ergotamin de bir migreni durdurabilir. Hap, enjeksiyon, fitil ya da burun spreyi olarak kulla­nılabilir. Genellikle bir bulantı önleyici ilaç ile birlikte alınır çünkü bulantıya sebep olabilir ya da bulantıyı arttırabilir.

Aybaşı hali eşliğinde oluşan migrenlerde; yan tesirleri az bir ergotamine türevi olan dihydroergotamine enjeksiyonları özellikle etkilidir. Ergotamine (ve benzeri ilaçlar) vücuttaki kan damarlarını büzdüğü için, koroner kalp hasta­lığı gibi damaları daraltan hasta­lıklardan muzdarip kişiler, bu ilacı kullanmamalıdır. Ayrıca yüksek tansiyonu olan, böbrek sorunu ya da karaciğer hastalığı bulunan kişiler veya hamile bayanlar tarafından genellikle kullanılmazlar.

Triptan adı verilen sumatriptan, rizatriptan, zolmitriptan ve naratriptan dahil olmak üzere nispeten yeni bir ilaç grubu, nörotransmitter serotonin için bir reseptör şeklinde işlev görür ve hem baş ağrısını hem de bulantıyı rahatlatabilir. Hap, enjek­siyon ya da burun spreyi olarak alınabilirler. Ciddi yan etkilerin gözlenebilmesi açısından, ilk doz genellikle bir doktorun denetimi altında uygulanır.

Kalp hastalığı olan kişiler (özellikle boğulma benzeri derin sıkıntısı olanlar), ya da evvelce kalp krizi geçirmiş kişiler, ya da kalp krizi riski taşıyanlar, genellikle triptans’dan kaçınma­lıdır. Eğer kontrol altına alınmamış yüksek tansiyonunuz varsa, triptans bunu kötüleştirebilir. Ergotamine ile mukayese edildiğinde, sumatriptan daha çabuk etki eder. Ama etkileri uzun süreli değildir,

Hızlı etki eden bir opiate analgesic (afyonlu ağrı kesici) olan butorphanol, reçeteli olarak mevcuttur ve burun spreyi şeklinde kullanılır. Doktorunuz butorp­hanol kullanımını yakından takip edecektir çünkü bu bir narkotik ilaçtır ve bağımlılık yapabilir.

Bebeklerde Toraks Perküsyonu

Hipersonoriteden daha yüksek sese timpanik ses denir. Timpanik ses akciğerlerden çok karında, hava ile dolarak gerilmiş barsaklar üzerinde alınır. Akciğerlerde veya akciğerin bir kısmında hava azalmışsa perküsyonla oluşan ses daha az rezonans verir (hiposo-norite, submatite). Alveollerde hiç hava kalmadığında ses iyice toklaşır (matite). Özellikle yenidoğan ve sütçocuklarında perküsyon, hafif vuruşlarla yapılmalıdır. Bu yaşlarda perküsyonla yaygın olmayan matite veya hipersonorite bölgeleri genellikle farkedilmez.

Sırtta perküsyona apekslerden başlanır. Skapula üzerinde sağlı sollu perküsyon yapılırken sol el orta parmağı, spina skapulaya paralel olarak ve yatay biçimde tutulur. Skapuîa ile ver-tebra arasında ise parmak sırta dik olarak uygulanır. Skapulanm alt kısmında da yine parmak yatay olarak interkostal aralıklara konur. Göğsün yan duvarlarının perküsyonu sırasında kostodiyafragmatik sinüs hizasında matite alınır. Bu sırada derin solunum yaptırılınca matitenin açıldığı ve sonorite alındığı hissedilir (sinüsün açılması). Derin inspiriumda matitenin kaybolmaması, kostodiyafragmatik sinüste sıvı veya yapışıklık işaretidir.

Önde sağda orta klavikula çizgisi üzerinde 4. veya 5. aralıkta sonorite azalır. Bu hiposonorite (submatite) karaciğere aitir (karaciğerin relatif matitesi). Bu sırada derin soluk aldırmakla submatite kaybolur. 5. veya 6. aralığa gelindiğinde artık sonorite tamamen kaybolur, karaciğere ait mutlak matite alınır. Hepatomegali, subfrenik apse, plörezi, sağ frenik sinir paralizisi ve asit varlığında karaciğere ait matite daha üst interkostal aralıklardan başlar. Karın organları perforasyonuna ise sağ diyafragma altında hava biriktiğinden karaciğer matitesi alınamaz.

Solda önde kalp matitesi alınır. Perküsyon kalbin şekil ve genişliği hakkında bilgi verebilir. Kalp matitesinin altında, sol ön koltuk çizgisine kadar giden hipersonor bölgenin (Traube aralığı) altında mide fundusuna ait hava vardır. Dalağa ait matite sol kostodiyafragmatik sinüs altındadır. Önde ön koltuk çizgisine kadar gelir, ancak onu geçmez. Splenomegalide dalak matitesi her yöne doğru büyür. Ön koltuk çizgisini geçtiğinde Traube alanını kapatır.

Akciğerin yaygın infiltratif hastalıklarında, staza bağlı interstisyel veya alveoler ödemde, pnömoni, bronkopnömoni, atelektazide lezyonun genişliği ile orantılı olarak submatite veya matite alınır. Plevrada sıvı veya kan toplandığında bu nıatite daha belirgindir. Plevrada yalnızca sıvı varsa matitenin üst sınırı düz olmayıp bir parabol şeklindedir. Önde ve arkada matite aşağıda, orta koltuk çizgisi üstünde ise yüksek durumdadır (Damoiseau çizgisi).

Plevra boşluğunda sıvı ile birlikte hava varsa (hidropnömotoraks) matitenin üst sınırı düzdür. Hastayı sarsmakla çalkantı sesi almır,
Matite alman alanda palpasyonla vibrasyon kaybı varsa sıvı veya atelektazi, vibrasyon art-mışsa pnömoni veya benzeri kondansasyon yapan akciğer hastalığı olasılığı düşünülür.

Perküsyonla hipersonorite saptandığında os-kültasyonda solunum sesleri de azalmışsa pnömotoraks veya lokalize amfizem düşünülür. Sütçocuklarında diyafragma hernisi, 1-3 yaşlarında ise yabancı cisim aspirasî^onu sonucu kısmî obs-trüksiyon bu duruma yol açabilir.

Ectropion (Ektropion)

Ektropionun asıl sebebi, alt göz kapağında bulunan ve kapağın göze yakın durmasını sağlayan kasların ve liflerin gevşemesidir; yaşlı kişilerin gözlerinde en sık görülen durum budur. Ektropion, alt kapağı aşağı çeken durumlarda da oluşur, örneğin sıkışmış yaralı dokular oluşması durumunda ya da yüz sinerlerinde oluşan bozukluklarda karşılaşılır.

Tedavi edilmeyen ektro­pion, mukozanın boşalmasına yol açabilir ve bu da kabuklanma, iltihaplanma, görme bozukluğu ve uygun olmayan nemlenmeden ölürü korneanın zarar görmesine sebep olur.

Nemlenmeyi yeniden oluştu­rabilmek için, doktorunuz yapay gözyaşı ya da nemlendirici merhemler önerebilir. Veya, alt göz kapağını doğru konumuna getirebilmek için ufak bir cerrahi müdahele önerebilir; bu müdahele, ayakta tedavi şeklinde, lokal anesteziyle yapılır.