Klinik ve Patolojik Özellikler

Bu simetrik poliartrit, eklem kıkırdağının yıkımı ve yerini alan kronik inflamatuar pannus ile karakterizedir.Pulmoner tutulum interstisyel pnömoni ve fibrotik alveolite neden olarak interstisyel pulmoner fibroz tablosuyla sonuçlanır. Ayrıca deri altındaki romatoid nodüllere benzer lezyonlar akciğerin içinde ve plevral yüzeylerde de oluşabilir. Bu romatoid granulomlar özellikle silika tiplerinin inhalasyonuna bağlı mesleki akciğer hastalığı olanlarda sıktır. Seropozitif madencilerdeki madenci akciğeri ve romatoid granulom tabloları birlikte Çaplan sendromu olarak adlandırı­lır.

Kan damarları
Vaskülit gelişimi purpura ve nadir ülserasyon odak­larıyla kendini gösteren akut nötrofilik vaskülit ya da eritematöz döküntüyle kendini gösteren lenfositik vaskülit olarak 2 tiptir.

Gözler
Kuru göz sendromu (keratokonjuntivit sicca) lakrimal ve müköz bezlerin lenfositik inflamasyonuna bağlıdır. Gözyaşının olmaması sekonder kornea inflamas­yonuna neden olur. Ayrıca, gözün kollajenöz dokusundaki dejenerasyon sklerite, daha şiddetli tablolarda ise göz küresini perforasyonuna (scleromalacia perforans) neden olabilir. Scleromalocia perforans nadir görülen bir durumdur.

Hematopoietik ve lenforetiküler sistem
Romatoid artritte kronik hastalık anemisi sıktır ve az sayıda hastada da hipersplenizm veya lenfadenopati gelişir. Felty sendromu romatoid artrit ile birlikte splenomegali, lenfadenopati, anemi ve lökopeni
tablosunun bulunmasıdır. Bu hastalarda sepsis önemli ve sık bir ölüm nedenidir.

Tanı:

. Klinik bulgular

• Radyografi: periartiküler osteoporoz, eklem aralığındaki kıkırdağın kaybı, erozyonlar, subluksasyon ve ankiloz
• Seroloji: Romatoid faktörleri bulunmaktadır. 2 test romatoid faktörlerin tespit edilmesinde kullanılır

Rose-Waaler testi (IgM romatoid faktörünün koyun kırmızı kürelerini aglütine edebilme yeteneğine dayanır. Bu koyun kırmızı küreleri, tavşandan elde edilen antikoyun antikorları ile kaplıdır) ve latex aglütinasyon testi (romatoid faktörün, insan IgG’leri ile kaplanmış lateks partiküllerini aglütine etmesine dayanır; Rose-Waaler’den daha az özgüldür)
Anemi: normokromik normositer
• ESR (eritrosit sedimentasyon hızı) ve CRP (Creaktif protein) düzeyleri: her ikisi de tipik olarak yük­sektir.

Tedavi:
• Analjezik ve antiinflamatuarlar
• immünsüpresif tedavi: penisilamin, altın, azatioprin, salazoprin
• Cerrahi: eklemlerdeki ilerlemiş ağrılı tablolar için Romatoid artritin tedavisi kendi başına patolojilereneden olabilir (steroide bağlı osteoporoz, analjezik­lere bağlı midede ülserasyon, ilaca bağlı renal hastalık).

Hastalığın seyri ve prognozu değişkendir. Hospitalizasyon gerektirecek kadar şiddetli seyreden hastalarda yapılan çalışmalarda 10 yıl içinde:
• %25’inde tam remisyon
• %40’ında fonksiyonların kısmi etkilenmesi
• %25’inde daha ciddi fonksiyon kayıpları ve yeter­sizlikler
• %10’unda şiddetli sakatlıklar görülmüştür

Fonksiyonlarında kayıp olan hastalarda mortalite büyük ölçüde artış gösterir; şiddetli yetersizlikleri olan romatoid artrit hastalarında 5 yıllık yaşam %50 oranında azalır.

Anemi

Anemi (Kansızlık) hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre dünya sağlık örgütü tarafından kabul edilen kriterlerin altında kalmasıdır. Bu kriterler erişkin erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL nin altı kabul edilir. 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir.

En sık rastlanan anemi türleri demir eksikliğine bağlı anemi, Folik asit eksikliğine bağlı anemi, Vitamin B-12 eksikliği anemisidir. Bunları kısaca tanımlayalım:

Demir Eksikliği Anemisi

Tanım olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır.

Demir eksikliğinin nedenleri :

* Diyette az miktarda alınma,
* Vücut tarafından az miktarda emilimi
* Kronik kanamalar (ağır adet kanaması dahil)

Örneğin: burun kanamaları, hemoroid, mide yada bağırsak ülseri, polip, gastroenterial kanser gibi … Çocuklarda kurşun zehirlenmesi sonucunda da demir eksikliği anemisi görülür. Vücutta ve kemik iliğindeki demir depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş gelişir. Genellikle kadınlarda demir depoları daha azdır.

Yüksek risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve adet dönemi nedeniyle kan kaybı olan kadınlar, demir ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörü arasında peptik ülser, barsak kanseri, rahim kanseri, uzun dönem aspirin kullanımı sayılmaktadır.

Demire bağlı aneminin kendine özel bulgular nelerdir ?

* Yiyecek dışındaki şeylere istek. Örneğin: toprak, buz, kireç taşı, nişasta gibi…
* Ağız kenarında ve tırnaklarda çatlaklar
* Tırnaklarda biçimsizlik: kaşık biçimi almaları gibi…
* Tahriş olmuş dil

Günlük demir gereksinimi ve kaybı ne kadardır?

Hangi besinler demir açısından zengindir?

Demir eksikliği anemisi düşünülen hastalarda yapılması gereken başlıca tetkikler neler olmalıdır?

Tam kan sayımı, serum demiri, serum demiri bağlama kapasitesi, transferin saturasyonu, serum ferritin düzeyi, dışkıda gizli kan ve periferik yaymadır. Tam kan sayımında düşük hemoglobin ve hematokrit değeri, kanda düşük ferritin düzeyi, kanda total bağlama kapasitesi ve kan kaybını değerlendirmek açısından dışkıda gizli kan görülebilir.

Tedavi olarak ne uygulanır?

Ağızdan demir tedavisinde kullanılan demir formları demirsülfat, demir glukanat ve demir fumorattır. Demir tedavisine başladıktan iki ay sonra hemoglobin düzeyi normale dönecektir, ancak çoğunlukla kemik iliğinde olan demir depolarını doldurmak amacı ile tedaviye 6-12 ay daha devam edilmelidir.

Damar içerisine veya kas içerisine uygulanabilecek demir ilaçları da ağızdan alıma dayanamayan hastalarda kullanılabilir. Tedavi ile birlikte kan sayımı iki ay içerisinde normale dönecektir.

İlaç kullanılırken dikkat edilecek noktalar nelerdir ?

En iyi demir emilimi aç karnına olmasına rağmen pek çok insan buna katlanamaz ve gıda ile almak ister. Süt ve sütlü mamüller demir emilimini engelleyeceğinden ilaç ile birlikte alınmamalıdır. C vitamini demir emilimini artırırken hemoglobin üretiminde de önemli yer tutar. Diyet ile alınacak miktar yeterli olmayacağından gebelik ve emzirme dönemi sırasında kadınların yeterli derecede demir almaları gerekir.

Folik Asit Eksikliğine Bağlı Anemi

Vücudun yeterli kırmızı hücreleri yaratmak için folik aside ihtiyacı vardır. Folik asit olmadığı durumlarda kan hücresi üretimi azalmaya başlar. Bu durum sonunda anemi görülür. Folik asitin emilimini ve metabolizmasını etkileyen en önemli madde alkoldür. Bu sebeple folik asit eksikliğine bağlı anemi en çok alkoliklerde görülür. Ayrıca keçi sütü ile beslenmekte folik asiti düşürür. Diğer nedenler bağırsak hastalıkları, ağızdan alınan doğum kontrol hapları, kanser için alınan çeşitli ilaçlar ve epilepsi.

Folik Asit Eksikliğine Bağlı Aneminin kendine özgü bulguları nelerdir ?

* İshal
* Depresyon
* Şişmiş ve kırmızı bir dil

Vitamin B-12 Eksikliği Anemisi

B-12 vitamininin emilimi mide de gerçekleşir. Bu emilimin gerçekleşmesi için mide B-12 asıl faktörü denilen bir maddeyi salgılaması gerekir. Bu faktörün eksikliği bu vitaminin eksikliğine neden olur. B-12 vitamini kırmızı kan hücrelerinin kemik iliğinden üretilmesi için gereklidir. Yetersiz miktar anemiye neden olur. Bu tarz anemi daha çok hayvan ürünleri yemeyen vejeteryanlarda ve mide rahatsızlıklarında (atrofik gastrit) görülür.

Bu Aneminin kendine özgü bulguları ?

* Eller ve ayaklarda ürperme
* Bacaklarda, ayaklarda ve ellerde duyu kaybı
* Sarı ve mavi renklerle ilgili olarak renk körlüğü
* Şişmiş ağrıyan ve yanan bir dil
* Kilo kaybı
* Kararmış cilt
* İshal
* Düzensizlik
* Depresyon
* Entellektüel fonksiyonların azalması

Atardamarlar Ve Damarlar

Arterler (atardamarlar), kılcal damarlar olarak adlandırılan mikros-popik şekilde ince kan damarla­rına dönüşene kadar bir ağacın dallan gibi tekrar tekrar bölünürler. Kılcal damarlar, vücuttaki dokulann neredeyse tamamını besler.

Arterler (atardamarlar), karaciğer ve böbreklerden geçerken, kan bazı atık madde­lerden kurtulur. Kan, bağırsak­lardan geçerken besin maddeleri toplar. Kan, vücudunuzda dolaşırken de çok farklı madde­leri (hormonlar ve besin maddeleri gibi) toplar ve bırakır,Herhangi bir doku gibi kan kasının da hayatta kalmak için sürekli olarak kanla beslenmesi gerekir. Koroner arterler (atarda­marlar) kalp kasma kan sağlar. Koroner arter (atardamar) hasta­lığı , kalp kasma kan akışını engelleyen yağ birikintileri bu arterlere (atardamarlara) hasar verdiğinde (aterosklerozda oluşur.

Koroner arterler (atardamarlar), kalbin yüzeyini sararlar. En büyük arter (atardamar) olan aort, sol ana koroner artere (atardamara) kan yollar. Bu damar, iki dala daha bölünür: Sol ön inen arter (atardamar) ve sirkumfleks arter (atardamar).

k

Bu dallar; kalbin önüne, yanına ve arkasına kan taşır. Sağ koroner arter (atardamar), aorttan ayrılan başka bir kan damarıdır ve kalbin sağ yanıyla alt kısmını besler.

Oksijen açısından zengin kanın geçtiği arterler (atardamarlar) gittikçe daralır. Daha küçük olan tüpler arteriyol olarak adlandı­rılır; en küçük kan damarları kılcal damarlardır.

Sadece bir hücre kalınlı­ğında olan ve insan vücudunda bulunan kıldan daha ince olan kılcal damarlar, oksijenin ve besin maddelerinin kandan dokulara; karbondioksit ve atıklann da dokulardan kana geçişine izin verir. Kan ve maddeler arasındaki bu geçişin, duvarları çok kalın olduğu için arterlerde (atarmadarlarda) gerçekleşmesi mümkün değildir.

Kan, kılcal damarlardan geçtikten sonra en küçük ve en dar venler (toplardamarlar) olan venüllere girer. Daha sonra, vücudun en büyük veni (toplardaman) olan vena kavaya ulaşıncaya kadar gittikçe genişleyen ve büyüyen venleri (toplardamarlan) takip eder ve sonra da sağ atriuma (kulak­çığa) girer.

Kan; vücuttan venler (toplar­damarlar) aracılığıyla kalbe doğru geri dönerken, arterlerden (atarda­marlardan) vücuda pompalağında olduğundan çok daha yavaş hareket eder. Pompalayan kalp tarafından daha az ve kasılan kaslar (verilerin(toplardamarların) duvarlannı sıkıştırırlar) tarafından daha çok itilir.

Verilerdeki (toplardamarlardaki) tek yönlü kapaklar, kanın yer çekimi nedeniyle kalbe geri tekrar çekilmesini ya da kalpten tekrar dışarı itilmesini engeller.(toplardamarların) duvarlannı sıkıştı­rırlar) tarafından daha çok itilir.