IMMÜNYETMEZLIKLER

Yenidoğanın geçici fizyolojik agamaglobulinemisi

Genellikle 3-6 ay arasında görülen antikor düzey­lerindeki bu geçici düşme bebeğin kendi antikorları yeterli düzeyde üretilmeden (sırayla IgM, IgG ve IgA üretilir) anneden geçmiş olan IgG düzeyinin düşme­sine bağlıdır.
Prematürlerde bu tablo daha şiddetli ve uzun süre­li olabilir.

Etkilenen bebekler, B hücreleri olmasına rağmen B hücrelerinin antikor üretimine yardımcı olan CD4 T hücreleri (Yardımcı T hücreleri) olmadığı için piyojenik infeksiyonlara yatkın olurlar.

Bu tablo genellikle 2 yaşında kendiliğinden düzelir ancak normal seviyeler kazanılana kadar immünglobulin replasmanı gerekli olabilir.

Agranülositoz

Agranülositoza, kanser hücrelerini tahrip ederken birçok faydalı kan hücresini de tahrip eden kemoterapi ile tedavi neden olabilir. Agranülositoz, vücudunuzun faydalı beyaz kan hücrelerini yanlışlıkla istilacı (saldırgan) olarak algılayıp tahrip ettiği bir otoimmun reaksiyonundan da kaynaklanabilir. Daha nadir olarak, penisilin ya da antienflamatuar (iltihap önleyici) ajanlar gibi ilaçlara bir reaksiyon olarak ya da çevresel kimyasallara, solventlere veya diğer tahriş eden maddelere maruz kalınması durumunda meydana gelir.

boaziltihabns4

SEMPTOMLAR
Polisitemi vera; baş dönmesine, baş ağrısına, başta bir ağırlık hissine ve kırmızımsı bir cilt rengine (benize) neden olabilir, bazı kişilerde yoğun kaşıntı gelişir. Artmış sayıdaki plateletler (trombositler), felci de içeren ciddi komplikasyonlara neden olan kan pıhtılarına yol açabilir. Sekonder polisitemi ve stres polisitemisi nadiren semptomlara neden olur.

TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Polisitemi veranın tedavisi, kırmızı kan hücrelerinin sayısını azaltmayı; kanın viskozitesini (koyuluğunu) azaltmayı ve kan , pıhtıları ile felç riskinizi asgariye indirgemeyi amaçlar. Bunu gerçekleştirmek için doktorunuz, kırmızı kan hücreleri sayınızın ne kadar çabuk yükseldiğine bağlı olarak belirlenen bir program dahilinde düzenli olarak bir pint (yarım litre) kan alabilir. Bu tedavi, kırmızı kan hücreleri çok miktarda olmaya devam ettiği sürece devam eder.

Kan hücrelerinin üretimini kontrol etmek için tablet ya da enjeksiyon şeklinde ilaçlar da mevcuttur. Polisitemili birçok kişi, ilaç kullanarak bu hastalığı kontrol edebilir. Sekonder polisitemi ve stres polisitemisi, altta yatan nedeni çözerek tedavi edilir; hafifse, hiç tedavi gerektirmeyebilir.

Porfiria

Hem normalde kemik iliğinde ve karaciğerde üretilir. Ancak, porfiryada, bu işlem defek-tiftir (kusurludur). Sonuç olarak, porfirin olarak adlandırılan proteinler deri, beyin, sinir sistemi, karaciğer ve sindirim sistemine çöker ve bu da bu yapıların hasar görmesine ve bazen tahrip edilmesine neden olur. Porfirya geni taşıyıp taşımadığınızı ve bir fetusun (ceninin) etkilenip etkilenmediğini belirlemek için bir genetik test mevcuttur.

2573_es

SEMPTOMLAR
Birçok porfirya türü vardır ve semptomlar farklılık gösterir. Semptomlar mide bulantısı ve kusmayı; karın ağrısını; kas güçsüzlüğü ve kasılmasını (krampı); güneşe maruz kalan alanlarda kalıcı skarlaşmaya (yara izlerine) yol açan kaşıntı ve su kabarcıklarını ve depresyon ya da psikoz gibi psikolojik bozuklukları kapsayabilir.

Bazı kişilerin kol, el, yüz ya da bacaklarında aşırı kıllanma görülebilir. El ve ayak tırnakları deforme olabilir (tırnaklarının şekli bozulabilir). Güneş ışığı, belirli ilaçların (barbituratlar gibi) kullanımı, alkol alımı ya da gebelikte veya doğum kontrol hapları kullanırken meydana gelen dalgalı (dalgalanan) hormon seviyeleri semptomları başlatabilir.

TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Doktorunuz porfiryayı kan testiyle ya da dışkınızı ve idrarınızı test ederek belirleyebilir. Profiryanın çaresi yoktur. Semptomlar çocuklukta başlayabilir ve şiddetli olursa, çocuğu birkaç yıl içinde öldürebilir.Hastalık yetişkinlikte başladığında, genellikle daha hafiftir. Semptomlara neden olan maddelerden kaçınılarak semptomlar kontrol edilebilir.

Yüksek Tansiyon ( Kan Basıncı )

Yüksek kan basıncı (tansiyon) genellikle vücuda kayda değer miktarda bir hasar verene kadar semptomlara neden olmaz ve bu nedenle de “sessiz katil” olarak bilinir. Yapabileceğiniz en önemli şeylerden bir tanesi, doktorunuzu düzenli ziyaretleriniz esnasında tansiyonunuzu ölçtürmektir.

Kan basıncı (tansiyon), kalp daha fazla bir güçle pompa­lama yaptığında ya da arteriyoller daralarak dolaşan kana karşı daha fazla direnç gösterdiğinde yükselir.

286520

Arteriyollerin daralmasının kan basıncını (tansiyonu) ne şekilde etkileyebileceğini anlamak için bir diş macunu tüpünü sıktığı­nızı hayal ediniz. Eğer tüpün normal genişlikte bir deliği varsa, tüpü normal derecede bir basınç uygulayarak sıkmanız gerekir ve diş macunu delikten kolayca ve kontrollü bir şekilde çıkar.

Ancak, delik bir iğne başı büyüklüğünde olursa, diş macununu delikten çıkarabilmek için tüpü çok daha fazla sıkmanız gerekir.

Yüksek kan basıncı (tansiyon), vücudun kana ve kan besinle­rine olan ihtiyacı arttığında göster­diği normal bir tepki olabilir. Egzersiz yaptığınızda, kalp hızınız artar ve kalbiniz daha kuvvetlice kasılır. Egzersizin zirve noktasında, kan basıncınız (tansiyonunuz) en yüksek seviyesindedir.

Beyniniz sürekli olarak kan basıncınızı (tansiyonunuzu) algılar. Beyniniz, vücudunuzun kan basın­cınızı (tansiyonunuzu) düşürmesi ya da yükseltmesi gerektiğine karar verdiğinde, otonom sinir sisteminizdeki sinirler aracılığıyla mesajlar yollar.

Bu mesajlar, arteriyollerin duvarlarındaki kaslara kasılmala­rını ya da gevşemelerini ve aynı zamanda kalbe de yavaşlamasını ya da hızlanmasını söyler. Birçok hormon da, vücuttaki kan mikta­rını ve arteriyollerin neden olduğu direnci etkileyerek kan basıncını (tansiyonu) etkiler.

Kan basıncınız (tansiyonunuz), stres ya da fiziksel güç harcama düzeyiniz değiştikçe gün içinde normal olarak iner ve çıkar. Bu nedenle, doktorlar genellikle ortalama kan basıncınızı (tansi­yonunuzu) belirlemek için birkaç ölçümün ortalamasını alırlar.

Bazı kişiler bir doktorun muayenehanesinde ya da bir hastanede endişelenirler ve kan basınçları (tansiyonları) tipik düzeyinin üzerine çıkar. Doktorlar bunu “beyaz gömlek hipertansi­yonu” olarak adlandırırlar çünkü kişinin kan basıncı (tansiyonu) tıbbi bir ortamda bulunmaktan kaynaklanan endişe nedeniyle yükselmiştir.

Bu tür bir stres yaşayan bir kişinin sağlık durumunu teşhis ve tedavi etmek zordur. Doktorlar, kan basıncı (tansiyonu) muayene­deyken yükseliyor gibi görünen bir kişiden, evde kullanılan tansiyon aletiyle tansi­yonunu birkaç kez ölçüp bunları kaydetmesini isteyebilir.

Mecazi anlamda kullanıldı­ğında “gerilim” anlamına gelen “tansiyon” kelimesi, “hipertan­siyon” olarak kullanıldığında aşırı gergin olduğunuz anlamına gelmez. Kan basıncının (tansiyonun) endişe ve diğer güçlü duygular nedeniyle yükselme eğilimi gösterdiği doğru olsa da, yüksek kan basıncı (tansiyonu) olan birçok insan aşırı derecede stresli değildir.
Yüksek kan basıncı (tansiyon) vakalarının büyük bir kısmının (yaklaşık %95) bilinen bir nedeni yoktur.

Yüksek kan basıncı (tansiyon) her yaşta başlayabilir ancak genel­likle orta yaşlarda başlar. Primer (birincil) yüksek kan basıncının (tansiyonun) (hipertansiyonun) nedenini belirleyebilmek için, elde edilecek bilginin bu hastalığın yeni ve daha iyi tedavi yöntemle­rine yol açacağı umuduyla, yoğun araştırmalar yapılmaktadır.

Primer (birincil) yüksek kan basıncı (tansiyon) (hipertan­siyon) ailevi bir özellik göstere­bilir (ailede birkaç kişide görülebilir). Irksal farklılıklar da söz konusudur. Afrika kökenli Ameri­kalılar, beyaz Amerikalılardan daha erken bir yaşta yüksek kan basıncına (tansiyona) yakalanma eğilimi gösterirler. Aynı zamanda, yüksek kan basıncı (tansiyon) Afrika kökenli Amerikalılarda daha şiddetli olma eğilimi de gösterir.

Yüksek kan basıncı (tansiyon) vakalarının geri kalan %5’i başka bir tıbbi nedenden kaynaklanır; bu da sekonder (ikincil) yüksek kan basıncı (tansiyon) (hipertansiyon) olarak adlandırılır.

Doktorunuz yüksek kan basıncınız (tansiyonunuz) olduğuna karar verirse, kan basıncınızdaki (tansiyonunuzdaki) yükselmeye başka bir hastalığın neden olup olmadığını belirlemek için genellikle size sorular soracak, fiziksel bir muayene ve laboratuar testleri yapacaktır. Bkz. Sekonder Yüksek Kan Basıncının (Tansiyonun) (Hipertansi­yonun) Nedenleri,

YÜKSEK KAN BASINCININ (TANSİ­YONUN) VÜCUDA VERDİĞİ ZARARLAR
Kalp hasarı Yüksek kan basıncı (tansiyon), birçok değişik şekilde kalp ve kan damarları hastalık­larına yol açar. İlk olarak, kalbin daha çok çalışması gerekir çünkü sürekli olarak normalden daha yüksek düzeyde bir basınca karşı kan pompalamaktadır.

Aynı, bir ağırlık kaldırdığınızda kolunuzdaki kasların şişip gelişmesi gibi, kalbin kas duvarı, özellikle sol ventrikul (karıncık), daha güçlü pompala­madan dolayı kalınlaşır.

Ancak, kol kaslarınızdan farklı olarak daha kalın olan kalp kası ille de daha güçlü değildir. Aslında, kalbin kan miktarı genel­likle kasla aynı düzeye yükselme­diğinden kalp uzun yıllar süren yüksek kan basıncı nedeniyle daha da güçsüz bir hale gelir. Bu da sonunda kalp yetmezliğine yol açabilir. Ateroskleroz (damar sertliği/ tıkanıklığı) Yüksek kan basıncı (tansiyon), ateroskleroza yol açan bir durum olan arterlerin (atardamarların) iç duvarlarının tahrip olmasının başlangıçtaki nedenlerinden biridir. Yükselen kan basıncı, arterlerin (atardamarların) iç kılıflarında mikroskobik çatlaklara neden olur. Bu çatlaklar, yağ birikintile­rinin oluşmasına elverişli bir zemin hazırlar. Sonunda da bu blokajlar (tıkanıklıklar), kanın oksijen ve besinlerle beslenen kaslara oksijen ve besin taşımasını engeller.

Bu şekilde yüksek kan basıncı (tansiyon), kalp için çift tehdit oluşturur. İlk olarak, kalp kasının iş yükünü arttırır ve bu da kalbin oksijen ve besinlere duyduğu gereksinimi arttırır. İkinci olarak da, kroner arterlerin (atardamar­ların) aterosklerozuna (tıkanmasına) katkıda bulunarak kalp kasının oksijen ve besin miktarını düşürür. Bu kombinasyon, kalp krizi ve kalp yetmezliği oluşma olasılığını arttırır.

Böbrek hasarı Yüksek kan basıncı (tansiyon) aym zamanda diğer organları besleyen arterlerin (atardamarların) aterosklerozuna (tıkanmasına) da katkıda bulunur. Eğer bu organlar gereksinim duydukları oksijen ve besinlerden mahrum kalırsa, ciddi sonuçlar doğabilir.Böbrekleri besleyen arter­lerin (atardamarların) daralması, böbreklerin işlevlerini gerektiği gibi yerine getirememesine neden olabilir. Böbreklere giden kan miktar azaldığında, vücut arteriyollerin daha fazla kasılmasına neden olan bir dizi kimyasal reaksiyon başlatan ve renin olarak adlan­dırılan bir hormon üretir. Sonuç, böbrek hasara yol açan yüksek kan basıncıdır (tansiyondur) ve bu da daha yüksek bir kan basıncına (tansiyona) neden olur.

Anevrizma (Torbalaşma) Yüksek kan basıncı (tansiyon), kan damar­larının duvarlarını güçsüzleştirerek ve gererek de arterlere (atardamar­lara) hasar verir. Bu, anevrizma olarak adlandınlan balon şeklinde çıkıntıların oluşma­sına neden olabilir.Balonlar gibi anevrizmalar da çok fazla basınca maruz kaldıklarında parlarlar. Genellikle beyin, göz ya da böbreklerdeki küçük arterlerde (toplardamarlarda) ya da aort gibi daha büyük kan damar­larında oluşurlar. Küçük göz arterlerindeki (toplardamarlarındaki) bir anevrizmanın patlaması göz (görme) bozukluğuna ve hatta körlüğe yol açabilir.

Felç (inme) Tedavi edilmeyen yüksek kan basıncı (tansiyon), beyni kanla besleyen arterlerin (atardamarların) aterosklerozuna (tıkanmasına) neden olarak felce (inmey) yol açabilir. Sonuç olarak görülen daralma, kan akışını sınırlandırabilir ve beyni gereksinim duyduğu oksijen ve besinlerin bir kısırımdan mahrum bırakabilir. Bu, iskemik felç olarak adlandırılır.
Yüksek kan basıncı (tansiyon) aynı zamanda beyindeki kan damarlarının yırtılmasına neden olarak bir beyin hemorajisine de (kanamasına da) yol açabilir. Hemoraji (Kanama), yüksek kan basıncı (tansiyon) beyindeki arterlerin (atardamarların) duvarlarını güçsüzleştirdiğinde meydana gelir.

Hem isemik felçler hem de beyin hemorajileri (kanamaları) kalıcı konuşma, güç, algılama ve his kaybına neden olabilir. Aynı zamanda koma ve ölümle de sonuçlanabilirler.Kronik yüksek kan basıncının (tansiyonun) 65 yaş üzeri kişilerde beyin dokusunun büzülmesine de neden olduğu görülmüştür.

Yüksek kan basıncının (tansi­yonun) neden olduğu hasarları kötüleştiren diğer hastalıklar Yüksek kan basıncının (tansi­yonun) kalp, beyin ve diğer organlara hasar verme olasılığı, kardiyovasküler sistemi (kalp ve damar sistemini) etkileyen diğer hastalık­larınız varsa daha olasıdır. Bu risk faktörleri diyabet (şeker hastalığı), sigara içme, yüksek kolesterol düzeyi ya da ailede kalp hastalığı öyküsünü içerir.

Eğer bu hastalıklardan biri ya da daha fazlası sizde bulunuyorsa, yüksek kan basıncını (tansiyonu) teşhis ve tedavi etmek özellikle büyük önem taşır.

SEMPTOMLAR
Birçok ciddi hastalık gibi yüksek kan basıncı (tansiyon) da, çeşitli organlara yavaşça ve sessizce zarar verene kadar semptom göstermez ve bu organlar daha sonra fonksiyonlarını düzenli olarak yerine getirememeye başlarlar.Birçok insan, hiçbir semptom görülmeksizin yıllarca yüksek kan basıncı (tansiyon) ile yaşar. Bu kişilerin yüksek kan basınçları (tansiyonları) olduğunu öğrenme­lerinin tek yolu, kan basınçlarını (tansiyonlarını) ölçtürmeleridir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan tahmini 50 milyon kişinin yaklaşık olarak üçte biri, yüksek kan basınçları (tansiyonlar) olduğunu bilmemektedirler ve sonuç olarak da tedavi görme­mekte; ciddi hastalıklara yakalanma riski altında bulunmaktadırlar.Yüksek kan basıncının (tansi­yonun) neden olduğu en yaygın semptomlar; baş ağrısı (özellikle sabah uyandığınızda genellikle baş arkasında), baş dönmesi ya da sersemlik halini içerir. Ancak, bu baş ağrıları genellikle hafif olduğundan göz ardı edilir.
Yüksek kan basıncı (tansiyon) şiddetli bir hal aldığında, semptomlar görülebilir. En şiddetli semptomlara genellikle kan basıncının (tansiyonun) 210/120 milimetre cıvadan (mmHg) yüksek olduğu hipertansif kriz neden olur.

Bu krizin semptomları şiddetli baş ağrısı, çift görme, burun kanaması, hızlı kalp atışı, kulaklarda çınlama ve kas çekilmesini kapsar. Bulantı, kusma ve zihin bulanıklığı da meydana gelebilir.

TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Yüksek kan basıncı (tansiyon) kronik (süreğen) bir durum olduğundan, tedavi görüyor olsanız bile kan basıncınızın (tansiyonu­nuzun) düzenli olarak kontrol edilmesi gerekir. Doktorunuzu her ziyaret ettiğinizde ölçülmelidir. İnsanlar, giderek artan bir şekilde evlerinde kan basınçlarını

(tansiyonlarını) kontrol etmektedirler. Kan basıncınızı (tansiyonu­nuzu) bir doktorun yaptığı gibi, bir manşon ve stetoskop kullanarak, nasıl ölçebileceği­nizi öğrenebilir ya da evde kulla­nılan bir tansiyon aleti kullanabilirsiniz.

Bu aletler genellikle doğru sonuç verirler. Ama belirli aralık­larla (periyodik olarak) kontrol edilmeleri gerekir. Aleti, dokto­runuzun muayenehanesine görürünüz ve doktorunuzun ölçtüğü kan basıncı (tansiyon) değerinizle, kendi makinenizin ölçtüğü değeri karşılaştırınız. Kan basıncını (tansiyonu) parmaktan ölçen makineler koldan ölçen makinelerden daha rahattır fakat daha az doğru sonuç verir.

Doktorunuz, yüksek kan basın­cınızın (tansiyonunuzun) şiddetine göre size bir tedavi süreci tavsiye edecektir. Daha hafif vakalarda (evre 1), sorunu kontrol altında tutmak için yaşam tarzında değişik­likler yapmak yeterli olabilir.

Yüksek kan basıncınız (tansi­yonunuz) daha şiddetli vakaları içeren kategorilerden biline denk geliyorsa, muhtemelen ilaç kullan­manız gerekecektir. Ayrıca, kalp ve damarların hasar görme riskini (kardiyovasküler risk faktörleri) arttıracak herhangi bir başka hasta­lığınız varsa, doktorunuz kan basıncınızı (tansiyonunuzu) muhte­melen daha agresif bir şekilde ve daha erken tedavi edecektir.Yüksek kan basıncı (tansiyon) için ilaç alıyor olsanız bile; egzersiz ve sebze ile meyve açısından zengin fakat az tuz içeren bir diyet (beslenme) gibi farmokolojik olmayan önlemler yine de faydalı olabilir. Bu yaşam tarzı değişiklik­lerini yapmak , almak zorunda kalacağınız ilaç miktarını azaltmanıza müsaade edebilir.

İlaç gerekli olduğunda, ilaç seçimi sıklıkla yaşmıza, ırksal ve genetik geçmişinize, böbrekle­rinizin ve diğer organlarınızın hasar görüp görmediğine, yan etki risklerine ve mevcut diğer hastalık­lara göre yapılır.
Tek bir ilaç herkes için ideal olamaz; herkesin kan basıncı (tansiyon) kontrol programı, kişiye özgü olarak düzenlenmelidir. İlaçların, kan basıncını (tansiyonu) düşürme şekilleri farklıdır ve her bir kişinin özelliklerine bağlı olarak potansiyel istenmeyen yan etkileri açısından da farklılıklar gösterirler.

Evre 1 ya da 2 yüksek kan basıncı (tansiyon) (hipertansiyon) için, doktorlar tedaviye genel­likle tek bir ilaçla başlarlar. Daha şiddetli vakalarda tedaviye iki ya da üç ilaçla başlanabilir. Eğer başlangıç stratejisi arzulanan etkiyi yaratmazsa, doz arttırılabilir ya da kullanılan ilacın ya da ilaçların yerine farklı bir ilaç ya da ilaçlar verilebilir. Eğer kan basıncınız (tansiyonunuz) şiddetli bir şekilde yükselmişse (evre 4), hastaneye yatırılabilirsiniz ve size sürekli intravenöz ilaç verilebilir. Gözlemleme de gereklidir.

Doktorlar bir zamanlar 60 yaş üzerinde olan kişilerin yüksek kan basıncını (tansiyonunu) tedavi etmenin işe yaramayacağını, hatta zararlı bile olabileceğini, düşünür­lerdi. Bu teori, arterleri (toplardamarlar) daha sert olduğundan dolayı yaşlı kişilerin daha yüksek bir kan basıncına (tansiyona) gereksi­nimleri olduğuydu. Bazı doktorlar, yaşlı kişilerin kan basıncını (tansi­yonunu) genç insanlarda normal sayılan seviyelere düşürmenin felce ya da böbrek yetmezliğine neden olabileceğinden korkarlardı.
Şimdi bir hayli araştırma, 60 yaş üzerindeki kişilerin de yüksek kan basıncı (tansiyon) tedavisinden aynı ölçüde, hatta daha bile fazla, fayda sağladıklarını göstermiştir. Uygun bir tedavi uygulandığında, yaşlı kişilerde kalp yetmezliği görülme ve yaşlı kişilerin felç ve kalp krizi geçirme olasılığı daha düşüktür.

Sistemik Lupus Eritematozus (SLE)

SLE, Birleşik Krallık populasyonunda 100.000’de 30 oranında görülür ve en sık genç ve orta yaşlılarda, 20-30 yaşları arasında en yüksek insidansa ulaşır.

Kadınlar, erkeklerden 8 kat fazla etkilenir.

insidans, siyah ve sarı ırkta (Asyalılar) beyaz ırka göre yüksektir.

Etiyoloji bilinmemektedir ancak belirgin ailesel yatkınlık vardır, ilaçlar (hidralazin, fenitoin, prokainamid), kimyasallar ve belirlenememiş viral infeksiyonlar gibi çeşitli ajanlar otoantikor üretimini uyarmaktan sorumlu tutulmuştur.

Patogenez: Nükleik asit ve sitoplazmik fosfolipidlerin bileşenlerine karşı antikorlar gelişir.
• Anti-dsDNA: çift sarmallı DNA’ya karşı gelişen antikor (en sık saptanan)
• Anti-ssDNA: tek sarmallı DNA’ya karşı gelişen antikor
• Anti-DNA histon: kromozomlarda DNA ile birlikte paketlenen histon adlı proteinlere karşı gelişen antikor
• Anti-fosfolipid (kardiolipin): tromboza eğilim, tekrar­layan abortus ve sifilis testi için yalancı pozitifliğe neden olan antikor
• Eritrosit antikorları: otoimmün hemolitik anemiye neden olur
• Romatoid faktörler: vücudun kendi immünglobulin G antikorlarına karşı gelişen antikorlar
• Hücre veya organellere özgül antikorlar: mitokondri, düz kas, gastrik parietal hücreler, vs.
Bu antikorlardan hiçbiri SLE için özgül değildir ve birçok başka bağ dokusu hastalığında veya immünolojik temeli olan hastalıklarda görülebilir.
Mikroskobik olarak, etkilenmiş organların özellikle küçük arter, arteriol ve kapillerlerinde fibrinoid nekroz görülmesi tipiktir.