Herediter Sferositoz ve Tedavi Yöntemi

Konjenital bir hemolitik anemidir; sferositoz anemi, ikter ve splenomegali ile seyreder.

Normalde bikonkav disk şeklinde olan eritrositler bu hastalıkta küre şeklini almıştır. Bunun nedeni eritrosit membranmdaki herediter defekttir. Bu defekt, eritrositlerin Na ve suya permeabilitelerini artırmakta ve bunun sonucu olarak eritrositler küre şeklini almaktadırlar. Bu da eritrositlerin dayanıklılığını azaltmakta ve dalaktan geçerken parçalanmalarını kolaylaştırmaktadır.

Klinik tablo: Daha çocukluk yaşından itibaren anemi semptomları, ikter ve splenomegali dikkati çekebilir. Gelişme geriliği, iskelet anomalileri ve bacak ülserleri görülebilir. Erişkin yaşlara kadar tanısı geciken vak’alar vardır ve bazan bunlarda raslantı olarak bulunan safra taşı hekimi herediter sferositoz tanısına götürür. Genellikle seyir, ikter hecmeleri şeklindedir. İkter hecmelerinin nedenleri ise enfeksiyonlar, operasyonlar ve interküran diğer hastalıklardır. Dalak hemen her zaman büyük bulunur. Hemolitik krizlerde ikter, aplastik krizlerde ise anemi artar. Aplastik krizlerde retikülositler kaybolur, sarılık geçer ve kemik iliğinde kırmızı seri hücreleri azalır. Komplikasyon olarak bu hastalıkta safra taşları sık görülür (bilirubin taşları).

üükkk

Laboratuar bulguları: Eritrosit morfolojisinde mikrosferositoz saptanır. Her zaman belirgin bir retikülositoz vardır. Eritrositlerin ozmotik rezistansı azalmış bulunur. Eritrositlerin içleri hemoglobulin doludur. Ortalama eritrosit hacmi (MCV) normal, ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu hafif artmıştır. Eritropoez yeterince kompanse durumdaysa anemi saptanmayabilir. Direkt Coombs testi negatiftir. Serumda indirekt bilirubin artmıştır. Hemolitik krizlerde retikülosit sayısı % 50-500 arasında bulunabilir. Retikülositlerin çok azalması veya kaybolması hemolitik aneminin aplastik krizini işaret eder. Kemik iliği hücreden zengindir ve özellikle kırmızı seri hiperplazisi dikkati çeker. Eritropoezde kalitatif değişiklik yoktur, yani hücre morfolojisi normaldir. Sedimantasyon sür’atli bulunur ve Westergreen tübünde plazma tabakası hemolitik görünümdedir.

Tedavi

Splenektomi: Dalak ekstirpasyonunun kesin endikasyon oluşturduğu tek hemolitik anemi türü herediter sferositozdur. Splenektomiden sonra eritrositlerin ömrü normalleşir, fakat sferositoz devam eder. Sekonder dalak var idiyse ameliyattan sonra faaliyete geçerek residiv meydana getirebilir. O takdirde sekonder dalağın da çıkarılması gerekir. Splenektomi mümkün olduğu kadar erken olarak asemptomatik intervalde yapılmalıdır. Gecikilmiş vak’alarda safra taşları oluşur, aplastik kriz tehlikesi devam eder. Splenektomiden yararlanmamış olan vak’alarda tanı yeniden gözden geçirilmelidir. Ameliyattan yararlanmış vak’aların prognozları iyidir, normal bir yaşam sürerler.

Talassemi ve Tedavisi

Hemoglobin sentezindeki genetik kökenli kantitatif bozukluklarla seyreden ve belirgin şekilde mikrositer hipokrom anemi gösteren talassemi tipinde heterozigoti söz konusudur Homozigot olan majör talassemi vak’alarında ise çok defa ağır bir hemolitik anemi bulunur. Akdeniz çevresindeki ülkelerin halklarında (Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan, İtalya v.s.) sıkça görülür.

Klinik tablo: Talassemia minor’da (heterozigot beta-talassemi)hipokrom mikrositer anemi bulunur. Hiç kaybolmayan bir subikter dikkati çeker.Splenomegali ve kemik deformiteleri hulunahilir. Genel durum iyidir, hafif bir halsizlik yakınmasının ötesinde çalışmaya engel durumları yoktur.

Laboratuar bulguları: Eritrositlerde target biçimi, bazofil granülasyonlar, periferik kanda normoblastlann bulunuşu dikkati çeker Kemik iliğinde asın derecede bir eritropoez vardır. Serum demiri ve ferritini daima yüksek bulunur. Ağır vak’alarda hemoliz belirtileri görülür Kesin tanı hemoglobin elektroforezi ile konur. Hb F % 2 fazla  HbA2 % 3 ten yüksek bulunur.

33333333

Tedavi

Sebebe yönelik tedavi yoktur. Semptomatik tedaviyle yetinilir. Vakaların çoğunda herhangi bir tedavi gerekmez.

Demir tedavisi: Birlikte demir eksikliği söz konusuysa demir preparatları verilebilir. Aksi halde demir vermek gerekmez. Gebe talassemiklerde demir gereksinimi doğabilir.

Splenektomi: Dalak büyüklüğü nedeniyle hastanın yakınmaları varsa, hipersplenizm belirtileri (pansitopeni) ortaya çıkmışsa ve transfüzyon gereksinimi gitgide artıyorsa dalak çıkartılabilir.

Transfüzyon: Ağır anemi vak’alarında eritrosit süspansiyonları verilir.

Demir şelatörleri: Hemosideroz olasılığını gidermek üzere hastalara bir demir bağlayıcı olan desferrioksamin(Desferai enj. flakon 500 mg) kullanılır. Bu tedavi talassemia majör vak’aları için öngörülmektedir.

Dozaj: günde 1000 mg i.m. ile başlanır. İdâme dozu günde 500 mg dır.

Eritrosit Rejenerasyonu Bozuklukları ve Tedavi Yöntemleri

İZOLE APLASTİK ANEMİ

İzole kırmızı seri aplazisi, kemik iliğinde eritropoetik ana hücrelerin azalması veya tamamen kaybolması ile karakterize bir hastalıktır.

Sinonimleri: Dar anlamda aplastik anemi, eritroblastoftizi, pure red celi aplasia.
Literatürde “Aplastik anemi” adı altında eritrositlerin, granülositlerin ve trombositlerin hipoplazisiyle seyreden boş veya yağlı bir kemik iliği anlaşılmaktadır.

Etioloji: İzole kırmızı seri aplazisi genellikle bir virüs enfeksiyonunu izleyerek ortaya çıkar. Bazan da hemolizlerin seyrinde “aplastik kriz” olarak görülür. Diğer nedenleri arasında toksik veya toksiallerjik nedenler sayılabilir. Eritropoetik hücrelerin proliferasyonunu önleyici otoantikorların varlığının in vitro kanıtlanması da böyle bir olasılığı inandırıcı kılmaktadır.

Klinik tablo: akut eritroblastoftizi birkaç hafta sürer, kronik akkiz izole aplastik anemi ise aylar veya yıllar sürer. İkisinde de, bilinen anemi semptomları vardır: Yorgunluk, başağrısı, bulantı, iştahsızlık, kilo kaybı gibi. Sık olarak hemorajik diyatez bulguları klinik tabloya egemen olur. Bazı vak’alarda ise stomatit, nekrotik anjin görülür. İlerlemiş vak’alarda septik karakterli yüksek ateş bulunur. Dalak ve karaciğer büyümesi olmaz. Adenopati bulunmaz.

Laboratuar bulguları: Retikülosit sayısı daima düşüktür, çünkü eritrosit yapımı çok azalmıştır. En önemli tanı kriterlerinden biri retikülositlerin azlığı veya yokluğudur. Bilinen antianemik tedavilerle de retikülositler artmaz. Normokrom bir anemi bulunur. Periferik kanda granülositler ve trombositler normal sayıda veya hafif azalmıştır. Kemik iliğinde kırmızı seri ana hücreleri çok azalmıştır, fakat beyaz seri ana hücreleri ile megakaryositler normal sayıdadırlar. Sedimantasyon çok defa hızlanmıştır. Serum demir düzeyi her zaman yüksektir.

Pansitopeni ile seyreden ağır aplastik anemi vak’alarında lökopeni, trombopeni bulunur. Kemik iliği her üç tür hücre yönünden hipoplazik veya aplazik durumdadır. Terminal dönemde kemik iliği tamamen çoraklaşmıştır, yağlı veya hücreden yoksun bomboş bir hale gelmiştir.

Ayırıcı tanı: Diğer normokrom ve normositer anemilerle ayırıcı tanı yapılmalıdır. Ayni zamanda granülositopeni ve trombositopeni varsa panmiyeloftizi düşünülmelidir. Kemik iliği normal veya hipersellüler ise, buna mukabil periferik kanda pansitopeni saptanıyorsa “Miyelodisplastik sendrom” olasılığı üzerinde durmalıdır.

Prognoz: Akut eritroblastik ftizilerde prognoz iyidir. Kronik vak’alarda ise anemi yönünden prognoz belirsizdir. Uzun yıllar transfüzyon tedavisi sürdürüldüğünde hemokromatoz tehlikesi ortaya çıkar.

üüüüüü

Tedavi

Eritrosit transfuyonları: Hemoglobin değerinin % 8 g in altına düştüğü vak’alarda eritrosit süspansiyonları verilir.

Antibiotikler: Granülositopeniye bağlı enfeksiyonların tedavisinde önce uygun kültürler alınmalı ve antibiogram sonucu beklenmeden sefotaksim (Claforan) veya seftriakson (Unacef, Rocephin) ile piperasillin (Pipril, Piprasin, Pirasilin) uygulamaya başlamalıdır.

Timektomi: Bazı aplastik anemi vak’alarında timoma’ya rastlanmaktadır. Bu koensidans, aplastik anemi patogenezindeki immünolojik etken görüşünü doğrulamaktadır. O nedenle bu vak’alarda radyolojik ve bilgisayarlı tomografîk yöntemlerle timoma aranmalı ve varsa çıkartılmalıdır. Çoğu hastalar bu tedaviden yararlanırlar.

Androjenler: Timoma bulunmayan vak’alarda başvurulan tedavi yöntemlerinden biridir. Androjen tedavisiyle anemi düzelebilir, fakat lökosit ve trombosit sayısı artmaz. En çok kullanılan androjen oksimetolon’dur (Anapolon tablet 50 mg).

Dozaj: Günde 2-3 mg/kg dir. Aylarca süre kullanılmalıdır.

Yan etkileri: Kadınlarda virilizasyon belirtileri, yüze ateş basması, akne, ödem yapabilir. Karaciğer için toksiktir.
Kortikosteroidler: Yüksekçe dozlarda kullanıldığı takdirde prednisolon (Codelton, Deltacortril) veya triamsinolon (Kenacort tablet), kemik iliğini uyarıcı bir etki sağlayabilmektedir. Bu konudaki tartışmalar, bu tedavinin etkili olmadığı izlenimini vermekte ise de bizim deneyimlerimiz olumludur.

Dozaj: Günde 60 mg prednisolon veya 48 mg triamsinolonla başlanır ve en az 20 gün bu dozda devam edilir. Yan etkiler çıkmaya başlayınca doz azaltımına geçilir.

Sitostatikler: Siklofosfamid (Endoxan) ve azatiopirin (îmuran) ile yapılan immünosüpressif tedaviyle bazı vak’alarda, özellikle sebebi belli olmayan idiopatik aplastik anemilerde bazan olumlu sonuçlar alındığı bildirilmektedir.

Kemik iliği transplantasyonu: Bugün için en etkin tedavi yöntemidir; hayat kurtarıcı rolü vardır.

Hemolitik anemiler

Bir yandan eritrosit yıkımının, diğer yandan kompansatuar eritrosit yapımının arttığı bir anemi türüdür. Eritrosit yıkımı “hemoliz” olarak adlandırılır. Normal eritrosit ömrü 110 gündür.
Hemolitik anemiler korpüsküler, nonkorpüsküler; konjenital ve akkiz; akut ve kronik olabilir.

KORPÜSKÜLER HEMOLİTİK ANEMİLER

Korpüsküler hemolitik anemilerde defekt eritrositlerdedir. Eritrositlerin membranlarında otozomal dominant geçen 3 defekt bilinmektedir. Bu defektlere bağlı hemolitik anemilerin klinik tabloları, patogenezleri ve tedavileri birbirinin hemen hemen aynıdır: a) Herediter sferositoz, b) Herediter ovalositoz, c) Herediter stomatositoz (stomatozda eritrositlerin ortaları soluk gözükür).
Bunlardan sadece sferositoz anlatılacaktır.

Kronik Morbus Werlholf Hastalığı Ve Tedavi Yöntemleri

Trombositopeninin akut formu 6 aydan fazla bir zaman sürerse kronik İTP den söz edilir. Akut İTP daha çok çocuklarda görüldüğü halde, kronik İTP erişkinlerde ve kadınlarda daha fazla görülür.

Klinik tablo: Sinsi başlar; deri altında hematomlar, burun kanamaları, mukoza kanamaları olur. Daha sonra peteşiler ve ekimozlar oluşur ve daha ağır kanamalar ortaya çıkar. Küçük bir splenomegali veya hepatosplenomegali beklenir.

Laboratuar bulguları: Trombosit sayısı akut İTP de olduğu gibi sıfır veya birkaç bin civarında değildir. Genellikle 15 000-20 000 civarında trombosit bulunur. Kemik iliğinde megakaryositler normal sayıda veya artmıştır. Megakaryositlerin sitoplazmalarındaki bazofil granülasyonlar azalmıştır ve çevrelerinde trombositler görülmez. Hastaların % 90 ında trombositlere karşı antikorlar bulunduğu gösterilebilir.

Seyir ve prognoz: Normalden düşük fakat kanama yapmayacak sayıda trombosit miktarıyla normal ömrünü yaşayan kronik İTP’lı hastalar vardır. 3-5 yılda bir alevlenmeler gösterirler ve tedaviyle düzeldikten sonra işlerine devam ederler. Prognoz iyidir.

Tedavi Kortikosteroidler: Prednizolon (Codelton, Deltacortril)

Dozajı: Günde 2 mg/kg (total günlük doz en az 100 mg) ile başlanır ve 15 gün, ayni doz verilir. Prednizolon tedavisi, gitgide azaltılan dozlarda daha 4 ay sürdürülür. İdâme dozu günde 15-20 mg dır.

İmmunglobulin tedavisi: İntravenöz zerke mahsus immunglobulin, ameliyatlardan önce veya kanamalarda 0,5 mg/kg lık doz 5 günden fazla süre i.v. zerkedilir.

Preparatı: Sandoglobulin 1 g, 3 g, 6 g.

İmmunosüpressifler: Yukarda ki tedavilere direnç gösteren vak’alarda azatiopirin (İmuran) ve vinkristin (Oncovin, Vincristin) kullanılır.

Azatiopirin dozajı: Günde 2,5 mg/kg dır.

Vinkristin dozajı: Haftada 2 mg dır

TROMBOTİK-TROMBOSİTOPENİK PURPURA (TTP)

TTP şu hastalıklar seyrinde ortaya çıkar: Otoimmun hemolitik anemi, tüketim koagülopatisi, eklampsi, hemolitik-üremik sendrom, habis hipertansiyon, respiratuar distres sendromu, periarteriitis nodosa, sistemik L.E., vaskülitler. Periferik dolaşımda, özellikle prekapiller arteriollerde, kapillerlerde ve postkapiller venlerde mikrotrombuslar, anevrizmatik genişlemeler, endotel proliferasyonları ve fibrinoid nekrozlar görülür.

Klinik tablo: İlk semptomlar yorgunluk, solukluk, bulantı, ateş, peteşiler, purpura, ekimozlar, burun kanamaları, retina kanamaları, gastrointestinal kanamalardır. İkter, nörolojik bozukluklar Otoma), abdominal ağrılar görülebilir, hepatosplenomegali saptanır.

hh

Laboratuar bulguları: Şistositoz (fragmentosit), anemi, trombositopeni, retikülositoz, hematüri, lökositoz, fibrinojen artması, hiperazotemi, hiperbilirubinemi, tüketim koagülopatisi bulguları vardır.

Tedavi Plazmaferez: En iyi tedavi yöntemidir.

Taze dondurulmuş plazma enfüzyonu: Günde 10 ünite kadar plazma enfüzyonu yapılmaya çalışılır.

Kortikosteroidler: Günde 100-1 000 mg prednisolon (Codelton) verilmeye gayret edilir.

Antiagregan tedavi: Günde 300 mg aspirin (Dispril) verilir.

Heparin tedavisi: Kullanılmaz

Fibrinolitik tedavi: Urokinaz (Urokinase) veya streptokinaz (Streptase) ile fülminan tromboz vak’alarda fibrinolitik tedavi uygulanır.

Plazmositom ve Tedavi Yöntemi

Sinonimleri: Mültipl miyelom, Kahler hastalığı.

B lenfositlerinden kökenini alan plazma hücrelerine ait bir hücre klonunun maliyn tarzda, düzensiz bir hiperplaziye uğraması ve homojen immunglobulinler veya onların fragmanlarını salgılaması demek olan plazmositom hemen daima iskeleti ve çoğu kez böbrekleri tutması ile B hücre sisteminin diğer neoplazmalarından ayırt edilir.

En çok 50-70 yaşlar arasında görülür, 40 yaşından küçüklerde hemen hiç görülmez. Etiolojisi bilinmiyor.

Klinik tablo: Mültipl miyelomun klinik semptomları kemik iliğinin plazma hücreleriyle enfiltrasyonu ve monoklonal immunglobulinlerin serumdaki yüksek konsantrasyonu ile ilgilidir. Mültipl miyelomun çeşitli formlarına ve salgıladıkları Ig tipine göre ensidansları şöyledir:

Diffüz plazmositom (mültipl miyelom) % 90, iskelete ait soliter plazmositom % 5, soliter ekstramedüller plazmositom (K.B.B. bölgesinde) % 5, plazma hücreli lösemi % 2 civarındadır.

İmmunglobulin tiplerine göre ise IgG plazmositom % 60, IgA plazmositom % 20, IgM plazmositom % 1, IgD plazmositom % 1, IgE plazmositom çok nadir, hafif zincir hastalığı
(Bence-Jones proteinürisi) % 15, sekretuar olmayan plazmositom % 1 civarındadır.

Kilo kaybı, halsizlik, güçsüzlük, anemi gibi genel tümör belirtilerinden başka kemik ağrıları, hiperkalsemi semptomları (poliüri, polidipsi) ve böbrek yetmezliği belirtileri saptanır. Enfeksiyonlara eğilim (bronkopnömoni, piyelonefrit, sepsis) vardır. Serebrovasküler yetmezlik ve kardiovasküler hastalık tablosu altında seyreden bir hiperviskozite sendromu ortaya çıkabilir. Enfeksiyonlara eğilim antikor eksikliği sendromu anlamındadır.

Mültipl miyelomlu hastalar genellikle kemik ağrıları, halsizlik ve anemi gibi yakınmalarla kliniğe başvururlar. Bazan da sedimantasyonun çok hızlı çıkması hekimi mültipl miyelom olasılığı konusunda uyarır. Sık tekrarlayan enfeksiyonlar, kemik fraktürleri (kaburga ve vertebralarda), hiperkalsemi yakınmaları ve proteinüri gibi bulgular bu hastalığı düşündürür. Özellikle kranyum kemiklerinde zımba deliği biçiminde osteolitik odakların ve yaygın osteoporozun bulunması da tanıyı doğrulayıcı bulgulardır. Kemik lezyonları en çok pelvis, kaburga, dorsal vertebralar, kafatası, sternum, femur, humerus ve klavikulada bulunur. İlerlemiş dönemlerde bu kemiklerde patolojik fraktürler beklenebilir. Kompressiyon fraktürleri kifoza ve boy kısalmasına yol açar. Hiperkalsemi, osteoklastik faaliyet sonucudur.

Miyelom böbreği denen hastalıkta immunglobulinler böbrekte oturmuştur. Bunun sonucunda amiloid böbreği, hiperkalsiüri ve nefrotik sendrom ge¬lişir. Zamanla hastaların % 50 sinde böbrek yetmezliği ortaya çıkar.

Serumda monoklonal Ig konsantrasyonunun artmasına bağlı olarak trombosit fonksiyonları bozulduğu için kanamalar görülebilir. Anemi, lökopeni ve trombositopeni kemik iliğinde plazma hücreleri proliferasyonunu ve ona bağlı kemik iliği yetmezliğini gösterir.

Soliter plazmositomlar en çok vertebralarda, burun-boğaz bölgesinde görülür. Soliter plazmositomlarda genel tümör belirtileri yoktur. Semptomatoloji tümörün büyüklüğü ile ilgilidir.

Tanı: Sitolojik ve histolojik olarak plazma hücreleri artışının saptanmasına dayanır. Kemik değişiklikleri, immünoelektroforetik bulgular tanıyı tamamlar. Sitolojik tanı, kemik iliğinden veya soliter tümörden alınan ponksiyon materyalinde yapılır. Sternal kemik iliği ponksiyonu her zaman pozitif bulgu vermez, zira ponksiyon yerinde plazmasellüler infiltrasyon bulunmayabilir. Deneyimlerimize göre ancak % 30 vak’ada pozitif miyelogram bulgusu elde edilebilmektedir. Miyelogramda % 10 dan fazla iri plazma hücrelerinin görülmesi mültipl miyelom için tanı değeri taşır. Buna karşılık kafatasında, sternoklaviküler eklemde, sternum üzerindeki soliter plazmositom odaklarından (tümöral oluşumlar) yapılan ponksiyonlar kesin tanı koydurucu olmaktadır. Ponksiyon materyalinden yapılan yayma, May Grünwald-Giemsa ile boyanır. Tüm sahalar silme iri plazma hücreleri ile kaplanmış bulunur.

Periferik kan veya kemik iliği kanı yaymasında, hiperviskoziteye bağlı olarak rulo formasyonu (madenî para dizisi) bulunur. Mültipl miyelomada genellikle krioglobulinemi artışı saptanır.
Sedimantasyon ilk 30 dakikada maksimal bir düşüş gösterir (100-130 mm), birinci ve ikinci saatlerdeki sedimantasyon hızı 140-170 mm yi bulur. Bir ga-mopati olduğu için serum gamaglobulin değeri çok yüksektir. Bunun basit bir muayene yöntemi ile ifadesi, Formol gel reaksiyonunun 3-10 dakikada pozitifleşmesidir. İmmuuglobulin salgılamayan plazmositomlarda ve hafif zincir hastalığında sedimantasyon normaldir. Serbest hafif zincirler tüm plazmositomların yarısında idrarla dışarı atılır.
Bunlara Bence-Jones proteinleri denir ve basit bir idrar testiyle veya idrar elektroforeziyle gösterilebilir. Serumdaki hafif zincirler, çabuk eliminasyon nedeniyle gösterilememektedir.

qq

Evreleme: Fonksiyonel bir evreleme yapılmakta ve 3 evre ayırt edilmektedir.

Evre I: Hemoglobin % 10 g dan fazladır, kalsemi normaldir. Kemiklerde osteoliz yoktur. IgG 50 g/l den az, IgA 30 g/L den az, idrarda hafif zincir 24 saatte 4 g dan azdır.

Evre II: Evre I ve Evre III kriterlerinin hiçbiri bulunmaz. Ara evredir.

Evre III: Aşağıdaki kriterlerden herhangi biri veya birkaçı bulunduğu takdirde hastalar bu evrede kabul edilir: Hb % 8,5 g dan azdır, kalsemi artmıştır, kemiklerde mültipl osteolitik odaklar vardır, IgG 70 g/L den fazla, IgA 30 g/L den çok, hafif zincir (idrarda) günde 12 g dan fazladır.

Tümör hücreleri sayısı Evre I de az, Evre II de çok, Evre III te pek çok miktardadır. Her evre için A ve B işaretleri ile subgruplar belirtilmektedir. B, serum kreatinin düzeyinin % 2 mg dan fazla, A ise normal olduğunu gösterir.

Tedavi

Prognoz kötü olduğu için tedaviye erken başlanması bir avantaj sayılmaz. Evre LA ve asemptomatik Evre İLA hastalarında tedavi gerekmez. Bunlar belli aralarla kontrol edilir. Ancak idrarla hafif zincir ıtrah eden hastalarda (Bence-Jones pozitifliği), böbrek yetmezliği tehlikesi bulunduğu için tedavi gerekir. Keza spesifik semptomların ortaya çıktığı ilk 2 evrede ve Evre III te tedavi gerekli olmaktadır.

Kombine kemoterapi: Alkilleyici sübstanslar tercih edilir. Başlangıçta en çok seçilen kombinasyon melfelan (veya siklofosfamid) ve prednizolondur.

Dozaj: Melfalan (Alkeran tablet 2 mg ve 5 mg) günde 10 mg/m2 ile 4 gün devam edilir. Prednizolon (Deltacortril) günde 60 mg/m2 ile 4 gün devam edilir, Kürler hastanın durumuna göre 4-6 haftada bir tekrarlanır. Melfelan yerine siklofosfamid (Endoxan) kullanıldığında dozaj: Günde 200 mg/m2 ile 4 gün de vam olunur.

Bu ikili kombine kemoterapi ile vak’aların % 40-50 sinde objektif remis yon sağlanır; fakat bu remisyon ancak birkaç ay devam eder. Daha uzun re misyonlar elde etmek için başka kemoterapi kombinasyonları önerilmiştir. Bun lardan biri de modifiye COP ve CHOP protokolüdür. Buna göre siklofosfamic (Endoxan) ilk gün 1000 mg i.v., vinkristin (Oncovin flakon 1 mg) 1-2 mg ili gün i.v. ve prednizolon (Codelton) günde 60 mg ile 1 hafta devam. CHOP proto külünde buna adriamisin (Adriblastina flakon 20 mg) eklenir.

Dozaj: İlk gür 20-30 mg/m2 i.v. verilir. Kürler 6-8 haftada bir tekrarlanır.

Ayrıca alkilleyici sübstanlarla birlikte BCNU ve antrasiklinlerin (yani da unorubisin ve adriamisin) de eklenmesiyle kemoterapi kombinasyonları dahî da genişletilebilir.

Tedavinin sağladığı başarının değerlendirilmesi için bazı kriterlerden yararlanılır. Bunların başlıcaları monoklonal serum Ig konsantrasyonunda azalma, Bence-Jones proteinürisinde azalma, kemik iliğinde plasma hücresi sayı smda azalma, yumuşak kısım tümörlerinin küçülmesi, kalseminin normalleşmesi, serum kreatinin düzeyinin normalleşmesi, osteolitik odakların büyümemesi, kemik ağrılarının azalması, analjezik gereksiniminin azalması, aneminin düzelmesi, transfüzyon sıklığının azalmasıdır.

Radyoterapi: Lokalize kemik tümörlerinde, sinir kökü basılarında ışın tedavisi yapılır.

Komplikasyonların tedavisi: Anemi eritrosit süspansiyonları ile; kemik lezyonları ışınlama ile; enfeksiyonlar uygun antibiyotiklerle; böbrek yetmezliği diyalizle; hiperkalsemi günde 3-4 litre izotonik NaCl solüsyonlarıyla ve diüretik zerkleriyle tedavi edilmelidir.

Hiperviskozite sendromunun tedavisi: Komplikasyonlar arasında hiperviskozite sendromu özellik gösterir. Bazı miyelom tiplerinin proteinleri polimerize olarak kan viskozitesini artırırlar. Bunun sonucunda serebral yetmezlik belirtileri, koma, konjestif kalp yetmezliği, görme bozuklukları, hemorajik diyatez ortaya çıkabilir.

Tedavi: Plazmaferez yapılır. Yani hastadan alman kanın plazması ayırılarak eritrositleri ve trombositleri hastaya geri verilir.