Ahmet Fakih’in Horasan’dan geldiğini, medrese eğitimi gördüğünü, fıkıhdaki üstün bilgisinden dolayı kendisine fakih denildiğini, İran Edebiyatı’na vakıf olduğunu ve pek çok kerametinin bulunduğunu Menakıb’ül-Arifin, Bektaşi Vilayetnameleri, Menakıb-ı Hace Fakih Ahmet ile Seyyid Harun-ı Veli menakibinden öğreniyoruz.
Ahmet FAkih, Hicri 618 tarihini taşıyan türbe kapısı üzerindeki kitabesinde de pek ulu, pek büyük bilgin, üstün ibadet sahibi, meczupların efendisi, doğnun ve batının kutbu olarak övülmektedir.
Eflaki de, Fakih Ahmet’in Sultan’ül Ulema Baha Veled’in talebelerinden olduğunu, ondan fıkıh dersi alırken cezbeye tutulduğunu, kitaplarını ateşe vererek dağlara çıktığını, Baha Veled’in vefatından sonra Ahmet Fakih’in Konya’ya döndüğünü bilginlik illetinin kendinden gitmesi için kırk yıl mücadele ettiğini ve pek çok keramet ızhar ettikten sonra, 1221 yılında vefat edip cenazesini Mevlana’nın kıldırdığını anlatır.
Halbuki 1221 yılında Sultan’ül Ulema henüz Konya’ya gelmiş değildir. Pek haklı olarak İ. Hakkı Konyalı eflaki’nin pek büyük bir hataya düştüğünü ve Çarhname isimli eserin sahibinin başka bir Ahmet Eflaki olması gerektiğini savunur.
Büyük Türk Klasikleri’nde şu bilgi verilmektedir. “Ahmet Fakih’in talebelerinden Şeyh Aliman Abdal’da Fakih adına Konya’da 1288 de bir mescid yaptırmıştır. Fakih’in sandukası buradadır.
Bu gün Ahmet Fakih türbesi ve mescidi, Konya’da Hoca Fakıh semtinde bulunmaktadır.