Yenidoğan yoğun bakım ünitesi

YYBÜ de bir izolasyon odasına da gereksi­nim vardır. Bu oda bebeği diğerlerinden ayır­makla birlikte, cam bölmeli ve göz önünde ol­malıdır. El yıkama, depo gibi kullanım alanla­rının da bulunması gerekir.

YYBÜ planlamasında önemli bir nokta be­beğin etrafındaki alandır. Bu alan çalışma böl­gesidir. Bebeklerin bakımı ve gerekiyorsa yerin­de müdahale için inkübatörler biribirlerinden 160-190 cm lik aralarla yerleştirilmiş olmalıdır. Ayrıca odada santral bir boş alan bulunmalıdır.

Bazı yenidoğan yoğun bakım merkezlerinde ağır barsak anomalisi, kalp, akciğer bozuklukları gibi yoğun bakım gerektirebilen riskli be­beklerin 1 yaşma kadar bakımı için ayrı bir bö­lüm vardır.

YYBÜ sinde infeksiyon yönünden en başta gelen * önlem temizlik ve el yıkamadır. Musluk­ların hastaya “‘oranı 1:4 ve en az 1:6 olmalıdır. Ellerin sabunla yıkanması ile kontaminasyonun önleneceği kavramı çok sayıda çalışmalarla ka­nıtlanmıştır. Bunun için serviste yeterli musluk sayısının bulunması gereklidir. Muslukların, an­nelerin musluğa gitmesi için 8 adımdan fazla yürümemesini sağlayacak biçimde yerleştiril­mesi önerilmektedir. Duvara monte edilen bir musluğun duvara bitişik bölümü devamlı ıslak olabileceğinden bu bölüm bakteri üremesi için iyi bir ortam oluşturur. Ba nedenle musluk eğer duvara monte edilecekse, musluk ve duvar ara­sında önceden yapılma, silinebilir bir yüzey ol­ması gereklidir.

Odaların düzenlenmesinde oksijen ve elek­trik dağıtımı sistemli bir şekilde düzenlenmelidir. Bunun için tahta veya başka malzemeden yapıl­mış iki rafın belirli bir yükseklikte duvara boy­dan boya tesbit edilmesi önerilir. Üstteki raf, mo­nitörleri göz hizasında tutar. Alttaki raf oksijen, vakum, basınçlı hava ve çeşitli elektrik çıkışları için kullanılır. Gerektiği zaman yerleri değiştirilemiyeceğinden duvardan doğrudan çıkışlar iyi değildir. Genel kural her hasta için üç çıkış (ok­sijen, hava, aspirasyon), ayrıca birkaç elektrik prizi sağlamaktır. YYBÜ de tek bir çocuk için çok sayıda elektrik prizine gereksinim olabilir. En azından ünitedeki birkaç yatak için 10-12 elektrik çıkışı düşünülmelidir.

Fazla ışık ve ses, küçük bebeklerin fizyolojik fonksiyonlarını etkileyebilir. YYBÜ lerinin ışık­landırılması için doktor ve hemşirenin hizmet görmelerini sağlayacak düşük vatlı bir fluoresan ışık kaynağı yeterlidir. Işık kaynağı inkübatörleri yandan ve indirekt ışıklandıracak şekilde yerleştirilmelidir.

Yumuşak yüzeyler, iyi bir tavan malzemesi ve duvar ses izolasyonu kullanılarak ünitenin ol­dukça gürültüsüz olması sağlanabilir. Cihazların olabildiğince ses geçirmez nitelikte olmaları ve devamlı alarm sesi yerine, ara ara alarm veren tiplerinin seçilmesi uygundur.

Isı ve nem kontrolü, binanın yapısal vibras­yonu, röntgen ışınlarını geçirgenliği, hava filtrasyonu ve hava akımı, ısı kaybı veya kazancı gibi etmenler de YYBÜ düzenlenmesinde dik­kate alınmalıdır.

Yenidoğan yoğun bakını ünitesinin ve tüm yenidoğan servislerinin düzeninde ve işleyişinde aşağıda sayılı temel ilkeler geçerlidir:

  1. Yerleşim belirli standart ölçülere uygun olmalıdır.   .
  2. Çalışan doktor, hemşire ve personel özel eğitimden geçmiş olmalıdır.
  3. Servise girişte boks gömleği ve galoş gi­yilmelidir. Yenidoğan ünitelerinde kan değişimi sırasında ve hastayla çok yakın temas gerektiren durumlar dışında mutlaka maske kullanılması gerekli değildir. Tartısı 1000 g altında olan yük­sek riskli pretermlerin bakımında maske uy­gulanması yerinde olur.
  4. Her serviste gözlem odası olmalıdır. Membran rüptür zamanı 24 saati geçmiş anne­lerin çocukları, amnios sıvısının renk ve kokusu infeksiyon kuşkusu uyandıran, annesi gebeliğin son döneminde ateşli hastalık geçirmiş veya evde doğum yapan annelerin çocukları infeksiyon yö­nünden riskli çocuklardır. Bu bebekler, 24 saat gözlem odasında boğaz, dışkı ve idrar kültürleri alınarak izlenmeli, bu süre sonunda klinik bul­gular ve kültür negatif ise üniteye alınmalıdır.
  1. Ünitede devamlı soğuk, mümkünse sıcak su bulunmalı ve muslukların hasta sayısına ora­nı 1:4 veya en az 1:6 olmalıdır.
  2. Servis personelinden belirli aralarla (or­talama ayda bir) boğaz ve dışkı kültürleri alına­rak portörlüfiPaçısından kontrol edilmelidir.
  3. Her bebeğin muayenesinden önce eller mutlaka sabunla yıkanmalıdır. Bu uygulama ba­sit, ancak infeksiyonu önlemede kesin sonuç veren bir önlemdir.
  1. a) Nedeni açıklanamayan ateş, b) solu­num yolları infeksiyonu, c) gastro-enterit ve d) deri lezyonu olan tıbbi personel ve hasta ailesi yenidoğan bebeklerle temas ettirilmemelidir.
  2. Aspiratör tüpleri her uygulamadan sonra temizlenmeli ve sterilize edilmelidir. Aynı işlem oksijen başlıkları için de geçerlidir.
  1. Her hasta çıkışında inkübatörlerin te­mizliği titizlikle yapılmalıdır.
  2. Anne sütü almayan bebeklerin sütleri aseptik koşullarda hazırlanmalıdır.
  3. Ünitede anne sütlerinin sağılarak top­landığı bir süt bankası varsa, bu bölümdeki tüm araç, gereç ve cam eşyanın mikropsuz koşullar­da tutulması gerekir.

Retinopati

Normal retina, gestasyonun 4. Ayına kadar kan damarı içermez. Va^skülarizasyon optik disk­te başlar ve periferik retinaya yayılır. Gestas­yonun 8. Ayında nazal retina tam vaskülarize olur, temporal retinanın vaskülarizasyonu ise miada kadar tamamlanmaz. Pretermliğin her­hangi bir aşamasında temporal retina, retino patiye daha eğilimlidir. Bu durum 02 tedavisi almadan retinopati gelişen bazı pretermlerdeki olayın nedenini açıklayabilir.

02 nin primer etkisi inkomplet vaskülarize olan retinada vasokonstriksiyondur. Bunu izle­yerek yine 02 etkisi ile kapiller endotelinde ha rabiyet ve sonunda vasküler yatağın immatür kısımlarında tam kapanma olur. 02 etkisi kal­kınca, retina kapiller harabiyet bölgesinde yeni damarlar oluşur ve bunlar vitreusa doğru çoğa­larak retina yüzeyinden dışarı doğru çıkarlar.

Klinik sınıflama .  İlk belirtiler vazokonstrik siyon ve vasküler kapanmadır. Çocuk yüksek konsantrasyonda q2aldığı sürece bu devam eder. Patoloji beş evrede gelişir.

Evre 1 : erken periferik vazoproliferasyon oluşur. Vasküler ve avasküler retina arasmda demarkasyon çizgisi meydana gelir.

Evre 2 : demarkasyon çizgisi daha belirgin olur. Sekonder dilatasyon, arka kutupta damar­ların bükülmesi görülür.

Evre 3 : vitreusa doğru retinal vazoprolife­rasyon ve retina traksiyonu ya da vitreus kana­ması gelişir.    S.

Evre 4 : lokalize retinal ayrışma ile birlikte ileri proliferasyon vardır.

Evre 5 : total retina ayrışması.

Evre 1 ve 2 de % 80 oranında spontan geri­leme olur. Kalıcı sekel minimaldir. Daha ileri evrelerin geliştiği vakalarda regresyon  olabilir. Ancak nedbeleşme sonucu bazı kalıcı değişiklik­ler beklenir.

Retinopatinin gelişmesinde gestasyon yaşı, 02 ile resüssitasyon gerektiren apne, sepsis, kan transfüzyonu, intraventriküler kanama ve me­kanik ventilasyon risk faktörleridir.

Tanı: ilk vazokonstriksiyonu saptamak güç­tür. Preterm bebeklerde ve özellikle risk faktörle­ri olanlarda 4 8′ haftalıkta indirekt oftalmoskopi ile kontrol yapılmalıdır. 36 haftadan veya tartısı 2000 g dan küçük yenidoğanlara 02 tedavisi uy gulanmışsa, bu çocuklar taburcu olurken ve ay­rıca 3 6 inci aylarda retinopati yönünden kont­rol edilmelidir. Muayenede temporal periferik bölge güç görülüyorsa muayene birkaç hafta sonra tekrarlanmalıdır.

Tedavi : evre 3. Retinopatinin laser veya kri yoterapi ile tedavisi denenmiştir. Akut dönemde ise retina ayrışma ameliyatı denenmiştir. Hastalık sıklıkla asimetrik olup ilerlemesi herhangi bir ev­rede durabilir. Bu nedenle akut devrede tedavi­nin etkinliğinin değerlendirilmesi güçtür. Henüz kontrollü bir çalışma yoktur. İleri evreler göste­renlerde vitrektomi uygulanmış, ancak başarı­sız olmuştur. Son yıllarda evre 5 e ilerlemiş 4 8 aylık vakalarda silier cisimlerden yaklaşarak vitrektomi denenmekte ve başarılı sonuçlar bil­dirilmektedir.

NORMAL DOKU REAKSİYONLARI ve TAHRİBİ

Işınlamadan birkaç gün sonra meydana gelen ve hızla düzeltilebilen reaksiyonlar ile, geç olarak ortaya çıkan progressif ve kalıcı olan reaksiyonları birbirinden ayırt etmek gerekir. Radyasyonun geç etkileri destek dokularında ortaya çıkan destrüksiyon sonucu daha ağır bir görünüm kazanabilir. Vasküler ve konnektif dokular üzerine olan bu etki yıllar sonra dahi görülebilir.

Hücresel değişimlerin hızlı olduğu deri ve gastroentestinal sistem epitelinde bu destrüksiyon 1 gün gibi kısa bir sürede ortaya çıkabilir. Eğer kullanılan doz çok aşırı değil ise iyileşme de aynı ölçüde çabuk olur. Beyin gibi dokularda ise hücrelerin yeniden oluşturulması yavaş olduğundan, destrüksiyonun sonuçları da aylar ya da yıllar sonra ortaya çıkabilir. Kemik dokusunda ışınlama ile osteosit yapımının süprese edilmesi kırık iyileşmesinin gecikmesine yol açar. Tükürüğün yapısında oluşan kimyasal değişimler yer yer diş destrüksiyonları ile sonlanır.

Işınlama alanının dışında da kalsa, devitalize kemik dokularının bulunduğu yerlerde kolayca enfeksiyonlar oluşur. Bu geç reaksiyonlar radyoterapinin tamamlanmasından çok uzun bir süre sonra meydana geldiklerinden, tedavinin sonuçları değerlendirilirken, olumsuz bir kriter olarak değerlendirilmemelidir. Tedavi planlanması sırasında bu tür etkilerin sıklığı, ne koşullar altında ve hangi şiddetle ortaya çıktığının bilinmesi, radyoterapistin gerekli önlemleri alabilmesi için esastır.

Merkezi sinir sesteminde geç reaksiyonlar fokal beyin nekrozuna ya da radyasyon miyelitine ve medulla transseksiyonuna neden olabilir. Torakstaki geç değişimler arasında perikardit ve radyasyon pnömonitisi sayılabilir. Abdominal ışınlamalardan sonra radyasyon nefritisi gelişebilir. Bu geç reaksiyonlara yol açabilecek total doz ışınlanan organa göre değişmektedir. Genel olarak klinik açıdan aşikar geç reaksiyon gösteren en duyarlı organlar, böbrekler, karaciğer, akciğerler, ve göz mercekleridir. Nisbeten daha az duyarlı olan organlar ise bağırsak, medulla spinalis, beyin, perikard, kornea ve retinadır.

Belirli bir geç reaksiyon oluşturmayan dokular arasında da iskelet kasları, subkutan bağ dokusu ve kemik de dahil olmak üzere diğer bağ dokusu türevleri sayılabilir. Eğeı haftada her defada 200 Rad verilmek suret: ile 5 kez ışınlama yapılacak olursa, böbrek ve akciğerler için 2000, karaciğer için 250( medulla spinalis gibi orta dereceli duyarlılığı olan dokular içinde 4500 Rad toplam doz kullanılabilir. Diğer dokular için bu limit genellikle 6000 Rad ve üstüdür. Eğer küçük bir ışınlama alanı ve daha küçük fraksiyone dozlar kullanılırsa, bu toplam doz arttırılabilinir.

ÖDAĞACI

Acfuilaria agallocha Roxb. (Syn: Aloexylum agallochum Lour.) ve diğer Aquilaria türleri (Thymelaeaceae)’nin odunudur. Bu türler Hindicini ve Doğu Hint adalarında yetişen büyük ağaçlardır.

Ödağacı ticarette esmer renkli, testere ile kesilmiş, kesit yüzleri düzgün, rezinli ve bazen beyaz lekeli parçalar halinde bulunmaktadır. Kokusu kuvvetli, baharlı ve reçinemsidir.

Uçucu yağ ve rezin taşır. Tütsü halinde antiseptik olarak kullanılmaktadır. Dini törenlerde tütsü olarak çok kullanılan bir drogdur.

Diğer isimler: Hindistan ödağacı, Ud hindî.

Dış görünüş: 15-30 cm uzunluk ve 2-5 cm genişlikte, tam kenarlı, orak biçiminde, sert, gevrek ve sarımsı yeşil renkli yapraklardır. Kâfura benzer kokulu, baharlı ve acımsı lezzetlidir.

Bileşim: Uçucu yağ (% 3-5) tanen, acı madde ve rezin taşır.

Etki ve kullanılış: Kabız, antiseptik ve balgam söktürücü olarak kullanılır. Şeker hastalığına karşı da tavsiye edilmiştir.

Kullanılış şekli: İnfusyon (% 2). Bal ile tadlan-dınlarak günde 2-3 bardak içilir.

Diğer isimler: Sıtma ağ.OKALİPTÜS ESANSI (Oleum Eucalypti):

E. globulus Labill. ve buna yakın türlerin taze yapraklarından su buharı distilasyonu ile elde edilen uçucu yağdır. Renksiz veya hafif sarı renkli, kâfura benzer kokulu ve serinletici lezzetli bîr sıvıdır. % 60-90 arasında ökaliptol (sineol) taşır. Haricen deri üzerine sürmek veya buğu şeklinde antiseptik olarak kullanılır.

Batı ve Güney Anadoluda bol miktarda yetiştirilen E. camaldulensis Dehnh. (Syn: E. rostrata Schlecht.) türünün yapraklarında %2 civarında uçucu yağ bulunur. Bu uçucu yağ, ökaliptol miktarının çok düşük olması (2) nedeniyle, tıbbi maksatlar için kullanılamaz (3).

Blefarit (Blepharitis)

Semptomlar

Blefarit olanlarda, sabah uyandık­larında, gözlerinin kenarında sümüksü bir salgı oluşur. Alt ve üst göz kapağının her ikisi de yağlı gibi görünür, pul-pul kabuk tutmuş gibi de olabilir ve kirpikler birbi­rine yapışır. Düşen parçalar, bazen gözün içine düşer ve gözünüzü kırptığınız zaman taneli, pürüzlü bir şey varmış hissine kapılırsınız; bazı kişilerde bu durum konjontüvite (göz nezlesi) sebep olur.

Gözünüz bazen kızarmış ve şişmiş olabilir. Bazı ileri blefarit vakalarında, göz kapaklarının kenarında küçük yaralar oluşa­bilir ve kirpikler dökülür, ya da korneada iltihaplanmaya ilave olarak yara oluşabilir.

Tedavi Seçenekleri

Aşağıdaki ev reçetesini sabah ve akşam uygulayınız:

■ Kabukları ve yağlı atıkları yumuşatmak için ılık suyla nemlendirilmiş, temiz bir bezi kapalı göz kapaklarının üzerinde 5 dakika tutunuz.
■ Küçük bir tabağa, 100 gr. kadar ılık su 3 damla bebek şampuanı koyunuz.
■ Küçük bir el bezini ya da bir pamuklu çubuğu bebek şampuanlı karışımla ıslatınız ve kaş diple­rine sürterek, yumuşatılmış kabuk­lanmış pulları alınız.
■ Göz kapaklarınızı ılık suyla yıkayınız ve temiz, kuru bir havluyla yumuşak bir biçimde kurulayınız.

Eğer durumunuz düzelmiyorsa, doktorunuza başvurunuz. Kendisi, antibiyotik içeren bir merhem reçetesi yazarak, iltihaplanmanın düzelmesini sağlayabilir. Kimi zaman, ana maddesi korticosteroid olan göz damlaları da yazılabilir.