Türkçe. [isim]
Deride çıkan, genellikle de ellerde görülen, zararı olmayan küçük ur, et parçası.
“Siğillerini kafaya takıyordu. Ona doktora gitmesini söyledim.”
Türkçe. [isim]
Deride çıkan, genellikle de ellerde görülen, zararı olmayan küçük ur, et parçası.
“Siğillerini kafaya takıyordu. Ona doktora gitmesini söyledim.”
Türkçe.
1. Sirke, limon, erik gibi besinlerin tadında olan. [sıfat]
“Şuradan 1 kilo ekşi erik ver bakayım.”
2. Bu tada sahip şeyler. [isim]
“Ekşiyi fazla kaçırınca yemek yenmez oldu.”
3. Uygunsuz, hoş olmayan. [sıfat]
“Hemen ekşitme suratını, hele bir dinle.”
4. Bir sözlük adı: ekşisözlük
Türkçe. [isim]
1. Doğal bir seyirde iken aniden çıkan kriz, buhran.
2. Uyaranlara karşı duyarlığın azalması, iş yapabilme gücünün gerilemesi ve karamsarlığın ruha çökmesiyle oluşan durum, bunaltı, depresyon.
3. Çöküntü, kaos. ekonomi
“Atlattığı kriz, geç gelen bir büluğ çağı bunalımından başka bir şey değildi.” Elif Şafak